DENiZ YILDIZI


Join the forum, it's quick and easy

DENiZ YILDIZI
DENiZ YILDIZI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Dar-ül harp'de cumhurbaşkanı ve başbakan olmak!

Aşağa gitmek

Dar-ül harp'de cumhurbaşkanı ve başbakan olmak! Empty Dar-ül harp'de cumhurbaşkanı ve başbakan olmak!

Mesaj tarafından Sebahattin ÖNKİBAR 2008-05-28, 03:11

Siyasal İslamın terminolojisine göre Dar-ül İslam şer’i devlet ya da İslam devleti anlamına geliyor
Dür-ül harp ise İslam dışı yani mürted devlet olarak açıklanıyor.
Ben bu iki kavramla 12 Eylül darbesi öncesi üniversite yıllarımda tanıştım.
Fakültemizde her gün gırtlak gırtlağa olduğumuz, sayıca bize göre 5 misli olan marksist öğrenci grupla yağ-bal-kaymak olan Akıncı militan Harun Şirinoğlu’na bir gün Cuma namazını bahane edip hışımla sordum:
“Ulan sen ne biçim Müslümansın! Cuma namazlarına gelmezsin! Ateist komünistlerle bir olursun! Ne farkın var senin onlardan?”
Şimdi büyük bir işadamı olan Harun şu karşılığı vermişti:
- “Sen islamı bilmiyorsun. Cuma namazı hutbe demektir. Dar-ül harpde hutbeyi kimin adına okuyacaksın? Dar-ül harp de yani kâfir-laik devlette Cuma namazı kılınmaz. Türkiye Dar-ül harptır... Ayrıca ateist komünistler siz kavmiyetçilerden daha ehven-i şerdir.”
İtiraf edeyim, o gün Marksistlerle kanka olduğu için hıncımı almak için hücum ettiğim Harun’a doyurucu bir karşılık veremedim, zira Dar-ül harp kavramını ilk kez o an işitiyordum.
Ardından araştırıp incelediğimde karşılaştığım tablo fevkalâde kafa karıştırıcıydı.
Gerçek İslam alimleri ile siyasal İslamcılar bu iki kavramın tanımında da ayrılıyorlardı.
Siyasetsiz (gerçek olan) islama göre Türkiye Dar-ül İslam yani İslam devleti iken politize edilmiş, İslam’a göre ise Türkiye hilafetin ilgası ve laklik süreci ile beraber kâfir bir devlet imiş.
İşte, Türkiye Dar-ül harptır siyasi kültürü ile yetişen Milli Görüşçü gençlik, devleti adeta şeytan ya da deccal gibi mütalaa etmiş ve onu yıkıp yenisini kurmayı ilahi bir görev olarak görmüştür.
Ve şimdi o Akıncı ya da Milli Görüşçü kadrolar devletin en tepelerindedir.
Cumhurbaşkanlığı makamından Başbakanlık makamına kadar bugün devletin en önemli mevkilerinde bulunanlar o kültürden süzülüp
gelenlerdir.
Kuşkusuz onlar o gömleği çıkardıklarını söylüyorlar ve dün misali elbette baş oldukları ülkeyi kâfir gibi görmüyorlar ama düne dair bu fotoğrafın da diğer fikirsel yansımalar misali bir anlam ifade ettiği de ortadadır.
Düşünüyorum da yoksa AKP ve güruhunun devleti fetih hareketleri acaba böylesi bir bilinçaltının dışa vurumu mudur?
İnsanlar terk ettiğini söylese dahi eski fikir ya da bakışlarının etkisinden tamamen kurtulabilir mi? Doğrusu araştırılması gereken bir sorudur!
Değilse, devleti ele geçirme ya da kendileştirmede bu kadar ısrar niye acaba?
Bir başka boyut, ilahi tecellinin
muhteşemliğidir.
Gençliğinizi kâfir ve mürted olarak lanetleyerek geçirdiğiniz bir devlete baş olmak acaba ödül müdür yoksa ibretlik bir mucize mi?
Bütün bu karmaşık tablo şunu gösteriyor.
AKP ya da onu kuran kadroların kafası bu aralar bayağı bir karışıktır.
Öyle ki, bugün ne olduklarını ve kime ya da neye hizmet ettiklerini kendilerinin bile bildiklerini sanmıyorum.
Devleti yönetiyorlar ama onun en önemli kurumları ile müttefik değiller. Seçim kazanmayı da devleti yeniden kurma görevini almak gibi değerlendiriyorlar.
Milletin değerleri ile devletin değerlerini karşı karşıya getirdiler.
Anti-emperyalistlikten gelip emperyalizmin Truva atı oldular.
Varoştan gelip egemenlerin sofrasına oturdular. Kimsesizlerin kimsesi olacağız dediler TÜSİAD ve cemaat ağalarının hamiliğini yaptılar.
Kısacası AKP hem zihni kargaşaya sürüklendi hem de ne idim, ne oldum böbürlenmesine girerek ne olacağız demeyi unuttu ve yok olmaya yelken açtı.

Hitlervari metotlar
Hitler ve Mussolini de AKP gibi gelmişti!
Faşizm darbe ile iktidar olmaz, tersine seçimle işbaşına gelir. Askeri müdahaleler sonrasındaki rejimler de elbette faşizmi çağrıştırır, lakin militarizm istisnaların dışında kurumlaşamamıştır. Oysa seçimle gelen faşist rejimler kurumlaşır ve sosyal hayattan siyasal yaşama her tarafı ele geçirirler. Aslında faşizm sonsuz ve mutlak iktidar hırsının bir sonucudur. Hitler örneğine bakalım. Führer, Almanya’nın çöküş sürecinde iktidar olmuş daha sonra iktidarını Gobels’in dahiyane metotları ile rejim haline dönüştürmüştü. Faşizmde kağıt üstünde güya her şey serbettir, lakin bu serbestiyi yaşamak mümkün değildir. Örneğin faşist sistemlerde çok sayıda yayın organı vardır ancak bu organların tamamı bir yere yani koro halinde iktidara hizmet ederler. Keza işdünyası gibi diğer etkili çevrelerin kıblesi de aynıdır. Buradan bakınca bugünün Türkiye’si ile Hitler’in Almanyası arasında müthiş bir benzerlik var... AKP de Hitler’vari metotlarla Türkiye’nin sosyal ve siyasal hayatını tartışmasız olarak ele geçirmek üzeredir. Demokrasi kavramı ise mutlak iktidarının tramvayı konumundadır.

YENİDEN DÖNÜŞ
Hüsnü Doğan’a dikkat!
Hüsnü Doğan isminin yeniden siyasete dönmesi altı çizilmesi gereken bir husustur. Doğan ismi ANAP’ın en şaibeye bulandığı süreçte bile temiz kalmıştır. Siyasetçiden çok teknisyen ya da icra adamı olan Doğan’ın siyasete dönüşü şu açıdan önemlidir: Hüsnü Bey Türkiye’nin en önemli gruplarından biri olan NUROL’un başındadır. Dolayısı ile o konumdan siyasete göz kırpması kanaatimize göre ancak bir projenin sonucu olabilir. Hüsnü Bey muhafazakâr kimliği sebebiyle AKP hinterlandından da oy alabilecek imajda bir isimdir. Dolayısı ile Doğan’ın çıkışı iyi izlenip irdelenmesi gereken bir teşebbüstür. Hüsnü Bey’in çıkışını Ahmet Özal’ın Anavatan Partisi ile ilgili projesine bağlamak isteyenler olabilir, lakin bize göre Hüsnü Bey önünü göremeyeceği bir adımı atmaz. Kimbilir Doğan bazı çevrelerce aranan tutkal isim bile olabilir. Hüsnü Doğan ılımlı sağ’dan sol’a ve de muhafazakârlara makul gelebilecek özellikte bir isimdir. Dolayısı ile siyaseti izleyenlere bu isme dikkat diyoruz.

Neymiş efendim!
25 milyar kaçtı safsatası!
Başbakan Lübnan yolunda yandaş kalemşörlere kapatılma davasının açılması ile Türkiye 25 milyar doları kaybetti buyurdu. Neymiş efendim, açılan dava ile yabancı sermaye ürkmüşmüş! Hatırlayın, tam bir yıl önce de Genelkurmay’ın açıklaması ile benzer şeyler söylenmişti ama sonradan görüldü ki, kaçan falan olmadı. Hadise bugün de aynıdır. Ortada kaçan falan yoktur. Kaçış olsaydı Türkiye’de var olan 100 milyar doların üstündeki sıcak para kıpırdardı. Oysa sıcak para zerre kıpırdamıyor, çünkü Türkiye’deki mama, yani haraç düzeyindeki tatlı faiz dünyanın hiçbir yerinde yok... Başbakan’ın yaptığı tartışmasız bir dezenformasyon ve de yargıyı töhmet altına sokmaktır. Nitekim Erdoğan’ın o açıklaması sonrasında Yargıtay başsavcısı 25 milyara sebep olan isim diye AKP medyasında afişe edilmiştir. Başbakan’ın amacı da Anayasa Mahkemesi üyelerine ve kamuoyuna bu şekilde baskı kurmaktır..

Sebahattin ÖNKİBAR
Sebahattin ÖNKİBAR
ALTIN ÜYE
ALTIN ÜYE

Erkek
Mesaj Sayısı : 178
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : sonkibar@gmail.com
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 27/05/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz