DENiZ YILDIZI


Join the forum, it's quick and easy

DENiZ YILDIZI
DENiZ YILDIZI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ankara'da gazetecilik günlerim 2

Aşağa gitmek

Ankara'da gazetecilik günlerim 2 Empty Ankara'da gazetecilik günlerim 2

Mesaj tarafından Altemur KILIÇ 2008-12-07, 20:11

Ankara'da gazetecilik günlerim... 2

Geçen haftadan kalan Ankara’daki gazetecilik günlerimi anlatmaya devam ediyorum:
Yabancı
ajanslar da, iç politikayla ilgilenmeye başlamışlardı. Agence France
Presse’in bir bürosu vardı. AP’den sonra United Press (UP) de Ankara’ya
bir temsilci tayin etti. Sınıf arkadaşım 147 Cüneyt Dosdoğru rakibim
olacaktı. Dostluğumuza ve hatta bir aralık aynı evde oturmamıza rağmen
kıran kırana haber rekabeti yapıyor ve birbirimizi atlatıyorduk.
Bir
gün bir uçak kazası haberini ben daha önce aldım ve Ankara Palas’tan
Vatan’a ve ajansa vermek üzere santraldeki kızdan İstanbul’u “Yıldırım”
olarak aramasını istedim. O zaman şehirlerarası bağlantılarda, böyle
zaman ve ücret kategorileri vardı, ama “Yıldırım” ararsanız bile,
telefonunuz bazen saatlerce sonra bağlanırdı. Ben bekleye durayım,
meğer Cüneyt, santraldeki kızı tavlamış ve telefonu daha evvel
bağlatmış.
Rekabet ve atlatma sadece Cüneyt’le de değildi... Diğer arkadaşlarla da bu oyunu oynardık.
O zamanın Ankara’sı
Bir
seferinde, ben Batman’da petrol bulunduğu haberini herkesten önce
almış, gazete ve ajansa geçtikten sonra, Ankara’nın o zamanki
lokallerinden Kulüp 47’ye gitmiştim. Rakip gazeteciler de
oradaydılar... Onlara cebimdeki kâğıtları göstererek nispet verdim.
Meğer, ben dans ederken haberi cebimden çekip almışlar ve kendi
gazetelerine geçtikten sonra, Vatan’a telefon edip, haberi benim
ağzımdan iptal etmişler.
1946’da göreve başladığımda, Ankara büyük
bir metropol olmamış nüfusu, milyonu bulmamış, alanı da genişlememişti.
Şehrin sosyal ekseni Atatürk Bulvarı’ydı.
Öncelikle Bulvar
üzerindeki Özen ve Kutlu Pastanelerine uğranırdı. Pazarları Bulvar’da
piyasa yapılırdı ve herkes birbirini tanırdı.
Gazeteciler binbir
müşkülatla birbirimizi atlatarak haberi gazetelerimize yazdırdıktan
sonra, Ankara’nın en başta gelen restoran ve lokallerinde toplanırdık.
Bunlar Ulus’ta Baba Karp****’in lokantası ve gene bir Beyaz Rus’un
Süreyya’nın işlettiği Kızılay’da bir apartman bodrumundaki Süreyya
Restaurant’dı. Ve tabii bir de Ankara Palas’ın pavyonu. İkisinin de
mönüleri, borç, kievski, böf strogonof vb. Rus ağırlıklı idi. Dans
edilirdi... Ankara’nın bütün hatırı sayılır kişileri- milletvekilleri
ve bakanlar, diplomatlar geceleri bu lokallere yemek yemeye, dans
etmeye gelirler, biz de onları izlemek bahanesiyle, oralara giderdik.
Karp****’te
Çingene kökenli kemancı Darvaş ve orkestrası çalardı. Süreyya’da
saatlerce durmadan tek başına ve fasılasız nefis piyanoda dans müziği
çalardı Saşa... Sonra Brezilya’ya göçtü, Rio de Janeiro’da kendi adına
bir lokal açtı ve meşhur oldu.
“Baba” Karp**** başlı başına bir
müessese idi. Beyaz ipekli Rus gömleğiyle masaları dolaşır,
konuklarıyla ayrı ayrı meşgul olurdu. Gazetecilere ayrı zaafi vardı.
Bizlere özel tenzilat yapar, kredi açardı.
Gözüne kestirdiği bazı
masalara -güzel hanımlara- havyar ve meyve ikram ederdi. Bir defasında
bir-iki kaşık havyar ikram etmek için gitmiş, masadaki zat, büyük
havyar çanağına kaşık atmaya başlayınca, Karp**** “Mecbur değilsiniz
hepsini bitirmeye” diye ikaz etmek zorunda kalmış...
Haber
kovalamaktan ve kovuşturmaktan vakit bulduğumuz zamanlarda gönül
maceralarına girişmeye çalışıyorduk. Başlıca “avlarımız” Ankara’ya
gelmeye başlayan Amerikalı sekreterlerdi... Güzel olmaları da pek
önemli değildi!
Ama güzel olmayan hanımlar Baba Karp****’i rahatsız
ediyordu çirkin bir Amerikalı hanım lokantaya gelirse, “Lazım bir kanun
çıkarmak ve bunlara vize vermemek!” derdi...
Ankara muhabirleri olarak görevimiz DP liderlerinin yurt gezilerine katılmaktı.
Zaten
bu liderlerle adeta senli benli olmuştuk. Atatürk Bulvarı’nda kol kola
yürür, arkadaş meclislerine katılırdık. Çünkü itiraf etmeli, hem
gazetemiz, hem de biz, zamanın iktidarına karşı idik ve adeta DP’nin
basın elemanları olarak çalışıyorduk!
Ne var ki DP, 1950’de iktidara geldikten sonra sen-ben kalmamış ve o liderlerin yanlarına güç yaklaşır olmuştuk!

[b][b]***


Boynuzsuz koç!
Divan
şiiri tarzında yazan en başarılı kadın şairlerimizden Fitnat Hanım ile
Koca Ragıp Paşa ve Şair Haşmet arasında bazı diyaloglar onun hazır
cevap ve kıvrak zeka sahibi bir şahsiyet olduğunu göstermektedir.
Aralarında şöyle bir diyalog geçtiği rivayet edilir:
Bir kurban bayramı arefesinde, şâir Fitnat Hanım kurbanlık almak için Beyazıt Meydanı’nda dolaşıyormuş.
Şâir Haşmet de
oradaymış.
Şâir Haşmet, fırsat buldukça, Fitnat Hanım’a takılır, onun iğneli
sözlerine muhatab olurmuş. Fıtnat Hanım’a ne aradığını sormuş. Fıtnat
Hanım da:
- Kurbanlık koç alacağım, demiş.
Şâir Haşmet:
- Bu bayram kulunuzu kurban etseniz olmaz mı? deyince.
Fıtnat Hanım sözünü esirgemeden cevap vermiş:
- Olmaz, bu bayram boynuzsuz bir koç kurban edeceğim...


Koca Ragıp Paşa; Sultan Üçüncü Osman ve Sultan Üçüncü Mustafa
zamanında (11 Ocak 1757-8 Nisan 1763 tarihleri arasında) sadrazamlık
yapmıştır. “Merd-i kıpti şecaatin arzederken sirkatin söyler. (Çingene
erkeği yiğitliğini anlatırken hırsızlığını söyler)” beyti darb-ı mesel
olmuştur.



ÖZDEYİŞ
Sevgili okuyucularımın Kurban
Bayramlarını tebrik ederim. Silivri’deki “Ergenekon Kurbanı”
dostlarımın bayramlarını kutlamak içimden gelmiyor. İnşallah gelecek
Cumhuriyet Bayramı’na..
Altemur KILIÇ
Altemur KILIÇ
ALTIN ÜYE
ALTIN ÜYE

Erkek
Mesaj Sayısı : 139
Yaş : 100
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz