Gülerken ağlatan olaylar
1 sayfadaki 1 sayfası
Gülerken ağlatan olaylar
Gülerken ağlatan olaylar
Bu pazar
yaşanmış kimi olayları sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte güldüren,
çoğu da güldürürken ağlatan bu olaylardan bazıları... İyi pazarlar.
Terbiyeli çocuklar
Ana-oğul
televizyon izlemektedir. O anda ekrana Aydın ve Fatih Ürek gelir...
Anne, oğluna dönüp şöyle der: “Ben bunları çok severim, mankenlerle
falan dedikoduları çıkmıyor, terbiyeli çocuklar.”
İnen pantalonlar
Biri
de tanık olduğu olayı şöyle anlatıyor: Bizim oradaki Carrefour’un ilk
açıldığı zamanlar. Mağazada anlık indirim duyurularını anons eden kişi
şöyle dedi: “Pantolonları indirdik, orta reyonda sizleri bekliyoruz.”
Emret albaşım
Ve
lise yıllarından bir anı: Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde
hocamız olan subay, sınıfın güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan
subay rütbelerini küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti. Sıralamayı
aynen yazıyorum: “Teğmen, üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve
albaşı.”
Nasıl kaybedersin
Komşusunun
marifetini de biri şöyle anlatıyor: Aniden fenalaşan annelerini
hastaneye götürdüler. Yarım saat sonra doktor: “Maalesef annenizi
kaybettik” deyince, doktoru bir güzel dövdüler. O arada da
bağırıyorlardı: “Ulan nasıl kaybedersiniz koca kadını daha demin
buradaydı!” diye!
Altıncı his
Biri de şöyle anlatıyor arkadaşı ile olan diyaloğunu:
- “6. His filmini izledin mi?” dedim.
- “Hayır ama çok övdüler” dedi.
- “Bende filmin CD’si var, istersen vereyim izle” dedim.
- “Şimdi izlersem bir şey anlamam, ilk 5 tanesini izlemem lazım önce” dedi. Sustum. Gülmedim bile. Artık görüşmüyoruz.
Kredi kartı
Ve bir babanın, oğlunun 18 bin YTL kredi kartı borcu yaptığını öğrendiğinde verdiği ilk tepki: “Keşke korunsaydım!”
***
Hep başa dönen fıkra
Patron sekretere: Bir haftalığına iş için yurtdışına çıkacağız. Ona göre hazırlan.
Sekreter kocasını arar: Patronla bir haftalığına yurtdışına çıkacağız. Sen başının çaresine bakarsın.
Kocası sevgilisini arar: Karım bir haftalığına yok. Bu haftayı beraber geçirelim.
Sevgili özel ders verdiği minik çocuğu arar: Bu hafta sana ders veremicem. Gelmene gerek yok.
Minik çocuk dedesini arar: Dedecim. Bu hafta dersim yok. Öğretmenim yok. Bu haftayı beraber geçirelim.
Dede (1.bölümdeki patron olur) sekreterini arar: Bu haftayı torunumla geçireceğim. Gezimiz iptal oldu. Gidemicez.
Sekreter kocasını arar: Gezimiz iptal oldu. Gidemicez.
Koca sevgilisini arar: Bu hafta beraber olamayacağız. Karımın gezisi iptal oldu.
Sevgilisi ders verdiği minik çocuğu arar: Bu hafta sana ders verebileceğim. İşlerim iptal oldu.
Minik çocuk dedesini arar: Dedecim. Öğretmenimin işleri iptal oldu. Bu hafta beraber olamayacağız. Çok üzgünüm.
Dede sekreterini arar: Merak etme. Bu hafta yurt dışına çıkabileceğiz. Hazırlıklarını yap.
***
Kavanozdaki hayat
Profesör,
felsefe dersinde büyükçe bir kavanozu masanın üstüne koymuş ve
içerisini tenis topları ile doldurmuş. Öğrencilere kavanozun dolup
dolmadığını sormuş.
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu
ifade etmişler. Bu sefer çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza dökmüş,
böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları
doldurmuş.
Öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sormuş profesör. Öğrenciler “Evet doldu” demişler.
Profesör
bu kez kumu yavaşça kavanoza dökmüş. Kumlar da çakıl taşlarının
aralarındaki boşlukları doldurmuş. Tekrar öğrencilere kavanozun dolup
dolmadığını sormuş.
Öğrenciler de koro halinde “Evet, bu kez
gerçekten doldu” demişler. Gülümsemiş profesör ve masanın altında hazır
bekleyen iki fincan kahveyi kavanoza boşaltmış. Kahve de kumların
arasında kalan boşlukları doldurmuş.
Profesör “Eveeet” diyerek:
“Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım.
Şöyle ki; bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; dininiz,
ibadetleriniz, aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız vs.
Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve
hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olanlar;
işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. Şayet
kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis
toplarına yeterli yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerli.
Vaktimizi ve enerjimizi ufak tefek şeylere harcar, israf edersek,
önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için
önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sıhhatinize
dikkat edin. Eşinize ilgi gösterin. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Kavanoza öncelikle tenis toplarını yerleştirin. Hayatınızdaki
incelikleri sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur!” demiş. Bu arada
bir öğrenci parmağını kaldırmış ve sormuş: “Peki, o iki fincan kahve
nedir hocam?” Profesör bilge tavırlarıyla eklemiş: “Bu soruyu sorduğuna
sevindim. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız
ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek vakti ayırın!”
***
Başını yastığa rahat koymalısın
Sevgili
babamdan daha çok küçük yaştan itibaren “gururla ayakta kalabilmenin”
sırlarını öğrenmeye çalıştım. Babam (ve tabii annem) Türkiye’nin en
çetrefilli yıllarında eğitim için ömrünü verdi, çok haksızlığa uğradı,
pek çok haksızlığa tanık oldu. Hep doğruyu söyledi, hep doğrunun
yanında oldu.
Bana, “Sen de uğrayabilirsin, ama asla aynı
şekilde davranma, gece yatağa başını huzur ve rahat içinde
koyabiliyorsan, ne olursa olsun kazanacaksın demektir” dedi hep.
Bugüne
kadar tüm sıkıntılarıma, uğradığım haksızlıklara rağmen her gece yatağa
huzur içinde girip başımı yastığa rahat koydum. Teşekkürler babacığım
verdiğin ders için.
Babam şimdi de, “Çok güzel yazıp çok güzel konuşuyorsun. Ama dikkat et, zaman kötü” diyor.
Güzel de babacığım, zaman kötü dersem bu kez de başımı yastığa rahat koyamama tehlikesi yok mu?
***
İnsan, babasına borçlu olduğu saygıyı, ancak baba olduğu zaman duyar. GOETHE[/size][/font]
Bu pazar
yaşanmış kimi olayları sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte güldüren,
çoğu da güldürürken ağlatan bu olaylardan bazıları... İyi pazarlar.
Terbiyeli çocuklar
Ana-oğul
televizyon izlemektedir. O anda ekrana Aydın ve Fatih Ürek gelir...
Anne, oğluna dönüp şöyle der: “Ben bunları çok severim, mankenlerle
falan dedikoduları çıkmıyor, terbiyeli çocuklar.”
İnen pantalonlar
Biri
de tanık olduğu olayı şöyle anlatıyor: Bizim oradaki Carrefour’un ilk
açıldığı zamanlar. Mağazada anlık indirim duyurularını anons eden kişi
şöyle dedi: “Pantolonları indirdik, orta reyonda sizleri bekliyoruz.”
Emret albaşım
Ve
lise yıllarından bir anı: Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde
hocamız olan subay, sınıfın güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan
subay rütbelerini küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti. Sıralamayı
aynen yazıyorum: “Teğmen, üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve
albaşı.”
Nasıl kaybedersin
Komşusunun
marifetini de biri şöyle anlatıyor: Aniden fenalaşan annelerini
hastaneye götürdüler. Yarım saat sonra doktor: “Maalesef annenizi
kaybettik” deyince, doktoru bir güzel dövdüler. O arada da
bağırıyorlardı: “Ulan nasıl kaybedersiniz koca kadını daha demin
buradaydı!” diye!
Altıncı his
Biri de şöyle anlatıyor arkadaşı ile olan diyaloğunu:
- “6. His filmini izledin mi?” dedim.
- “Hayır ama çok övdüler” dedi.
- “Bende filmin CD’si var, istersen vereyim izle” dedim.
- “Şimdi izlersem bir şey anlamam, ilk 5 tanesini izlemem lazım önce” dedi. Sustum. Gülmedim bile. Artık görüşmüyoruz.
Kredi kartı
Ve bir babanın, oğlunun 18 bin YTL kredi kartı borcu yaptığını öğrendiğinde verdiği ilk tepki: “Keşke korunsaydım!”
***
Hep başa dönen fıkra
Patron sekretere: Bir haftalığına iş için yurtdışına çıkacağız. Ona göre hazırlan.
Sekreter kocasını arar: Patronla bir haftalığına yurtdışına çıkacağız. Sen başının çaresine bakarsın.
Kocası sevgilisini arar: Karım bir haftalığına yok. Bu haftayı beraber geçirelim.
Sevgili özel ders verdiği minik çocuğu arar: Bu hafta sana ders veremicem. Gelmene gerek yok.
Minik çocuk dedesini arar: Dedecim. Bu hafta dersim yok. Öğretmenim yok. Bu haftayı beraber geçirelim.
Dede (1.bölümdeki patron olur) sekreterini arar: Bu haftayı torunumla geçireceğim. Gezimiz iptal oldu. Gidemicez.
Sekreter kocasını arar: Gezimiz iptal oldu. Gidemicez.
Koca sevgilisini arar: Bu hafta beraber olamayacağız. Karımın gezisi iptal oldu.
Sevgilisi ders verdiği minik çocuğu arar: Bu hafta sana ders verebileceğim. İşlerim iptal oldu.
Minik çocuk dedesini arar: Dedecim. Öğretmenimin işleri iptal oldu. Bu hafta beraber olamayacağız. Çok üzgünüm.
Dede sekreterini arar: Merak etme. Bu hafta yurt dışına çıkabileceğiz. Hazırlıklarını yap.
***
Kavanozdaki hayat
Profesör,
felsefe dersinde büyükçe bir kavanozu masanın üstüne koymuş ve
içerisini tenis topları ile doldurmuş. Öğrencilere kavanozun dolup
dolmadığını sormuş.
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu
ifade etmişler. Bu sefer çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza dökmüş,
böylece çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları
doldurmuş.
Öğrencilere tekrar kavanozun dolup dolmadığını sormuş profesör. Öğrenciler “Evet doldu” demişler.
Profesör
bu kez kumu yavaşça kavanoza dökmüş. Kumlar da çakıl taşlarının
aralarındaki boşlukları doldurmuş. Tekrar öğrencilere kavanozun dolup
dolmadığını sormuş.
Öğrenciler de koro halinde “Evet, bu kez
gerçekten doldu” demişler. Gülümsemiş profesör ve masanın altında hazır
bekleyen iki fincan kahveyi kavanoza boşaltmış. Kahve de kumların
arasında kalan boşlukları doldurmuş.
Profesör “Eveeet” diyerek:
“Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım.
Şöyle ki; bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; dininiz,
ibadetleriniz, aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz, arkadaşlarınız vs.
Şayet diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve
hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olanlar;
işiniz, eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. Şayet
kavanoza önce kum doldurursanız çakıl taşlarına ve özellikle de tenis
toplarına yeterli yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerli.
Vaktimizi ve enerjimizi ufak tefek şeylere harcar, israf edersek,
önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için
önem arz eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın. Sıhhatinize
dikkat edin. Eşinize ilgi gösterin. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın.
Kavanoza öncelikle tenis toplarını yerleştirin. Hayatınızdaki
incelikleri sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur!” demiş. Bu arada
bir öğrenci parmağını kaldırmış ve sormuş: “Peki, o iki fincan kahve
nedir hocam?” Profesör bilge tavırlarıyla eklemiş: “Bu soruyu sorduğuna
sevindim. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız
ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek vakti ayırın!”
***
Başını yastığa rahat koymalısın
Sevgili
babamdan daha çok küçük yaştan itibaren “gururla ayakta kalabilmenin”
sırlarını öğrenmeye çalıştım. Babam (ve tabii annem) Türkiye’nin en
çetrefilli yıllarında eğitim için ömrünü verdi, çok haksızlığa uğradı,
pek çok haksızlığa tanık oldu. Hep doğruyu söyledi, hep doğrunun
yanında oldu.
Bana, “Sen de uğrayabilirsin, ama asla aynı
şekilde davranma, gece yatağa başını huzur ve rahat içinde
koyabiliyorsan, ne olursa olsun kazanacaksın demektir” dedi hep.
Bugüne
kadar tüm sıkıntılarıma, uğradığım haksızlıklara rağmen her gece yatağa
huzur içinde girip başımı yastığa rahat koydum. Teşekkürler babacığım
verdiğin ders için.
Babam şimdi de, “Çok güzel yazıp çok güzel konuşuyorsun. Ama dikkat et, zaman kötü” diyor.
Güzel de babacığım, zaman kötü dersem bu kez de başımı yastığa rahat koyamama tehlikesi yok mu?
***
İnsan, babasına borçlu olduğu saygıyı, ancak baba olduğu zaman duyar. GOETHE[/size][/font]
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz