Ankarada bir meçhul bakan rüzgârı esiyor!
1 sayfadaki 1 sayfası
Ankarada bir meçhul bakan rüzgârı esiyor!
AKP savunmasını da verdi. Artık sürecin sonuna doğru hızla yaklaşıyoruz. Ankara’da edindiğim en önemli izlenim şu: Başta AKP’liler olmak üzere herkes partinin kapatılacağına ve birçok kişiye de 5 yıl siyaset yasağı geleceğine inanıyor. Sorun, kapatmadan sonra ne olacağı.
Gördüğüm şu ki; AKP bu süreçte tek vücut gibi davransa da durum hiç de öyle değil. Parti kapatıldığı an içerde büyük kargaşa çıkacağı ve ciddi bölünmelerin yaşanacağı görülüyor. İşte bu nedenle bazı isimler şimdiden harekete geçmiş durumda. Bir taraftan “lidere ve partiye bağlılık” nutukları atarken öte taraftan “yeni durumdan vazife çıkarma” planları yapıyorlar.
Bu aşamada herkes bir “meçhul bakandan” söz ediyor. Bu bakan yabancı basına “parti kapatılacak, Tayyip Bey’e yasak gelecek” açıklaması yapan bakan. Kim olduğu üzerinde rivayetler var.
Şimdi bu “meçhul bakanın” başka icraatlarından söz etmek istiyorum. Bu bakan neredeyse günün her saati “etkili” çevrelerle ilişki halinde. AKP’nin kapatılmasından sonra “başbakanlık” beklediği artık sır değil.
Verilen söz şu: “Tayyip Bey’in dikiş tutturması artık çok zor. Doğru olan partiyi kapatmadan sorumlulara ceza vermektir. Partiyi bırakın biz götürelim. Dağılmadan, Tayyip Bey ve ekibi gibi ortamı germeden sistemi tekrar rayına oturtalım. Bu güç bende var.”
Bu bakanın, eski konumu gereği Tayyip Erdoğan ve yasak getirilmesi istenen kişilerle ilgili çok sayıda suç ve yolsuzluk dosyasını elinde tuttuğu söyleniyor. Hatta bunların bazılarının servis edildiği bile iddialar arasında.
Yine bu bakan konumu gereği Tayyip Erdoğan’la çok rahat irtibat kurabildiği için, hukuki konularda hata yapmasına da yol açıyor. Örneğin bu bakanın Anayasa Mahkemesi’nin türban konusunda aldığı kararın tam aksini alacağı konusunda Tayyip Erdoğan’ı ikna ettiği ve Erdoğan’ın karara çok hazırlıksız yakalandığı söyleniyor.
Bu arada bir saptama; Cemil Çiçek Anayasa Mahkemesi’nin karar süresini çok uzatmamasını istedi. Herhalde “Bitirin şu işi de Başbakanlığı bir an önce devralalım” demek istiyor.
YARIN: Gül adına “emanetçi” olmaya soyunan bakanı yazacağım. Ayrıca Meclis’ten “gülmeyen yüzler” izlenimlerimi paylaşacağım.
***
Bu ilan da ne?
Hürriyet ve Sabah gazetelerinde Kızılay Başkanı’nın bir teşekkür ilanı var. Başkan Tekin Küçükali geçen hafta yapılan Kızılay’ın 140. yılı kutlama töreninde fenalaşmıştı. Kızılay Başkanı bu ilanla kendisine ilgilerini esirgemeyenlere teşekkür ediyor.
Merakım şu: Tekin Küçükali iki gazeteye verilen bu ilanların parasını nereden ödedi? İlanda nal gibi Kızılay amblemi olması, paranın bu kurum tarafından ödendiği hissi yaratıyor. Halkın yardımlarının Başkan’ın kişisel teşekkürü için harcanması her halde doğru bir tavır değil.
İkincisi, ilanda Cumhurbaşkanı Gül’ün adı büyük puntolarla yazılmış. Yani asıl teşekkür sanki Cumhurbaşkanı’na gibi. Başbakan ise yok. Belli ki Küçükali’nin rahatsızlanması nedeniyle Erdoğan herhangi bir ilgi göstermemiş. Bu da sanki yeni siyasi dönemde Kızılay Başkanı’nın ilgisinin kime yönelik olacağının habercisi gibi.
***
Tuncay Özkan CHP Genel Sekreteri olmak istemiş
Baykal’la sohbetimizde Tuncay Özkan ve Kanaltürk konusu açıldı. “Bir ara CHP’ye katılacaktı galiba ama şimdi parti kurdu” dedim. Baykal çok ilginç bir cevap verdi: “Evet” dedi, “Geldi, hayli uzun konuştuk, benden CHP Genel Sekreterliği’ni istedi.”
Bunu medyada okumuştum. Baykal, “Konu aslında aramızda kalacaktı, ama nasılsa sızdı” diye ekledi.
Kanaltürk’e maddi destek konusunu doğrulayan Baykal, “Şimdi o yüzden başımızı derde sokmak istiyorlar zaten” diyerek şunları anlattı: “Bir siyasi partinin kendisini medyada anlatmak istemesi kadar doğal bir şey yoktur. AKP neredeyse medyanın tamamına sahip olmuş. Bizim de sesimizi duyurmamız gerek. Kanaltürk’le bir tür reklam anlaşması yaptık. Reklam deyince ille de Baykal’ın resminin yayınlanması gerekmiyor. Bizim görüşlerimizin, bizim söylemek istediklerimizin ekrana yansımasını da bir tür reklam olarak görmek gerek.”
Tekrar Tuncay Özkan’ın Genel Sekreterlik istemesine dönerek, “Bu neden gerçekleşmedi?” diye sordum. Baykal, “Bir partiye Genel Sekreter olmak kolay değil ki. Şu anda bu görevi yürüten Önder Sav çok uzun yıllar partiye hizmet vermiş, kamuoyunda çok saygın, kendini kanıtlamış bir isim. Tuncay Özkan’a partiye katılmasını ve mücadele vermesini tavsiye ettim. Pazarlıkla partiye girilemeyeceğini söyledim. Durumu görünce zaten kendisi de vazgeçti, partiye de girmedi” karşılığını verdi.
Bu sohbet sırasında anladım ki, Baykal uzun yıllardır birlikte çalıştığı arkadaşlarına sonuna kadar sahip çıkıyor. Bir tür vefa gibi. Ancak örneğin Önder Sav bir jest olarak istifa etseydi hem kendisi hem CHP çok puan kazanırdı. Siyasette vefa duygusu çok anlamlı, ama vefa gösterilenlerin de anlayış göstermesi gerekir gibi geliyor bana.
***
Kene olayında kaş yaparken göz çıkarmak
Cumartesi günü bir okurdan gelen mesajı özetleyerek sizlerle paylaşmıştım. Bu okurum İsviçre’de bahar geldiğinde devlet televizyonunun ve basının halkı kenelere karşı uyardığını, eczanelerde kene çıkarmak için cımbız satıldığını yazmıştım. Ayrıca Avrupalıların baharda aşı yaptırdıklarını da bu mesaja dayanarak söylemiştim.
Yazının sonunda okurumun İsviçre’den gelen arkadaşının televizyonda elle kene çıkaranları görünce dehşete kapıldığını da belirtmiş ve Uğur Dündar’ın Star TV’deki ana haber bültenini anmıştım.
Burada kastı aşan bir ifade olmuş. Çünkü mesajı yazan kişi Uğur Dündar’ın haberlerini anıyordu ama, kastı o programda gösterilen tıbbi uygulamayı değil, kimilerinin keneyi elle çıkarmaya çalışmalarını eleştirmekti. Uğur Dündar arayıp konuya açıklık getirdi. Kendi programında kenenin tıbbi olarak çıkarılmasını anlattığını belirtti.
Tabii yeri gelmişken o okur mesajını niye koyduğumu açıklayayım: Bizde bir aşağılık duygusu var. Bazı kötü olayları yorumlarken dünyaya bakmayı ihmal eder ve bunların sadece bizim başımıza geldiğini düşünürüz. Bunun da ötesinde, başımıza gelenlerin bizim eğitimsizliğimizden, bilgisizliğimizden, yeteneksizliğimizden kaynakladığını sanırız. Kene olayında da bu kompleksli yaklaşımı görüyorum. Oysa bu canlı dünyanın her yanında aynı şekilde tehlikeli. Batı ülkelerinde sağlık birimleri ve toplum daha duyarlı olduğu için tehlikeyi biliyor ve önceden tedbir almaya çalışıyor. Biz ise başımıza gelince panikliyor tedbiri ondan sonra almaya çalışıyoruz.
Bu arada aklıma takılan bir nokta daha var; acaba kenelerin çoğalması ile kuş gribi sırasında neredeyse bütün kanatlıların itlaf edilmesi arasında bir bağ var mı? Tavuklar keneleri yermiş. Tavuk azalınca mı kene sayısı arttı yoksa?
***
Hırs deyip geçmeyin, bu dünyada büyük olarak ne yapılırsa onun sayesinde yapılır. Anatole France
Gördüğüm şu ki; AKP bu süreçte tek vücut gibi davransa da durum hiç de öyle değil. Parti kapatıldığı an içerde büyük kargaşa çıkacağı ve ciddi bölünmelerin yaşanacağı görülüyor. İşte bu nedenle bazı isimler şimdiden harekete geçmiş durumda. Bir taraftan “lidere ve partiye bağlılık” nutukları atarken öte taraftan “yeni durumdan vazife çıkarma” planları yapıyorlar.
Bu aşamada herkes bir “meçhul bakandan” söz ediyor. Bu bakan yabancı basına “parti kapatılacak, Tayyip Bey’e yasak gelecek” açıklaması yapan bakan. Kim olduğu üzerinde rivayetler var.
Şimdi bu “meçhul bakanın” başka icraatlarından söz etmek istiyorum. Bu bakan neredeyse günün her saati “etkili” çevrelerle ilişki halinde. AKP’nin kapatılmasından sonra “başbakanlık” beklediği artık sır değil.
Verilen söz şu: “Tayyip Bey’in dikiş tutturması artık çok zor. Doğru olan partiyi kapatmadan sorumlulara ceza vermektir. Partiyi bırakın biz götürelim. Dağılmadan, Tayyip Bey ve ekibi gibi ortamı germeden sistemi tekrar rayına oturtalım. Bu güç bende var.”
Bu bakanın, eski konumu gereği Tayyip Erdoğan ve yasak getirilmesi istenen kişilerle ilgili çok sayıda suç ve yolsuzluk dosyasını elinde tuttuğu söyleniyor. Hatta bunların bazılarının servis edildiği bile iddialar arasında.
Yine bu bakan konumu gereği Tayyip Erdoğan’la çok rahat irtibat kurabildiği için, hukuki konularda hata yapmasına da yol açıyor. Örneğin bu bakanın Anayasa Mahkemesi’nin türban konusunda aldığı kararın tam aksini alacağı konusunda Tayyip Erdoğan’ı ikna ettiği ve Erdoğan’ın karara çok hazırlıksız yakalandığı söyleniyor.
Bu arada bir saptama; Cemil Çiçek Anayasa Mahkemesi’nin karar süresini çok uzatmamasını istedi. Herhalde “Bitirin şu işi de Başbakanlığı bir an önce devralalım” demek istiyor.
YARIN: Gül adına “emanetçi” olmaya soyunan bakanı yazacağım. Ayrıca Meclis’ten “gülmeyen yüzler” izlenimlerimi paylaşacağım.
***
Bu ilan da ne?
Hürriyet ve Sabah gazetelerinde Kızılay Başkanı’nın bir teşekkür ilanı var. Başkan Tekin Küçükali geçen hafta yapılan Kızılay’ın 140. yılı kutlama töreninde fenalaşmıştı. Kızılay Başkanı bu ilanla kendisine ilgilerini esirgemeyenlere teşekkür ediyor.
Merakım şu: Tekin Küçükali iki gazeteye verilen bu ilanların parasını nereden ödedi? İlanda nal gibi Kızılay amblemi olması, paranın bu kurum tarafından ödendiği hissi yaratıyor. Halkın yardımlarının Başkan’ın kişisel teşekkürü için harcanması her halde doğru bir tavır değil.
İkincisi, ilanda Cumhurbaşkanı Gül’ün adı büyük puntolarla yazılmış. Yani asıl teşekkür sanki Cumhurbaşkanı’na gibi. Başbakan ise yok. Belli ki Küçükali’nin rahatsızlanması nedeniyle Erdoğan herhangi bir ilgi göstermemiş. Bu da sanki yeni siyasi dönemde Kızılay Başkanı’nın ilgisinin kime yönelik olacağının habercisi gibi.
***
Tuncay Özkan CHP Genel Sekreteri olmak istemiş
Baykal’la sohbetimizde Tuncay Özkan ve Kanaltürk konusu açıldı. “Bir ara CHP’ye katılacaktı galiba ama şimdi parti kurdu” dedim. Baykal çok ilginç bir cevap verdi: “Evet” dedi, “Geldi, hayli uzun konuştuk, benden CHP Genel Sekreterliği’ni istedi.”
Bunu medyada okumuştum. Baykal, “Konu aslında aramızda kalacaktı, ama nasılsa sızdı” diye ekledi.
Kanaltürk’e maddi destek konusunu doğrulayan Baykal, “Şimdi o yüzden başımızı derde sokmak istiyorlar zaten” diyerek şunları anlattı: “Bir siyasi partinin kendisini medyada anlatmak istemesi kadar doğal bir şey yoktur. AKP neredeyse medyanın tamamına sahip olmuş. Bizim de sesimizi duyurmamız gerek. Kanaltürk’le bir tür reklam anlaşması yaptık. Reklam deyince ille de Baykal’ın resminin yayınlanması gerekmiyor. Bizim görüşlerimizin, bizim söylemek istediklerimizin ekrana yansımasını da bir tür reklam olarak görmek gerek.”
Tekrar Tuncay Özkan’ın Genel Sekreterlik istemesine dönerek, “Bu neden gerçekleşmedi?” diye sordum. Baykal, “Bir partiye Genel Sekreter olmak kolay değil ki. Şu anda bu görevi yürüten Önder Sav çok uzun yıllar partiye hizmet vermiş, kamuoyunda çok saygın, kendini kanıtlamış bir isim. Tuncay Özkan’a partiye katılmasını ve mücadele vermesini tavsiye ettim. Pazarlıkla partiye girilemeyeceğini söyledim. Durumu görünce zaten kendisi de vazgeçti, partiye de girmedi” karşılığını verdi.
Bu sohbet sırasında anladım ki, Baykal uzun yıllardır birlikte çalıştığı arkadaşlarına sonuna kadar sahip çıkıyor. Bir tür vefa gibi. Ancak örneğin Önder Sav bir jest olarak istifa etseydi hem kendisi hem CHP çok puan kazanırdı. Siyasette vefa duygusu çok anlamlı, ama vefa gösterilenlerin de anlayış göstermesi gerekir gibi geliyor bana.
***
Kene olayında kaş yaparken göz çıkarmak
Cumartesi günü bir okurdan gelen mesajı özetleyerek sizlerle paylaşmıştım. Bu okurum İsviçre’de bahar geldiğinde devlet televizyonunun ve basının halkı kenelere karşı uyardığını, eczanelerde kene çıkarmak için cımbız satıldığını yazmıştım. Ayrıca Avrupalıların baharda aşı yaptırdıklarını da bu mesaja dayanarak söylemiştim.
Yazının sonunda okurumun İsviçre’den gelen arkadaşının televizyonda elle kene çıkaranları görünce dehşete kapıldığını da belirtmiş ve Uğur Dündar’ın Star TV’deki ana haber bültenini anmıştım.
Burada kastı aşan bir ifade olmuş. Çünkü mesajı yazan kişi Uğur Dündar’ın haberlerini anıyordu ama, kastı o programda gösterilen tıbbi uygulamayı değil, kimilerinin keneyi elle çıkarmaya çalışmalarını eleştirmekti. Uğur Dündar arayıp konuya açıklık getirdi. Kendi programında kenenin tıbbi olarak çıkarılmasını anlattığını belirtti.
Tabii yeri gelmişken o okur mesajını niye koyduğumu açıklayayım: Bizde bir aşağılık duygusu var. Bazı kötü olayları yorumlarken dünyaya bakmayı ihmal eder ve bunların sadece bizim başımıza geldiğini düşünürüz. Bunun da ötesinde, başımıza gelenlerin bizim eğitimsizliğimizden, bilgisizliğimizden, yeteneksizliğimizden kaynakladığını sanırız. Kene olayında da bu kompleksli yaklaşımı görüyorum. Oysa bu canlı dünyanın her yanında aynı şekilde tehlikeli. Batı ülkelerinde sağlık birimleri ve toplum daha duyarlı olduğu için tehlikeyi biliyor ve önceden tedbir almaya çalışıyor. Biz ise başımıza gelince panikliyor tedbiri ondan sonra almaya çalışıyoruz.
Bu arada aklıma takılan bir nokta daha var; acaba kenelerin çoğalması ile kuş gribi sırasında neredeyse bütün kanatlıların itlaf edilmesi arasında bir bağ var mı? Tavuklar keneleri yermiş. Tavuk azalınca mı kene sayısı arttı yoksa?
***
Hırs deyip geçmeyin, bu dünyada büyük olarak ne yapılırsa onun sayesinde yapılır. Anatole France
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz