Görünen minareler
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Görünen minareler
Gidilecek köyün minareleri görününce başka kılavuza ihtiyaç kalmaz. Kıbrıs meselesinde minareler görülmekte, çanlar çalmakta, Hristofyas Başpiskopos’u sevince gark edecek kadar açık konuşmaktadır. Çıktığımız tek halk, tek devlet, tek egemenlik yolunun sonunda 1960 Antlaşmaları’ndan daha da zayıf ve kırılgan bir uzlaşmadan başka bir şey görülmemektedir. Türkiye AB üyesi olmadan bizi Rum tarafına bağlayarak 1960 Antlaşmaları’nın temelini teşkil eden Türk-Yunan dengesini ortadan kaldırmaya davet etmektedirler. Annan Planı zamanında Türkiye’nin de kabul ettiği bu davet bu kez Talat-Hristofyas görüşmelerinin altyapısı haline getirilmiştir: Türkiye’nin henüz üye olmadığı ve ne zaman üye olacağı bilinmeyen bir ortamda, bize Garantilerden vazgeçip Rum’la birleşerek Rum’un yarı kalmış AB üyeliğini tamamlamamız önerilmektedir. Bunu öneren ve bizi Ermeni, Maronit ve Latinler gibi azınlık olarak gören; Londra’ya, Moskova’ya giderek Kıbrıs’ın 1960 Antlaşmaları’nda da üniter bir devlet olduğunu savunan; şimdiki eksersizin bu üniter devlete, AB normlarına bağlı iki vilâyetli bir şekil vermek eksersizi olduğunu söyleyen Hristofyas’tır ve onun destekleyicileridir. Hristofyas’ın ikide bir görüşme masasından kalkıp BM Güvenlik Konseyi’nin daimi delegelerini ziyaret ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ortadan kalkması, Garantilerin sıfırlanması anlamına gelen bu formüle destek imzaları toplaması hafife alınacak bir durum değildir.
Bu gerçeklere rağmen “masadan kalkan taraf olmamak” ve “dünyaya uzlaşmadan yana olduğumuzu kanıtlamak” siyaseti “milli siyaset” haline getirilmiştir. Annan Planı’na evet demekle manevi yücelikler elde edindiğini savunanlara göre, bu manevi yücelikte devam etmenin yolu Rum tarafı ne yaparsa yapsın bizim masadan kalkmamamızdır. Hristofyas’ın Londra’da ve Moskova’da “Ben Talat’la anlaşıyorum, Türk hükümeti de Talat’ı destekliyor, ancak asker uzlaşmayı engelliyor” yalanı ile elde ettiği müşterek imzalar bile manevi yüceliklerde uçan Annan’cıları düşünmeye sevk etmiyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımayan, Kıbrıs Türklerini, Kıbrıs hükümeti addettikleri Rum’un gözü ile gören ve bizi Rumlarla -yani hükümetle- bu kez AB normlarına uygun bir şekilde ve BM Kararları çerçevesinde bütünleştirmek için sırtımızı okşayıp, fıstık parası kabilinden yardım eden AB’nin ilişkisini halkımıza “KKTC-AB ilişkileri” olarak takdim etmek oyunundan hicap da duymuyoruz.
Gerektiğinde masadan kalkmanın ve yeniden daha iyi şartlar elde ederek masaya oturmak için pazarlık yapmanın da sağlam ve normal bir görüşme yöntemi/taktiği olduğu kabul edilmemektedir. Halbuki Rum tarafının başarıyla uyguladığı bu metot sayesindedir ki dünyayı ve bizi oyalayabilmektedirler. Masaya taktik icabı oturdukları, meşru Kıbrıs hükümeti unvanından zerre kadar ayrılmak istemedikleri, Kıbrıs meselesi 1974’te başlayan bir meseledir diye yalan söyledikleri bilindiği halde 45 yıldır bu sahtekârlığı yürütebilmişlerdir. Neden? Çünkü biz dünyaya ve Rumlara Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile egemenliğimizi, kendi kaderini tayin etme hakkı olan bir halk olduğumuzu ve bunları pazarlık konusu yapmayacağımızı söylemiyoruz. Tam aksine tanınma istemediğimizi açıklayarak “kurucu devletler eşit olacaktır” yalanıyla halkımızı avutuyoruz.
Gidilmekte olan köyün minarelerini Gambari Anlaşması’nın açıklandığı andan itibaren görmüş olan halkımızın büyük bir kısmı, Hristofyas’ın bütün açıklamalarına ve yaptıklarına rağmen Sayın Talat ile onu sonuna kadar desteklediğini söyleyen Türk hükümetinin “masadan kalkmama, görüşmelere devam” siyasetleri karşısında büyük bir huzursuzluk içinde yaşamaktadır.
Gün gelecek gidilen yolun teslimiyet yolu olduğunu halen teslim etmeyenler de bu huzursuzluğu yaşamağa başlayacaklar, fakat o gün geri adım atamayacaklarını görerek hüsrana uğrayacaklardır. Bu nedenle derinliğine bir değerlendirme yapma zamanı şimdidir diyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden ve egemenliğimiz ile kendi kaderini tayin hakkı olan iki halktan biri olduğumuz gerçeğinden vazgeçmeyeceksek bu konularda sesimizi yükseltme zamanı şimdidir.
Bu gerçeklere rağmen “masadan kalkan taraf olmamak” ve “dünyaya uzlaşmadan yana olduğumuzu kanıtlamak” siyaseti “milli siyaset” haline getirilmiştir. Annan Planı’na evet demekle manevi yücelikler elde edindiğini savunanlara göre, bu manevi yücelikte devam etmenin yolu Rum tarafı ne yaparsa yapsın bizim masadan kalkmamamızdır. Hristofyas’ın Londra’da ve Moskova’da “Ben Talat’la anlaşıyorum, Türk hükümeti de Talat’ı destekliyor, ancak asker uzlaşmayı engelliyor” yalanı ile elde ettiği müşterek imzalar bile manevi yüceliklerde uçan Annan’cıları düşünmeye sevk etmiyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımayan, Kıbrıs Türklerini, Kıbrıs hükümeti addettikleri Rum’un gözü ile gören ve bizi Rumlarla -yani hükümetle- bu kez AB normlarına uygun bir şekilde ve BM Kararları çerçevesinde bütünleştirmek için sırtımızı okşayıp, fıstık parası kabilinden yardım eden AB’nin ilişkisini halkımıza “KKTC-AB ilişkileri” olarak takdim etmek oyunundan hicap da duymuyoruz.
Gerektiğinde masadan kalkmanın ve yeniden daha iyi şartlar elde ederek masaya oturmak için pazarlık yapmanın da sağlam ve normal bir görüşme yöntemi/taktiği olduğu kabul edilmemektedir. Halbuki Rum tarafının başarıyla uyguladığı bu metot sayesindedir ki dünyayı ve bizi oyalayabilmektedirler. Masaya taktik icabı oturdukları, meşru Kıbrıs hükümeti unvanından zerre kadar ayrılmak istemedikleri, Kıbrıs meselesi 1974’te başlayan bir meseledir diye yalan söyledikleri bilindiği halde 45 yıldır bu sahtekârlığı yürütebilmişlerdir. Neden? Çünkü biz dünyaya ve Rumlara Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile egemenliğimizi, kendi kaderini tayin etme hakkı olan bir halk olduğumuzu ve bunları pazarlık konusu yapmayacağımızı söylemiyoruz. Tam aksine tanınma istemediğimizi açıklayarak “kurucu devletler eşit olacaktır” yalanıyla halkımızı avutuyoruz.
Gidilmekte olan köyün minarelerini Gambari Anlaşması’nın açıklandığı andan itibaren görmüş olan halkımızın büyük bir kısmı, Hristofyas’ın bütün açıklamalarına ve yaptıklarına rağmen Sayın Talat ile onu sonuna kadar desteklediğini söyleyen Türk hükümetinin “masadan kalkmama, görüşmelere devam” siyasetleri karşısında büyük bir huzursuzluk içinde yaşamaktadır.
Gün gelecek gidilen yolun teslimiyet yolu olduğunu halen teslim etmeyenler de bu huzursuzluğu yaşamağa başlayacaklar, fakat o gün geri adım atamayacaklarını görerek hüsrana uğrayacaklardır. Bu nedenle derinliğine bir değerlendirme yapma zamanı şimdidir diyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden ve egemenliğimiz ile kendi kaderini tayin hakkı olan iki halktan biri olduğumuz gerçeğinden vazgeçmeyeceksek bu konularda sesimizi yükseltme zamanı şimdidir.
Rauf DENKTAŞ- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 100
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 15
Kayıt tarihi : 25/11/08
Geri: Görünen minareler
Rauf bey bu sitede olmamın sebebi aslında sadece sizsiniz .. sizin değerli bilgilerinizle kendimi yenilemek ve dahada geliştirmek istiyorum .
saygılarımla
saygılarımla
goliat- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 67
Yaş : 45
ŞEHİR : gaziantep
Meslek : tekniker
Öğrenim Durumu : üniversite
Kişisel Mesaj : Biz Partili değiliz. Vatan Sevmek için parti değil yürek gerekir , varsa yüreği olan çıkar meydana konuşur. Yüreği olmayanda 20 ytl isteyip para toplar...
Ruh Halim :
Aldığı Teşekkür : 5
Kayıt tarihi : 28/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz