DENiZ YILDIZI


Join the forum, it's quick and easy

DENiZ YILDIZI
DENiZ YILDIZI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İşte ben bu anlayışı özledim

Aşağa gitmek

İşte ben bu anlayışı özledim Empty İşte ben bu anlayışı özledim

Mesaj tarafından Can ATAKLI 2008-12-20, 10:16

İşte ben bu anlayışı özledim

Çarşamba
akşamı NTV’de Okan Bayülgen’in sunduğu “Sade Vatandaş” programına konuk
oldum. Diğer konuklarla Yunanistan’da patlayan olayların yeni bir 68
ruhu oluşmasına yol açıp açmayacağı üzerine sohbet ettik.

Tabii 68 ruhu deyince kimilerinin aklına hemen o dönemdeki öğrenci olayları ve bir tür kargaşa ortamı geliyor.

Oysa
68 ruhu denilen olgu anarşi ve çatışma değil özgürlük, mücadele ruhu,
takım arkadaşlığı, hümanizmdir. Yunanistan’daki olayları
değerlendirirken, şimdilik şiddet gibi gözüken ama giderek daha örgütlü
ve düzgün hale gelen bu eylemlerin global ekonomik sistemin harap
ettiği kitlelerde yeni bir umut ışığı yakıp yakmayacağını sorgulamaya
çalışıyorum.

Ofluoğlu’ların kitapları

Şimdi
gelelim içimde bu duyguların tekrar yeşermesine neden olan başka bir
kaynağa. Önceki hafta gazetedeki odama bırakılan ve aynı zarftan çıkan
iki kitap çok ilgimi çekti. Kitaplardan birinin adı İki Dünya. Yazarı
Filiz Ofluoğlu. Diğeri Silinmiş Alkışlar İçinde. Onun yazarı ise Mücap
Ofluoğlu. Biri Türkiye’nin ilk kadın holding yöneticilerinden biri,
diğeri ise Türk tiyatrosunun yıkılmaz çınarlarından bir büyük aktör.

İki
kitabı da bir solukta okuyup bitirdim. Birinde Mücap Ofluoğlu’nun 60
yılı aşkın sahne hayatının kimi ışıltılı kimi hüzünlü anılarını
diğerinde ise Filiz Ofluoğlu’nun bir kalite sembolü olan kendi yaşam
öyküsünü kendi kaleminden okumaktan çok keyif aldım.

Toby’nin seçimi

Filiz
Ofluoğlu’nun her satırı keyifle okunan kitabındaki bir bölüm beni çok
etkiledi ve işte belki de 68 ruhu olarak adlandırdığım heyecanlarımı
yeniden canlandırdı.

İsterseniz o bölümü aynen sunayım sizlere ve sonra devam edelim:

...
Toby ünlü dansçı Martha Graham’ın yanında çalışmıştı ama işsizdi.
Balerin olarak iş bulması çok zordu. Harlem’de bir okulda çocuklara
bale dersi veriyordu.... Okuldan çok az para alıyordu ve ucu ucuna
geçiniyordu.

Bir gün Toby’ye bir öneri geldi. Connecticut’ta bir
okula bale öğretmeni olması isteniyordu. Harlem’de aldığının iki katı
para kazanacaktı. Rahat edecek diye sevinmiştim. “Düşüneyim” dedi. Ben
düşünmemiştim ama o çok düşündü. Üç gün birbirimizle konuşmadık,
odasına kapandı. Sonunda “Ben Harlem’deki okulda kalıyorum” dedi.

“Neden?”

“Connecticut’taki
çocukların aileleri varlıklı. Onları New York’a götürüp bale
izletirler. Ama Harlem’deki çocuklar yoksul. Onlar için bale bir tür
düş. Bir büyük güzellik, bale onların olmak istediği bir yaşam biçimi.
Onlar baleyi seviyor. Ben onları seviyorum. Bu sevgiyi onlardan
esirgeyemem.”

Para her şey değil

Toby’nin öyküsü
bu. Oysa günümüzde bu tür bir duygu neredeyse yok denecek kadar az.
Çünkü global ekonominin “vahşi rekabet” ortamında insanların tek temel
değeri maddi kazanç haline geldi.

Değerlerimizi yitirdik,
içimizdeki insan sevgisi sadece ağzımızdan çıkan “resmi söylem” haline
geldi. Başarıyı ve aklı kazanılan para ile orantılamaya başladık.

Global ekonominin parlak kağıda sarılı ambalajı herkesi büyüledi.

Oysa gerçek hayat bu mu? Her şey gerçekten para mı?

Yoksa
sevgimizle, insan olmanın verdiği onurla, değerlerimizle, inanç ve
özgür fikirlerimizle “paranın asla satın alamayacağı şeylere” mi
sahibiz aslında?

Keşke böyle olabilsek

Bu ekonomik
kriz umuyorum ve diliyorum pek çok kişinin aklını başına getirecektir.
Yitirdiğimiz tüm değerlerimize yeniden sahip çıkmak, yasak savar gibi
sevgiden söz etmek yerine gerçekten kendimizi ve herkesi sevmeyi tekrar
öğrenerek, tabii ki daha iyi yaşamak için para kazanarak ama paranın
tanrı olmadığına inanarak yeni bir yaşam biçimi oluşturabiliriz.

Dünya
paranın değil tekrar insanın merkezde olacağı bir döneme girebilir. Bu
heyecan, bu özlem, bu güç inanıyorum ki hepimizin içinde var. Yeter ki
yaşadıklarımızdan ders çıkartmayı ve her şeyin daha iyi olacağına olan
inanç ve güvenimizi her zaman taze tutabilelim.



***


Trabzon Lisesi’nde mescit var mıydı?

Hürriyet
yazarı Ahmet Hakan’dan küçük bir dileğim olacak. Dünkü yazısında Dr.
Eser Alptekin’in yakın dostu olduğunu belirtiyor, benim tanışıklığım
olmadığı için kendisine bir soru sormasını rica edeceğim.

Dr.
Eser Alptekin, İstanbul Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerinde en
yüksek oyu alan ve laik, Atatürkçü kesimin desteklediği belirtilen
Prof. Ali Akyüz’ün aynı zamanda dinine de bağlı olduğunu anlatmak için
“Akyüz Trabzon Lisesi’nden okul arkadaşımdı. O dönem lisenin mescidine
devam eden iki kişiden biriydi” demiş.

Prof. Akyüz 1959-1962
yılları arasında lise öğrencisi. Benim bildiğim Cumhuriyet tarihi
boyunca hiçbir orta öğretim kurumunda dini ibadethane açılmasına izin
verilmedi.

Ancak yazıdan o tarihte Trabzon Lisesi’nde bir mescit
olduğu anlaşılıyor. Ahmet Hakan’dan sormasını rica ettiğim şu: “O
tarihte Trabzon Lisesi’nde gerçekten mescit var mıydı, yoksa öğrenciler
okulun yakınındaki bir mescide mi gidiyorlardı?”

Şu nedenle üzerinde duruyorum

1-
Laik, Atatürkçü olduğu bilinen bir kişinin aslında dinine de bağlı
olduğunu söylemek bana amaçlı geliyor. Laiklik dine karşı çıkmak, dini
umursamamak anlamına gelmez. Beni “Laik ve Atatürkçü ama namaz da
kılıyor” cümlesi çok rahatsız ediyor.

2- Satır arasında sanki eskiden liselerde mescit varmış gibi bir bilgiyi son derece doğalmış gibi sunmayı da yararlı bulmuyorum.



***



Doğruluk sonsuzluğun güneşidir. Nasıl olsa doğar. W.Phillips



***



Yarın öğle TRT-2’deyim

Sedef Kabaş’ın hazırlayıp sunduğu “Medya Medya” programının bu haftaki bölümüne ben de konuk olarak katılıyorum.

Konumuz
Irak ziyareti sırasında bir gazetecinin Başkan Bush’a ayakkabılarını
fırlatması. Birkaç gündür sizlerde izliyorsunuzdur, ayakkabı fırlatma
olayı “meslek ilkeleri” açısından da sorgulanıyor. Ben bu konuda hiç
yazı yazmadım, ama konu madem TV programında ele alınacak, ben de
görüşlerimi oradan sizlere ulaştırmak istiyorum. Sedef Kabaş’ın
programı TRT-2’de yarın (pazar) saat 11.00’de canlı olarak yayınlanacak.



***



Çıkar dilini

Yıldırım Tuna’dan geldi:

Doktor: Pencereye doğru dönün, tamam, şimdi dilinizi çıkartın...

Hasta: Neden pencereye doğru dönüyorum doktor?

Doktor: Çünkü karşı apartmanda oturan şu herife çok gıcık oluyorum...[/size]
Can ATAKLI
Can ATAKLI
ALTIN ÜYE
ALTIN ÜYE

Erkek
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz