Yüzde 47'nin yüzde 80'i
1 sayfadaki 1 sayfası
Yüzde 47'nin yüzde 80'i
Sevgili okurlar; bir haftayı daha geride bırakırken, yılın da tam ortasına geldik. İlk 6 ayı bitirip 7’nciye başladık, demek ki bir yıl daha geçip gidiyor, bizim de ömrümüz. Geçen hafta siyasi açıdan diğerlerinden biraz daha farklı bir haftaydı. Nicedir AKP için açılan kapatma davası, Anayasa Mahkemesi kararları ile uğraşıyorduk, bu hafta ise gündeme Dengir Mir Mehmet Fırat’ın “travma” açıklaması, Fethullah Gülen’in beraati ve Green Card alamayışı CHP’nin hesaplarında ortaya çıkarılan usulsüzlükler giriverdi. Böylelikle birbirine benzeyen ama yeni tartışma konuları açan gelişmeler yaşadık.
AKP’lilere samimi sorular
Sevgili okurlar; geçen hafta bu köşenin en tartışılan yazılarından biri AKP’ye oy verenlere sorduğum bazı sorulardı. Tam tahmin ettiğim gibi, bir grup fanatik, olayı tersten alarak güya sorulara cevap vermek adına, her zaman olduğu gibi küfür ve hakaret içeren mesajlar gönderdi.
Oysa konu çok basitti; son zamanlarda Türkiye’de bir gerginlikten, bölünmeden, kutuplaşmadan hatta kan davasından söz edenler türedi. Bunlara göre millet uzun yıllardır baskı altında tutulmuştu ve şimdi başını kaldırıyordu, buna karşın da statükocu ve darbeci güçler demokrasi dışı yöntemlere başvurmaya hazırlanıyordu.
Yüzde 47 AKP’li mi?
Oysa bu bana göre kesinlikle yanlış. Türkiye’de gerginlik, kutuplaşma varsa bu tamamen suni. İktidarı ele geçiren ve Türkiye’yi bir din devletine götürmek isteyen zihniyet bunu yaymaya çalışıyor.
Ben de bunu kanıtlamak için özellikle AKP’ye oy verenlere yıllardır bir baskı altında olup olmadıklarını sormak istedim. Çünkü inanıyorum ki AKP’ye oy veren yüzde 47’nin yüzde 80’i Cumhuriyet’le, Atatürk ilke ve devrimleriyle barışık. Ama AKP bu büyük kitleyi sanki “siyasal İslamcı, laiklik karşıtı, Atatürk düşmanı” gibi göstermek istiyor.
Nitekim AKP’ye oy veren pek çok kişiden de, “Bu sorulara vicdani cevaplar verince durum biraz daha netleşiyor” ana fikirli mesajlar aldım.
Gülen’in dönüşü
Sevgili okurlar; geçen hafta gündeme bir gün arayla düşen iki haber çok tartışıldı ve sanıyorum önümüzdeki günlerde de çok tartışılacak. Fethullah Gülen’in beraat kararının Yargıtay tarafından onanması ve ABD’nin Gülen’e Green Card vermemesi.
Yargıtay’ın beraat kararını onaması, aynı zamanda “Bu mahkemeler asker kontrolünde, olaylara ideolojik bakıyorlar ve taraflı karar veriyorlar” diye propaganda yapanlara en güzel cevap oldu.
Fethullah Gülen’in Green Card alabilmek için CIA ve kilise ile işbirliği yaparak referans mektupları toplaması ve Türkiye’ye dönmemek için her çareye başvurması da şaşırtıcı oldu.
Akıllılara yazıyorum
TV ekranlarında, “Memleketimin her yerinden gelen toprağı kokluyorum” diye ağlayan Gülen’in Amerika’da tek bir Müslüman’dan bile referans almaması da herhalde yeteri kadar şaşırtıcıdır.
Bu arada yazdığım yazıyı güya eleştirmek adına “Listede üç Türk var, onları Müslüman saymıyor musun?” diye soranlar da oldu. Açık söyleyeyimo yazıda kastedilenlerin Amerikalı olduğunu anlamayacak kadar düşük IQ’su olanlara söyleyecek sözüm yok.
AKP’yi kurtarma yürüyüşleri
Sevgili okurlar; geçen haftadan itibaren kendilerine “sivil toplum kuruluşu” adı veren bazı dernekler AKP’nin kapatılmasını önlemek amacıyla Türkiye çapında yürüyüşlere başlayacaklarını açıkladılar. Tabii temel slogan bu değil. Bu gruplar “Daha fazla demokrasi ve yeni anayasa” adı ile yola çıkıyorlar. Ama bütün yollar bakıyorsunuz, “Aman AKP kapatılmasın” noktasına çıkıyor.
Bu grupların temsilcileri ile geçen hafta Ülke TV ekranlarında karşı karşıya geldim. Açıkçası biraz yüreğim buruldu. Çünkü anayasa değişikliği için çabalamalarına rağmen, nasıl bir değişiklik istediklerini bile anlatamadılar. Sadece klişe sözlerle “Demokrasi” dediler. Tabii asker alerjisi, Atatürk ilke ve devrimlerine yönelik karşı çıkış ve her nedense Türk olmaktan imtina etmeye çalışmak şaşırtıcı olduğu kadar ibret de vericiydi.
CHP’deki usulsüzlük
Geçen haftanın en flaş olaylarından biri de sevgili okurlar CHP’de ortaya çıkarılan usulsüzlüktü. Kanaltürk’e verilen maddi destek nedeniyle başlayan tartışma, bu olayın soruşturulmasına bile gerek duyulmadığı sonucuna vardı ama yapılan inceleme sırasında CHP’nin hayli uzun bir süredir hesaplarında usulsüzlükler yolduğunu ortaya çıkardı.
CHP yönetimi Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına saygılı olacağını açıkladı hemen. Partiden itiraz yükselmedi. Ancak şurası bir gerçek ki mahkeme kararına AKP’nin göstermediği saygıyı göstermek CHP’nin sorumluluğunu azaltmayacak.
Üstelik olası bir erken seçim öncesinde CHP’nin çok ağır bir yara aldığını söyleyebilirim. Kim bilir belki “bir musibet bin nasihatten evladır” sözünde olduğu gibi Genel Başkan Baykal bu kez yönetimde değişiklik yapmaya yanaşır. Eski dostlarına vefa göstereceğim derken partiyi güçsüzleştiren Baykal belki de bu krizden partiyi güçlendirerek çıkar. Ama yapamazsa CHP’nin halinin çok kötü olacağını söylemek de yanlış gelmiyor bana.
İki önemli hata
Sevgili okurlar; geçen hafta bu köşede iki önemli hata vardı. Birincisi Önder Sav’la ilgili yazıda “CHP’de adalet var” cümlesini okumuştunuz. Oysa “adalet” değil “atalet” olacaktı. Nitekim ben “atalet” yazmıştım. Ama yazıyı okuyan editörlerden biri sanıyorum bir anlık yanlış anlama ile “atalet” kelimesini “adalet” olarak değiştirmiş. Tabii iki kelime arasında dağlar kadar fark olduğu için sizler de şaşırmışsınızdır.
İkinci önemli hata ise Dengir Mir Mehmet Fırat’ın internet sitesindeki yazımda “bakan” olarak anılmasıydı. Oysa Fırat bakan değil AKP Genel Başkan Yardımcısı. Gazetede doğrusu çıktı ama internet sayfasında düzeltilmesi unutulmuş. Her iki hata için de özür dilerim.
Hepinize iyi haftalar..
***
AB’den gelen iki farklı karar çok şaşırttı
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi geçen hafta bir karar aldı. Buna göre deniyor ki “Eğer AKP kapatılırsa Türkiye’deki demokratik gelişmeleri tekrar izlemeye alırız.” İşin tercümesi şu: “AKP kapatılırsa AB hayalini unutmaya da hazır olun.”
Tabii bu açıklama AKP ve yandaşlarında büyük sevinç yarattı. Gazetelerinin manşetlerini bu haber süslerken televizyonları da bunu birinci haber olarak ballandıra ballandıra yayınladı. Eller ovuşturuldu; tavır, “Haydi kapatın da görelim” tavrıydı.
Derken bir gün sonra aynı konsey bir karar daha aldı. Buna göre de Bozcaada’dan göçen Rumlara varlıklarının geri verilmesi veya tazminat ödenmesi isteniyor.
Bir gün önce neredeyse bayram yapanlar böyle bir talep karşısında şaşkına döndüler ister istemez. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Şu Avrupa iyi mi kötü mü, kafaları öyle bir karışıyor ki, demeyin gitsin...
***
Bazı kişiler henüz benliklerini bulamadıklarını söylerler ama benlik insanın bulduğu değil yarattığı şeydir. Thomas Szasz
AKP’lilere samimi sorular
Sevgili okurlar; geçen hafta bu köşenin en tartışılan yazılarından biri AKP’ye oy verenlere sorduğum bazı sorulardı. Tam tahmin ettiğim gibi, bir grup fanatik, olayı tersten alarak güya sorulara cevap vermek adına, her zaman olduğu gibi küfür ve hakaret içeren mesajlar gönderdi.
Oysa konu çok basitti; son zamanlarda Türkiye’de bir gerginlikten, bölünmeden, kutuplaşmadan hatta kan davasından söz edenler türedi. Bunlara göre millet uzun yıllardır baskı altında tutulmuştu ve şimdi başını kaldırıyordu, buna karşın da statükocu ve darbeci güçler demokrasi dışı yöntemlere başvurmaya hazırlanıyordu.
Yüzde 47 AKP’li mi?
Oysa bu bana göre kesinlikle yanlış. Türkiye’de gerginlik, kutuplaşma varsa bu tamamen suni. İktidarı ele geçiren ve Türkiye’yi bir din devletine götürmek isteyen zihniyet bunu yaymaya çalışıyor.
Ben de bunu kanıtlamak için özellikle AKP’ye oy verenlere yıllardır bir baskı altında olup olmadıklarını sormak istedim. Çünkü inanıyorum ki AKP’ye oy veren yüzde 47’nin yüzde 80’i Cumhuriyet’le, Atatürk ilke ve devrimleriyle barışık. Ama AKP bu büyük kitleyi sanki “siyasal İslamcı, laiklik karşıtı, Atatürk düşmanı” gibi göstermek istiyor.
Nitekim AKP’ye oy veren pek çok kişiden de, “Bu sorulara vicdani cevaplar verince durum biraz daha netleşiyor” ana fikirli mesajlar aldım.
Gülen’in dönüşü
Sevgili okurlar; geçen hafta gündeme bir gün arayla düşen iki haber çok tartışıldı ve sanıyorum önümüzdeki günlerde de çok tartışılacak. Fethullah Gülen’in beraat kararının Yargıtay tarafından onanması ve ABD’nin Gülen’e Green Card vermemesi.
Yargıtay’ın beraat kararını onaması, aynı zamanda “Bu mahkemeler asker kontrolünde, olaylara ideolojik bakıyorlar ve taraflı karar veriyorlar” diye propaganda yapanlara en güzel cevap oldu.
Fethullah Gülen’in Green Card alabilmek için CIA ve kilise ile işbirliği yaparak referans mektupları toplaması ve Türkiye’ye dönmemek için her çareye başvurması da şaşırtıcı oldu.
Akıllılara yazıyorum
TV ekranlarında, “Memleketimin her yerinden gelen toprağı kokluyorum” diye ağlayan Gülen’in Amerika’da tek bir Müslüman’dan bile referans almaması da herhalde yeteri kadar şaşırtıcıdır.
Bu arada yazdığım yazıyı güya eleştirmek adına “Listede üç Türk var, onları Müslüman saymıyor musun?” diye soranlar da oldu. Açık söyleyeyimo yazıda kastedilenlerin Amerikalı olduğunu anlamayacak kadar düşük IQ’su olanlara söyleyecek sözüm yok.
AKP’yi kurtarma yürüyüşleri
Sevgili okurlar; geçen haftadan itibaren kendilerine “sivil toplum kuruluşu” adı veren bazı dernekler AKP’nin kapatılmasını önlemek amacıyla Türkiye çapında yürüyüşlere başlayacaklarını açıkladılar. Tabii temel slogan bu değil. Bu gruplar “Daha fazla demokrasi ve yeni anayasa” adı ile yola çıkıyorlar. Ama bütün yollar bakıyorsunuz, “Aman AKP kapatılmasın” noktasına çıkıyor.
Bu grupların temsilcileri ile geçen hafta Ülke TV ekranlarında karşı karşıya geldim. Açıkçası biraz yüreğim buruldu. Çünkü anayasa değişikliği için çabalamalarına rağmen, nasıl bir değişiklik istediklerini bile anlatamadılar. Sadece klişe sözlerle “Demokrasi” dediler. Tabii asker alerjisi, Atatürk ilke ve devrimlerine yönelik karşı çıkış ve her nedense Türk olmaktan imtina etmeye çalışmak şaşırtıcı olduğu kadar ibret de vericiydi.
CHP’deki usulsüzlük
Geçen haftanın en flaş olaylarından biri de sevgili okurlar CHP’de ortaya çıkarılan usulsüzlüktü. Kanaltürk’e verilen maddi destek nedeniyle başlayan tartışma, bu olayın soruşturulmasına bile gerek duyulmadığı sonucuna vardı ama yapılan inceleme sırasında CHP’nin hayli uzun bir süredir hesaplarında usulsüzlükler yolduğunu ortaya çıkardı.
CHP yönetimi Anayasa Mahkemesi’nin bu kararına saygılı olacağını açıkladı hemen. Partiden itiraz yükselmedi. Ancak şurası bir gerçek ki mahkeme kararına AKP’nin göstermediği saygıyı göstermek CHP’nin sorumluluğunu azaltmayacak.
Üstelik olası bir erken seçim öncesinde CHP’nin çok ağır bir yara aldığını söyleyebilirim. Kim bilir belki “bir musibet bin nasihatten evladır” sözünde olduğu gibi Genel Başkan Baykal bu kez yönetimde değişiklik yapmaya yanaşır. Eski dostlarına vefa göstereceğim derken partiyi güçsüzleştiren Baykal belki de bu krizden partiyi güçlendirerek çıkar. Ama yapamazsa CHP’nin halinin çok kötü olacağını söylemek de yanlış gelmiyor bana.
İki önemli hata
Sevgili okurlar; geçen hafta bu köşede iki önemli hata vardı. Birincisi Önder Sav’la ilgili yazıda “CHP’de adalet var” cümlesini okumuştunuz. Oysa “adalet” değil “atalet” olacaktı. Nitekim ben “atalet” yazmıştım. Ama yazıyı okuyan editörlerden biri sanıyorum bir anlık yanlış anlama ile “atalet” kelimesini “adalet” olarak değiştirmiş. Tabii iki kelime arasında dağlar kadar fark olduğu için sizler de şaşırmışsınızdır.
İkinci önemli hata ise Dengir Mir Mehmet Fırat’ın internet sitesindeki yazımda “bakan” olarak anılmasıydı. Oysa Fırat bakan değil AKP Genel Başkan Yardımcısı. Gazetede doğrusu çıktı ama internet sayfasında düzeltilmesi unutulmuş. Her iki hata için de özür dilerim.
Hepinize iyi haftalar..
***
AB’den gelen iki farklı karar çok şaşırttı
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi geçen hafta bir karar aldı. Buna göre deniyor ki “Eğer AKP kapatılırsa Türkiye’deki demokratik gelişmeleri tekrar izlemeye alırız.” İşin tercümesi şu: “AKP kapatılırsa AB hayalini unutmaya da hazır olun.”
Tabii bu açıklama AKP ve yandaşlarında büyük sevinç yarattı. Gazetelerinin manşetlerini bu haber süslerken televizyonları da bunu birinci haber olarak ballandıra ballandıra yayınladı. Eller ovuşturuldu; tavır, “Haydi kapatın da görelim” tavrıydı.
Derken bir gün sonra aynı konsey bir karar daha aldı. Buna göre de Bozcaada’dan göçen Rumlara varlıklarının geri verilmesi veya tazminat ödenmesi isteniyor.
Bir gün önce neredeyse bayram yapanlar böyle bir talep karşısında şaşkına döndüler ister istemez. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Şu Avrupa iyi mi kötü mü, kafaları öyle bir karışıyor ki, demeyin gitsin...
***
Bazı kişiler henüz benliklerini bulamadıklarını söylerler ama benlik insanın bulduğu değil yarattığı şeydir. Thomas Szasz
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz