DENiZ YILDIZI


Join the forum, it's quick and easy

DENiZ YILDIZI
DENiZ YILDIZI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Özür dilemenin sonu: Tazminat ve toprak

Aşağa gitmek

Özür dilemenin sonu: Tazminat ve toprak Empty Özür dilemenin sonu: Tazminat ve toprak

Mesaj tarafından Can ATAKLI 2008-12-22, 09:50

Özür dilemenin sonu: Tazminat ve toprak


Sevgili
okurlar geçtiğimiz haftanın en çarpıcı ve açıkçası bana hüzün veren
gelişmesi birilerinin “aydın” olarak tanımlamaktan nedense vazgeçmediği
bir grubun “Özür diliyorum” başlıklı bir imza kampanyası açmasıydı.
Buna bir de Cumhurbaşkanı’nın “anlamsız” ve bir de üstüne “Anayasa
suçu” işleyen tavrı eklendi.

Kimden ve neden?

“Aydın”
olarak tanımlanan bazı kişilerin açtığı Ermenilerden özür dileyen
kampanya, ilk bakışta son derece “masum” ve hatta “hümanist” bir
girişim olarak algılanabilir. Bu nedenle kampanyaya katılıp imza veren
bazı isimler herkesi şaşırtabilir. Ama inanın bu hareketin başlatılması
asla masum değildir.

Tarihsel gerçekler

Koca bir
ulusun, özür dilemesi için herhalde çok geçerli kanıt ve belgelere
ihtiyaç vardır. Bu nedenle özür dileyen kesim metne en azından hangi
tarihi belge ve kanıta dayandığını koymak zorundadır. Ama hepimiz
biliyoruz ki, bu konuda kesin ve tam olarak itibar edilecek bir belge,
bilgi, kanıt yok.

1915’te ne oldu?

Tarih dersi
verecek durumda değilim. Ama en azından 1915 yılında olanlar konusunda
da asgari bilgi sahibi olmak gerek. “Aşırı fanatik” olanlar dışında
hiçbir bilim adamı 1915 olayları için “soykırım” ifadesi kullanmıyor.
Osmanlı’nın “arkadan vurulduğuna” inanması nedeniyle Rusya’yla iş
birliği yapan Ermeni kalabalıkları zorunlu göçe tabii tutması sonucu
elbette hiç de hoş olmayan olaylar yaşanmıştı.

Almanların payı var mı?

O
tarihte “hasta adam” olarak nitelenen Osmanlı her gün toprak
kaybederken, Rusya ile sorunu olan Almanya’nın Ermeni tehciri için ne
tür baskı yaptığı konusunda kesin bilgimiz yok. Ama dönemin tarihi
incelendiğinde bunda Alman parmağının olduğu da ortaya çıkacaktır
sanıyorum.

“Bölünelim” çağrısı

Sevgili okurlar bu
kampanyanın bence tek amacı var. Yakın bir gelecekte, tıpkı terör
teröristlerinin estirdiği fırtınadaki gibi toprak talepleri
başlayacaktır. Çünkü “özür dilemek” soykırımı da kabullenmek anlamına
gelir. Eğer “Evet biz soykırım yaptık” derseniz, tıpkı Almanların
İsrail’e hâlâ tazminat ödediği gibi önce tazminat talepleri ile karşı
karşıya kalırsınız. Herkese verecek kadar çok paranız olmadığına göre,
bu tazminatı toprak olarak vermek durumunda kalırsınız.

Ülkenin yarısı gider

İşte
“aydın” olarak tanımlanan kişilerin başlattığı hareketin sonucu budur.
Ermeniler zaten yıllardır Kars’ı Ardahan’ı, Ağrı Dağı’nı istedikleri
gibi asıl hedeflerinin Adıyaman, Kayseri’ye kadar olduğunu da
saklamıyorlar. Diğer taraftan zaten kimi Kürtler terör terörüyle
desteklenerek toprak talebinde bulunuyor. Bu taleplerin karşılanması
demek ülkenin yarısının gitmesi demektir.

Ve Cumhurbaşkanı’nın tavrı

Sevgili
okurlar, bu gelişmeler içinde akla ve mantığa en aykırı çıkışı ise
Cumhurbaşkanı Gül yaptı. Özür kampanyasına destek olarak nitelenecek
sözler söyleyen Gül için söylenecek en hafif şey “yetkisini aştığını”
belirtmektir. Cumhurbaşkanı bu konuda taraftır ve ne özgürlük, ne
hukuk, ne demokrasi adına imzacıların yanında yer alamaz.

Cumhurbaşkanı devletin başı

Abdullah
Gül Cumhurbaşkanı olarak devletin başıdır. Ben bir birey olarak
devletin resmi politikalarını eleştirebilir ve karşı çıkabilirim. Ama
Cumhurbaşkanı devletin resmi politikasının bekçisidir. Türkiye resmi
olarak Ermeni soykırımı olmadığını söylemektedir. Cumhurbaşkanı bile
olsa bu politikayı Abdullah Gül tek başına değiştirme ya da eleştirme
hakkına sahip değildir. Değiştirilme gerektiğini düşünüyorsa bunu
ayaküstü biçimde kamuoyuna anlatamaz. Resmi politikanın değişmesinin de
kuralları vardır.

Gül istifa etmelidir

Her
fırsatta engin bir hoşgörü sahibi, demokrasiye yürekten bağlı, fikir
özgürlüğüne çok saygılı imajı veren Gül, Türkiye aleyhine olan her
konuda başı çeken sözde aydınların yanında yer alarak puan topladığını
düşünmektedir. Oysa yaptığı şey Anayasa’yı ihlaldir ve bir gün bile o
makamda oturmaması gerekmektedir.

Erdoğan’ın tutumu

Cumhurbaşkanı’nın
aksine Başbakan Erdoğan özür kampanyasına şiddetle karşı çıktı. Ne
gariptir ki, Cumhurbaşkanı’nın işlediği suçu görmek istemeyenler durumu
“Erdoğan-Gül arasında anlaşmazlık” olarak sunmaya çalışıyor. Bu
yalandır, halkı aldatmaktır. Gül’ün davranışı “hükümetle ters düşmek”
gibi basite indirgenip yok sayılamaz.

Yok aslında farkları

Çünkü
sonuçta Erdoğan’la Gül arasında bir fark yoktur. Temel amaç devletin
tamamını ele geçirmek olunca farklı gibi görünmek avantajlı bile
sayılabilir. İkilinin aynı konudaki farklı söylemlerine aldanmak ancak
safdilliktir.

Cevap vermeyen Başbakan

Sevgili
okurlar geçen hafta bütçe görüşmeleri başladı. Açılış oturumunda CHP
lideri Baykal, Başbakan’a çok önemli 4 soru yöneltti. Herkes merakla
Erdoğan’ın cevap konuşmasını bekledi. Ama ne gariptir ki, Başbakan bu
kadar önemli 4 soruya değinmedi bile. Baykal işin peşini bırakmamalı ve
her gün iki dakikalık basın toplantıları düzenleyerek bu soruları
tekrarlamalıdır. Çünkü bu sorulara verilecek cevaplar Türkiye
siyasetinin yörüngesini de belirleyecektir.

Trabzon Lisesi’ndeki mescit

Geçen
hafta Hürriyet’te yazan Ahmet Hakan’ın, İstanbul Üniversitesi rektörlük
seçimlerinde en yüksek oyu alan Prof. Dr. Ali Akyüz’ün lise öğrencisi
olduğu sırada Trabzon Lisesi mescidini kullanan iki kişiden biri olduğu
yazmıştı. Kaynağı da Dr. Eser Alptekin’di, Ben de “O yıllarda liselerde
mescit mi vardı?” diye sormuştum.

Eser Alptekin aradı

Ahmet
Hakan tabii ki aramadı ve yazmadı ama haberin kaynağı Dr. Eser Alptekin
arayıp aydınlatıcı bilgi verdi. Alptekin o yıllarda da liselerde mescit
olmadığını, ama Trabzon Lisesi yatılı olduğu için bazı öğrencilerin
binadaki bir odada namaz kıldıklarını anlattı.

“Kimse karışmazdı ki”

Alptekin
eskiden kimsenin inancına karışılmadığını, isteyenin namaz kıldığını,
isteyenin oruç tuttuğunu, Kuran okuyana da okumayana da kimsenin
karışmadığını çok keyifli biçimde anlattı. Alptekin şimdi dinin
siyasete bu kadar alet edilmesinden şiddetli rahatsızlık duyduğunu da
belirtti.

Laiklik ve Atatürkçülük

Ben de kendisine
aynı süreçlerden geçtiğimi, dini bilgilerimi son derece laik, Atatürkçü
ve cumhuriyet değerlerine sahip babamdan aldığımı, hiçbir zaman bir
baskı görmediğimi anlattım. Günümüzde ise “laik ve Atatürkçü”
düşüncenin din dışı gibi sunulmak istenmesinin çok maksatlı olduğunu
anlattım.

Canlı yayın kazası

Sevgili okurlar pazar
günü TRT-2’de Sedef Kabaş’ın sunduğu Medya Medya programına
katılacağımı yazmıştım. Katıldım da. Ancak tam yayının başında Deniz
Baykal CHP Tüzük Kurultayı’nda konuşmaya başlayınca TRT kameraları
Ankara’ya çevrildi. Biz programa devam ettik ve bütün yayın banda
çekildi. Program haftaya pazar ekrana gelecek.

Sansür söz konusu değil

Bunu
özellikle belirtmek istedim, çünkü bazı okurlar yayının kesilmesini
“sansür” olarak nitelemiş doğal olarak, çünkü Baykal’ın konuşmasından
sonra devam etmedi. Ama öyle değil. Tabii bir haber kanalının bunu
yapmaması gerek. Canlı yayın biter, kalan program devam eder. TRT
yöneticileri bu kez diğer programların aksayacağını düşünüyormuş.

Ekrandaki düello

Bu
hafta son olarak ekrandaki Kılıçdaroğlu-Gökçek düellosuna değinmek
istiyorum. Ne yazık ki kamuoyu bazı iddia ve gerçekleri ile bunların
cevaplarını öğrenemedi. Ama buna karşın Melih Gökçek’in kendi kendini
vurmasına tanık olduk. Her zamanki üslubu ile karşısındaki çatlama
noktasına getirerek zafer kazanan Gökçek bu kez hiç sinirlenmeyen
Kılıçdaroğlu karşısında çok kötü puan aldı. Sanıyorum kendi kitlesi
bile Gökçek’in üslubundan rahatsız olmuştur.

Hepinize iyi haftalar dilerim...



***



Simitçi bile ‘Telefonum dinleniyor’ diyor

Emniyet
Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlı
Ahmet Pek toplumda telefon dinlemeyle ilgili paranoya oluştuğunu
söyledi. Pek, gazetecilerin soruları üzerine yasal olmayan dinleme
yapılamayacağını, kendilerinin, ancak suç tespitine yönelik Cumhuriyet
Savcılığı’nın talebi üzerine mahkeme kararıyla dinleme yaptıklarını
söyledi. Türkiye’de telefonu dinlenen kişilerin “abartılacak sayıda
olmadığını” söyleyen Pek, şöyle konuştu:

“Telefon dinlemesi
konusunda toplumsal paranoya oluştu. Sokaktaki simitçi bile ’telefonum
dinleniyor, bu konuları telefonla konuşmayalım’diyor. Bunun hiç bir
anlamı yok. Suçluysa korkuyordur, paranoya aslında biraz da ondan.
Herkesin içinin çok rahat olması gerekir. Bizim önce suçu görmemiz
gerekiyor. Bize delil olarak telefon yetmez, konuştuğunun da
ispatlanması lazım.”



***



4 albaya “sahte çürük” davası

ANKARA-
DTP eski lideri Nurettin Demirtaş’ın da yargılandığı “Sahte Çürük
Raporu” operasyonu kapsamında soruşturmayı genişleten Askeri Savcılık
aralarında 4 albayın da bulunduğu 10 kişiye daha “görevi ihmal”
iddiasıyla dava açtı.

İlk davanın ardından soruşturmayı
derinleştiren Askeri Savcılık, Etimesgut Askeri Hava Hastanesi’nde
2004-2006 arası verilen raporlarla ilgili inceleme yaptı.

Savcılık
4’ü albay, 10 kişinin sorumluluğunu tespit edip, “sahte rapor temini
sırasında yeterli kontrolleri yapmamak, görev ihmali ve bu şekilde suç
örgütü üyelerinin haksız kazanç sağlamalarına yardımcı olmakla”
suçladı. 10 kişinin, “görevi ihmal” suçundan cezalandırılması istendi.

Dava
açılan askeri personel arasında, Albay M.U., astsubaylar E.Ş. ve C. K.
ile Albay M. Ö., Albay T.K., Albay Ö. Ö., veri hazırlama biriminde
görevli sivil memurlar H.D., T.Y., A.A. ile O.K. yer aldığı öğrenildi.

***


Alkış zayıfların amacı ve sonudur.

C. Colton
Can ATAKLI
Can ATAKLI
ALTIN ÜYE
ALTIN ÜYE

Erkek
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz