Seçmen dalkavukluğu
1 sayfadaki 1 sayfası
Seçmen dalkavukluğu
Seçmen dalkavukluğu
Acaba siyasilerden birisi de çıkıp kurban bayramını pagan kabilelerinin kan
ayinine çevirenler hakkında bir söz edecek mi diye bekledim.
Kimse ağzını açmadı.
Hiçbir şey söylemediler.
Zaten artık ülkeyi yönetenlerin, aydınlanma, eğitim, daha güzel bir yaşamı özleme gibi bir kaygısı yok.
Tam tersine misli görülmemiş bir seçmen dalkavukluğu dönemi yaşıyoruz.
En
kalabalık seçmen ise köyden kopmuş ama kentle de bütünleşememiş, bütün
değer ölçülerinden kopmuş, ortada sallanan yaklaşık kırk milyonluk
kitle.
Herkes gözünü bu oy potansiyeline dikmiş durumda. Müşteri çağıran pazarcı esnafı gibi bağırıyorlar.
“Gel
vatandaş gel, ne olursan ol bana gel, ne yaparsan yap bana gel.
Hayvanları işkenceyle boğazlasan da bana gel. Kadınları dövsen,
oturduğun yeri kokutsan, ormanı kesip kaçak bina diksen, yaşamı
cehenneme çevirsen de bana gel. Her şey kabulümüz. Yeter ki bize oy
ver!”
Biz artık böyle bir ülkede yaşıyoruz.
Partileri
birbirinden ayıran ise sadece rakamlar. Biri halka iki yüz elli lira
vereceğini açıklıyorsa öteki altı yüz lira vaat ediyor.
Artık hiçbir siyasetçinin daha güzel bir yaşamı düşlediği falan yok.
Cehalete tapılıyor, Ortaçağ karanlığının önünde perende atılıyor ve halkı rüşvetle kandırmak için olmadık sözler veriliyor.
Buna, bükemediği bileği öpmek derler.
Siyasetçi
belki de ilk kez bu kadar ağır biçimde Türkiye’nin gerçeğiyle
yüzleşiyor ve kendisine biçmiş olduğu aydınlanma misyonundan vazgeçiyor.
***
Zaten Türkiye uzun süredir medyasıyla, iş âlemiyle, yazarıyla, çizeriyle nitelikli politikacı aramayı bıraktı.
Tam tersine niteliksiz olanlar aranıyor.
Birisi eğer düzgün konuşuyorsa, uygar bir yaşam sürüyorsa hiç kimse yüzüne bakmıyor.
Çünkü siyasetçi dediğin biraz cahil, biraz kaba saba olacak, Türkçe’yi doğru dürüst telaffuz edemeyecek, pişkin olacak.
Böyle bir yönetici sınıfına hazırladık kendimizi.
İyi ekonomi bilen, dünyayı iyi okuyan, düşünce kapasitesi ve kültürü geniş olan insanlar hiç yaramaz bize.
Hatta için için küçümseriz böylelerini.
***
Bir kez bu kapı açıldı mı her zaman kötünün daha kötüsü, ilkelin daha ilkeli çıkar.
Önümüzdeki yıllar ne yazık ki buna gebe.
Boşuna “Gelen gideni aratır” dememişler.
Yarın sizi yöneteceklerle karşılaştırıldığı zaman bugünküler sütten çıkmış ak kaşık gibi kalacaklar.
Çünkü yarış yukarıya değil aşağıya doğru.
Acaba siyasilerden birisi de çıkıp kurban bayramını pagan kabilelerinin kan
ayinine çevirenler hakkında bir söz edecek mi diye bekledim.
Kimse ağzını açmadı.
Hiçbir şey söylemediler.
Zaten artık ülkeyi yönetenlerin, aydınlanma, eğitim, daha güzel bir yaşamı özleme gibi bir kaygısı yok.
Tam tersine misli görülmemiş bir seçmen dalkavukluğu dönemi yaşıyoruz.
En
kalabalık seçmen ise köyden kopmuş ama kentle de bütünleşememiş, bütün
değer ölçülerinden kopmuş, ortada sallanan yaklaşık kırk milyonluk
kitle.
Herkes gözünü bu oy potansiyeline dikmiş durumda. Müşteri çağıran pazarcı esnafı gibi bağırıyorlar.
“Gel
vatandaş gel, ne olursan ol bana gel, ne yaparsan yap bana gel.
Hayvanları işkenceyle boğazlasan da bana gel. Kadınları dövsen,
oturduğun yeri kokutsan, ormanı kesip kaçak bina diksen, yaşamı
cehenneme çevirsen de bana gel. Her şey kabulümüz. Yeter ki bize oy
ver!”
Biz artık böyle bir ülkede yaşıyoruz.
Partileri
birbirinden ayıran ise sadece rakamlar. Biri halka iki yüz elli lira
vereceğini açıklıyorsa öteki altı yüz lira vaat ediyor.
Artık hiçbir siyasetçinin daha güzel bir yaşamı düşlediği falan yok.
Cehalete tapılıyor, Ortaçağ karanlığının önünde perende atılıyor ve halkı rüşvetle kandırmak için olmadık sözler veriliyor.
Buna, bükemediği bileği öpmek derler.
Siyasetçi
belki de ilk kez bu kadar ağır biçimde Türkiye’nin gerçeğiyle
yüzleşiyor ve kendisine biçmiş olduğu aydınlanma misyonundan vazgeçiyor.
***
Zaten Türkiye uzun süredir medyasıyla, iş âlemiyle, yazarıyla, çizeriyle nitelikli politikacı aramayı bıraktı.
Tam tersine niteliksiz olanlar aranıyor.
Birisi eğer düzgün konuşuyorsa, uygar bir yaşam sürüyorsa hiç kimse yüzüne bakmıyor.
Çünkü siyasetçi dediğin biraz cahil, biraz kaba saba olacak, Türkçe’yi doğru dürüst telaffuz edemeyecek, pişkin olacak.
Böyle bir yönetici sınıfına hazırladık kendimizi.
İyi ekonomi bilen, dünyayı iyi okuyan, düşünce kapasitesi ve kültürü geniş olan insanlar hiç yaramaz bize.
Hatta için için küçümseriz böylelerini.
***
Bir kez bu kapı açıldı mı her zaman kötünün daha kötüsü, ilkelin daha ilkeli çıkar.
Önümüzdeki yıllar ne yazık ki buna gebe.
Boşuna “Gelen gideni aratır” dememişler.
Yarın sizi yöneteceklerle karşılaştırıldığı zaman bugünküler sütten çıkmış ak kaşık gibi kalacaklar.
Çünkü yarış yukarıya değil aşağıya doğru.
Zülfü Livaneli- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 81
Yaş : 78
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz