Hiç kimse seyirci kalmamalı
1 sayfadaki 1 sayfası
Hiç kimse seyirci kalmamalı
Hiç kimse seyirci kalmamalı
Birkaç
dürüst gazeteci ve siyasetçi dışında kimse ilgilenmiyor. Ve Türkiye’de
çok uzun yıllar ve “acı deneyimler” sonucunda binbir zorlukla elde
edilmiş en temel ilkelerden biri olan “seçimlerin dürüstlüğü ve
meşruiyeti” ilkesi tamamı ile ortadan kalkıyor. Üstelik yine birçok
“acı deneyimden” sonra getirilmiş olan “Yüksek Seçim Kurulu” nun (YSK)
katkı ve desteği ile.
Çok şeye alıştık. Yolsuzluklara, “bal
tutan parmağını yalar” ya da “çalsın da iş yapsın” gibi sözlere, parası
olmadığı için, çocuklarını arkadaşları okutan siyasetçilerin birkaç yıl
içinde çocuklarına gemi almasına... Ama bu hepsinden farklı. Çünkü
demokrasinin temeli bu: Seçim. Ama nasıl bir seçim? Dürüst, adil, eşit,
yargı denetiminde seçim. İşte bunu sağlamak için, “bağımsız ve
yargıçların görev yaptığı kurullar oluşturuldu. YSK da bunların
başında. Ama bugün bakıyoruz 2007 seçimlerinden ve referandumdan hemen
sonra, seçmen sayısı bir yıl içinde “altı milyon” artmış. Ve YSK da,
TÜİK de, hükümet de bu duruma hiçbir mantıklı ve makul açıklama
getirmiyor. Oysa mutlaka getirmeleri gerekir. Kesinlikle buna seyirci
kalmamak gerekir. Çünkü bunun geri dönüşü yok.
***
2002’den
bu yana YSK inanılmaz “yanlışlıklar” yaptı. Öyle ki 2002’den bu yana
zaten “dürüst ve adil seçim” olgusunu tamamen unuttuk. Seçimlerde
propaganda ile ilgili sayısız aykırılıktan tutun, 2002 seçimleri
aşamasındaki “inanılmaz kararlara” kadar. Bir bölümümüz daha itiraf
etme aşamasına gelmemiş olsa dahi, birkaç yıl sonra, “bu iktidarın gücü
ve baskısı” bittikten sonra görecek ve dinleyeceksiniz. YSK, benzer
“yanlışlıkları” 2007 seçimlerinde ve özellikle 2007 referandumunda da
yaptı. Ve onun katkısı ile, 21 Ekim oylaması, referandum tarihine “en
demokrasi dışı referandum (daha doğrusu plebisit) uygulaması” olarak
geçti. Ama bugün yapılanı kabul etmemeliyiz.
Düşünün, seçmen
sayısı 2007 seçimlerinden ve 21 Ekim referandumundan sadece bir yıl
sonra 6 milyon (yüzde bir iki değil, toplam seçmenlerin yüzde on beşi
kadar) artıyor. Oysa 1983 seçimlerinden bugüne tüm seçimlere bakın,
1983 - 1987 - 1991 - 1995 - 1999 - 2002 ve 2007. Bırakın bir yılı, dört
yıl sonunda bile seçmen sayısı 6 milyon artmamış. Şimdi ilk kez olan bu
artışa bizi inandırmaya çalışıyorlar.
Efendim 13. 3. 2008
tarihindeki yasal değişiklikle “adres bilgileri” esas alınıyormuş.
Doğrudur, ama Anayasa’nın 79. maddesi ve 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun” ne olacak? Yüksek Seçim
Kurulu’nun yetki ve sorumlulukları ortadan mı kalktı? Anayasa ve 298
sayılı yasadaki yetkiler dururken, nasıl olur da anlaşılır, mantıklı
bir açıklama getirmez. Ve bu yükümlülüğünü başkalarına atar?
***
2004’te
seçmen sayısı 43.5 milyon idi. 2007’de 42.7 milyona düştü. Hem TÜİK,
hem YSK Başkanı, bize “bunun mükerrer yazılan seçmenlerden
kaynaklandığını” söylemedi mi? Bir yıl sonra, ne diyorlar? “Biz
yanılmışız meğer 6 milyon artmış.” Bugün YSK Başkanı ne diyor? “Biz
biliyorduk, eskiden seçmen olması gerekenler gelip yazılmadığı için
yazmamıştık, şimdi adresten gidildiği için herkesi yazdık.” Yani “eksik
seçmen olduğunu eskiden biliyorduk. 2007’de de biliyorduk!” Bu değil mi
söylenen? Pekiyi ama nasıl olur da, seçimlerin dürüstlüğü ile görevli
kurumun başkanı, göz göre göre 6 milyon seçmenin yazılmadığını ve bunun
seçimleri etkileyeceğini bilirken, daha önce hiç ses çıkarmaz. Üstelik
yasanın 142. maddesi, seçmen kütüğüne yazılma konusunda, “gereken
dikkat ve itinayı göstermeyenlere bile 3 aydan 6 aya kadar hapis cezası
öngörürken”.
Altı milyon fazla seçmen. Hem de bir yıl içinde.
Şimdi bir düşünün, hiç Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan, “fazla seçmen”
haberi aldık mı? Sakın bu, özellikle oradaki seçimleri yönlendirmek
için, düşünülen ve iktidarın uygulamaya koyduğu bir plan olmasın?
Birkaç
dürüst gazeteci ve siyasetçi dışında kimse ilgilenmiyor. Ve Türkiye’de
çok uzun yıllar ve “acı deneyimler” sonucunda binbir zorlukla elde
edilmiş en temel ilkelerden biri olan “seçimlerin dürüstlüğü ve
meşruiyeti” ilkesi tamamı ile ortadan kalkıyor. Üstelik yine birçok
“acı deneyimden” sonra getirilmiş olan “Yüksek Seçim Kurulu” nun (YSK)
katkı ve desteği ile.
Çok şeye alıştık. Yolsuzluklara, “bal
tutan parmağını yalar” ya da “çalsın da iş yapsın” gibi sözlere, parası
olmadığı için, çocuklarını arkadaşları okutan siyasetçilerin birkaç yıl
içinde çocuklarına gemi almasına... Ama bu hepsinden farklı. Çünkü
demokrasinin temeli bu: Seçim. Ama nasıl bir seçim? Dürüst, adil, eşit,
yargı denetiminde seçim. İşte bunu sağlamak için, “bağımsız ve
yargıçların görev yaptığı kurullar oluşturuldu. YSK da bunların
başında. Ama bugün bakıyoruz 2007 seçimlerinden ve referandumdan hemen
sonra, seçmen sayısı bir yıl içinde “altı milyon” artmış. Ve YSK da,
TÜİK de, hükümet de bu duruma hiçbir mantıklı ve makul açıklama
getirmiyor. Oysa mutlaka getirmeleri gerekir. Kesinlikle buna seyirci
kalmamak gerekir. Çünkü bunun geri dönüşü yok.
***
2002’den
bu yana YSK inanılmaz “yanlışlıklar” yaptı. Öyle ki 2002’den bu yana
zaten “dürüst ve adil seçim” olgusunu tamamen unuttuk. Seçimlerde
propaganda ile ilgili sayısız aykırılıktan tutun, 2002 seçimleri
aşamasındaki “inanılmaz kararlara” kadar. Bir bölümümüz daha itiraf
etme aşamasına gelmemiş olsa dahi, birkaç yıl sonra, “bu iktidarın gücü
ve baskısı” bittikten sonra görecek ve dinleyeceksiniz. YSK, benzer
“yanlışlıkları” 2007 seçimlerinde ve özellikle 2007 referandumunda da
yaptı. Ve onun katkısı ile, 21 Ekim oylaması, referandum tarihine “en
demokrasi dışı referandum (daha doğrusu plebisit) uygulaması” olarak
geçti. Ama bugün yapılanı kabul etmemeliyiz.
Düşünün, seçmen
sayısı 2007 seçimlerinden ve 21 Ekim referandumundan sadece bir yıl
sonra 6 milyon (yüzde bir iki değil, toplam seçmenlerin yüzde on beşi
kadar) artıyor. Oysa 1983 seçimlerinden bugüne tüm seçimlere bakın,
1983 - 1987 - 1991 - 1995 - 1999 - 2002 ve 2007. Bırakın bir yılı, dört
yıl sonunda bile seçmen sayısı 6 milyon artmamış. Şimdi ilk kez olan bu
artışa bizi inandırmaya çalışıyorlar.
Efendim 13. 3. 2008
tarihindeki yasal değişiklikle “adres bilgileri” esas alınıyormuş.
Doğrudur, ama Anayasa’nın 79. maddesi ve 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun” ne olacak? Yüksek Seçim
Kurulu’nun yetki ve sorumlulukları ortadan mı kalktı? Anayasa ve 298
sayılı yasadaki yetkiler dururken, nasıl olur da anlaşılır, mantıklı
bir açıklama getirmez. Ve bu yükümlülüğünü başkalarına atar?
***
2004’te
seçmen sayısı 43.5 milyon idi. 2007’de 42.7 milyona düştü. Hem TÜİK,
hem YSK Başkanı, bize “bunun mükerrer yazılan seçmenlerden
kaynaklandığını” söylemedi mi? Bir yıl sonra, ne diyorlar? “Biz
yanılmışız meğer 6 milyon artmış.” Bugün YSK Başkanı ne diyor? “Biz
biliyorduk, eskiden seçmen olması gerekenler gelip yazılmadığı için
yazmamıştık, şimdi adresten gidildiği için herkesi yazdık.” Yani “eksik
seçmen olduğunu eskiden biliyorduk. 2007’de de biliyorduk!” Bu değil mi
söylenen? Pekiyi ama nasıl olur da, seçimlerin dürüstlüğü ile görevli
kurumun başkanı, göz göre göre 6 milyon seçmenin yazılmadığını ve bunun
seçimleri etkileyeceğini bilirken, daha önce hiç ses çıkarmaz. Üstelik
yasanın 142. maddesi, seçmen kütüğüne yazılma konusunda, “gereken
dikkat ve itinayı göstermeyenlere bile 3 aydan 6 aya kadar hapis cezası
öngörürken”.
Altı milyon fazla seçmen. Hem de bir yıl içinde.
Şimdi bir düşünün, hiç Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan, “fazla seçmen”
haberi aldık mı? Sakın bu, özellikle oradaki seçimleri yönlendirmek
için, düşünülen ve iktidarın uygulamaya koyduğu bir plan olmasın?
Süheyl BATUM- DEMİR ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 24
Yaş : 69
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 27/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz