Basına olağanüstü kuşatma
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Basına olağanüstü kuşatma
Turgut Özal; Türkiye'yi kuşatmaya kalkıştığında; işe basından başlamıştı. Bunu da 1980'lerin ortasında 'Yakında iki buçuk gazete kalacak!' diyerek anlatmıştı.
Özal; basına yüklendiyse de onu dönüştürmeyi başaramadı. Bu konuda en katı kuşatmayı AKP yaptı. Şu an, Türkiye'de gazetelerin ve televizyonların yüzde 90'ı AKP tarafından devşirilmiş bulunuyor. Köşesinde Hükümeti eleşitren yazarlar gazeteden attırılıyor; televizyondaki muhalif sesler ise hiç yaşatılmıyor. Büyük bölümünü teslim aldığı yetmiyormuş gibi; AKP hükümeti tek tük eleştirel sesleri de yok ediyor.
Hükümetin basını susturma harekatının son kurbanı Erhan Göksel oldu.
Araştırmacı Erhan Göksel; Flsh TV'de pazar geceleri 'Gerçek Gelecek' adlı bir programda konuşuyordu. Bu program; oldukça ilgi çekiyordu. Erhan Göksel; son olarak da Başbakan Erdoğan hakkında, 'Görevi ihmal ve görevi kötüye kullanmak' iddialarıyla Ankara Cumhuriyet savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.
Onun bu çıkışı; ağzının bantlanmasıyla sonuçlandı.
Çok demokrat AKP; Türkiye'yi AB'ye sokma nutukları atan AKP; en küçük eleştiriye tahammül edemediğini bir kez daha ortaya koydu. Erhan Göksel susturuldu.
Ondan on gün kadar önce de Banu Avar, TRT'den atıldı.
Banu Avar; Türkiye'nin çıkarlarını savunan programlar yapıyordu. Bu da onu suçlu yapmaya yetti.
GAZETECİ ÖRGÜTLERİ NEREDE?
Türkiye'de yaşanan bu gelişmelere bir de muhalefetin ve muhalif insanların hükümetin emrindeki bir polis ekibi tarafından dinlenildiğini ekleyin. Ve yine; hükümete yönelik özel konuşmalardaki eleştirilerin dinci gazetelere anında aktarıldığını bir düşünün. Bu ortamda basın özgürlüğünden söz edilebilir mi?
Bu korku diktatörlüğü içinde; gazetecilerin işi değil yaşamaları bile zorlaşıyor.
1960'tan beri Türkiye'de basın üzerinde böyle bir terör estirildiğini görmedim. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde; geçici kırılmalar hariç; siyasi iktidarların hiçbirisi; gazetecileri böyle korkutucu, yıldırıcı, yıpratıcı bir takibe almamıştır.
Bu özgürlük ortamanı yok eden tutum karşısında; tepki göstermek yine gazetecilere ve onların örgütlerine düşer.
Fakat ne yazık ki aynı baskı ve kuşatma o örgütleri de cendereye almış gözüküyor. Örneğin; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti; (TGC) en köklü bir kurum olarak; bu kuşatma ve baskıya karşı sesini en ilkin ve en fazla çıkartması gereken bir kurum. Buna karşın; TGC yönetimi gelişmeleri görmezden gelen bir tavır sergiliyor. Çok mecbur kaldıklarında yayımladıkları iki buçuk satırlık a çıklamadan başka bir şey yok. Bunun anlamı açıktır: TGC; hükümetin yanında bir tavır izliyor.
Bu talihsiz durumun örneğini, 23 Mayıs Cuma Günü TGC'nin Burhan Felek Salonu'nda yaşadık. Banu Avar için düzenlenen basın toplantısına katılıp kısa kısa konuşmalar yapan gazeteciler; TGC yöneticisi tarafından susturulmak istendi. 'Böyle basın toplantısı olmaz. Siyasi konuşmalar yapamazsınız. Sizi salondan atarım!' gibi tehditler savuran yönetici; belliydi ki AKP hükümetine yönelik eleştirilerden çok alınmıştı. Elbette; oradaki gazeteciler o yöneticiye; 'Burhan Felek salonu senin malın değil tüm gazetecilerindir!' diye cevap verip onu geri adım atmak zorunda bıraktılar.
Aynı suskunluğu, pasif tavrı Basın Konseyi'nde de görüyoruz. Güya kıdamli ve etkili isimlerin yer aldığı Basın Konseyi de gazeteci kıyımını bir tiyatro oyununu izler gibi izliyor.
Elbette yapılacak iş bellidir: Gazeteciler; bu toplumun en bilinçli, en eğitimli kesimini oluşturuyor. Bunca sıkıntısına karşın gazetecilerin büyük bölümü, ülkesine bağlı, namuslu ve demokrat isimlerden oluşur.
Bu namuslu gazetecilerin, siyasal tercihlerini bir kıyıya bırakarak gazeteciliği savunmaları gerekiyor. Bunun birinci yolu da gazeteci örgütlerini harekete geçirmektir.
Bilinmelidir ki gazete örgütleri; Ashab-ı Kehf mağarası değildir. Bu örgütlerimiz kör ve sağır taklidi yapmayı bırakıp gerektiğinde sokağa bile inmelidirler.
Demokrasiyi savunmak, fikir ve haber özgürlüğünü savunmaktan geçiyor.
Ey gazeteciler; duydunuz mu?
Özal; basına yüklendiyse de onu dönüştürmeyi başaramadı. Bu konuda en katı kuşatmayı AKP yaptı. Şu an, Türkiye'de gazetelerin ve televizyonların yüzde 90'ı AKP tarafından devşirilmiş bulunuyor. Köşesinde Hükümeti eleşitren yazarlar gazeteden attırılıyor; televizyondaki muhalif sesler ise hiç yaşatılmıyor. Büyük bölümünü teslim aldığı yetmiyormuş gibi; AKP hükümeti tek tük eleştirel sesleri de yok ediyor.
Hükümetin basını susturma harekatının son kurbanı Erhan Göksel oldu.
Araştırmacı Erhan Göksel; Flsh TV'de pazar geceleri 'Gerçek Gelecek' adlı bir programda konuşuyordu. Bu program; oldukça ilgi çekiyordu. Erhan Göksel; son olarak da Başbakan Erdoğan hakkında, 'Görevi ihmal ve görevi kötüye kullanmak' iddialarıyla Ankara Cumhuriyet savcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.
Onun bu çıkışı; ağzının bantlanmasıyla sonuçlandı.
Çok demokrat AKP; Türkiye'yi AB'ye sokma nutukları atan AKP; en küçük eleştiriye tahammül edemediğini bir kez daha ortaya koydu. Erhan Göksel susturuldu.
Ondan on gün kadar önce de Banu Avar, TRT'den atıldı.
Banu Avar; Türkiye'nin çıkarlarını savunan programlar yapıyordu. Bu da onu suçlu yapmaya yetti.
GAZETECİ ÖRGÜTLERİ NEREDE?
Türkiye'de yaşanan bu gelişmelere bir de muhalefetin ve muhalif insanların hükümetin emrindeki bir polis ekibi tarafından dinlenildiğini ekleyin. Ve yine; hükümete yönelik özel konuşmalardaki eleştirilerin dinci gazetelere anında aktarıldığını bir düşünün. Bu ortamda basın özgürlüğünden söz edilebilir mi?
Bu korku diktatörlüğü içinde; gazetecilerin işi değil yaşamaları bile zorlaşıyor.
1960'tan beri Türkiye'de basın üzerinde böyle bir terör estirildiğini görmedim. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde; geçici kırılmalar hariç; siyasi iktidarların hiçbirisi; gazetecileri böyle korkutucu, yıldırıcı, yıpratıcı bir takibe almamıştır.
Bu özgürlük ortamanı yok eden tutum karşısında; tepki göstermek yine gazetecilere ve onların örgütlerine düşer.
Fakat ne yazık ki aynı baskı ve kuşatma o örgütleri de cendereye almış gözüküyor. Örneğin; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti; (TGC) en köklü bir kurum olarak; bu kuşatma ve baskıya karşı sesini en ilkin ve en fazla çıkartması gereken bir kurum. Buna karşın; TGC yönetimi gelişmeleri görmezden gelen bir tavır sergiliyor. Çok mecbur kaldıklarında yayımladıkları iki buçuk satırlık a çıklamadan başka bir şey yok. Bunun anlamı açıktır: TGC; hükümetin yanında bir tavır izliyor.
Bu talihsiz durumun örneğini, 23 Mayıs Cuma Günü TGC'nin Burhan Felek Salonu'nda yaşadık. Banu Avar için düzenlenen basın toplantısına katılıp kısa kısa konuşmalar yapan gazeteciler; TGC yöneticisi tarafından susturulmak istendi. 'Böyle basın toplantısı olmaz. Siyasi konuşmalar yapamazsınız. Sizi salondan atarım!' gibi tehditler savuran yönetici; belliydi ki AKP hükümetine yönelik eleştirilerden çok alınmıştı. Elbette; oradaki gazeteciler o yöneticiye; 'Burhan Felek salonu senin malın değil tüm gazetecilerindir!' diye cevap verip onu geri adım atmak zorunda bıraktılar.
Aynı suskunluğu, pasif tavrı Basın Konseyi'nde de görüyoruz. Güya kıdamli ve etkili isimlerin yer aldığı Basın Konseyi de gazeteci kıyımını bir tiyatro oyununu izler gibi izliyor.
Elbette yapılacak iş bellidir: Gazeteciler; bu toplumun en bilinçli, en eğitimli kesimini oluşturuyor. Bunca sıkıntısına karşın gazetecilerin büyük bölümü, ülkesine bağlı, namuslu ve demokrat isimlerden oluşur.
Bu namuslu gazetecilerin, siyasal tercihlerini bir kıyıya bırakarak gazeteciliği savunmaları gerekiyor. Bunun birinci yolu da gazeteci örgütlerini harekete geçirmektir.
Bilinmelidir ki gazete örgütleri; Ashab-ı Kehf mağarası değildir. Bu örgütlerimiz kör ve sağır taklidi yapmayı bırakıp gerektiğinde sokağa bile inmelidirler.
Demokrasiyi savunmak, fikir ve haber özgürlüğünü savunmaktan geçiyor.
Ey gazeteciler; duydunuz mu?
Rıza ZELYUT- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 164
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : zelyut@gunes.com
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 27/05/08
Geri: Basına olağanüstü kuşatma
Gazeteciler; bu toplumun en bilinçli, en eğitimli kesimini oluşturuyor.
Buna katılmıyorum.
Buna katılmıyorum.
izmir- ALTIN ÜYE
- KATILIM ÖDÜLÜ :
Mesaj Sayısı : 194
Yaş : 54
ŞEHİR : izmir
Meslek : muhasebe
Öğrenim Durumu : lise
Kişisel Mesaj : BAYRAKLARI BAYRAK YAPAN ÜSTÜNDEKİ KANDIR, TOPRAK; EĞER UĞRUNA ÖLEN VARSA VATANDIR.
Ruh Halim :
Aldığı Teşekkür : 5
Kayıt tarihi : 10/03/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz