Hukukun katledildiği kesin
1 sayfadaki 1 sayfası
Hukukun katledildiği kesin
Sevgili okurlar; 5 Haziran 2000 itibarıyla Türkiye artık eski Türkiye değil. Çok farklı bir yola girdik ve bu yolun sonunu net olarak görmek kolay değil. Olmadık yerde gerginlik yaratan iktidar, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkarak bundan bir de mağduriyet edebiyatı yaratıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin aslında hiç de şaşırtıcı olmayan kararından sonra çok puslu bir hava yaratıldı. AKP ve medyası hukukun katledildiğini ileri sürüyor. Cümle doğru elbette. Hukuk katlediliyor. Ama demokrasiyi “sayısal çoğunluktan” ibaret görenler tarafından.
Demokrasinin temel niteliklerinden, anayasanın ruhundan, milli iradenin ne anlama geldiğinden haberi olmayan ya da işine gelmeyen tarafını reddeden bu çevreler ortalığı yangın yerine çevirmeye çalışıyor.
Sevgili okurlar; birkaç gündür AKP medyasıyla diğer medyada AKP’ye gönül verenlerin “dehşet” yorumlarını okuyoruz, ekranlardan dinliyoruz. İnanılmaz bir kin ve öfke ile perçinlenmiş bir saldırı kampanyası başladı,
Kimi “bunun bir savaş olduğunu” yazıp söylüyor, kimi “AKP’nin silip süpüreceğini” anlatıyor. Ama ortak yan “şiddet.”
Oysa sevgili okurlar şiddet şiddeti getirir. Bugün Anayasa Mahkemesi’nin kararına öfke duyarak “dehşet ve şiddet” çağrıları yapanların sözlerini şöyle tercüme edebiliriz: “Bugün kazanmış gibi görünebilirsiniz. Ama bilin ki eğer durum tersine dönerse yedi ceddinizi ortadan kaldıracağız.”
Tavrını böyle ortaya koyarsanız, tamamen kaybetmeniz halinde aynı şeyin başınıza geleceğini de hesaplamış olmalısınız. Böyle bir akılsızlık ve mantıksızlık olabilir mi?
Siyaset bir mücadeleyse bunun inişleri ve çıkışları vardır. Demek ki sayısal çoğunluk desteği ile adeta dikensiz gül bahçesine alışmış bir zihniyet bunu anlamakta güçlük çekiyor. Bugüne kadar demokrasi ve hukuku hiç dikkate almayan, ülkeyi padişah zihniyeti ile yöneten ve uygulamanın demokratik faşizm olduğunu kabul etmeyen bir iktidarın ve yandaşlarının Türkiye’ye çok daha büyük zarar vermesi ihtimali insanı çok ürkütüyor.
Mizah yoksunluğu
Sevgili okurlar, Türkiye’nin en usta mizah yazarlarından Cihan Demirci
AKP döneminde mizahın adeta öldüğünü, mizahın şahı olan politik mizahın en
düşük düzeye düştüğünden yakınır hep. Çünkü mizah ve mizahçılar üzerinde
öyle bir baskı var ki, adeta Unakıtan’ın dediği gibi “sıkıysa yapsınlar” zihniyeti çok egemen.
Bunun yanı sıra AKP ve zihniyetinin mizah duygusundan da yoksun olduğu anlaşılıyor.
Biliyorsunuz, geçen hafta yoruma açık bir politik fıkra yazmıştım ampul üzerine. Mizah duygusu olanlar gülüp geçti, ama AKP zihniyetinin kaba temsilcileri fıkraya pek kızdı.
Ancak sevgili okurlar, elbette mizah da olsa insanı kızdırabilir, buna karşın gelen eleştirilerin tamamının “cinsel içerikli” ve hatta “sapıkça” olması beni şaşırtmaktan da öte çok düşündürdü.
Ahlâk ve maneviyatı sözde önde tutan bu kesimlerin özdeki görüşleri meğer böyleymiş. Çok yazık.
İnternet televizyonları
Sevgili okurlar, geçen hafta sürpriz bir davetle aynı gün iki kez SKY Türk’te canlı yayınlara çıktım. Bunun dışında internet üzerinden TV yayını yapan Ontvhaber.com’da Gülgün Feyman’ın konuğu oldum. Bir buçuk saate yakın sohbet ettik. Ardından yine internet üzerinden yayın yapan imedya.tv’de de son gelişmeler üzerine görüşlerimi açıkladım.
Her iki yayın da adı geçen internet sitelerinde duruyor. Arzu edenler buradan izleyebilir.
Hepinize iyi haftalar dilerim.
*****
Şekil ve teklin
Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini aştığı ve kendisini Meclis’in yerine koyduğu eleştirileri yapılıyor. Bundaki dayanak da şu: Anayasa diyor ki, Anayasa Mahkemesi anayasa ile ilgili değişiklikleri şekil açısından inceleyebilir. Şekil denilen de şu: Teklifin imza sayısı, toplantı ve karar nisapları, görüşme usulleri kurallara uygun mu?
AKP ve yandaşlarına göre mahkeme sadece bunları incelemeye yetkilidir. Başka bir şey yapamaz, değişiklik maddesinin esasına giremez.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin toplantıda bazı sorular sorduğu biliniyor. Örneğin “Bir parti seçimlerin 20 yılda bir yapılmasına karar verirse, o zaman ne olacak?”
Bir örnek daha verelim isterseniz; Anayasa’ya göre “laiklik” ilkesinin değiştirilmesi “teklif dahi edilemez.” Peki diyelim ki sayısal gücü olan bir parti böyle bir “teklif” verdi. Üstelik Meclis de bunu kabul etti. Bunun yaptırımı nedir? Çok basit; teklif de bir şekil şartı olacağına göre, Anayasa Mahkemesi “şekil şartı” yerine gelmediği için bunu reddeder. Öyle sanıyorum ki Anayasa Mahkemesi türban konusunda da bunu yaptı. Gerekçeli kararda daha iyi göreceğiz.
*****
“Hayata en önemli şey kazançlarınızı kullanmak değildir. Bunu herkes yapar. Asıl önemli olan kayıplarımızdan kazanç sağlamamızdır. Bu zekâ gerektirir; akıllı insanlarla aptal insanlar arasındaki fark budur.”
WILLIAM BOLITH
*****
Sayılarla Oynamak
AKP ve yandaşları ateş püskürürken, çağdaş ülkelerin 200 yıl önce bıraktığı bir tartışmayı başlamak istiyor. Söylenen şu: “Türkiye Büyük Millet Meclisi 411 oyla özgürlükleri genişleten bir anayasa değişikliği maddesini kabul etti. 9 kişi reddetti. Böyle adalet mi olur?”
Olur tabii, AKP’nin güya çok girmek istediği Avrupa Birliği’nin, kararları tartışılamayan İnsan Hakları Mahkemesi acaba kaç kişiden oluşuyor. Avrupa’da da yüzlerce parlamenterin kabul ettiği bir karar bu mahkeme tarafından bozulabiliyor.
Amerika’daki yüksek mahkeme ise sadece 7 kişiden oluşuyor. Temsilciler Meclisi, Senato ve Başkan’ın onayından geçen bir kanun, eğer bu 7 kişinin incelemesinden geçemezse hiçbir işe yaramıyor.
Demokrasi ve hukuk sistemini sadece bilmek gerekmiyor, biraz da hazmetmek lazım.
Anayasa Mahkemesi’nin aslında hiç de şaşırtıcı olmayan kararından sonra çok puslu bir hava yaratıldı. AKP ve medyası hukukun katledildiğini ileri sürüyor. Cümle doğru elbette. Hukuk katlediliyor. Ama demokrasiyi “sayısal çoğunluktan” ibaret görenler tarafından.
Demokrasinin temel niteliklerinden, anayasanın ruhundan, milli iradenin ne anlama geldiğinden haberi olmayan ya da işine gelmeyen tarafını reddeden bu çevreler ortalığı yangın yerine çevirmeye çalışıyor.
Sevgili okurlar; birkaç gündür AKP medyasıyla diğer medyada AKP’ye gönül verenlerin “dehşet” yorumlarını okuyoruz, ekranlardan dinliyoruz. İnanılmaz bir kin ve öfke ile perçinlenmiş bir saldırı kampanyası başladı,
Kimi “bunun bir savaş olduğunu” yazıp söylüyor, kimi “AKP’nin silip süpüreceğini” anlatıyor. Ama ortak yan “şiddet.”
Oysa sevgili okurlar şiddet şiddeti getirir. Bugün Anayasa Mahkemesi’nin kararına öfke duyarak “dehşet ve şiddet” çağrıları yapanların sözlerini şöyle tercüme edebiliriz: “Bugün kazanmış gibi görünebilirsiniz. Ama bilin ki eğer durum tersine dönerse yedi ceddinizi ortadan kaldıracağız.”
Tavrını böyle ortaya koyarsanız, tamamen kaybetmeniz halinde aynı şeyin başınıza geleceğini de hesaplamış olmalısınız. Böyle bir akılsızlık ve mantıksızlık olabilir mi?
Siyaset bir mücadeleyse bunun inişleri ve çıkışları vardır. Demek ki sayısal çoğunluk desteği ile adeta dikensiz gül bahçesine alışmış bir zihniyet bunu anlamakta güçlük çekiyor. Bugüne kadar demokrasi ve hukuku hiç dikkate almayan, ülkeyi padişah zihniyeti ile yöneten ve uygulamanın demokratik faşizm olduğunu kabul etmeyen bir iktidarın ve yandaşlarının Türkiye’ye çok daha büyük zarar vermesi ihtimali insanı çok ürkütüyor.
Mizah yoksunluğu
Sevgili okurlar, Türkiye’nin en usta mizah yazarlarından Cihan Demirci
AKP döneminde mizahın adeta öldüğünü, mizahın şahı olan politik mizahın en
düşük düzeye düştüğünden yakınır hep. Çünkü mizah ve mizahçılar üzerinde
öyle bir baskı var ki, adeta Unakıtan’ın dediği gibi “sıkıysa yapsınlar” zihniyeti çok egemen.
Bunun yanı sıra AKP ve zihniyetinin mizah duygusundan da yoksun olduğu anlaşılıyor.
Biliyorsunuz, geçen hafta yoruma açık bir politik fıkra yazmıştım ampul üzerine. Mizah duygusu olanlar gülüp geçti, ama AKP zihniyetinin kaba temsilcileri fıkraya pek kızdı.
Ancak sevgili okurlar, elbette mizah da olsa insanı kızdırabilir, buna karşın gelen eleştirilerin tamamının “cinsel içerikli” ve hatta “sapıkça” olması beni şaşırtmaktan da öte çok düşündürdü.
Ahlâk ve maneviyatı sözde önde tutan bu kesimlerin özdeki görüşleri meğer böyleymiş. Çok yazık.
İnternet televizyonları
Sevgili okurlar, geçen hafta sürpriz bir davetle aynı gün iki kez SKY Türk’te canlı yayınlara çıktım. Bunun dışında internet üzerinden TV yayını yapan Ontvhaber.com’da Gülgün Feyman’ın konuğu oldum. Bir buçuk saate yakın sohbet ettik. Ardından yine internet üzerinden yayın yapan imedya.tv’de de son gelişmeler üzerine görüşlerimi açıkladım.
Her iki yayın da adı geçen internet sitelerinde duruyor. Arzu edenler buradan izleyebilir.
Hepinize iyi haftalar dilerim.
*****
Şekil ve teklin
Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini aştığı ve kendisini Meclis’in yerine koyduğu eleştirileri yapılıyor. Bundaki dayanak da şu: Anayasa diyor ki, Anayasa Mahkemesi anayasa ile ilgili değişiklikleri şekil açısından inceleyebilir. Şekil denilen de şu: Teklifin imza sayısı, toplantı ve karar nisapları, görüşme usulleri kurallara uygun mu?
AKP ve yandaşlarına göre mahkeme sadece bunları incelemeye yetkilidir. Başka bir şey yapamaz, değişiklik maddesinin esasına giremez.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin toplantıda bazı sorular sorduğu biliniyor. Örneğin “Bir parti seçimlerin 20 yılda bir yapılmasına karar verirse, o zaman ne olacak?”
Bir örnek daha verelim isterseniz; Anayasa’ya göre “laiklik” ilkesinin değiştirilmesi “teklif dahi edilemez.” Peki diyelim ki sayısal gücü olan bir parti böyle bir “teklif” verdi. Üstelik Meclis de bunu kabul etti. Bunun yaptırımı nedir? Çok basit; teklif de bir şekil şartı olacağına göre, Anayasa Mahkemesi “şekil şartı” yerine gelmediği için bunu reddeder. Öyle sanıyorum ki Anayasa Mahkemesi türban konusunda da bunu yaptı. Gerekçeli kararda daha iyi göreceğiz.
*****
“Hayata en önemli şey kazançlarınızı kullanmak değildir. Bunu herkes yapar. Asıl önemli olan kayıplarımızdan kazanç sağlamamızdır. Bu zekâ gerektirir; akıllı insanlarla aptal insanlar arasındaki fark budur.”
WILLIAM BOLITH
*****
Sayılarla Oynamak
AKP ve yandaşları ateş püskürürken, çağdaş ülkelerin 200 yıl önce bıraktığı bir tartışmayı başlamak istiyor. Söylenen şu: “Türkiye Büyük Millet Meclisi 411 oyla özgürlükleri genişleten bir anayasa değişikliği maddesini kabul etti. 9 kişi reddetti. Böyle adalet mi olur?”
Olur tabii, AKP’nin güya çok girmek istediği Avrupa Birliği’nin, kararları tartışılamayan İnsan Hakları Mahkemesi acaba kaç kişiden oluşuyor. Avrupa’da da yüzlerce parlamenterin kabul ettiği bir karar bu mahkeme tarafından bozulabiliyor.
Amerika’daki yüksek mahkeme ise sadece 7 kişiden oluşuyor. Temsilciler Meclisi, Senato ve Başkan’ın onayından geçen bir kanun, eğer bu 7 kişinin incelemesinden geçemezse hiçbir işe yaramıyor.
Demokrasi ve hukuk sistemini sadece bilmek gerekmiyor, biraz da hazmetmek lazım.
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz