Havada duran heykel gördünüz mü
1 sayfadaki 1 sayfası
Havada duran heykel gördünüz mü
Havada duran heykel gördünüz mü?
Hani
aklını çelerek herkesi en büyük börek, en uzun öpüşme, en çok televizyon
seyretme gibi acayiplikler yapmaya iten bir Guinness Dünya Rekorları kitabı var
ya hani işsiz güçsüz dolaşan birçok yurttaşımızın rüyalarını süsleyip, hiçbir
birikimi ve mahareti olmadan dünya rekorları kırma hayalleri kurduran
kitap.
İşte bu kitap bile, bir ülkede geleneğe sahip çıkmanın, kökünden
kopmamanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya yetiyor.
Öyle ya insan
Beytüşşebap’ta en uzun süre ayakta kalan adam olma gayretine girer de kendisini
bu yolda telef ederse, bu iş niçin İngiltere’den onay alsın?
Mengen
sokaklarını kaplayacak kadar uzun bir börek pişirmek gibi akla ziyan bir işe
soyunursa, bunun belgesi neden İngiltere’den gelsin?
Bu soruların cevabı,
Britanya adalarında yaşayan ve bu özellikleri sayesinde barbar akınlarıyla sık
sık uygarlıkları kesintiye uğratılmadığı için, yüzyıllar boyunca geleneklerini
koruyabilen insanlarda gizli. Bildiğiniz gibi Guinness, İrlanda’da içilen bir
siyah bira markası.
Sisli, soğuk ve rutubetli İrlanda akşamlarında
kendilerini pub’lara atıp da bira üstüne bira deviren köylülerin aralarındaki
kavgaları önlemek için Guinness firması devreye girmiş.
Çünkü kafayı
çeken köylüler, başlıyorlarmış itişip kakışmaya.
Biri diyormuş ki: “Bizim
köyde bir adam var. Tam 130 yaşında.”
Öteki köylü altında kalır
mı?
“Bizim köydeki adam sizinkinden daha yaşlı” diyormuş. “Tam 142
yaşında!”
Derken, diğer köyler de “Bizde bir avcı var. Geçen gün tam 90
tavşan vurdu” deyince yine hırgür başlıyormuş.
“O da bir şey mi? Bizim
avcımız 110 tavşanı birden vurdu!”
Hadi yine şangır
şungur!
Sonunda köyler arası kavgalar ve iddialar o kadar artmış ki,
biracı Guinness firması, köy meyhanelerine dağıtılmak üzere birkaç sayfalık,
küçük bir broşür hazırlamış.
Broşürde, o civardaki en yaşlı kişi, en uzun
köprü, en eski bina, en maharetli avcı, en çok bira içen adam, en kuvvetli erkek
gibi çeşitli bilgiler bulunuyormuş ki, insanlar boş yere iddiaya girip birbirini
kırmasın.
İrlanda köylerinde dağıtılmaya başlayan broşür zamanla
gelişerek Guinness Dünya Rekorları kitabı olmuş ve bütün dünyada kırılan
rekorların kayıt altına alındığı bir kaynak haline gelmiş.
Eğer Britanyalılar bu geleneğe sahip çıkmasalardı, o
küçük köy broşürü Manş Denizi’ni bile aşamadan kaybolup giderdi.
Ama
sahip çıktılar, direndiler, “Bu bizim geleneğimiz!” dediler ve sonunda bütün
dünyaya kabul ettirdiler.
Aynen diğer gelenekleri gibi.
İnanın
bana dünyanın en büyük yazarı sayılan William Shakespeare bile ününün çoğunu,
ülkesinin ona sahip çıkmasına borçludur.
Biz aynı konumda olsak ve Yunus
Emre üzerinde Shakespeare kadar ısrak etsek, dünya bu ulu ozanın önünde eğilmez
miydi?
Ya Mevlânâ, ya Fuzuli, ya Baki, ya Şeyh Galip?
Ama ne yazık
ki İtalya Dante’sini, İspanya Cervantes’ini dünyaya sunmaya çalışırken, biz
varolan büyük kültür hazinelerimizi hangi mahzenlere gömeceğimizi
bilemedik.
Ve sonunda değişen alfabe ve dilimizle, dedelerimizi bile
okuyamaz hale geldik.
Türkiye’nin sorunu bir kültür sorunudur! Uygarlığın
kesintiye uğramadan devam ettirilmesi ve bıçak gibi kesilip atılmadan,
katkılarla ve çağın gerekleriyle zenginleştirilmesi meselesidir.
Eğer
kaide yerli yerinde duruyorsa, üzerindeki heykeli alabildiğince
zenginleştirebilirsiniz.
Ama hiç kaidesi olmayan, yani havada duran
heykel gördünüz mü?
Hani
aklını çelerek herkesi en büyük börek, en uzun öpüşme, en çok televizyon
seyretme gibi acayiplikler yapmaya iten bir Guinness Dünya Rekorları kitabı var
ya hani işsiz güçsüz dolaşan birçok yurttaşımızın rüyalarını süsleyip, hiçbir
birikimi ve mahareti olmadan dünya rekorları kırma hayalleri kurduran
kitap.
İşte bu kitap bile, bir ülkede geleneğe sahip çıkmanın, kökünden
kopmamanın ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya yetiyor.
Öyle ya insan
Beytüşşebap’ta en uzun süre ayakta kalan adam olma gayretine girer de kendisini
bu yolda telef ederse, bu iş niçin İngiltere’den onay alsın?
Mengen
sokaklarını kaplayacak kadar uzun bir börek pişirmek gibi akla ziyan bir işe
soyunursa, bunun belgesi neden İngiltere’den gelsin?
Bu soruların cevabı,
Britanya adalarında yaşayan ve bu özellikleri sayesinde barbar akınlarıyla sık
sık uygarlıkları kesintiye uğratılmadığı için, yüzyıllar boyunca geleneklerini
koruyabilen insanlarda gizli. Bildiğiniz gibi Guinness, İrlanda’da içilen bir
siyah bira markası.
Sisli, soğuk ve rutubetli İrlanda akşamlarında
kendilerini pub’lara atıp da bira üstüne bira deviren köylülerin aralarındaki
kavgaları önlemek için Guinness firması devreye girmiş.
Çünkü kafayı
çeken köylüler, başlıyorlarmış itişip kakışmaya.
Biri diyormuş ki: “Bizim
köyde bir adam var. Tam 130 yaşında.”
Öteki köylü altında kalır
mı?
“Bizim köydeki adam sizinkinden daha yaşlı” diyormuş. “Tam 142
yaşında!”
Derken, diğer köyler de “Bizde bir avcı var. Geçen gün tam 90
tavşan vurdu” deyince yine hırgür başlıyormuş.
“O da bir şey mi? Bizim
avcımız 110 tavşanı birden vurdu!”
Hadi yine şangır
şungur!
Sonunda köyler arası kavgalar ve iddialar o kadar artmış ki,
biracı Guinness firması, köy meyhanelerine dağıtılmak üzere birkaç sayfalık,
küçük bir broşür hazırlamış.
Broşürde, o civardaki en yaşlı kişi, en uzun
köprü, en eski bina, en maharetli avcı, en çok bira içen adam, en kuvvetli erkek
gibi çeşitli bilgiler bulunuyormuş ki, insanlar boş yere iddiaya girip birbirini
kırmasın.
İrlanda köylerinde dağıtılmaya başlayan broşür zamanla
gelişerek Guinness Dünya Rekorları kitabı olmuş ve bütün dünyada kırılan
rekorların kayıt altına alındığı bir kaynak haline gelmiş.
Eğer Britanyalılar bu geleneğe sahip çıkmasalardı, o
küçük köy broşürü Manş Denizi’ni bile aşamadan kaybolup giderdi.
Ama
sahip çıktılar, direndiler, “Bu bizim geleneğimiz!” dediler ve sonunda bütün
dünyaya kabul ettirdiler.
Aynen diğer gelenekleri gibi.
İnanın
bana dünyanın en büyük yazarı sayılan William Shakespeare bile ününün çoğunu,
ülkesinin ona sahip çıkmasına borçludur.
Biz aynı konumda olsak ve Yunus
Emre üzerinde Shakespeare kadar ısrak etsek, dünya bu ulu ozanın önünde eğilmez
miydi?
Ya Mevlânâ, ya Fuzuli, ya Baki, ya Şeyh Galip?
Ama ne yazık
ki İtalya Dante’sini, İspanya Cervantes’ini dünyaya sunmaya çalışırken, biz
varolan büyük kültür hazinelerimizi hangi mahzenlere gömeceğimizi
bilemedik.
Ve sonunda değişen alfabe ve dilimizle, dedelerimizi bile
okuyamaz hale geldik.
Türkiye’nin sorunu bir kültür sorunudur! Uygarlığın
kesintiye uğramadan devam ettirilmesi ve bıçak gibi kesilip atılmadan,
katkılarla ve çağın gerekleriyle zenginleştirilmesi meselesidir.
Eğer
kaide yerli yerinde duruyorsa, üzerindeki heykeli alabildiğince
zenginleştirebilirsiniz.
Ama hiç kaidesi olmayan, yani havada duran
heykel gördünüz mü?
Zülfü Livaneli- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 81
Yaş : 78
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz