Kendimizi yeniden doğurabilecek miyiz?
1 sayfadaki 1 sayfası
Kendimizi yeniden doğurabilecek miyiz?
Soru bana ait değil... Alev Alatlı’nın “Nuke Türkiye” romanında Türkiye’ye gelen Amerikalı bir öğretim üyesine ait... Hayali bir kahraman ama söyledikleri oldukça “çarpıcı” ...
Özellikle “nasıl bölündüğümüzü” düşündüğümde, bu tespitler daha da “vurucu” ...
Neden ortak paydalar üzerinde anlaşamıyoruz? Neden “bizim olanları” laik-irtica-gerici-kızıl elmacı gibi “yaftalardan” ayrı sentez edemiyoruz?
Peki ne diyor bu “hayali Amerikalı” öğretim üyesi?
Aynen aktarıyorum “...Üniversite, mensup olduğu toplumun geçmiş bilgilerini depolamayı inatla ve ısrarla reddediyor. Örnek: Ekonomi bölümünde, Kuran’ın emrettiği iktisadi ilkelere ilişkin bilgi depolanmış değil. Ekonomi düşünce tarihinde Eski ahit, Eflatun, Aristo var da mesela Hazreti Muhammed, Gazali, İbni Haldun yok! Ekonomiye girişten itibaren verilen bütün örnekler Birleşik Devletler ekonomisine ait. Türkiye’de büyük bir sorun olduğunu anladığım devlet iktisadi kuruluşlarına ya da bütçeye ilişkin örnekler yok... Tarih bölümünü al: Selçuklular’dan gerisi yok. Rusça ve Çince, Türk tarihinin en önemli iki doküman dili ama. Bunları bilen tek bir tarihçiye rastlamadım. Felsefe bölümünü al: Ne Şamanizm, ne de İslam felsefesine ait bir şey var!... Burada duralım. Söylenenler yanlış mı!
Bizi ” biz yapan “ bileşenlere özel ” sorgulamalar “ yapsak, acaba nasıl damgalanırız!
İki gün önce benim başıma geldi. ” Faizin Türkiye’nin kanını nasıl emdiğini anlatan bir yazı kaleme aldım ve gerçek herkesin ilgisini çeksin diye faizin haram olması “ kavramını da kullandım. Yazıyı okumayanlar hemen bana saldırdılar ekonomiyle dini karıştırıyormuşum! Bu ” suçlama “ yüzünden bizi ” biz “ yapanları ve ” bizi bitirenleri “ asla sorgulayamıyoruz!
Devam edelim... Başka neler diyor bu ” hayali öğretim üyesi “?
” ... Bütün bunlar bana Türkler’in kendi toplumlarına ilişkin kararsızlıklarını gösteriyor. Nereden gelip nereye gittikleri konusunda mutabakata varsalar, kendilerini istikrarlı bir biçimde doğurabilecekler... Entelijensiya kendi içinde mutabakat sağlamadığı gibi, üstünlük tasladığı halkın güdümüne de girmeyi şiddetle reddediyor...
Bu cümlelerde de çok önemli tespitler var. Nereden gelip nereye gittiğimizi biliyor muyuz sizce! Biz nasıl bir toplumuz? Avrupalı mıyız? Asyalı mıyız? Zorla girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği denen “facianın” nasıl bir kültürel yapısı olduğunu ve aslında “bizim antitezimiz” olduğunun farkına varabildik mi!
Peki biz nasıl kendimizi yeniden doğuracağız? Sorunun cevabını yine kitaptan vereceğim...
İki hayali kahraman konuşuyorlar “...Diyalektik nedir?Değişene çevrilen bakış, tezatların bilimi şüphe, daima tedirgin, daima uyanık bir bilinç değil midir? Tefekkürün tarifi değil midir? Aklın dünyasında mutlak olanın yeri olabilir mi?...”
Sevgili dostlar, konuşmada geçen “diyalektik” benim tarifimle “zıtların birliği” kavramı sorunun ana cevabı! Zıtları “bir ederek” yeniden doğacağız...
Sonuç: Laik- üniter- yüzü medeniyete dönük bir devlet olacağız ama özümüzle- geçmişimizle “barışık” olacağız. Örneğin “Ekonomide, Osmanlı modelini de, İslam alimlerini de sorgulayacağız! Türkiye’nin ” güncel sorunlarını “ sentez edip okullarımızda okutacağız... Kendi ” dinimizi “ kendi kültürümüz içinde ” algılayıp “ Arap emperyalizminin günlük hayatımıza sızmasına izin vermeyeceğiz. Birbirimizi ” dinci-dinsiz “ diye suçlamayacağız. Felsefeyi daha da geliştireceğiz. Aklımıza pranga vurmayacağız. Avrupa’ya değil, geldiğimiz yere Doğu’ya bakacağız! Gideceğimiz yer ” Batı olabilir “ ama ilk önce ” nereden geldiğimizi “ bulacağız! Avrupalı veya Arap olmadığımızı kesin olarak ” anlayacağız “ !
Son söz: ” Bizi biz yapan bileşenleri “ yeniden sentez edip, kendimizi yeniden doğuracağız... Bizler bunu yapabiliriz. Bizler ” güçlüyüz “, köklerimiz ” çok sağlam “! Yeter ki korkmadan bu ” sentezi “ yapmaya karar verelim ve aklımıza ” pranga “ vurmadan yollara düşebilelim..
Özellikle “nasıl bölündüğümüzü” düşündüğümde, bu tespitler daha da “vurucu” ...
Neden ortak paydalar üzerinde anlaşamıyoruz? Neden “bizim olanları” laik-irtica-gerici-kızıl elmacı gibi “yaftalardan” ayrı sentez edemiyoruz?
Peki ne diyor bu “hayali Amerikalı” öğretim üyesi?
Aynen aktarıyorum “...Üniversite, mensup olduğu toplumun geçmiş bilgilerini depolamayı inatla ve ısrarla reddediyor. Örnek: Ekonomi bölümünde, Kuran’ın emrettiği iktisadi ilkelere ilişkin bilgi depolanmış değil. Ekonomi düşünce tarihinde Eski ahit, Eflatun, Aristo var da mesela Hazreti Muhammed, Gazali, İbni Haldun yok! Ekonomiye girişten itibaren verilen bütün örnekler Birleşik Devletler ekonomisine ait. Türkiye’de büyük bir sorun olduğunu anladığım devlet iktisadi kuruluşlarına ya da bütçeye ilişkin örnekler yok... Tarih bölümünü al: Selçuklular’dan gerisi yok. Rusça ve Çince, Türk tarihinin en önemli iki doküman dili ama. Bunları bilen tek bir tarihçiye rastlamadım. Felsefe bölümünü al: Ne Şamanizm, ne de İslam felsefesine ait bir şey var!... Burada duralım. Söylenenler yanlış mı!
Bizi ” biz yapan “ bileşenlere özel ” sorgulamalar “ yapsak, acaba nasıl damgalanırız!
İki gün önce benim başıma geldi. ” Faizin Türkiye’nin kanını nasıl emdiğini anlatan bir yazı kaleme aldım ve gerçek herkesin ilgisini çeksin diye faizin haram olması “ kavramını da kullandım. Yazıyı okumayanlar hemen bana saldırdılar ekonomiyle dini karıştırıyormuşum! Bu ” suçlama “ yüzünden bizi ” biz “ yapanları ve ” bizi bitirenleri “ asla sorgulayamıyoruz!
Devam edelim... Başka neler diyor bu ” hayali öğretim üyesi “?
” ... Bütün bunlar bana Türkler’in kendi toplumlarına ilişkin kararsızlıklarını gösteriyor. Nereden gelip nereye gittikleri konusunda mutabakata varsalar, kendilerini istikrarlı bir biçimde doğurabilecekler... Entelijensiya kendi içinde mutabakat sağlamadığı gibi, üstünlük tasladığı halkın güdümüne de girmeyi şiddetle reddediyor...
Bu cümlelerde de çok önemli tespitler var. Nereden gelip nereye gittiğimizi biliyor muyuz sizce! Biz nasıl bir toplumuz? Avrupalı mıyız? Asyalı mıyız? Zorla girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği denen “facianın” nasıl bir kültürel yapısı olduğunu ve aslında “bizim antitezimiz” olduğunun farkına varabildik mi!
Peki biz nasıl kendimizi yeniden doğuracağız? Sorunun cevabını yine kitaptan vereceğim...
İki hayali kahraman konuşuyorlar “...Diyalektik nedir?Değişene çevrilen bakış, tezatların bilimi şüphe, daima tedirgin, daima uyanık bir bilinç değil midir? Tefekkürün tarifi değil midir? Aklın dünyasında mutlak olanın yeri olabilir mi?...”
Sevgili dostlar, konuşmada geçen “diyalektik” benim tarifimle “zıtların birliği” kavramı sorunun ana cevabı! Zıtları “bir ederek” yeniden doğacağız...
Sonuç: Laik- üniter- yüzü medeniyete dönük bir devlet olacağız ama özümüzle- geçmişimizle “barışık” olacağız. Örneğin “Ekonomide, Osmanlı modelini de, İslam alimlerini de sorgulayacağız! Türkiye’nin ” güncel sorunlarını “ sentez edip okullarımızda okutacağız... Kendi ” dinimizi “ kendi kültürümüz içinde ” algılayıp “ Arap emperyalizminin günlük hayatımıza sızmasına izin vermeyeceğiz. Birbirimizi ” dinci-dinsiz “ diye suçlamayacağız. Felsefeyi daha da geliştireceğiz. Aklımıza pranga vurmayacağız. Avrupa’ya değil, geldiğimiz yere Doğu’ya bakacağız! Gideceğimiz yer ” Batı olabilir “ ama ilk önce ” nereden geldiğimizi “ bulacağız! Avrupalı veya Arap olmadığımızı kesin olarak ” anlayacağız “ !
Son söz: ” Bizi biz yapan bileşenleri “ yeniden sentez edip, kendimizi yeniden doğuracağız... Bizler bunu yapabiliriz. Bizler ” güçlüyüz “, köklerimiz ” çok sağlam “! Yeter ki korkmadan bu ” sentezi “ yapmaya karar verelim ve aklımıza ” pranga “ vurmadan yollara düşebilelim..
Yiğit Bulut- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 5
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz