22 Temmuz seçimi yenilenmeli
1 sayfadaki 1 sayfası
22 Temmuz seçimi yenilenmeli
Konu ilk olarak geçen pazar günü Star TV’de Ruhat Mengi’nin sunduğu “Her Açıdan” programında gündeme geldi. Siyasetçi ve araştırmacı Bülent Tanla Yüksek Seçim Kurulu’nun seçmen sayısının 48 milyona çıktığını açıklamasının skandal olduğunu belirterek bunun son yılların en önemli siyasi tartışması haline dönüşeceğini belirtti.
Öyle sanıyorum ki, bu tartışma çok daha büyüyecek. Çünkü seçmen sayısının bir yılda 6 milyon artmasının akla ve mantığa sığar hiçbir tarafı yok.
Dün Bülent Tanla ile uzun bir sohbet yaptım. Önceki seçimlerdeki rakamları verdi. Örneğin 2002 seçimlerinde 41 milyon kayıtlı seçmen vardı. İki yıl sonra yapılan 2004 yerel seçimlerinde seçmen sayısı 2 milyon artarak 43 milyon oldu.
Garabet ise ondan sona başlıyor. Üç yıl sonra 2007 genel seçimlerinde seçmen sayısı “her nasılsa” 1 milyon düştü. Belki herkes şaşırdı ama ilgililerin “mükerrer yazılanları eledik” açıklamasına da karşı çıkamadı.
Geldik günümüze. Yüksek Seçim Kurulu önceki hafta 2009 yerel seçimleri için “kayıtlı” seçmen sayısını 48 milyon olarak açıkladı. Yani bir yıl öncesine göre 6 milyon seçmen artmıştı.
Şu ana kadar buna mantıklı bir açıklama getiren olmadı. Türkiye İstatistik Kurumu, Mernis ve Yüksek Seçim Kurulu ayrı ayrı nüfus sayımına göre çalışma yapıldığını ve kesin sonuca ulaşıldığını belirtiyor.
O zaman ortaya çok ciddi sorular çıkıyor. Örneğin 2007’deki genel seçimde 6 milyon kişi “seçmen kartı olmadığı için” oy kullanamadı.
Bülent Tanla bu 6 milyonu “kayıtdışı seçmen” olarak niteliyor.
Yunanistan’ın toplam seçmen sayısına eşit “kayıtdışı seçmenle” bir seçime gittik ve iktidarı tek başına AKP’ye teslim ettik. Bu 6 milyon seçimde oy kullanabilseydi sonuç bugünkü gibi mi olurdu?
Bunun kesin bir doğrusu yok. “Evet sonuç yine böyle olurdu” diyebileceğiniz gibi “Hayır, AKP kazansa bile tek başına iktidar olamazdı, baraj altında kalan başka partiler de Meclis’e girebilirdi” diyenlere karşı çıkabilir misiniz?
Bu durumda “2007 genel seçimleri şaibeli hale gelmiştir ve seçimlerin tekrar yapılması gerekir” fikri hiç de yabana atılamaz. Ancak burada da başka bir engel var.
Yasalarımız gereği Yüksek Seçim Kurulu kararları mahkemeye taşınamıyor. Ama durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülebilir. Ve imzaladığımız anlaşmalar gereği eğer AİHM “Bu durumda seçimlerin yeniden yapılması gerekir” kararı verirse buna uymak zorunda kalırız.
Bu mahkemeye de siyasi partiler ya da 6 milyon seçmenin eksikliği nedeniyle mağdur olduğunu iddia eden adaylar başvurabiliyor. Çünkü, mantıklı olmasa da teknik olarak bir parti “Bu 6 milyon seçmen bana oy verecekti, ama yazmadılar, biz de seçimi kazanamadık” diyebilir ve buna karşı çıkmak da mümkün olmaz.
Sonuç olarak seçmen kütüğü yazma işini yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız gerçeği ile karşı karşıyayız. Bülent Tanla Mayıs 2007’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada seçmen kütüklerindeki hataları dile getirmiş ve bunun için çok hızlı önlem alınması gerektiğini söylemişti.
Ancak o sırada ne hükümet ne Yüksek Seçim Kurulu bunu hiç dikkate almadı ve bir şey yapmadı.
Tabii “kayıtdışı seçmen” konusu öylesine şaibeli bir durum doğurdu ki, örneğin muhalefet partileri “AKP zaten kayıtlı olan 6 milyon kişiye daha seçmen kartı veriyor” dese bunun böyle olmadığının kanıtlanması bile aylar sürer.
*****
Yok artık daha neler askerimizi mi öldürdük yani?
Pazartesi akşamı ATV Ana Haber Bülteni’nde ekrana çıkarılan bir Güneydoğu Gazisi inanılmaz şeyler anlattı. PKK’nın yol kesmesi sonucu kurşuna dizilen ve 7 kurşun yemesine rağmen ölmeyen ama 33 asker arkadaşını kaybeden bu kişi başından geçenleri anlatıyordu.
Olay 1993 yılında meydana gelmişti. 34 asker görev yerine giderken yolda PKK’nın pususuna düşmüştü. PKK’li teröristler askerleri sıraya sokmuşlar sonra da yaylım ateşi açarak hepsini öldürmüştü. Sadece bir kişi kurtulmuştu. O da şu anda felçli ve tekerlekli sandalyeye mahkum.
Böyle bir olay sadece bir kere olmadı. Güneydoğu’dan bu tür pekçok acı haber almıştık zamanında.
Ancak ATV’nin ekrara çıkardığı bu Gazi açıkça şunu söyledi: “O gün PKK’nin saldıracağı biliniyordu. Bizi kurban gibi gönderdiler. Yanımıza destek güç verilmedi. Kimse yardıma da gelmedi. terör herkesi kurşuna dizdi.”
Yanisi çok açık: Türk Silahlı Kuvvetleri bilerek ve isteyerek 34 askerini PKK’ya teslim etti ve onların öldürülmesini (şehit edilmesini) sağladı.
Gazi konuşmasını muhteşem (!) bir yorumla bitirdi “Bunu yapan Ergenekon’du.”
Haberi izlerken kanımın doğduğunu hissettim. “Yok artık daha neler” demekten de kendimi alamadım.
Ama asıl anlamadığım Türk Silahlı Kuvvetleri için böylesine ağır saldırılar yapılırken nasıl oluyor da kimsenin kılı bile kıpırdamıyor? Koca bir orduya “askerini bilerek isteyerek öldürttün” denmesine bir kişi bile karşı çıkmaz mı?
Tabii burada o televizyon kanalının sorumluluğunu da eklemek gerek. 15 yıl önce çok acı bir olay geçirmiş, 33 arkadaşını yitirmiş, kendisi de tekerlekli sandalyeye mahküm bir Gazi “duygusal” olarak da böyle konuşabilir belki. Ama elde beyan dışında hiçbir somut belge, bilgi olmadan “Ne yapalım Gazi böyle düşünüyor, böyle konuşuyor” diyerek Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu kadar ağır bir suçlama altında bırakmak doğru mu?
Gerçi Silahlı Kuvvetler’in kılı bile kıpırdamadığına göre, “Kimbilir belki de doğrudur” diyenler de olabilir ki, onlara ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz zaten.
*****
“Benim valim” mi?
Başbakan Erdoğan’a yönelik aynı konuda kim bilir kaçıncı eleştiri olacak bu yazı. Ama Erdoğan hiç tınmıyor bile. Eleştirileri duymazdan gelerek kendi popülist tavrını sürdürüyor.
Geçen hafta yine bir konuşmasında “Valimi aradım, bilgi aldım!” dedi. Üstelik bunu bir kez de söylemedi, birkaç kez tekrarladı.
Şimdi ben de bir daha tekrarlayayım: Bir Başbakan validen söz ederken “benim valim” diyemez.
Çünkü vali illerdeki devletin temsilcisidir, hükümetin değil.
Hükümet, devleti oluşturan unsurlardan sadece biridir. O halde “valim” tanımlaması kökünden hatalıdır, demokrasiye de, devlet düzenine de, devlet adamlığı tavrına da aykırıdır. Padişahlık özlemidir.
Tayyip Bey’in bu konuda bilgisiz olabileceğini aklıma bile getirmiyorum. Bal gibi bunu biliyor. Ama sanıyorum popülist bir amaçla böyle konuşuyor ve vatandaş üzerinde bir güç gösterisi yapıyor.
Yanlış ki ne yanlış...
*****
İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün.
Doris Lessing
Öyle sanıyorum ki, bu tartışma çok daha büyüyecek. Çünkü seçmen sayısının bir yılda 6 milyon artmasının akla ve mantığa sığar hiçbir tarafı yok.
Dün Bülent Tanla ile uzun bir sohbet yaptım. Önceki seçimlerdeki rakamları verdi. Örneğin 2002 seçimlerinde 41 milyon kayıtlı seçmen vardı. İki yıl sonra yapılan 2004 yerel seçimlerinde seçmen sayısı 2 milyon artarak 43 milyon oldu.
Garabet ise ondan sona başlıyor. Üç yıl sonra 2007 genel seçimlerinde seçmen sayısı “her nasılsa” 1 milyon düştü. Belki herkes şaşırdı ama ilgililerin “mükerrer yazılanları eledik” açıklamasına da karşı çıkamadı.
Geldik günümüze. Yüksek Seçim Kurulu önceki hafta 2009 yerel seçimleri için “kayıtlı” seçmen sayısını 48 milyon olarak açıkladı. Yani bir yıl öncesine göre 6 milyon seçmen artmıştı.
Şu ana kadar buna mantıklı bir açıklama getiren olmadı. Türkiye İstatistik Kurumu, Mernis ve Yüksek Seçim Kurulu ayrı ayrı nüfus sayımına göre çalışma yapıldığını ve kesin sonuca ulaşıldığını belirtiyor.
O zaman ortaya çok ciddi sorular çıkıyor. Örneğin 2007’deki genel seçimde 6 milyon kişi “seçmen kartı olmadığı için” oy kullanamadı.
Bülent Tanla bu 6 milyonu “kayıtdışı seçmen” olarak niteliyor.
Yunanistan’ın toplam seçmen sayısına eşit “kayıtdışı seçmenle” bir seçime gittik ve iktidarı tek başına AKP’ye teslim ettik. Bu 6 milyon seçimde oy kullanabilseydi sonuç bugünkü gibi mi olurdu?
Bunun kesin bir doğrusu yok. “Evet sonuç yine böyle olurdu” diyebileceğiniz gibi “Hayır, AKP kazansa bile tek başına iktidar olamazdı, baraj altında kalan başka partiler de Meclis’e girebilirdi” diyenlere karşı çıkabilir misiniz?
Bu durumda “2007 genel seçimleri şaibeli hale gelmiştir ve seçimlerin tekrar yapılması gerekir” fikri hiç de yabana atılamaz. Ancak burada da başka bir engel var.
Yasalarımız gereği Yüksek Seçim Kurulu kararları mahkemeye taşınamıyor. Ama durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürülebilir. Ve imzaladığımız anlaşmalar gereği eğer AİHM “Bu durumda seçimlerin yeniden yapılması gerekir” kararı verirse buna uymak zorunda kalırız.
Bu mahkemeye de siyasi partiler ya da 6 milyon seçmenin eksikliği nedeniyle mağdur olduğunu iddia eden adaylar başvurabiliyor. Çünkü, mantıklı olmasa da teknik olarak bir parti “Bu 6 milyon seçmen bana oy verecekti, ama yazmadılar, biz de seçimi kazanamadık” diyebilir ve buna karşı çıkmak da mümkün olmaz.
Sonuç olarak seçmen kütüğü yazma işini yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız gerçeği ile karşı karşıyayız. Bülent Tanla Mayıs 2007’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada seçmen kütüklerindeki hataları dile getirmiş ve bunun için çok hızlı önlem alınması gerektiğini söylemişti.
Ancak o sırada ne hükümet ne Yüksek Seçim Kurulu bunu hiç dikkate almadı ve bir şey yapmadı.
Tabii “kayıtdışı seçmen” konusu öylesine şaibeli bir durum doğurdu ki, örneğin muhalefet partileri “AKP zaten kayıtlı olan 6 milyon kişiye daha seçmen kartı veriyor” dese bunun böyle olmadığının kanıtlanması bile aylar sürer.
*****
Yok artık daha neler askerimizi mi öldürdük yani?
Pazartesi akşamı ATV Ana Haber Bülteni’nde ekrana çıkarılan bir Güneydoğu Gazisi inanılmaz şeyler anlattı. PKK’nın yol kesmesi sonucu kurşuna dizilen ve 7 kurşun yemesine rağmen ölmeyen ama 33 asker arkadaşını kaybeden bu kişi başından geçenleri anlatıyordu.
Olay 1993 yılında meydana gelmişti. 34 asker görev yerine giderken yolda PKK’nın pususuna düşmüştü. PKK’li teröristler askerleri sıraya sokmuşlar sonra da yaylım ateşi açarak hepsini öldürmüştü. Sadece bir kişi kurtulmuştu. O da şu anda felçli ve tekerlekli sandalyeye mahkum.
Böyle bir olay sadece bir kere olmadı. Güneydoğu’dan bu tür pekçok acı haber almıştık zamanında.
Ancak ATV’nin ekrara çıkardığı bu Gazi açıkça şunu söyledi: “O gün PKK’nin saldıracağı biliniyordu. Bizi kurban gibi gönderdiler. Yanımıza destek güç verilmedi. Kimse yardıma da gelmedi. terör herkesi kurşuna dizdi.”
Yanisi çok açık: Türk Silahlı Kuvvetleri bilerek ve isteyerek 34 askerini PKK’ya teslim etti ve onların öldürülmesini (şehit edilmesini) sağladı.
Gazi konuşmasını muhteşem (!) bir yorumla bitirdi “Bunu yapan Ergenekon’du.”
Haberi izlerken kanımın doğduğunu hissettim. “Yok artık daha neler” demekten de kendimi alamadım.
Ama asıl anlamadığım Türk Silahlı Kuvvetleri için böylesine ağır saldırılar yapılırken nasıl oluyor da kimsenin kılı bile kıpırdamıyor? Koca bir orduya “askerini bilerek isteyerek öldürttün” denmesine bir kişi bile karşı çıkmaz mı?
Tabii burada o televizyon kanalının sorumluluğunu da eklemek gerek. 15 yıl önce çok acı bir olay geçirmiş, 33 arkadaşını yitirmiş, kendisi de tekerlekli sandalyeye mahküm bir Gazi “duygusal” olarak da böyle konuşabilir belki. Ama elde beyan dışında hiçbir somut belge, bilgi olmadan “Ne yapalım Gazi böyle düşünüyor, böyle konuşuyor” diyerek Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu kadar ağır bir suçlama altında bırakmak doğru mu?
Gerçi Silahlı Kuvvetler’in kılı bile kıpırdamadığına göre, “Kimbilir belki de doğrudur” diyenler de olabilir ki, onlara ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz zaten.
*****
“Benim valim” mi?
Başbakan Erdoğan’a yönelik aynı konuda kim bilir kaçıncı eleştiri olacak bu yazı. Ama Erdoğan hiç tınmıyor bile. Eleştirileri duymazdan gelerek kendi popülist tavrını sürdürüyor.
Geçen hafta yine bir konuşmasında “Valimi aradım, bilgi aldım!” dedi. Üstelik bunu bir kez de söylemedi, birkaç kez tekrarladı.
Şimdi ben de bir daha tekrarlayayım: Bir Başbakan validen söz ederken “benim valim” diyemez.
Çünkü vali illerdeki devletin temsilcisidir, hükümetin değil.
Hükümet, devleti oluşturan unsurlardan sadece biridir. O halde “valim” tanımlaması kökünden hatalıdır, demokrasiye de, devlet düzenine de, devlet adamlığı tavrına da aykırıdır. Padişahlık özlemidir.
Tayyip Bey’in bu konuda bilgisiz olabileceğini aklıma bile getirmiyorum. Bal gibi bunu biliyor. Ama sanıyorum popülist bir amaçla böyle konuşuyor ve vatandaş üzerinde bir güç gösterisi yapıyor.
Yanlış ki ne yanlış...
*****
İsterseniz yanlış düşünün, ama her durumda kendi kafanızla düşünün.
Doris Lessing
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz