Arbeit Macht Frei
1 sayfadaki 1 sayfası
Arbeit Macht Frei
Yukarıdaki Almanca cümle; 4,5 milyon Yahudi'nin yok edildiği Nazi Toplama Kampları'nın kapısında bulunurdu.
Anlamı şudur: Çalışmak özgür yapar...
Faşistlerin; insanları gaz odalarında topluca katlettikleri o kamplar; iktidardaki güçler tarafından bir 'özgürleştirme alanı' gibi gösteriliyordu.
Bugün geldiğimiz noktada; Türkiye'de, sivil yaşamı gaz odalarına atmaya çabalayan gerici takımı da aynı sloganı kullanıyor. Bunlar, Türkiye'yi esir kampı yapmışlar, kapısına da 'Demokrasi ve insan hakları meydanı' yazmışlar.
Bugün; bizi yönlendirmeye çalışanların yerli Naziler olduğunu hala göremediniz mi?
Siz; 'Atatürk'ü sevmem. Bugün, Türki Cumhuriyeti yerine İngilizler olsaydı daha iyi olurdu!' diyen genç kadınların kim olduğunu sanıyorsunuz. Tıpkı Almanya'da 1930'lardan itibaren parti okullarında, bunların yer altına uzanmış kollarında yetiştirilen militan Nazi kadınlar...
Şimdi 'Atatürk'ü sevmem, Humeyni'yi severim!' diyen ama ikiyüzlülük edip İran'a değil de Kanada'ya sığınan bu kadın hakkında savcılık soruşturma başlatmış.
Yanlış; yanlış!
Asıl soruşturulması gerekenler; bu insanları, kendi devletine bu derece delicesine düşman eden çetedir. Bunların izlenmesi gerekiyor. Onun için de cumhuriyetin yürekli savcılarına ihtiyaç var...
Çete; uluslararası destek alarak sanayide, ticarette, basında büyük güç elde etmiş; devletin kılcal damarlarına kadar sızmıştır.
UŞAKLARI DEVREDE
Türkiye'yi Nazi kamplarına çevirmeye çalışan kadronun kendisi 'demokrat, halk iradesi yandaşı' elbisesi giyiyor. Gazetelerde ve televizyonlarda; bunların devşirdiği sözde aydınlar dinci Naziler adına propaganda çalışması yürütüyorlar. Dinci Naziler; bunlara, 'uşak olmak' imkanını sunmuştur.
Onlar da en iyi uşak olmak için yarışmaktadırlar. Direnenleri de 'Ergenekon Çetesi!' diye suçlarlar. Polisten veya savcılıktan sızdırılmış iddiaları çarşaf çarşaf yayımlarlar. Tarafsız basını da Ergenekoncu diye korkutmaya çalışırlar.
Ruhları satılıktır, bu satılık ruh muhbirlik yaparak piyasada kendisine yer açır.
Türkiye'de vatan, millet, bayrak duyarlılığı olan aydınları çeteci diye alçakça karalar; bundan da zevk alırlar.
Halkın deyişi ile, normal şartlarda kimsenin üstüne sümüğünü bile atmayacağı silik adamlar; şimdi gazete yayın yönetmeni konumunda racon kesiyorlar. Tarikatçi medyanın bu mafya bozuntusu tipler; insan oğlunun ne kadar alçaklaşacağının tipik örnekleri olarak tarihte yer alıyorlar.
Bunlar; Ali Kemal'den bile bin kere alçaktır.
Lanet olsun bunların ana karnına düştükleri o ana...
AB OLMAZ AKDENİZ BİRLİĞİ VERELİM
Hatırlayınız... Yağcıların düştüğü durumu da hatırlayınız.
17 Aralık 2004'te AB ile yapılan anlaşmadan sonra Ankara'da gündüz gözü havai fişekler patlatılmıştı.
Bizim basın ve televizyonlar da 'Avrupa'ya girdik!' diye şamataya ortak oluyorlardı.
Biz, inatla; 'Bu Avrupalı bizi içine almaz. Yapılan anlaşmanın bir bukağı olduğunu görmüyor musunuz?' diye uyarıyorduk.
Geldiğimiz noktada kim haklı çıktı.
Her zaman olduğu gibi yine ben...
Şu utanmaz AB yalakaları neredeler acaba?
Fransa, kesin kararlı. Bizi AB'ye aldırmayacağını söylüyor Sarkozy. Bu görüş, aslında Fransa'nın ve AB kamuoyunun da görüşü.
Diyorlar ki: 'Siz AB üyesi olacak kalitede değilsiniz. Bir Akdeniz Birliği kuralım; sizi oraya alalım.'
Yani; 'yanaşma ülke' yapacaklar bizi.
Ülkesini bu Avrupalılar'a gammazlayan Dışişleri Bakanı Babacan, 'Ak Deniz Birliğine girmek konusunda kararsız olduğumuzu' açıklamış.
Yazık, yazık!
AB olmayınca bizi başka bir AB ile (Akdeniz Birliği) uyutmaya çalışıyorlar.
Türkiye bu kadar onursuz mudur?
Amerika'ya gidip orada yalvar yakar olmak; 'Ne olur söyleyin de bizi AB'ye alsınlar!' demek Türkiye Cumhuriyeti'ni aşağılamak değil midir?
Türkiye, tarihinde asla böyle küçültülmemişti...
Anlamı şudur: Çalışmak özgür yapar...
Faşistlerin; insanları gaz odalarında topluca katlettikleri o kamplar; iktidardaki güçler tarafından bir 'özgürleştirme alanı' gibi gösteriliyordu.
Bugün geldiğimiz noktada; Türkiye'de, sivil yaşamı gaz odalarına atmaya çabalayan gerici takımı da aynı sloganı kullanıyor. Bunlar, Türkiye'yi esir kampı yapmışlar, kapısına da 'Demokrasi ve insan hakları meydanı' yazmışlar.
Bugün; bizi yönlendirmeye çalışanların yerli Naziler olduğunu hala göremediniz mi?
Siz; 'Atatürk'ü sevmem. Bugün, Türki Cumhuriyeti yerine İngilizler olsaydı daha iyi olurdu!' diyen genç kadınların kim olduğunu sanıyorsunuz. Tıpkı Almanya'da 1930'lardan itibaren parti okullarında, bunların yer altına uzanmış kollarında yetiştirilen militan Nazi kadınlar...
Şimdi 'Atatürk'ü sevmem, Humeyni'yi severim!' diyen ama ikiyüzlülük edip İran'a değil de Kanada'ya sığınan bu kadın hakkında savcılık soruşturma başlatmış.
Yanlış; yanlış!
Asıl soruşturulması gerekenler; bu insanları, kendi devletine bu derece delicesine düşman eden çetedir. Bunların izlenmesi gerekiyor. Onun için de cumhuriyetin yürekli savcılarına ihtiyaç var...
Çete; uluslararası destek alarak sanayide, ticarette, basında büyük güç elde etmiş; devletin kılcal damarlarına kadar sızmıştır.
UŞAKLARI DEVREDE
Türkiye'yi Nazi kamplarına çevirmeye çalışan kadronun kendisi 'demokrat, halk iradesi yandaşı' elbisesi giyiyor. Gazetelerde ve televizyonlarda; bunların devşirdiği sözde aydınlar dinci Naziler adına propaganda çalışması yürütüyorlar. Dinci Naziler; bunlara, 'uşak olmak' imkanını sunmuştur.
Onlar da en iyi uşak olmak için yarışmaktadırlar. Direnenleri de 'Ergenekon Çetesi!' diye suçlarlar. Polisten veya savcılıktan sızdırılmış iddiaları çarşaf çarşaf yayımlarlar. Tarafsız basını da Ergenekoncu diye korkutmaya çalışırlar.
Ruhları satılıktır, bu satılık ruh muhbirlik yaparak piyasada kendisine yer açır.
Türkiye'de vatan, millet, bayrak duyarlılığı olan aydınları çeteci diye alçakça karalar; bundan da zevk alırlar.
Halkın deyişi ile, normal şartlarda kimsenin üstüne sümüğünü bile atmayacağı silik adamlar; şimdi gazete yayın yönetmeni konumunda racon kesiyorlar. Tarikatçi medyanın bu mafya bozuntusu tipler; insan oğlunun ne kadar alçaklaşacağının tipik örnekleri olarak tarihte yer alıyorlar.
Bunlar; Ali Kemal'den bile bin kere alçaktır.
Lanet olsun bunların ana karnına düştükleri o ana...
AB OLMAZ AKDENİZ BİRLİĞİ VERELİM
Hatırlayınız... Yağcıların düştüğü durumu da hatırlayınız.
17 Aralık 2004'te AB ile yapılan anlaşmadan sonra Ankara'da gündüz gözü havai fişekler patlatılmıştı.
Bizim basın ve televizyonlar da 'Avrupa'ya girdik!' diye şamataya ortak oluyorlardı.
Biz, inatla; 'Bu Avrupalı bizi içine almaz. Yapılan anlaşmanın bir bukağı olduğunu görmüyor musunuz?' diye uyarıyorduk.
Geldiğimiz noktada kim haklı çıktı.
Her zaman olduğu gibi yine ben...
Şu utanmaz AB yalakaları neredeler acaba?
Fransa, kesin kararlı. Bizi AB'ye aldırmayacağını söylüyor Sarkozy. Bu görüş, aslında Fransa'nın ve AB kamuoyunun da görüşü.
Diyorlar ki: 'Siz AB üyesi olacak kalitede değilsiniz. Bir Akdeniz Birliği kuralım; sizi oraya alalım.'
Yani; 'yanaşma ülke' yapacaklar bizi.
Ülkesini bu Avrupalılar'a gammazlayan Dışişleri Bakanı Babacan, 'Ak Deniz Birliğine girmek konusunda kararsız olduğumuzu' açıklamış.
Yazık, yazık!
AB olmayınca bizi başka bir AB ile (Akdeniz Birliği) uyutmaya çalışıyorlar.
Türkiye bu kadar onursuz mudur?
Amerika'ya gidip orada yalvar yakar olmak; 'Ne olur söyleyin de bizi AB'ye alsınlar!' demek Türkiye Cumhuriyeti'ni aşağılamak değil midir?
Türkiye, tarihinde asla böyle küçültülmemişti...
Rıza ZELYUT- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 164
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : zelyut@gunes.com
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 27/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz