Sayın Tuvana Tuncer,

yazmış olduğunuz mesajın son tümcesi gerçeği ifade ediyor. Evet, „Sözün özü, balık vermek değil, balık tutmayı öğretmek...“
İşte ben de bunu anlatmaya çalıştım. Önemli olan balık tutmayı öğretmek. Bu da sivil topkum örgütlerinin görevidir. Ne yazık ki, adları ne olursa olsun, üstlerine düşen görevi yerine getirmemektedirler.
Birçok kişi neden ADD`leri eleştirdiğimi bunun yersiz olduğunu yazılarında anlatmaya çalışıyorlar. Ben yalnız ADD değil, ayni zamanda ÇYDD`ni de eleştiriyorum. Bu her iki kuruluş da ülkemizde 15 yıldır faaliyet gösteriyorlar. Eğer ADD`ler, bu geçen zaman zarfında toplumu eğitmiş, bilgilendirmiş olsalardı, gerek Türkiye`de gerekse yurtdışında vatandaşların büyük bir çoğunluğu Atatürkçü düşünceyi anlayacak ve bu doğrultuda hareket edeceklerdi. Ne yazık ki, bunu yapmadılar, onun yerine kolay olan Atatürkçülüğü yani, Türkiye`den konuşmacı ithal ederek, lüks otellerin lüks salonlarında konuşup durdular ve alkış topladılar!
Size bir örnek vereyim:
ADD başkanı olduğum dönemde, Frankfurt`daki Hessen ADD 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı`nı lüks bir otelde kutlayacaklarını ilan etti Giriş 100 DM idi. Şimdi şöyle bir hesap yapalım: bu bayrama iki kişi gider, ilk hesapta 200 DM verecektir. Buna tren veya benzin masrafını eklersek, bu rakam 200 DM`e kalmayacktır. Otel masrafını da eklersek, bu rakam daha da yukarı çıkacaktır. Cumhuriyet Balosu`na herhalde basit giyilerle gidilneyecğine göre, bir de takım taklavatı eklersek, sonucu siz hesaplayın. Bu bayramı kutlamada amaç ne ? 29 Ekim`in önemini topluma anlatmak. Bu baloya gelenler veya gelebilecek olanlar kalbur üstü insanlardır. Peki gariban halk ne olacak? Onların bu bayramı kutlamaya hakları yok mu? Elbette ki var. Bunkar oraya gidemediklerine göre, gidecekleri yer de ya camiler ya da tarikat yuvaları olacaktır. Ki, öyle de oldu!
İşte ADD ne yazık ki, topluma balık vermeyi, bunun yanı sırada benciliklerini tatmin etmeyi tercih ettiler.
Peki, ÇYDD ne yapıyor? 15 yıldır toplumu çağdaşlaştırmaya çalışıyor. Bunlkar da aynı şekilde, bulmuşkar bir üniversite (Münster) aulasında, hem de Almanca olarak konuşmalar yapıyor hem de yıllarca. Peki, toplum çağdaşlaştı mı? Ne yazık ki hayır! Yani onlar da habire balık vertmeyi (burs) tercih ederek, toplumu çağdaşlaştırmaya kalktılar.
O zaman burada yapılan bir yanlışlık hem de çok büyük bir yanlışlık var. Bu yanlışlığı ortadan kaldırmak için, başka yöntemler kullanmak zorundayız. Ben derim ki, madem ki Mustafa Kemal eylem adamıydı ve bizler de O`nun izinden gitmek istiyoruz, o halde O`nun gibi olmaya yani eylem insanı olmaya gayret göstermeliyiz. Başka bir deyişle her bir Kemalist, bulunduğu yerde ufak toplantılar organize ederek, halka yanlız Atatürk`ü değil, vatan sevgisini, doğa sevgisini, anlatmalıdır. Benim eylemden kastım budur. Ne yazık ki, bu eylemi ne Türkiye`de ne de yurtdışında, özellikle Almanya`da görebilmekyetim.

Saygılarımla

Yüksel