AÇLIK VE AİDİYET
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
AÇLIK VE AİDİYET
[İnsanoğlunun bu iki içgüdüsü, beraberinde savunma içgüdüsünü de harekete geçirir.[
Savunma içgüdümüz, beynimizin ortasında bulunan amigdalada kayıtlıdır. Dolayısıyla üst beyin yani kortekste depolanan güncel bilgilerden çok daha farklıdır.
Savunma mekanizmasının devreye girmesi bilinçli bir şekilde değil, tamamen bilinç dışı olarak gerçekleşir.
Aidiyet duygusu ise, gene, insanoğlunun ilkel beyninde kayıtlı olan bir dürtüdür. Bu dürtü engellenemez, yok edilemez.[
Bunun içindir ki, ilk insandan buyana, tüm insanlar, guruplar halinde yaşamaya başlamışlardır. Bu guruplar giderek büyümüş ve günümüzdeki toplumlar oluşmuştur.[/size]
Bunun yanı sıra, insanların doğdukları coğrafyadaki farklı koşullar, o bölgedeki insanları biçimlendirir. Gerek, bedensel açıdan, gerek, yiyecek, içecek farklılıkları ve gerekse de, kültür, gelenek, toplumsal duyguların karşılanması, yorumlanması tamamen bu koşullarla şekillenir.
Burada çok kısaca verdiğim bu bilgiler ışığında, şimdi ülkemize bir bakalım.
Anadolu topraklarında günümüze gelene kadar pek çok kavim, topluluk geçmiştir. Bunların bir kısmı burada yerleşirken bazıları da sadece geçip gitmişlerdir. Burada yerleşenler ise, kendi özelliklerini, yani kültürlerini, geleneklerini beraberlerinde taşımışlardır. Zaman içinde buradaki yerleşik toplulukların özellikleri ile bu yeni gelenlerin özellikleri bir birini karışarak ortaya bir başka gelenekler, alışkanlıklar, hatta kültür yapısı çıkmıştır.
Az önce coğrafi yapının insanların özelliklerini belirlediğini söylemiştim. Bu açıdan bakınca, Anadolu’muzda da farklı yapılar vardır. Örneğin, deniz kıyısında yaşayan insanların yeme içme, duygusal yaklaşımlarıyla, doğu Anadolu’daki kara sert iklimdeki insanların özellikleri çok farklılık gösterir.
[Bu farklılıklar direnme, dayanıklılık, içinde bulunulan zorlukları yorumlama ve tepki verme şekillerinde de aynen görülür.
Günümüzde, özellikle siyasi açıdan önümüze hep engel olarak çıkan aşiretler, ağalık sistemi ise gene yukarıda söz ettiğim aidiyet duygusunun bir sonucudur.[
Buraya kadar bir sorun yok.
Sorun ne zaman başlıyor peki?
[Evet, sorun, insanoğlunun en kötü özelliklerinden biri olan hırs ile başlıyor.
Lidyalılar parayı bulmadan önce, tüm alış verişlerde mal değiş tokuşu kullanılırken, paranın bulunması ve değiş tokuş aracı olarak kullanılmasından sonra, insanoğlunun bu en kötü özelliği ortaya çıkmış ve daha çok para = daha çok güç şeklinde formüle olduktan sonra, tüm doğal dengeler alt üst olmuştur.
Öylesine altüst olmuştur ki bu uğurda, üzerinde yaşayacağımız dünyamızın tüm dengelerini alt üst edip hatta neredeyse onu yok etmeye kadar varabilecek atılımları yapmaktan hiç çekinilmemiştir.
[Şimdi bu durumda bunların üzerine siyasi hırsları da ekleyince durum çok daha net karşımıza çıkıyor.
Burada insanoğlunun bu çok özet kısa geçmişini açıklamamdaki neden, Ülkemizin bu gününü ve nereye nasıl gidileceğine dair öngörümü sizlerle paylaşmak.
Toplumlar da aynen insan bedeni gibi organik yapılardır. Eğer, bir değişim gerekiyorsa, bu ancak temelden olduğu takdirde kalıcı olabilir. Ne yazık ki henüz yurttaşlık bilinci gelişmemiş topluluklarda ise ancak gerçek ihtiyacın hissedilmesiyle olabilir. Dikkatinizi çekmiştir burada özellikle hissedilmek sözcüğünü kullandım. Çünkü az önce de dediğim gibi içgüdüsel savunma mekanizmasının harekete geçmesi sadece, tehlike direk olarak hissedildiğinde doğal yoldan ortaya çıkar.
Gelişmiş toplumlarda, yurttaşlık bilinciyle bu durum, öngörü şeklinde ortaya çıkarak önceden gerekli yasal girişimlerle tehlikeyi hissedenlerin sesini duyurması ve yönetim tarafından bu ses doğru olarak algılanması halinde, herhangi bir ayaklanma veya benzeri bir durum ortaya çıkmadan halledilebilir. Biraz daha açacak olursak, günümüzde yurttaşlık bilinci dediğimiz olgu, doğal olarak aşiret ve ağalık düzeni altındaki topluluklarda ne yazık ki gelişemediğinde ( gelişmesi istenmediğinden) yurttaşlık bilinciyle tehlikeyi fark edip ona göre davranmak, engel olmak amacıyla yasalar çerçevesinde hakkını aramak gibi girişimler bu topluluklar için mümkün değildir. Ancak ne zaman mümkün olabilir? Açlık gibi en ilkel içgüdü ortaya çıktığında, savunma mekanizması da harekete geçer.
Böylesi yurttaşlık bilinci gelişmemiş, geliştirilmesi özel olarak engellenmiş kesimlerde bunun dışındaki gelişimler ve değişimler, asla kalıcı olamaz.
Günümüzde, özellikle son 5, 6 yıldır ülkemizde yürütülen, tamamen dışa bağlı politikalar, Atatürk Türkiyesini, Cumhuriyetimizi çok ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bıraktı. Hemen hepimizin en büyük isyanı ise, nasıl oluyor da halkımız, kendisine rağmen uygulanan bu politikaları destekliyor dur.
İşte hepimizin cevabını aradığımız sorunun kaynağı yukarıda sözünü ettiğim yurttaşlık bilincine ulaşamamaktan kaynaklanmaktadır.
Hepimiz, Tüm gerçek yurtsever Kemalistler bir şeyler yapmaya, bu gidişi durdurmaya çalışmaktayız. Bunun yanında, olabildiği kadar halkımıza ulaşmak, olup bitenleri anlatmaya çalışmaktayız.
Ama halkımızın büyük çoğunluğu, aç ve muhtaç bırakılarak yönetilmeye çalışıldığı için ve en önemlisi özellikle doğu bölgelerimizdeki aşiret ve ağalık düzeni de, para = güç ilkesini benimsediklerinde dolayı bu çabalarımız sonuçsuz kalmaktadır. Söz konusu ağalık ve aşiret sistemi, başta sözünü ettiğim aidiyet duygusundan kaynaklansa da, zaman içinde devletin bu aidiyet duygusunu karşılamaktaki eksikleri ( bilerek, isteyerek bu hale getirilmiştir) nedeniyle günümüzdeki durum ortaya çıkmıştır.
Oysaki devletin ana amacı yurttaşlarının aidiyet içgüdüsünü tatmin etmektir.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Görüşüme göre, toplum dediğimiz bu organik yapı, er ya da geç içinde bulunduğu vahim durumun bilinçli olarak farkına varamasa da ( ki bunun için özel gayret sarf edilmektedir) bir gün gelecek doğal savunma mekanizmaları, bilinç dışı olarak yüzeye çıkacak ve ancak o zaman kendi ihtiyaçları doğrultusunda haklarını arayacaktır.
Bir süredir düşüşe geçen ekonomik sistemimiz, tüm dünyadaki dengesizlikler sonucu oluşan gıda maddelerinin üretimindeki düşüşler, pek çok insanı olduğu gibi bizim yurttaşlarımızı da açlık tehlikesiyle baş başa bırakmıştır. Buna bağlı olarak tek tük de olsa, halkımızla yapılan görüşmelerde, “ elim kırılsaydı da akp ye oyumu vermeseydim” diyen yurttaşlara rastlansa da, bu durumu yöneticiler hala daha, gelip geçici olarak görmekte ısrar etmektedirler. Belki de “ nasılsa günü geldiğinde birkaç çuval gıda ile gene kandırırız” düşüncesinde olabilirler.
İşte gaflet bu noktada başlamaktadır. Unutulmamalıdır ki hiç ama hiç kimseyi açlıkla terbiye etmek mümkün değildir. Kısa vadede kandırılsa bile uzun vadede bu yöntem çok kötü bir şekilde geri teper. Tarihte pek çok örneğini gördüğümüz toplumsal ayaklanmaların yüzde doksanında durum budur. Şu an yönetimde olanlar ve tüm siyasiler için hala vakit geç değildir. Böylesi bir acı durumu engellemek için hala daha vakitleri vardır. Ama vakitten çok niyetlerinin olup olmadığı çok daha önemlidir.
Çağdaş ülkelerde asla beklenmeyen bu toplumsal ayaklanmalar, ne yazık ki henüz o çağdaşlık çizgisine ulaşamayan topluluklar için bir kaçınılmazdır.
Peki, bu böyle kendiliğinden gelişecekse, bizler hiçbir şey yapmayalım mı? Ya da, yaptıklarımız boş mu?
Hayır, kesinlikle değil.
Bizler özellikle halkımızı birey birey uyarmak için, aydınlatmak için çalışmalıyız. Yurttaş olmanın ne demek olduğunu, gene birey birey anlatmak zorundayız.
Ki, o içgüdü devreye girdiğinde ve sonrasında, en az zararla yeni, yepyeni bir düzene, Demokratik, Hukuk Devletine ve Cumhuriyet Değerlerimize yeniden kavuşabilelim.
Bu gün yapılması gereken en doğru davranış budur.
En son tuvana tarafından 2008-05-19, 13:32 tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Geri: AÇLIK VE AİDİYET
Düşüncelerinize katılıyorum.Ekonomik bunalımlar yoksulluk ve açlıkla mücadele eden kitleleri toplumsal ayaklanmalara sürükler.Bu kaçınılmaz bir sonuçtur.Aymaz siyasiler bu gerçeği hep görmezden gelmişlerdir.Gelir dağılımındaki adaletsizlik en temel sorunlardan biridir.Türk aydınlarının en temel görevi,halkını bilinçlendirmek ve güncel sorunları diri tutarak,halkın ülke gerçeklerinden uzaklaşmamasını sağlamaktır.
Paylaşımınız için teşekkürler...
Paylaşımınız için teşekkürler...
Metin Gümüş- ALTIN ÜYE
- KATILIM ÖDÜLÜ :
Mesaj Sayısı : 152
Yaş : 61
ŞEHİR : İstanbul
Meslek : Emekli
Öğrenim Durumu : Üniversite
Aldığı Teşekkür : 5
Kayıt tarihi : 06/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz