Boş verecekmişin
1 sayfadaki 1 sayfası
Boş verecekmişin
Boş verecekmişin
İşte yazı dediğin böyle olur! Bir Türk öğretmeni “Boş vereceksin” adlı bir yazı yazmış Avrupalı Hürriyet Gazetesi`nin Avrupa ekindeki “Söz Sizin” köşesine. Yazıyı okursanız, hemen aklınıza “acaba felsefi bir yazı mı? “sorusu gelir. Yazının tamamı hem felsefik hem ütopik ve hem de hayalliktir.
Yazar, “Boş vereceksin” derken, konuya bir Hollanda atasözü ile girmiş: “Yatarken sorunlarınızı pantolonunun cebinde bırakın.”
Yazar Türk, yazı Türkçe olduğuna göre, kaleme alınan bu yazı elbetteki Türk vatandaşları için alınmış. Fakat burada hangi Türkler için, yani Avrupa`da veya Türkiye`de yaşayan Türkler için mi yazıldığı belirtilmemiş. Fark etmez!
Her ikisinin de yaşam tarzı veya yaşam mücadelesi üç aşağı beş yukarı aynıdır. Dertler, sorunlar o kadar çok ki, bunları bir pantolonunun değil iki, beş cebi de olsa yetmez. Dertlerin büyük bir kısmı gene dışarıda kalır ve kişinin uykusunu kaçırmaya yeter artar bile...
Bunu bilen yazar şöyle bir tavsiyede bulunuyor ve bir Hint fakirini örnek gösteriyor:
Tüketim hırsından vazgeç.
Haftada bir saat bile olsa ruha ve kalbe giden giden antenleri açın,
Stresten kaçın,
Bulutların üstünde uçun,
Kendisinizi doğanın kucağına atının,
Tüketim yerine meditasyon yapın,
“yarın uyanacakmıyım” kaygısını duymadan kendini uykunun kollarına at,
bir dilim ekmek ve bir taş çorbayla Hint fakiri gibi dünyanın zengini olmanın mutluluğunu tat.
Bu tür tavsiyeler sürüp gitmektedir yazıda. Ve yazının sonunda da diyor ki Türk öğretmen:
“yeterli zamanın yok demeyin! Pasteur, Michelangelo, Leonardo da Vinci`nin de
günleri 24 saatti...”
Dedim ya, bu yazı ister Avrupa`da ister Türkiye`de yaşayan Türkler için yazılmış olsun yazının tümü ütopik, felsefi ve hayalden ibaret...
Türkiye`de Türkler zaten bir Hint fakiri gibi yaşıyor. Milyonlaca Türk açlık sınırın altında ve gene milyonlarcası açlık sınırında. Yani aç yatıp aç kalkıyorlar. Gene binlerce Türk ülkesinde milyarlarca banka kredi borcu ile boğuşmaktadırlar. Bunların ntenlerini acacak güçleri mi var?
Avrupa`daki Türk`lere gelince: gerçi bunlar aç yatıp aç kalkmıyorlar, ama sırtlarında o kadar ağır yükler var ki, bir türlü kendilerini doğrultamıyorlar. Yıllar önce attıkları yanlış adımlar nedeniyle, yuvalarında huzur kalmadı. Çocukları ve torunları ne zorunlu olan 10 yıllık okulu bitirip diploma alıyorlar ne de bir iş bulabiliyorlar. Binlerce genç cezaevlerinde, gene binlerce genç kız veya genç kadın evlerini terk etmiş, kötü yollara düşmüş durumdalar. Daha neler neler...
Şimdi kalkmış yazar, antenleri açık, etrafa tebessüm saçın, bulutların üsüne çıkın, Hint fakiri gibi olun diyor. Yahu zaten bunlar Hint fakiri gibi yaşıyorlar. Türkiye`de Hint fakirinden beter, Almanya`da da Sosyal dairenin kapısını önünde alacağı 300/400 Euro için bekleyip duruyorlar.
Sayın yazar, acaba hiç düşündü mü?
Bütün bu olumsuzluklar varken, pantolanlarının cepleri deliş deşik iken, bütün antenleri kırılmış iken, çocuğuna bir kitap alacak parası yokken, okumak isteyen çocuğunun arzusunu getiremezken ve çocuğu intihar ederken, nasıl olacak da üstünde çok ağır, ama çok ağır yükler varken, stresini atarak gülebilecek? İyi kötü ayda cebine Alman devletinin verdiği dilenci parası girerken bile, bunların ne gülecek ne de yatağa yatında gözüne uyku girecek halleri var!
Nasıl olacak da yüreği kan ağlayan bir insan, mutluluğun tadını çıkaracak?
Zaten bir Hint fakiri gibi yaşarken, nasıl olacak da gülünce yüzlerinde güller açacak?
Evet, yaşamak bir sevdadır, ama onların yaşamlarına yaşam denilirse!
Onun için Türk öğretmeninin verdiği Hollanda atasözü, ne Türkiye`de ne de Avrupa`da yaşayan Türkler için geçerlidir. Olsa ola tuzları kuru olanların, pembe bulutlarda dolaşanların ve de rüyalarında yemyeşil dolarları görenlerin atasözü olabilir.
Onlarında pek böyle huzurlu uykuları olmaz ya!
Dr. Yüksel Cavlak
İşte yazı dediğin böyle olur! Bir Türk öğretmeni “Boş vereceksin” adlı bir yazı yazmış Avrupalı Hürriyet Gazetesi`nin Avrupa ekindeki “Söz Sizin” köşesine. Yazıyı okursanız, hemen aklınıza “acaba felsefi bir yazı mı? “sorusu gelir. Yazının tamamı hem felsefik hem ütopik ve hem de hayalliktir.
Yazar, “Boş vereceksin” derken, konuya bir Hollanda atasözü ile girmiş: “Yatarken sorunlarınızı pantolonunun cebinde bırakın.”
Yazar Türk, yazı Türkçe olduğuna göre, kaleme alınan bu yazı elbetteki Türk vatandaşları için alınmış. Fakat burada hangi Türkler için, yani Avrupa`da veya Türkiye`de yaşayan Türkler için mi yazıldığı belirtilmemiş. Fark etmez!
Her ikisinin de yaşam tarzı veya yaşam mücadelesi üç aşağı beş yukarı aynıdır. Dertler, sorunlar o kadar çok ki, bunları bir pantolonunun değil iki, beş cebi de olsa yetmez. Dertlerin büyük bir kısmı gene dışarıda kalır ve kişinin uykusunu kaçırmaya yeter artar bile...
Bunu bilen yazar şöyle bir tavsiyede bulunuyor ve bir Hint fakirini örnek gösteriyor:
Tüketim hırsından vazgeç.
Haftada bir saat bile olsa ruha ve kalbe giden giden antenleri açın,
Stresten kaçın,
Bulutların üstünde uçun,
Kendisinizi doğanın kucağına atının,
Tüketim yerine meditasyon yapın,
“yarın uyanacakmıyım” kaygısını duymadan kendini uykunun kollarına at,
bir dilim ekmek ve bir taş çorbayla Hint fakiri gibi dünyanın zengini olmanın mutluluğunu tat.
Bu tür tavsiyeler sürüp gitmektedir yazıda. Ve yazının sonunda da diyor ki Türk öğretmen:
“yeterli zamanın yok demeyin! Pasteur, Michelangelo, Leonardo da Vinci`nin de
günleri 24 saatti...”
Dedim ya, bu yazı ister Avrupa`da ister Türkiye`de yaşayan Türkler için yazılmış olsun yazının tümü ütopik, felsefi ve hayalden ibaret...
Türkiye`de Türkler zaten bir Hint fakiri gibi yaşıyor. Milyonlaca Türk açlık sınırın altında ve gene milyonlarcası açlık sınırında. Yani aç yatıp aç kalkıyorlar. Gene binlerce Türk ülkesinde milyarlarca banka kredi borcu ile boğuşmaktadırlar. Bunların ntenlerini acacak güçleri mi var?
Avrupa`daki Türk`lere gelince: gerçi bunlar aç yatıp aç kalkmıyorlar, ama sırtlarında o kadar ağır yükler var ki, bir türlü kendilerini doğrultamıyorlar. Yıllar önce attıkları yanlış adımlar nedeniyle, yuvalarında huzur kalmadı. Çocukları ve torunları ne zorunlu olan 10 yıllık okulu bitirip diploma alıyorlar ne de bir iş bulabiliyorlar. Binlerce genç cezaevlerinde, gene binlerce genç kız veya genç kadın evlerini terk etmiş, kötü yollara düşmüş durumdalar. Daha neler neler...
Şimdi kalkmış yazar, antenleri açık, etrafa tebessüm saçın, bulutların üsüne çıkın, Hint fakiri gibi olun diyor. Yahu zaten bunlar Hint fakiri gibi yaşıyorlar. Türkiye`de Hint fakirinden beter, Almanya`da da Sosyal dairenin kapısını önünde alacağı 300/400 Euro için bekleyip duruyorlar.
Sayın yazar, acaba hiç düşündü mü?
Bütün bu olumsuzluklar varken, pantolanlarının cepleri deliş deşik iken, bütün antenleri kırılmış iken, çocuğuna bir kitap alacak parası yokken, okumak isteyen çocuğunun arzusunu getiremezken ve çocuğu intihar ederken, nasıl olacak da üstünde çok ağır, ama çok ağır yükler varken, stresini atarak gülebilecek? İyi kötü ayda cebine Alman devletinin verdiği dilenci parası girerken bile, bunların ne gülecek ne de yatağa yatında gözüne uyku girecek halleri var!
Nasıl olacak da yüreği kan ağlayan bir insan, mutluluğun tadını çıkaracak?
Zaten bir Hint fakiri gibi yaşarken, nasıl olacak da gülünce yüzlerinde güller açacak?
Evet, yaşamak bir sevdadır, ama onların yaşamlarına yaşam denilirse!
Onun için Türk öğretmeninin verdiği Hollanda atasözü, ne Türkiye`de ne de Avrupa`da yaşayan Türkler için geçerlidir. Olsa ola tuzları kuru olanların, pembe bulutlarda dolaşanların ve de rüyalarında yemyeşil dolarları görenlerin atasözü olabilir.
Onlarında pek böyle huzurlu uykuları olmaz ya!
Dr. Yüksel Cavlak
Yüksel Cavlak- YAKUT ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 370
Yaş : 89
ŞEHİR : Recklinghausen
Meslek : doktor
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 485
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz