Türkiye'de ''haram rekoru'' kırılıyor...
1 sayfadaki 1 sayfası
Türkiye'de ''haram rekoru'' kırılıyor...
Faiz haramdır... Bence “çok doğru” ve “sistemin kanını emen gerçeği, 1400 yıl önce anlatan” çok doğru bir kural...
Peki “yüksek kalan faiz” kimin için olumlu?
Siz
yorulmayın, hiç zahmet etmeyin ben söyleyeyim: Parayı yani borcu veren
ve sistemi dengede tutmak açısından diğer taraftan parayı “fazlasıyla”
alan için olumlu...
Daha açıkçası borç veren para sahipleri, bankalar ve borç alıp günü kurtarmaya çalışan siyasi otorite için...
Peki böyle bir faiz ile reel olarak “iş yapmak”, finansal anlamda ise sermaye piyasalarının gelişmesi mümkün mü?
52 milyar dolar faize
Sonuç
1: Türkiye’deki toplam paranın yüzde 90’ından fazlasının yüzde 10’un
elinde olduğunu bilir ve bu gerçeğe Türkiye’ye rant kazanmaya gelen
yurtdışı kaynaklı para gerçeğini de eklerseniz, ortaya şöyle bir sonuç
çıkar: Faiz yükselince, Türk halkı cebine girmesi gereken paranın daha
büyük bir bölümünü ’risk görüp’daha fazla prim talep edenlere
aktarıyor...
Sonuç 2: Matematik ispat mı istiyorsunuz? Çok uzağa
gitmeyin 2004 yılında halk olarak 70 katrilyon, yani o günün kuru ile
52 milyar dolar faiz harcamamız var. Soralım bu para nerede?
Sevgili
dostlarım, kutsal kitaplara bile “haram” tespiti ile giren ve modern
ekonomistlerin “katalizör” veya “dengeleyici” olarak tanımladıkları
faiz dinamiği, ekonomideki hastalığın belirtisidir... Hastalık
yayıldıkça faiz artar, hastalık azaldıkça faiz düşer... Hastalığın her
zaman “gerçek” olması da gerekmez, sanal ve beklenti kırılması odaklı
da olabilir... Sebebi de çok açıktır sağlıklı bir ortamda sizinle
beraber bu ülkede paralarını tutmak isteyenler sizden “düşük risk”
primi talep ederler. Ortam bozuldukça ve algılama değiştikçe risk primi
istekleri artar ve sonunda, siz onları davet etmemenize rağmen sistem
öyle kurulduğu için, aynen 2004 yılında olduğu gibi, bütçenizin
yarısını onlara aktarır hale gelirsiniz...
Sonuç 3: Faiz, bir
ekonominin dengeleyicisi gibi görünse bile aslında sistemi kuranların
kurnazlığı sonucu “varlık transfer eden” yerine “çözüm” gibi gibi
görünen bir dinamiktir... Siz “denge konumunda” kaldığınızı düşünürken,
sizin denge konumunda kaldığınızı sanmanızın bedeli “varlıklarınızın
transfer edilmesidir...”
Sonuç 4: Sistem gereği siz hiçbir şey
yapmasanız dahi bir süre sonra yüksek faiz talebi doğabilir. Ülkeler
krize girer, sonra yeniden sakinleşir. Bu da sistemi kuranların
’dayandığı “büyük birader” mantığı içinde’tez-antitez döngülerinin
çalışarak “birilerini daha zengin” ettiği yapıdır...
Sonuç:
Türkiye’de “bu faiz seviyesi” oldukça ve “birileri” bu seviyeleri hedef
olarak gördükçe “ne reel sektör”, ne de SERMAYE PİYASALARI GELİŞEMEZ!
Ve malesef Türkiye “haram rekoru” kırmaya “haram olanı” vermeye devam
eder! Türkiye “ödediği bu faizden kurtılamadıkça”, bu çarkı kırıp
dışına çıkamadıkça asla ama asla KALKINAMAZ!
Peki “yüksek kalan faiz” kimin için olumlu?
Siz
yorulmayın, hiç zahmet etmeyin ben söyleyeyim: Parayı yani borcu veren
ve sistemi dengede tutmak açısından diğer taraftan parayı “fazlasıyla”
alan için olumlu...
Daha açıkçası borç veren para sahipleri, bankalar ve borç alıp günü kurtarmaya çalışan siyasi otorite için...
Peki böyle bir faiz ile reel olarak “iş yapmak”, finansal anlamda ise sermaye piyasalarının gelişmesi mümkün mü?
52 milyar dolar faize
Sonuç
1: Türkiye’deki toplam paranın yüzde 90’ından fazlasının yüzde 10’un
elinde olduğunu bilir ve bu gerçeğe Türkiye’ye rant kazanmaya gelen
yurtdışı kaynaklı para gerçeğini de eklerseniz, ortaya şöyle bir sonuç
çıkar: Faiz yükselince, Türk halkı cebine girmesi gereken paranın daha
büyük bir bölümünü ’risk görüp’daha fazla prim talep edenlere
aktarıyor...
Sonuç 2: Matematik ispat mı istiyorsunuz? Çok uzağa
gitmeyin 2004 yılında halk olarak 70 katrilyon, yani o günün kuru ile
52 milyar dolar faiz harcamamız var. Soralım bu para nerede?
Sevgili
dostlarım, kutsal kitaplara bile “haram” tespiti ile giren ve modern
ekonomistlerin “katalizör” veya “dengeleyici” olarak tanımladıkları
faiz dinamiği, ekonomideki hastalığın belirtisidir... Hastalık
yayıldıkça faiz artar, hastalık azaldıkça faiz düşer... Hastalığın her
zaman “gerçek” olması da gerekmez, sanal ve beklenti kırılması odaklı
da olabilir... Sebebi de çok açıktır sağlıklı bir ortamda sizinle
beraber bu ülkede paralarını tutmak isteyenler sizden “düşük risk”
primi talep ederler. Ortam bozuldukça ve algılama değiştikçe risk primi
istekleri artar ve sonunda, siz onları davet etmemenize rağmen sistem
öyle kurulduğu için, aynen 2004 yılında olduğu gibi, bütçenizin
yarısını onlara aktarır hale gelirsiniz...
Sonuç 3: Faiz, bir
ekonominin dengeleyicisi gibi görünse bile aslında sistemi kuranların
kurnazlığı sonucu “varlık transfer eden” yerine “çözüm” gibi gibi
görünen bir dinamiktir... Siz “denge konumunda” kaldığınızı düşünürken,
sizin denge konumunda kaldığınızı sanmanızın bedeli “varlıklarınızın
transfer edilmesidir...”
Sonuç 4: Sistem gereği siz hiçbir şey
yapmasanız dahi bir süre sonra yüksek faiz talebi doğabilir. Ülkeler
krize girer, sonra yeniden sakinleşir. Bu da sistemi kuranların
’dayandığı “büyük birader” mantığı içinde’tez-antitez döngülerinin
çalışarak “birilerini daha zengin” ettiği yapıdır...
Sonuç:
Türkiye’de “bu faiz seviyesi” oldukça ve “birileri” bu seviyeleri hedef
olarak gördükçe “ne reel sektör”, ne de SERMAYE PİYASALARI GELİŞEMEZ!
Ve malesef Türkiye “haram rekoru” kırmaya “haram olanı” vermeye devam
eder! Türkiye “ödediği bu faizden kurtılamadıkça”, bu çarkı kırıp
dışına çıkamadıkça asla ama asla KALKINAMAZ!
Yiğit Bulut- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 5
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz