Küçük çaplı bir darbe amaçlanıyor
1 sayfadaki 1 sayfası
Küçük çaplı bir darbe amaçlanıyor
Aslına bakarsanız ortada fol yok yumurta yok. AKP ve destekçisi sözde liberaller aylardır “darbe planlanıyor” hezeyanı ile herkese saldırıyorlar. 26 el bombası, 5 tabanca, 8 şarjör ile nasıl darbe yapılacağını açıklayamayan AKP ve yandaşlarının asıl amacı belki de küçük çaplı bir darbeye çağrı yapmak.
Gelin bir komplo teorisi oluşturalım. Adı üzerinde komplo teorisi, doğru olup olmaması önemli değil.
AKP ve yandaşları Anayasa Mahkemesi’nin “kapatma” kararı vereceğinden emin gözüküyor. Burada şimdilik hesaplanamayan şey: Anayasa Mahkemesi’nin siyasi yasak kavramına bir tanım getirip getirmeyeceği.
AKP ve yandaşları şöyle düşünüyor: Parti kapatılır ve siyasi yasaklar gelirse AKP bölünebilir. Hızla oluşturulacak yeni bir yapı ile iktidar el değiştirir. AKP tek vücut olarak yeni bir partileşme sürecine giremezse, yerel seçimlerde tüm Türkiye’deki belediyeleri kaybederler.
Bu durumda “İnadına Tayyip” sloganı da geçerliliğini kaybeder çünkü kimse menfaati olmayan bir siyasi hareketin arkasında durmaz.
Yani yeniden toparlanmak ve eskisinden güçlü olarak iktidara gelmek çok zorlaşır. Ama bu planı bozacak ve AKP’yi hem mağdur hem de mağrur duruma getirecek başka bir şey var.
Şu: Askeri çok ileri giden eleştiri ve aşağılamalarla ağır biçimde tahrik edersiniz. Üst düzey komutanlar soğukkanlı davranmaya çalışır. Oysa alt kademeler, bu ağır tahriklere karşı daha dayanıksız olur. Ve hiç beklenmedik bir anda, tıpkı Talat Aydemir olayında olduğu gibi bir grup genç subay ülke yönetimine el koymaya kalkar. Böyle bir teşebbüsün başarılı olması mümkün değildir. Kalkışma kısa sürede bastırılır.
Ama sonuçta demokrasiye bağlılık direnci sizi kahraman yapar. Bu takdirde Anayasa Mahkemesi de karar alamaz. AKP ve Başkanı demokrasi kahramanı olarak Türkiye’yi diledikleri gibi yönetip rejimi de değiştirme gücüne kavuşur.
***
Son günlerin ürünü bir politik fıkra
Anayasa Mahkemesi AKP’ye kapatma cezası vermiş, Tayyip Erdoğan’ı da siyasi yasaklı ilan etmiş. Erdoğan’ın milletvekilliği düşünce tabii ki başbakanlığı da düşmüş.
Ertesi gün yaşlı bir adam Erdoğan’ın Keçiören’deki evinin önüne gitmiş. Eski Başbakan olduğu için kapıda korumalar yine bekliyor. Adam “Başbakan’ı göreceğim” demiş. Korumalar “Amca artık Tayyip Bey Başbakan değil” demişler. Adam gitmiş.
Ama ertesi gün yine gelmiş. Yine aynı soruyu sormuş. Korumalar da “Tayyip Bey artık Başbakan değil” demişler. Bir sonraki gün adam yine kapıda. Yine aynı konuşmalar olmuş. 5’inci gün adam yine gelince korumalardan biri dayanamamış ve “Amca senim aklın yok galiba. Kaç gündür söylüyoruz, Tayyip Bey Başbakan değil artık. Niye laf anlamıyorsun?” diye çıkışmış.
Yaşlı adam gülerek cevaplamış: “Evladım onu biliyorum, her gün duymak çok hoşuma gidiyor da ondan soruyorum.”
***
Terörle mücadeleden ‘Terörle Mücadele’ye!
Ergenekon adı verilen ve şimdilik ne olduğu bilinmeyen soruşturma kapsamındaki gözaltılar trajikomik bir durumu da sergiliyor.
Önceki gün gözaltına alınan generaller Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çok uzun yıllardır terörle mücadele ediyordu. Bu uğurda canları pahasına görev yapan komutanlar bir sabah kapılarında polislerle karşılaştı.
Bu polislerin üniformalarında “Terörle Mücadele” yazıyordu. Kendimi o komutanların yerine koyup düşünüyorum. Terörle mücadeleden çıktıktan sonra polisin terörle mücadele ekipleri tarafından bir terörist gibi alınıp götürülmek herhalde ruhumda derin bir yara açardı.
***
15 yıl sonra geldiğimiz nokta
Sivas’ta aydınların diri diri yakıldığı Madımak faciasının üzerinden tam 15 yıl geçti. Şimdi o korkunç katliamın görüntülerini izlerken şehvet içinde saldıran kalabalık içinden yükselen sesleri de tekrar dinliyoruz.
“Kahrolsun laiklik” diye bağırıyor birileri örneğin. Aziz Nesin’i kastederek “Kahrolsun şeytan” diye bağırıyor biri. Sonra “İçeri atsana lan ateşi” diye bir ses duyuyorsunuz. Ve meydanda kara sakallı cüppeli biri haykırıyor “Cumhuriyet’in temelini Sivas’ta attılar, burada boğacağız.” İşte aradan 15 yıl geçti. O gün atılan sloganlar bir bir hayata geçirilmeye çalışılıyor. Temeli Sivas’ta atılan Cumhuriyet’in boğulmasına ramak kaldı. İbretle seyrediyoruz.
***
Sezer’in adı geçiyor muydu?
Bugüne kadar söyledikleri yanlış çıkmayan Ankaralı bir kaynağım aradı dün. Çok ilginç bir şey söyledi. Dedi ki: “Son toparlama operasyonunda 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de adı vardı. Ama bu son dakikada durdu.” Doğru olabilir mi? Bilemiyorum. Ama Ergenekon adı altında Amerika’daki McCarthy dönemini andıran gözaltılara yönelen iktidar bu konuda da gözünü karartmış olabilir.
Eğer bilgi doğruysa, her şeye rağmen son anda aklı selim galip gelmiş demektir. Ya da son anda buna cesaret edemediler.
***
Bir karar verin
AKP medyası dün çığlık çığlığaydı. Kendini tutamayıp, “Darbeci paşalar gözaltında” diyen bile vardı. Oysa ısrarla demokrasi, hukuk ve insan haklarından söz ediyorlar. İddianamesi olmadığı gibi henüz sanık durumunda olup olmadıkları bile belli olmayan kişiler için hüküm vermekten kaçınmıyorlar. Kendi jargonlarına bile uymuyorlar. Neyse.
Aslında şunu söylemek istiyorum: AKP’ye açılan kapatma davasından sonra özellikle bu yandaş kesim “Bu bir yargı darbesidir” diye ortalığı ayağa kaldırmaya çalıştı.
Ama eş zamanlı olarak da “darbe” iddiaları Silahlı Kuvvetler’i de aşağılayan bir üslupla sürdürülüyor. Peki bu size tuhaf gelmiyor mu? Eğer Anayasa Mahkemesi’nde görülen dava bir yargı darbesiyse, başka darbeye niye gerek duyulsun ki?
***
Kötü kazanabilir. Ama üstün gelemez.
Joseph Roux
Gelin bir komplo teorisi oluşturalım. Adı üzerinde komplo teorisi, doğru olup olmaması önemli değil.
AKP ve yandaşları Anayasa Mahkemesi’nin “kapatma” kararı vereceğinden emin gözüküyor. Burada şimdilik hesaplanamayan şey: Anayasa Mahkemesi’nin siyasi yasak kavramına bir tanım getirip getirmeyeceği.
AKP ve yandaşları şöyle düşünüyor: Parti kapatılır ve siyasi yasaklar gelirse AKP bölünebilir. Hızla oluşturulacak yeni bir yapı ile iktidar el değiştirir. AKP tek vücut olarak yeni bir partileşme sürecine giremezse, yerel seçimlerde tüm Türkiye’deki belediyeleri kaybederler.
Bu durumda “İnadına Tayyip” sloganı da geçerliliğini kaybeder çünkü kimse menfaati olmayan bir siyasi hareketin arkasında durmaz.
Yani yeniden toparlanmak ve eskisinden güçlü olarak iktidara gelmek çok zorlaşır. Ama bu planı bozacak ve AKP’yi hem mağdur hem de mağrur duruma getirecek başka bir şey var.
Şu: Askeri çok ileri giden eleştiri ve aşağılamalarla ağır biçimde tahrik edersiniz. Üst düzey komutanlar soğukkanlı davranmaya çalışır. Oysa alt kademeler, bu ağır tahriklere karşı daha dayanıksız olur. Ve hiç beklenmedik bir anda, tıpkı Talat Aydemir olayında olduğu gibi bir grup genç subay ülke yönetimine el koymaya kalkar. Böyle bir teşebbüsün başarılı olması mümkün değildir. Kalkışma kısa sürede bastırılır.
Ama sonuçta demokrasiye bağlılık direnci sizi kahraman yapar. Bu takdirde Anayasa Mahkemesi de karar alamaz. AKP ve Başkanı demokrasi kahramanı olarak Türkiye’yi diledikleri gibi yönetip rejimi de değiştirme gücüne kavuşur.
***
Son günlerin ürünü bir politik fıkra
Anayasa Mahkemesi AKP’ye kapatma cezası vermiş, Tayyip Erdoğan’ı da siyasi yasaklı ilan etmiş. Erdoğan’ın milletvekilliği düşünce tabii ki başbakanlığı da düşmüş.
Ertesi gün yaşlı bir adam Erdoğan’ın Keçiören’deki evinin önüne gitmiş. Eski Başbakan olduğu için kapıda korumalar yine bekliyor. Adam “Başbakan’ı göreceğim” demiş. Korumalar “Amca artık Tayyip Bey Başbakan değil” demişler. Adam gitmiş.
Ama ertesi gün yine gelmiş. Yine aynı soruyu sormuş. Korumalar da “Tayyip Bey artık Başbakan değil” demişler. Bir sonraki gün adam yine kapıda. Yine aynı konuşmalar olmuş. 5’inci gün adam yine gelince korumalardan biri dayanamamış ve “Amca senim aklın yok galiba. Kaç gündür söylüyoruz, Tayyip Bey Başbakan değil artık. Niye laf anlamıyorsun?” diye çıkışmış.
Yaşlı adam gülerek cevaplamış: “Evladım onu biliyorum, her gün duymak çok hoşuma gidiyor da ondan soruyorum.”
***
Terörle mücadeleden ‘Terörle Mücadele’ye!
Ergenekon adı verilen ve şimdilik ne olduğu bilinmeyen soruşturma kapsamındaki gözaltılar trajikomik bir durumu da sergiliyor.
Önceki gün gözaltına alınan generaller Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çok uzun yıllardır terörle mücadele ediyordu. Bu uğurda canları pahasına görev yapan komutanlar bir sabah kapılarında polislerle karşılaştı.
Bu polislerin üniformalarında “Terörle Mücadele” yazıyordu. Kendimi o komutanların yerine koyup düşünüyorum. Terörle mücadeleden çıktıktan sonra polisin terörle mücadele ekipleri tarafından bir terörist gibi alınıp götürülmek herhalde ruhumda derin bir yara açardı.
***
15 yıl sonra geldiğimiz nokta
Sivas’ta aydınların diri diri yakıldığı Madımak faciasının üzerinden tam 15 yıl geçti. Şimdi o korkunç katliamın görüntülerini izlerken şehvet içinde saldıran kalabalık içinden yükselen sesleri de tekrar dinliyoruz.
“Kahrolsun laiklik” diye bağırıyor birileri örneğin. Aziz Nesin’i kastederek “Kahrolsun şeytan” diye bağırıyor biri. Sonra “İçeri atsana lan ateşi” diye bir ses duyuyorsunuz. Ve meydanda kara sakallı cüppeli biri haykırıyor “Cumhuriyet’in temelini Sivas’ta attılar, burada boğacağız.” İşte aradan 15 yıl geçti. O gün atılan sloganlar bir bir hayata geçirilmeye çalışılıyor. Temeli Sivas’ta atılan Cumhuriyet’in boğulmasına ramak kaldı. İbretle seyrediyoruz.
***
Sezer’in adı geçiyor muydu?
Bugüne kadar söyledikleri yanlış çıkmayan Ankaralı bir kaynağım aradı dün. Çok ilginç bir şey söyledi. Dedi ki: “Son toparlama operasyonunda 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in de adı vardı. Ama bu son dakikada durdu.” Doğru olabilir mi? Bilemiyorum. Ama Ergenekon adı altında Amerika’daki McCarthy dönemini andıran gözaltılara yönelen iktidar bu konuda da gözünü karartmış olabilir.
Eğer bilgi doğruysa, her şeye rağmen son anda aklı selim galip gelmiş demektir. Ya da son anda buna cesaret edemediler.
***
Bir karar verin
AKP medyası dün çığlık çığlığaydı. Kendini tutamayıp, “Darbeci paşalar gözaltında” diyen bile vardı. Oysa ısrarla demokrasi, hukuk ve insan haklarından söz ediyorlar. İddianamesi olmadığı gibi henüz sanık durumunda olup olmadıkları bile belli olmayan kişiler için hüküm vermekten kaçınmıyorlar. Kendi jargonlarına bile uymuyorlar. Neyse.
Aslında şunu söylemek istiyorum: AKP’ye açılan kapatma davasından sonra özellikle bu yandaş kesim “Bu bir yargı darbesidir” diye ortalığı ayağa kaldırmaya çalıştı.
Ama eş zamanlı olarak da “darbe” iddiaları Silahlı Kuvvetler’i de aşağılayan bir üslupla sürdürülüyor. Peki bu size tuhaf gelmiyor mu? Eğer Anayasa Mahkemesi’nde görülen dava bir yargı darbesiyse, başka darbeye niye gerek duyulsun ki?
***
Kötü kazanabilir. Ama üstün gelemez.
Joseph Roux
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz