Hata yapmıyorlar
1 sayfadaki 1 sayfası
Hata yapmıyorlar
Hata yapmıyorlar
“Rum liderliği denizaltı kaynaklarla ilgili davranışı ile
görüşmelere ters düşüyor, büyük hata yapıyor, bundan yararlanmalıyız”
görüşünü savunan bir e-posta aldım. Okuyucumun ilgisine ve özellikle
“herkes bilsin ki Anadolu gençliği ve halkı yavru vatandan asla
vazgeçmeyecektir” sözlerine teşekkür ederim.
Ben, Rum
liderliğinin deniz kaynakları ile ilgili ve benzeri çıkışları ile hata
yaptıkları görüşünde değilim, tam aksine çok hesaplı davrandıkları
kanısındayım. Hristofyas “egemenliğimiz Kuzey’de de vardır fakat işgal
nedeniyle bunu kullanamıyoruz” derken de hata yapmıyor, her iki olayda
da Kıbrıs’ın mutlak hâkimi oldukları iddiasını tekrarlayarak Türkiye’ye
ve bize meydan okuyor. Türkiye, denizde bunları kovalayınca derhal BM’e
müracaat da bu hesaplı meydan okumaların bir parçasıdır. Yarın BM’den
Türkiye’yi takbih eden bir karar çıkarsa Rum uzlaşmazlığı bir o kadar
daha güç kazanmış olacaktır akıllarınca. Takbih kararı çıkarsa
görüşmeler derhal kesilmelidir kanımca.
Rum liderliği “Meşru
Kıbrıs Hükümeti” unvanını elinde tuttuğu sürece görüşme masasına sırf
zaman kazanmak ve bizi bulunduğumuz çizgiden daha da aşağılara çekmek
oyununa pervasızca devam edecektir. Olmayacak duaya amin demeğe
benzeyen bu sonu gelmez görüşmelerde vakit geçirmenin bize hiçbir
yararı olmayacaktır. Kıbrıs meselesinin görüşülmedik yönü kalmamıştır.
Rum idaresinin uzlaşmadan ne anladığını bilmeyen de kalmamıştır.
Adamlar Milli Konseyleri, Kiliseleri, eğitimleri ve halkı ile Kıbrıs’ın
bir Helen adası olduğuna inanmışlar, azınlık olarak gördükleri Kıbrıs
Türkleri ile ortaklık kurmak, onlara eşit haklar tanımak, Türkiye’nin
yeniden Garantör olmasını istemiyorlar. Bunları içeren 1960
Antlaşmasını bu nedenle bozmak için 45 yıldır uğraşmaktadırlar. ABD ve
Garantör İngiltere sayesinde gasp ettikleri “Meşru Kıbrıs Hükümeti”
unvanının arkasına saklanarak AB üyesi de olmuşlar; son görüşme süreci
devam ederken yine bu unvan arkasına saklanarak Garantör İngiltere ve
Rusya ile Kıbrıs’ın meşru egemen sahibi sıfatı ile müşterek açıklamalar
imzalamışlardır. Bu durumda Kıbrıs Türkleri ile eşit şartlarda ve
1960’dakinden daha da sağlam bir ortaklık oluşturmaları için tek bir
neden görmüyorlar. Görüşmelere devam veya görüşmelerin kesilip
kesilmemesi onlar için mesele değil çünkü ne olursa olsun “Meşru Kıbrıs
Hükümeti” olarak yola devam edebiliyorlar. Türk tarafı ise bu
gerçekleri bildiği halde Talat-Hristofyas görüşmelerinden ümit
bekleyenlerle dolu- hem de görüşmelerin başlamış olduğu formüle göre
KKTC’nin, egemenliğin, iki halktan biri olduğumuz gerçeğinin ortadan
kalkacağını, Garantilerin kâğıt üzerinde kalacağını bildikleri halde!
Rum’un
yüz yıllık ideolojisini ve 1955’den bu yana yaşananları bilenler için
işin en acısı ABD gibi “dost ve müttefiklerin” ve Garantör
İngiltere’nin iki taraf arasındaki dengesizliği daha da körükleyici
şekilde “görüşmelere destek” beyanlarında bulunmaları ve AB’nin
Türkiye’yi “Kıbrıs Hükümetini tanı, limanlarını aç” diye baskı altına
almasıdır. Ne yazık ki bu sözde dostların bu kalleşlikleri,
kanunsuzlukları, adaletsizlikleri de “görüşmelerden medet uman aymazlar
takımını” uyandırmaya yetmemektedir. Bunlara göre “Kıbrıslılar olarak
barışmak ne güzeldir? Niye barışmayalım?”
Bunun yanıtını Rum
liderler ve Kilise ile eğitimcileri hiç çekinmeden vermektedirler:
Kıbrıs Helenleri davalarından vazgeçmeyeceklerdir. “Kıbrıs Halkı”
deyimi Kıbrıs’ın Hıristiyan bireylerinden oluşmaktadır; bunun içinde
Türk azınlığı yoktur. Kıbrıs meselesi 1974’de başlamıştır-barbar Türk
istilasından kaynaklanmaktadır; Kıbrıs Cumhuriyeti tam bağımsız bir
Cumhuriyettir ve AB üyesidir; bunun için azınlığın rızasını almak
gerekmezdi. Garantilere gerek yoktur. Egemenlik Kıbrıslıların (yani
Rumlarındır) ve işgal kalktığında egemenlikleri Kuzeye de yayılacaktır.
Kıbrıs’ı istiyorlar. Vermeyeceğiz diye sesimizi yükseltelim.
“Rum liderliği denizaltı kaynaklarla ilgili davranışı ile
görüşmelere ters düşüyor, büyük hata yapıyor, bundan yararlanmalıyız”
görüşünü savunan bir e-posta aldım. Okuyucumun ilgisine ve özellikle
“herkes bilsin ki Anadolu gençliği ve halkı yavru vatandan asla
vazgeçmeyecektir” sözlerine teşekkür ederim.
Ben, Rum
liderliğinin deniz kaynakları ile ilgili ve benzeri çıkışları ile hata
yaptıkları görüşünde değilim, tam aksine çok hesaplı davrandıkları
kanısındayım. Hristofyas “egemenliğimiz Kuzey’de de vardır fakat işgal
nedeniyle bunu kullanamıyoruz” derken de hata yapmıyor, her iki olayda
da Kıbrıs’ın mutlak hâkimi oldukları iddiasını tekrarlayarak Türkiye’ye
ve bize meydan okuyor. Türkiye, denizde bunları kovalayınca derhal BM’e
müracaat da bu hesaplı meydan okumaların bir parçasıdır. Yarın BM’den
Türkiye’yi takbih eden bir karar çıkarsa Rum uzlaşmazlığı bir o kadar
daha güç kazanmış olacaktır akıllarınca. Takbih kararı çıkarsa
görüşmeler derhal kesilmelidir kanımca.
Rum liderliği “Meşru
Kıbrıs Hükümeti” unvanını elinde tuttuğu sürece görüşme masasına sırf
zaman kazanmak ve bizi bulunduğumuz çizgiden daha da aşağılara çekmek
oyununa pervasızca devam edecektir. Olmayacak duaya amin demeğe
benzeyen bu sonu gelmez görüşmelerde vakit geçirmenin bize hiçbir
yararı olmayacaktır. Kıbrıs meselesinin görüşülmedik yönü kalmamıştır.
Rum idaresinin uzlaşmadan ne anladığını bilmeyen de kalmamıştır.
Adamlar Milli Konseyleri, Kiliseleri, eğitimleri ve halkı ile Kıbrıs’ın
bir Helen adası olduğuna inanmışlar, azınlık olarak gördükleri Kıbrıs
Türkleri ile ortaklık kurmak, onlara eşit haklar tanımak, Türkiye’nin
yeniden Garantör olmasını istemiyorlar. Bunları içeren 1960
Antlaşmasını bu nedenle bozmak için 45 yıldır uğraşmaktadırlar. ABD ve
Garantör İngiltere sayesinde gasp ettikleri “Meşru Kıbrıs Hükümeti”
unvanının arkasına saklanarak AB üyesi de olmuşlar; son görüşme süreci
devam ederken yine bu unvan arkasına saklanarak Garantör İngiltere ve
Rusya ile Kıbrıs’ın meşru egemen sahibi sıfatı ile müşterek açıklamalar
imzalamışlardır. Bu durumda Kıbrıs Türkleri ile eşit şartlarda ve
1960’dakinden daha da sağlam bir ortaklık oluşturmaları için tek bir
neden görmüyorlar. Görüşmelere devam veya görüşmelerin kesilip
kesilmemesi onlar için mesele değil çünkü ne olursa olsun “Meşru Kıbrıs
Hükümeti” olarak yola devam edebiliyorlar. Türk tarafı ise bu
gerçekleri bildiği halde Talat-Hristofyas görüşmelerinden ümit
bekleyenlerle dolu- hem de görüşmelerin başlamış olduğu formüle göre
KKTC’nin, egemenliğin, iki halktan biri olduğumuz gerçeğinin ortadan
kalkacağını, Garantilerin kâğıt üzerinde kalacağını bildikleri halde!
Rum’un
yüz yıllık ideolojisini ve 1955’den bu yana yaşananları bilenler için
işin en acısı ABD gibi “dost ve müttefiklerin” ve Garantör
İngiltere’nin iki taraf arasındaki dengesizliği daha da körükleyici
şekilde “görüşmelere destek” beyanlarında bulunmaları ve AB’nin
Türkiye’yi “Kıbrıs Hükümetini tanı, limanlarını aç” diye baskı altına
almasıdır. Ne yazık ki bu sözde dostların bu kalleşlikleri,
kanunsuzlukları, adaletsizlikleri de “görüşmelerden medet uman aymazlar
takımını” uyandırmaya yetmemektedir. Bunlara göre “Kıbrıslılar olarak
barışmak ne güzeldir? Niye barışmayalım?”
Bunun yanıtını Rum
liderler ve Kilise ile eğitimcileri hiç çekinmeden vermektedirler:
Kıbrıs Helenleri davalarından vazgeçmeyeceklerdir. “Kıbrıs Halkı”
deyimi Kıbrıs’ın Hıristiyan bireylerinden oluşmaktadır; bunun içinde
Türk azınlığı yoktur. Kıbrıs meselesi 1974’de başlamıştır-barbar Türk
istilasından kaynaklanmaktadır; Kıbrıs Cumhuriyeti tam bağımsız bir
Cumhuriyettir ve AB üyesidir; bunun için azınlığın rızasını almak
gerekmezdi. Garantilere gerek yoktur. Egemenlik Kıbrıslıların (yani
Rumlarındır) ve işgal kalktığında egemenlikleri Kuzeye de yayılacaktır.
Kıbrıs’ı istiyorlar. Vermeyeceğiz diye sesimizi yükseltelim.
Rauf DENKTAŞ- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 100
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 15
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz