Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek?
1 sayfadaki 1 sayfası
Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek?
Parti kapatma, türban yasası, ara seçim, yerel seçim, erken seçim tartışmaları arasında hiç gündeme gelmeyen, ama maazallah gelmesi halinde çok büyük sorunlar yaşayacağımız bir gerçek var.
Diyelim ki Abdullah Gül bir şekilde makamını terk etti.
Ne olacak?
Yeni Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek?
Yeni Cumhurbaşkanı’nı kim seçecek?
Kim ve nasıl aday olacak?
Bu soruların cevapları henüz bilinmiyor. Bilinmediği gibi herhangi bir hazırlık da yapılmıyor, çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminin henüz kanunu yok. Belli ki yumurta kapıya geldiğinde bu da aklımıza gelecek ama büyük bir kaos yaşayacağız.
AKP bir yıl önce yaşadığı “367 şokunu” üzerinden atmak için alel acele bir anayasa değişikliğine gitti. “Cumhurbaşkanını artık halk seçsin” popülizmi ile yapılan değişiklik bir de üstüne referanduma götürüldü ve halk bunu kabul etti.
Şu anki Cumhurbaşkanını Meclis seçti. Ama yeni Anayasa’ya göre Abdullah Gül’ün görev süresi 5 yıl mı 7 yıl mı henüz bir netlik yok. Kimine göre Gül eski usule göre seçildiği için 7 yıl bu görevde. Kimine göre ise 5 yıl sonra halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı seçimi yapılmak zorunda. Bunun yanı sıra ister 7 yıl ister 5 yıl sonra seçim olsun, örneğin Gül tekrar aday olabilecek mi, o da meçhul.
Ama işin en ilginç yanı, Cumhurbaşkanlığı seçimi için kimin nasıl aday olabileceği konusunda bir netlik yok. Değişiklik yapılan 101’inci maddede şöyle deniyor: “Cumhurbaşkanlığı’na Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi 20 milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür. Ayrıca, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında yüzde 10’u geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir.”
Bu durumda Cumhurbaşkanı adayları partiler tarafından gösterilebiliyor. O zaman tarafsızlık ilkesi yine çiğnenmiş olacak.
Ancak, görebildiğim kadarıyla tarafsızlık bu sorunun en son maddelerinden biri. Örneğin henüz yasa olmadığı için Cumhurbaşkanlığı seçiminin maddi kaynakları nasıl tanzim edilecek bu meçhul. Adaylar nasıl propaganda yapacak bu da meçhul. Ama en önemlisi Cumhurbaşkanı adayı propaganda döneminde hangi kaynaktan para bulacak ve hangi esaslara göre harcayabilecek.
Bunlar şu anda gereksiz tartışma gibi görünebilir. Ama zaman çok hızlı akıyor. Kendimizi bir anda yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ile karşı karşıya bulabiliriz. O zaman yaşanacak sıkıntıyı şimdiden gidermek gerekmiyor mu?
***
Bush ve Şoförü
Geçenlerde “domuzlu” bir fıkra yazmıştım. Bazıları polise Amarika’da bile olsa “domuz” denmesinden rahatsız olmuş. Hemen söyleyeyim Amerika’da “domuz” çok kullanılan bir küfürdür. Amerikalılar kızdıkları herkese böyle söyler. İşte size yine “domuzlu” bir fıkra;
George W. Bush şoförüyle bir kır gezisine çıkmış. Arabayla giderken bir tavuğu ezmişler. Meseleyi tavuğun sahibi olan çiftçiye kim anlatacak diye düşünürken Bush cömert bir tavırla şoförüne şöyle demiş: “Bana bırak. Ben dünyanın en güçlü adamıyım. Çiftçi bana muhakkak anlayış gösterecektir.” Ardından Bush çiftçinin evine girmiş ve bir dakika sonra da nefes nefese koşarak geri dönmüş.
Göz morarmış, surat dağılmış haldeymiş. Şoförüne, “Çabuk toz olalım burdan!” demiş. Aksilik bu ya, arabayla daha 20 metre gitmeden bu defa da orada gezen bir domuzu ezmişler. Bush korkulu gözlerle şoförüne bakmış ve “Şimdi adama gidip söyleme sırası sende!” demiş. Şoför çiftliğe gitmiş. Bush da arabada bekliyormuş. 10 dakika, 20 dakika 30 dakika derken... Şoför bir saat sonra şarkı söyleyerek, gülerek, cepleri para dolu ve kolunda irice bir meyve sepeti ile geri gelmiş. Bush şaşkın bir halde sormuş: “Çiftçiye ne dedin ki bu kadar ikrama boğdu seni?” Şoför, “Valla ben de anlamadım” demiş ve devam etmiş: “Ben ona sadece şöyle dedim: İyi günler. Ben George Bush’un şoförüyüm. Domuz öldü!”
***
Resim çektirmek
Ünlü sanatçıların rol aldığı filmin Anadolu illerinden birinde galası yapılıyor. Vatandaş sevdiği sanatçılarla fotoğraf çektiriyor. Filmin yapımcısı ise gösterilen ilgiden memnun gülümseyerek bir kenarda durmuş önündeki hareketliliği izliyor. Derken yanında biri beliriyor. “Beraber bir fotoğraf çektirebilir miyiz” diye soruyor. Yapımcı “Hay hay tabii de ben meşhur biri değilim ki, benimle fotoğrafı ne yapacaksınız?” diye soruyor. Fotoğraf çektirmek isteyen lafı yapıştırıyor “Belli mi olur abi, belki yarın öbür gün meşhur olursun, ilk fotoğrafın da benimle olur.”
***
Akıllı insan, düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söyleyeceği her şeyi düşünerek söyler. ARISTOTELES
***
Rakamlarla boğmak
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Meclis’teki telekulakla ilgili görüşmelerde çok ilginç sözler söyledi. Örneğin, “Dinlenmemek için en iyisi konuşmamak” dedi. Tabii bunda ince bir mizah unsuru da var, bunu inkâr etmemeliyiz, ama yine bir bakanın bu sözleri söylemesi hoş değil.
Buna karşın benim aklıma takılan Yıldırım’ın verdiği rakamlar oldu. Türkiye’de günde bilmem kaç milyar konuşma olduğunu, bunları dinlemek için yüz bilmem kaç kişinin çalışması gerektiğini, bunun da mantıksız olduğunu anlattı.
Rakamlara boğulunca pek çok kişinin de kafası karışıyor ister istemez. Ancak sayın bakanın şunu kabul etmesi gerek: Mahkemelerin verdiği genel izleme kararı ile elbette her telefon, her bilgisayar izlenip dinlenmiyor. Bu teknik olarak da olanaksıza yakın.
Oysa buradaki asıl sorun genel izin alarak, “tek tek izin alamayacağınız kişilerin” yeni bir izne gerek kalmadan izlemeye alınabilmesi. Örneğin polis iktidarı eleştiren bir gazeteciyi dinlemeye almak için gerekli kanıtları ortaya koyup mahkemeden izin çıkaramaz. Ancak zaten verilmiş genel bir izin sayesinde istediği kişiyi dinlemeye başlayabilir.
Şu anda sorun budur. İktidarlara bağlı istihbarat birimlerine bu tür yetkiler tanınması hiçbir demokratik hukuk ülkesinde kabul edilemez.
***
Posta sıkıntısı
Yaklaşan OKS ve üniversite sınavlarının giriş belgeleri öğrencilere adi posta ile gönderiliyor. Bu sabah apartmanımın girişinde 4 tane böyle zarf buldum. Hiçbiri de bizim apartamana ait değildi. Belli ki zarflar karışmış. Bu çocukların gelecek umudu bu belgelere bağlı. Bu önemli belgeler adi posta ile gönderilince çok sorun çıkıyor. Örneğin iki kızımdan birinin belgesi geldi diğerininki hâlâ yok. Çocuklar mahallede postacı avına çıktı. Ama bu yüzden mağdur olanlar çıkarsa hesabını kim verecek? (T.M)
Diyelim ki Abdullah Gül bir şekilde makamını terk etti.
Ne olacak?
Yeni Cumhurbaşkanı nasıl seçilecek?
Yeni Cumhurbaşkanı’nı kim seçecek?
Kim ve nasıl aday olacak?
Bu soruların cevapları henüz bilinmiyor. Bilinmediği gibi herhangi bir hazırlık da yapılmıyor, çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminin henüz kanunu yok. Belli ki yumurta kapıya geldiğinde bu da aklımıza gelecek ama büyük bir kaos yaşayacağız.
AKP bir yıl önce yaşadığı “367 şokunu” üzerinden atmak için alel acele bir anayasa değişikliğine gitti. “Cumhurbaşkanını artık halk seçsin” popülizmi ile yapılan değişiklik bir de üstüne referanduma götürüldü ve halk bunu kabul etti.
Şu anki Cumhurbaşkanını Meclis seçti. Ama yeni Anayasa’ya göre Abdullah Gül’ün görev süresi 5 yıl mı 7 yıl mı henüz bir netlik yok. Kimine göre Gül eski usule göre seçildiği için 7 yıl bu görevde. Kimine göre ise 5 yıl sonra halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanı seçimi yapılmak zorunda. Bunun yanı sıra ister 7 yıl ister 5 yıl sonra seçim olsun, örneğin Gül tekrar aday olabilecek mi, o da meçhul.
Ama işin en ilginç yanı, Cumhurbaşkanlığı seçimi için kimin nasıl aday olabileceği konusunda bir netlik yok. Değişiklik yapılan 101’inci maddede şöyle deniyor: “Cumhurbaşkanlığı’na Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi 20 milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür. Ayrıca, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte hesaplandığında yüzde 10’u geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir.”
Bu durumda Cumhurbaşkanı adayları partiler tarafından gösterilebiliyor. O zaman tarafsızlık ilkesi yine çiğnenmiş olacak.
Ancak, görebildiğim kadarıyla tarafsızlık bu sorunun en son maddelerinden biri. Örneğin henüz yasa olmadığı için Cumhurbaşkanlığı seçiminin maddi kaynakları nasıl tanzim edilecek bu meçhul. Adaylar nasıl propaganda yapacak bu da meçhul. Ama en önemlisi Cumhurbaşkanı adayı propaganda döneminde hangi kaynaktan para bulacak ve hangi esaslara göre harcayabilecek.
Bunlar şu anda gereksiz tartışma gibi görünebilir. Ama zaman çok hızlı akıyor. Kendimizi bir anda yeni bir Cumhurbaşkanlığı seçimi ile karşı karşıya bulabiliriz. O zaman yaşanacak sıkıntıyı şimdiden gidermek gerekmiyor mu?
***
Bush ve Şoförü
Geçenlerde “domuzlu” bir fıkra yazmıştım. Bazıları polise Amarika’da bile olsa “domuz” denmesinden rahatsız olmuş. Hemen söyleyeyim Amerika’da “domuz” çok kullanılan bir küfürdür. Amerikalılar kızdıkları herkese böyle söyler. İşte size yine “domuzlu” bir fıkra;
George W. Bush şoförüyle bir kır gezisine çıkmış. Arabayla giderken bir tavuğu ezmişler. Meseleyi tavuğun sahibi olan çiftçiye kim anlatacak diye düşünürken Bush cömert bir tavırla şoförüne şöyle demiş: “Bana bırak. Ben dünyanın en güçlü adamıyım. Çiftçi bana muhakkak anlayış gösterecektir.” Ardından Bush çiftçinin evine girmiş ve bir dakika sonra da nefes nefese koşarak geri dönmüş.
Göz morarmış, surat dağılmış haldeymiş. Şoförüne, “Çabuk toz olalım burdan!” demiş. Aksilik bu ya, arabayla daha 20 metre gitmeden bu defa da orada gezen bir domuzu ezmişler. Bush korkulu gözlerle şoförüne bakmış ve “Şimdi adama gidip söyleme sırası sende!” demiş. Şoför çiftliğe gitmiş. Bush da arabada bekliyormuş. 10 dakika, 20 dakika 30 dakika derken... Şoför bir saat sonra şarkı söyleyerek, gülerek, cepleri para dolu ve kolunda irice bir meyve sepeti ile geri gelmiş. Bush şaşkın bir halde sormuş: “Çiftçiye ne dedin ki bu kadar ikrama boğdu seni?” Şoför, “Valla ben de anlamadım” demiş ve devam etmiş: “Ben ona sadece şöyle dedim: İyi günler. Ben George Bush’un şoförüyüm. Domuz öldü!”
***
Resim çektirmek
Ünlü sanatçıların rol aldığı filmin Anadolu illerinden birinde galası yapılıyor. Vatandaş sevdiği sanatçılarla fotoğraf çektiriyor. Filmin yapımcısı ise gösterilen ilgiden memnun gülümseyerek bir kenarda durmuş önündeki hareketliliği izliyor. Derken yanında biri beliriyor. “Beraber bir fotoğraf çektirebilir miyiz” diye soruyor. Yapımcı “Hay hay tabii de ben meşhur biri değilim ki, benimle fotoğrafı ne yapacaksınız?” diye soruyor. Fotoğraf çektirmek isteyen lafı yapıştırıyor “Belli mi olur abi, belki yarın öbür gün meşhur olursun, ilk fotoğrafın da benimle olur.”
***
Akıllı insan, düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söyleyeceği her şeyi düşünerek söyler. ARISTOTELES
***
Rakamlarla boğmak
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım Meclis’teki telekulakla ilgili görüşmelerde çok ilginç sözler söyledi. Örneğin, “Dinlenmemek için en iyisi konuşmamak” dedi. Tabii bunda ince bir mizah unsuru da var, bunu inkâr etmemeliyiz, ama yine bir bakanın bu sözleri söylemesi hoş değil.
Buna karşın benim aklıma takılan Yıldırım’ın verdiği rakamlar oldu. Türkiye’de günde bilmem kaç milyar konuşma olduğunu, bunları dinlemek için yüz bilmem kaç kişinin çalışması gerektiğini, bunun da mantıksız olduğunu anlattı.
Rakamlara boğulunca pek çok kişinin de kafası karışıyor ister istemez. Ancak sayın bakanın şunu kabul etmesi gerek: Mahkemelerin verdiği genel izleme kararı ile elbette her telefon, her bilgisayar izlenip dinlenmiyor. Bu teknik olarak da olanaksıza yakın.
Oysa buradaki asıl sorun genel izin alarak, “tek tek izin alamayacağınız kişilerin” yeni bir izne gerek kalmadan izlemeye alınabilmesi. Örneğin polis iktidarı eleştiren bir gazeteciyi dinlemeye almak için gerekli kanıtları ortaya koyup mahkemeden izin çıkaramaz. Ancak zaten verilmiş genel bir izin sayesinde istediği kişiyi dinlemeye başlayabilir.
Şu anda sorun budur. İktidarlara bağlı istihbarat birimlerine bu tür yetkiler tanınması hiçbir demokratik hukuk ülkesinde kabul edilemez.
***
Posta sıkıntısı
Yaklaşan OKS ve üniversite sınavlarının giriş belgeleri öğrencilere adi posta ile gönderiliyor. Bu sabah apartmanımın girişinde 4 tane böyle zarf buldum. Hiçbiri de bizim apartamana ait değildi. Belli ki zarflar karışmış. Bu çocukların gelecek umudu bu belgelere bağlı. Bu önemli belgeler adi posta ile gönderilince çok sorun çıkıyor. Örneğin iki kızımdan birinin belgesi geldi diğerininki hâlâ yok. Çocuklar mahallede postacı avına çıktı. Ama bu yüzden mağdur olanlar çıkarsa hesabını kim verecek? (T.M)
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz