Hadi oradan be!
1 sayfadaki 1 sayfası
Hadi oradan be!
Başlık için kusura bakmayın ama tam içimden geldiği gibi yazdım... Bir televizyon kanalı, iki “aklı-evvel” konuşuyorlar. Kamuoyu tarafından da maalesef bilinen isimler...
Konuyu krizden açtılar, Cumhuriyet değerlerine getirdiler ve açık söyleyemeseler de şu anafikir ile bitirdiler Cumhuriyet rejimi ile ‘bugünün Türkiye’si, Osmanlı coğrafyasından izole olmuş... Bugün ekonomik anlamda yediğimiz dayağın ana sebebi “kısır” bir bölge içinde sıkışmamız ve Cumhuriyet sonrası kendimizi “sınırlandırmamızmış”!
Bu arkadaşların “iddialarına” ve Cumhuriyet’e saldırmalarına soru-cevap şeklinde “karşı durmak” istiyorum...
Soru 1: Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir yapı üzerine kuruldu?
Cevap 1: Koskoca bir imparatorluğun dağıldığı, topraklarının işgal edildiği bir ortamda ekonomik anlayışı tam bağımsızlık, siyasi çimentosu “Ne mutlu Türk’üm diyene” olan “yeni bir ülke” meydana getirildi. Biz de istemezdik “coğrafya daralsın” ama eldeki ile “yapılabileceğin en iyisi” buydu!
Soru 2: Peki değişen, özellikle küreselleşen yeni dünya düzeninde “ekonomide bağımsız olmak”, ilk günlerde hedeflendiği gibi mümkün mü?
Cevap 2: Yeni dünya düzeninde, dünya genelinde yayılan liberal tez sayesinde yapı, sisteme hakim olanların, sisteme dahil olanların varlıklarını ele geçirmesi sürecine dönüştü. Dünya, küreselleşenler ve küreselleştirilenler olarak ikiye ayrıldı. Bu noktada ayrım ve farkındalık çok önemli. İlk gün hedeflendiği kadar “bağımsız” olmak mümkün, tek şart sistemi doğru anlamak ve sisteme “Entegre oluyorum” başlığı altında “yem olmamak”. Örnek: Bize bankacılık sektörünün yüzde 100’ünü yabancılara açık diye baskı yapan Almanya’da bu oran yüzde 5.
Soru 3: Değişen ve küreselleşen dünyada bana göre “sözde büyür görünen” Türkiye, “İyi yolda ilerliyor” denebilir mi?
Cevap 3: Türkiye’de bazıları özellikle “propaganda” yapma derdinde olanlar. Türkiye’nin iyi yolda olduğunu ve ekonomisinin büyüdüğünü düşünüyorlar veya en azından böyle düşündüklerini iddia ediyorlar. “Mükemmel” olduğu iddia edilen yapının üzerine kurulduğu üç temel ayak var ithal tüketim ile büyüme, sıcak para, borçlanma-borç öteleme. Peki Türkiye’nin rakibi sayılabilecek ülkelerde durum nasıl? Söz konusu ülkeler büyüme ve sağlam ekonomiye geçiş programlarını üç temel ayak üzerine bina ediyorlar borç konsolidasyonu, üretim ve doğrudan sermaye. Türkiye’ye bu gerçekler ışığında bakınca durum çok net: Türkiye borçlanmayı marifet sayıp, “Aman ne güzel borçlanıyorum” diye sevinirken, diğerleri borçlarını akılcı planlar ile konsolide edip, en azından yeniden borçlanmadan (borcu sabit kılmak bile konsolide etmektir) doğrudan sermaye girişini özendiren tedbirler alıyorlar. Türkiye ise yeniden, yeniden borçlanarak, üretim yerine ithalatı tetikleyerek, konsolidasyonu tabu haline getirerek adeta sahte bir gebelik yaşamaya devam ediyor.
Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinin en ağır “bölücü, gerici, küresel” tehdidi altında olduğunu düşündüğüm bir ortamda, Cumhuriyet tarihinde hatalar yapıldığını da kabul ederek, Cumhuriyet’i eleştirenlere şunu söylemek istiyorum Türkiye 1923-2001 arasında “her alanda esir alınma denemelerine” rağmen “ayakta kalmayı” başardı. 2001-2008 arasında ise “elinde ne varsa sattığı gibi”, ayakta kalmayı bırakın “1923-2001 arasında esir almak isteyenler” tarafından “her alanda yönetilir” hale geldi. Olaya bu açıdan bakınca özellikle 1923-2001 arasında “yapılan toplam borcun”, 2001 sonrası Cumhuriyet tarihinden fazla arttığı da düşünülünce ortaya çıkan çok net: Cumhuriyet’in değerlerini satıp, yok edip, ülkeyi borç batağına saplayıp sonra da “eleştirmek”, “İşte sizin Cumhuriyetiniz” demek çok ama çok kolay! Yapılana “saldıranlara” ve acımasız eşleştirenlere söyleyecek tek bir şey var haddinizi bilin!
Konuyu krizden açtılar, Cumhuriyet değerlerine getirdiler ve açık söyleyemeseler de şu anafikir ile bitirdiler Cumhuriyet rejimi ile ‘bugünün Türkiye’si, Osmanlı coğrafyasından izole olmuş... Bugün ekonomik anlamda yediğimiz dayağın ana sebebi “kısır” bir bölge içinde sıkışmamız ve Cumhuriyet sonrası kendimizi “sınırlandırmamızmış”!
Bu arkadaşların “iddialarına” ve Cumhuriyet’e saldırmalarına soru-cevap şeklinde “karşı durmak” istiyorum...
Soru 1: Türkiye Cumhuriyeti nasıl bir yapı üzerine kuruldu?
Cevap 1: Koskoca bir imparatorluğun dağıldığı, topraklarının işgal edildiği bir ortamda ekonomik anlayışı tam bağımsızlık, siyasi çimentosu “Ne mutlu Türk’üm diyene” olan “yeni bir ülke” meydana getirildi. Biz de istemezdik “coğrafya daralsın” ama eldeki ile “yapılabileceğin en iyisi” buydu!
Soru 2: Peki değişen, özellikle küreselleşen yeni dünya düzeninde “ekonomide bağımsız olmak”, ilk günlerde hedeflendiği gibi mümkün mü?
Cevap 2: Yeni dünya düzeninde, dünya genelinde yayılan liberal tez sayesinde yapı, sisteme hakim olanların, sisteme dahil olanların varlıklarını ele geçirmesi sürecine dönüştü. Dünya, küreselleşenler ve küreselleştirilenler olarak ikiye ayrıldı. Bu noktada ayrım ve farkındalık çok önemli. İlk gün hedeflendiği kadar “bağımsız” olmak mümkün, tek şart sistemi doğru anlamak ve sisteme “Entegre oluyorum” başlığı altında “yem olmamak”. Örnek: Bize bankacılık sektörünün yüzde 100’ünü yabancılara açık diye baskı yapan Almanya’da bu oran yüzde 5.
Soru 3: Değişen ve küreselleşen dünyada bana göre “sözde büyür görünen” Türkiye, “İyi yolda ilerliyor” denebilir mi?
Cevap 3: Türkiye’de bazıları özellikle “propaganda” yapma derdinde olanlar. Türkiye’nin iyi yolda olduğunu ve ekonomisinin büyüdüğünü düşünüyorlar veya en azından böyle düşündüklerini iddia ediyorlar. “Mükemmel” olduğu iddia edilen yapının üzerine kurulduğu üç temel ayak var ithal tüketim ile büyüme, sıcak para, borçlanma-borç öteleme. Peki Türkiye’nin rakibi sayılabilecek ülkelerde durum nasıl? Söz konusu ülkeler büyüme ve sağlam ekonomiye geçiş programlarını üç temel ayak üzerine bina ediyorlar borç konsolidasyonu, üretim ve doğrudan sermaye. Türkiye’ye bu gerçekler ışığında bakınca durum çok net: Türkiye borçlanmayı marifet sayıp, “Aman ne güzel borçlanıyorum” diye sevinirken, diğerleri borçlarını akılcı planlar ile konsolide edip, en azından yeniden borçlanmadan (borcu sabit kılmak bile konsolide etmektir) doğrudan sermaye girişini özendiren tedbirler alıyorlar. Türkiye ise yeniden, yeniden borçlanarak, üretim yerine ithalatı tetikleyerek, konsolidasyonu tabu haline getirerek adeta sahte bir gebelik yaşamaya devam ediyor.
Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinin en ağır “bölücü, gerici, küresel” tehdidi altında olduğunu düşündüğüm bir ortamda, Cumhuriyet tarihinde hatalar yapıldığını da kabul ederek, Cumhuriyet’i eleştirenlere şunu söylemek istiyorum Türkiye 1923-2001 arasında “her alanda esir alınma denemelerine” rağmen “ayakta kalmayı” başardı. 2001-2008 arasında ise “elinde ne varsa sattığı gibi”, ayakta kalmayı bırakın “1923-2001 arasında esir almak isteyenler” tarafından “her alanda yönetilir” hale geldi. Olaya bu açıdan bakınca özellikle 1923-2001 arasında “yapılan toplam borcun”, 2001 sonrası Cumhuriyet tarihinden fazla arttığı da düşünülünce ortaya çıkan çok net: Cumhuriyet’in değerlerini satıp, yok edip, ülkeyi borç batağına saplayıp sonra da “eleştirmek”, “İşte sizin Cumhuriyetiniz” demek çok ama çok kolay! Yapılana “saldıranlara” ve acımasız eşleştirenlere söyleyecek tek bir şey var haddinizi bilin!
Yiğit Bulut- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 5
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz