Ben de kitap yazdım, ama...
1 sayfadaki 1 sayfası
Ben de kitap yazdım, ama...
Ben de kitap yazdım, ama...
İnsan kitap yazanları duydukça, “Yav, ben de mi kitap yazsam” diye düşünüyor. İşte onlardan biri de benim.
Almanya`da birçok Türk kökenli Alman milletvekilleri içinden SPD`li Lale Akgün, kalemi eline almış ve “ Semra Hala Ciğer Patesi/ Tante Semra im Leberkaeseland” başlıklı bir kitap yazmış.
Kitbında normal bir Türk ailesini, anlatmış. Milletvekili Lale Akgün şöyle demiş:
Bazı çevreler Türkleri problem görmeye alışmışlar.
Ben dışarıdan gazel okumuyorum. Türkler çok renkli bir toplum. Hepimizin bildiği, hepimizin başından geçen hikayeleri yazmaya çalıştım.
Ben kitabımda halamı anlattım, ailemi anlattım.
Gülen, eğlenen, sevinen Türklerin hikayesi. Almanları çileden çıkarıyor.
Almanya`da yaşayanTürkler, namus cinayetlerinden, zorla evlendirmelerden ibaret değildir.
Bayan Akgün, ailesini anlatıyor ve diyor ki: “İstanbul/Kadiköy`denim. Babam diş doktoru, çok neşeli bir aile idik. Yazları kışları tatile giderdik...”
Kitabı okuyan bir Alman, Ralph Giordano bakınız ne demiş:
“Paralel toplumdaki durumlardan hiçbir söz yok, yüksek orandaki gençlik kriminalitesinden hiçbir söz yok, zorla evlenmelerden, ithal gelinlerden, namus cinayetlerinden tek bir kelime yok, kız kardeşlerinin namusunu kontrol eden oğlanlardan, “günahkar” kızların cezalandırılmasından bahsetmiyor.
Nasıl bir kitap bu?
Lale Akgün, bu eleştiriye bakın nasıl cevap vermiş:
“...adam kafasında Türklerle ilgili dünya kurmuş, tamamen klişeler. Bu klişelerin dışına çıktığın zaman “Bu olamaz” diyor. Ama gerçekler onun gibilerinin düşündüğü gibi değil. Türkler renkli bir toplum, öylesi de var, böylesi de...ama sadece onlar var demek yanlış. Bu gibi yakıştırmalar Türk toplumunu yanlış tanıtıyor.
Kitap okuma akşamında bir yaşlı Alman kadın Willy Brandt`ın bir sözünü hatırlatmış; “Şimdi birbirine ait olan, birlikte geliyor. Bu söz üzerine Bayan Akgün`ün gözleri yaşarmış.
“Keşke birçok insan bu kitabı okusa da, önyargılar giderilsin” diyor bayan Akgül.
Gelelim eleştiriye:
1. Kusura bakmasın, ama ben bu kitaba para verip almam. Çünkü kendim ve ailemle birlikte yaşadıklarım bir hikayedir. Bu hikaye, başkalarının hayatını bağlamaz. Ve de bu yazılanlar kendisini ilgilendirir, çünkü 1960`dan beri buraya yaşayan Türk ailelerinin farklı bir hikayeleri var. Ayıptır söylemesi, ben de “Hatırlayabildiğim anılardan bir demet” başlıklı Türkçe bir kitap yazdım. Bu kitabımda sadece ve çocukluğumdan başlamak üzere gerek İstanbul`daki gerekse Almanya`daki hayatımı kaleme aldım. Hayatımı ve yaşadıklarımı kaleme alırken, gerçeklerden uzak kalmadım ve pembe bir tablo da çizmedim.
2. Bay Ralph Giordano eleştirilerinde haklıdır. Kişinin kendi hayatı, hiçbir zaman bir Türk ailesini yansıtamaz. Hele hele bazı gerçekler var ki, onları da göz ardı edemeyiz. Nasıl güneş balçıkla sıvanamıyorsa, Türklerin 48 yıldır yaşadıkları, çektikleri örtülemez, sıvanamaz. Giordano haklıdır; çünkü zorla evlenmeler, namus üzerine işlenen cinayetler, ithal gelin ve damatların yaşadıkları, kötü yola düşen genç kız erkeklerin durumu, çocukların okullardaki başarısızlıkları, mahalle baskısı ile küçücük kız çocuklarının başlarının kapatılması (türban), devamlı aile içi şiddet gibi daha bir sürü olumsuzlukları bir yana bırakıp, “Türkler neşeli insanlardır, gülüp eğlenirler” dersek, pembe bir tablo çizmiş oluruz ki, bu çok yanlıştır. Kendisi ve kendisi gibi iyi bir eğitim almış aileyi örnek gösterirsek, acılara, yaşananlara örtü çekmiş oluruz. İşte Giordano`da bunu anlatmaya çalışmıştır. Geçenlerde Recklinghausen kentine bağlı Dorsten kasabasında, bir Türk, ayrılan eşini sokak yakalayıp, 8 yaşındaki çocuğunun gözü önünde boğazını keserek öldürmüştür. Kız kardeşini “namus” adı altında öldüren genç erkeklerin sayıları oldukça kabarıktır. Kötü yola düşerek cezaevini boylamış olanların da sayıları az değildir. Kadın evlerine sığınan genç kız ve kadınları da unutmamalıyız. Bütün bunları bir milletvekili olarak Bayan Lale Akgün`ün bilmesi gerekir. 48 yıldır burada yaşayan Türklerin, pek de gülecek halleri yoktur. Ne 1960`larda ne de 2008`li yıllarda mutlu bir hayat yaşamışlardır.
3. 50 yılını Almanya`da geçirmiş bir doktor olarak, bu cefakar ve hiç bir zaman gerçek olarak gülmemiş ve mutlu olmamış insanları tedavi ve teselli etmişimdir. Bunlar hakkında kitap yazmaya kalksam, ortaya bir değil, birkaç ciltlik kitap çıkar.
4. Eğer Almanlar özyargı ile Türklere bakıyorlarsa, bu ön yargıyı kaldıracak olanlar elbette ki, kendileri aydın olarak görenler ve her şeyden önce de eyalet ve federal mecliste yer almış olan milletvekilleridir. Öyle aile hatıraları yazarak, önyargı ortadan kaldırılmaz. Galiba 48 yıldır Almanya`da yaşayan Türkleri, Almanlar bizden daha iyi biliyorlar!
5. Ben doktor olduğum, çocuklarım okuyarak iyi bir meslek sahibi oldukları ve torumlarımın liseye gittikleri (Kaptan pilot ve psikolog) için, bütün Türklerin de ben ve benim ve hatta kendisinin gibi bir hayat yaşaması, yıllarının mutlu hayatla dolu olması anlamına gelmez. İyi eğitim almış, ülkesinden aldığı bir diploma ile, Avrupa`ya gelip, çalışan insanları, Türkiye`de iş bulamayıp, buralara çalışmaya gelenlerle aynı kefeye koyamayız. Aramızda dağlar kadar fark var...
Onun için aile hayatını, 48 yıldır Almanya`da sırtlarındaki sorunlar kamburu ile yaşayan Türklerle kıyaslamak doğru olmaz.
Dr. Yüksel Cavlak
İnsan kitap yazanları duydukça, “Yav, ben de mi kitap yazsam” diye düşünüyor. İşte onlardan biri de benim.
Almanya`da birçok Türk kökenli Alman milletvekilleri içinden SPD`li Lale Akgün, kalemi eline almış ve “ Semra Hala Ciğer Patesi/ Tante Semra im Leberkaeseland” başlıklı bir kitap yazmış.
Kitbında normal bir Türk ailesini, anlatmış. Milletvekili Lale Akgün şöyle demiş:
Bazı çevreler Türkleri problem görmeye alışmışlar.
Ben dışarıdan gazel okumuyorum. Türkler çok renkli bir toplum. Hepimizin bildiği, hepimizin başından geçen hikayeleri yazmaya çalıştım.
Ben kitabımda halamı anlattım, ailemi anlattım.
Gülen, eğlenen, sevinen Türklerin hikayesi. Almanları çileden çıkarıyor.
Almanya`da yaşayanTürkler, namus cinayetlerinden, zorla evlendirmelerden ibaret değildir.
Bayan Akgün, ailesini anlatıyor ve diyor ki: “İstanbul/Kadiköy`denim. Babam diş doktoru, çok neşeli bir aile idik. Yazları kışları tatile giderdik...”
Kitabı okuyan bir Alman, Ralph Giordano bakınız ne demiş:
“Paralel toplumdaki durumlardan hiçbir söz yok, yüksek orandaki gençlik kriminalitesinden hiçbir söz yok, zorla evlenmelerden, ithal gelinlerden, namus cinayetlerinden tek bir kelime yok, kız kardeşlerinin namusunu kontrol eden oğlanlardan, “günahkar” kızların cezalandırılmasından bahsetmiyor.
Nasıl bir kitap bu?
Lale Akgün, bu eleştiriye bakın nasıl cevap vermiş:
“...adam kafasında Türklerle ilgili dünya kurmuş, tamamen klişeler. Bu klişelerin dışına çıktığın zaman “Bu olamaz” diyor. Ama gerçekler onun gibilerinin düşündüğü gibi değil. Türkler renkli bir toplum, öylesi de var, böylesi de...ama sadece onlar var demek yanlış. Bu gibi yakıştırmalar Türk toplumunu yanlış tanıtıyor.
Kitap okuma akşamında bir yaşlı Alman kadın Willy Brandt`ın bir sözünü hatırlatmış; “Şimdi birbirine ait olan, birlikte geliyor. Bu söz üzerine Bayan Akgün`ün gözleri yaşarmış.
“Keşke birçok insan bu kitabı okusa da, önyargılar giderilsin” diyor bayan Akgül.
Gelelim eleştiriye:
1. Kusura bakmasın, ama ben bu kitaba para verip almam. Çünkü kendim ve ailemle birlikte yaşadıklarım bir hikayedir. Bu hikaye, başkalarının hayatını bağlamaz. Ve de bu yazılanlar kendisini ilgilendirir, çünkü 1960`dan beri buraya yaşayan Türk ailelerinin farklı bir hikayeleri var. Ayıptır söylemesi, ben de “Hatırlayabildiğim anılardan bir demet” başlıklı Türkçe bir kitap yazdım. Bu kitabımda sadece ve çocukluğumdan başlamak üzere gerek İstanbul`daki gerekse Almanya`daki hayatımı kaleme aldım. Hayatımı ve yaşadıklarımı kaleme alırken, gerçeklerden uzak kalmadım ve pembe bir tablo da çizmedim.
2. Bay Ralph Giordano eleştirilerinde haklıdır. Kişinin kendi hayatı, hiçbir zaman bir Türk ailesini yansıtamaz. Hele hele bazı gerçekler var ki, onları da göz ardı edemeyiz. Nasıl güneş balçıkla sıvanamıyorsa, Türklerin 48 yıldır yaşadıkları, çektikleri örtülemez, sıvanamaz. Giordano haklıdır; çünkü zorla evlenmeler, namus üzerine işlenen cinayetler, ithal gelin ve damatların yaşadıkları, kötü yola düşen genç kız erkeklerin durumu, çocukların okullardaki başarısızlıkları, mahalle baskısı ile küçücük kız çocuklarının başlarının kapatılması (türban), devamlı aile içi şiddet gibi daha bir sürü olumsuzlukları bir yana bırakıp, “Türkler neşeli insanlardır, gülüp eğlenirler” dersek, pembe bir tablo çizmiş oluruz ki, bu çok yanlıştır. Kendisi ve kendisi gibi iyi bir eğitim almış aileyi örnek gösterirsek, acılara, yaşananlara örtü çekmiş oluruz. İşte Giordano`da bunu anlatmaya çalışmıştır. Geçenlerde Recklinghausen kentine bağlı Dorsten kasabasında, bir Türk, ayrılan eşini sokak yakalayıp, 8 yaşındaki çocuğunun gözü önünde boğazını keserek öldürmüştür. Kız kardeşini “namus” adı altında öldüren genç erkeklerin sayıları oldukça kabarıktır. Kötü yola düşerek cezaevini boylamış olanların da sayıları az değildir. Kadın evlerine sığınan genç kız ve kadınları da unutmamalıyız. Bütün bunları bir milletvekili olarak Bayan Lale Akgün`ün bilmesi gerekir. 48 yıldır burada yaşayan Türklerin, pek de gülecek halleri yoktur. Ne 1960`larda ne de 2008`li yıllarda mutlu bir hayat yaşamışlardır.
3. 50 yılını Almanya`da geçirmiş bir doktor olarak, bu cefakar ve hiç bir zaman gerçek olarak gülmemiş ve mutlu olmamış insanları tedavi ve teselli etmişimdir. Bunlar hakkında kitap yazmaya kalksam, ortaya bir değil, birkaç ciltlik kitap çıkar.
4. Eğer Almanlar özyargı ile Türklere bakıyorlarsa, bu ön yargıyı kaldıracak olanlar elbette ki, kendileri aydın olarak görenler ve her şeyden önce de eyalet ve federal mecliste yer almış olan milletvekilleridir. Öyle aile hatıraları yazarak, önyargı ortadan kaldırılmaz. Galiba 48 yıldır Almanya`da yaşayan Türkleri, Almanlar bizden daha iyi biliyorlar!
5. Ben doktor olduğum, çocuklarım okuyarak iyi bir meslek sahibi oldukları ve torumlarımın liseye gittikleri (Kaptan pilot ve psikolog) için, bütün Türklerin de ben ve benim ve hatta kendisinin gibi bir hayat yaşaması, yıllarının mutlu hayatla dolu olması anlamına gelmez. İyi eğitim almış, ülkesinden aldığı bir diploma ile, Avrupa`ya gelip, çalışan insanları, Türkiye`de iş bulamayıp, buralara çalışmaya gelenlerle aynı kefeye koyamayız. Aramızda dağlar kadar fark var...
Onun için aile hayatını, 48 yıldır Almanya`da sırtlarındaki sorunlar kamburu ile yaşayan Türklerle kıyaslamak doğru olmaz.
Dr. Yüksel Cavlak
Yüksel Cavlak- YAKUT ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 370
Yaş : 89
ŞEHİR : Recklinghausen
Meslek : doktor
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 485
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz