Türk Müslüman, Müslüman Türk
1 sayfadaki 1 sayfası
Türk Müslüman, Müslüman Türk
Türk Müslüman, Müslüman Türk
CHP’li milletvekili Canan Arıtman’ın Cumhurbaşkanı Gül’ün annesinin Ermeni
kökenli olduğunu imas etmesinden sonra başlayan tartışmalar farklı
alanlara da kayıyor.
Gül, aile şeceresini açıklarken “Özbeöz
Müslüman ve Türk aileyiz” demişti. Arıtman bu sözleri de eleştirmiş ve
“Neden Türk Müslüman değil de Müslüman Türk diyor?” diye sormuştu.
Bu
ayrımı bilmeyen ama ille de görüş açıklamak isteyen kimileri bu soruyu
da fırsat bilip Arıtman’a “Irkçı, kafatasçı, faşist” diye saldırmaya
devam ediyor.
Birkaç bilgi vereyim hemen.
Birincisi
“Müslüman Türk” tanımı bir tür jargondur. Bilmeyenler için bir şey
ifade etmez ama bu konuda hassasiyet gösterenler için adeta şifreli bir
mesajdır.
Din milliyet tanımaz. Hangi milletten olursanız olun
bir dini seçebilir, ona inanabilirsiniz. Bu durumda öncelikle dininizi
söylerseniz milliyet tanımının fazla bir önemi kalmaz. Çünkü özellikle
İslam dininde “ümmet” önemlidir. Milliyet sonradan gelir.
Bu durumda siz önce “dininizi” söylerseniz, ardından söyleyeceğiniz milliyet ikinci plana düşer.
Gelelim ikincisine: Bu tartışma yeni bir tartışma değil. Kökleri 1950’li yıllara, ama kuvvetli olarak 1960’lı yıllara dayanır.
27 Mayıs İhtilali’nin ardından yeşeren demokrasi ve fikir özgürlüğü
sayesinde sol ve sosyalist düşünceler açıkça konuşulmaya başlanmıştı.
Oysa
resmi devlet ideolojisi sola kapalıydı. Buna karşın devletin resmen ve
fiilen müdahalesi de zordu. Böyle olunca gayriresmî devlet destekli
bazı farklı fikir akımları başlatıldı.
Komünizmle Mücadele
Derneği adı altında bir araya gelenler sola karşı bir dini ve milli
kimlik geliştirmeye çalıştılar. Bu sırada çeşitli dernek ve vakıflar da
kuruldu.
Komünizme karşı geliştirilen Türk-İslam Sentezi fikri
dinci kesimle dönemin önce CKMP, sonra MHP’sinde de fırtınalar
estirmeye başladı.
Sağın bilim adamları ve aydınları Türk-İslam
Sentezi adı altında Türkiye’nin milli ve dini değerlerini bir temel
üzerine oturtmaya çalıştılar.
Tartışma “Türk Müslüman mı” yoksa
“Müslüman Türk mü” üzerinde yoğunlaştı. Dinci kanat Müslüman Türk
derken, milliyetçi kanat Türk Müslüman diyordu. Bu MHP içinde de çok
ciddi ayrımlara neden olmuştu.
Sonuçta Türk İslam Sentezi
“Müslüman Türk” fikri üzerine oturtuldu. Milliyetçi unsurlar tasfiye
edildi, din ön plana çıktı, milliyet pek de önemli olmayan hale
getirildi.
İşte AKP’nin asıl kurucu kanadı, temelini Birlik Vafkı’ndan alan ve “Müslüman Türk” tanımına bağlanan kesimdir.
Bu
nedenle iktidarın öncelikle dini esas aldığını milliyet kavramının ise
sadece popülist amaçla kullandığını söylemek yanlış olmaz.
Nitekim
Cumhurbaşkanı “annesi Ermeni” imalarına karşı daha önceki “Bizim için
din, dil, ırk, renk fark etmez” söylemine rağmen adeta küplere binmiş
halde özbeöz Müslüman ve Türk olduğunu açıklayarak bir de üstüne
Arıtman hakkında tazminat davası açtı.
Gül, anladığım kadarıyla “jargonu” kullanıyor. Ne olur ne olmaz diye...
***
Mantıklı bir açıklama lütfen!
Seçim
kütükleri tartışılıyor. Siyasi partilerin kütükleri mahkemeye götürmesi
hatta belki de seçimlerin tehlikeye girmesi bile söz konusu.
Ama Yüksek Seçim Kurulu hiçbir şey olmamış gibi kütüklerin doğru olduğuna karar veriyor.
Peki “Bir yılda ortaya çıkan 6 milyon yeni seçmen de neyin nesi?” sorusunun cevabı ise son derece mantıklı(!)
Yüksek
Seçimi Kurulu açıklamasına göre 18 yaşını dolduran 2 milyon genç
kütüklere adını yazdırmış. Geri kalan 4 milyon ise bugüne kadar çeşitli
nedenlerle adını seçmen kütüklerine yazdırmamış olanlar. Onlar adrese
göre düzenlemede otomatikman yazılmış.
Düşünebiliyor musunuz,
Türkiye’de yaşayan 4 milyon kişi yıllardır seçmen olmadıkları halde
bunun nedenini sormamış “Ben neden oy kullanamıyorum” diye feryat
etmemiş.
Dile kolay. 4 milyon. Haydi 4 bin, olmadı 40 bin, daha
da çıkayım 400 bin kişi susar belki. Ama 4 milyon kişi hiçbir şey
olmamış gibi davranır mı?
Benim anladığım şu: Yüksek Seçim
Kurulu öylesine ağır bir baskı altında ki, akla ve mantığa asla
uymayacak bir bahanenin utancını bile sindirmeye hazır.
Yazık Türkiye’de yargı sistemiyle hiç bu kadar oynanmamıştı ve oynatılmamıştı.
***
Özür dileyenler ve karşı çıkan bir kesim
“Ermenilerden
özür dileyen” ve ısrarla “aydın” olarak tanımlanan kişilerin estirdiği
rüzgâr devam ederken, imzacılara destek verenler tipik bir “bölücülük”
örneği sergileyerek “Özür dileyen aydınlara karşı çıkan bir kesim”
tanımlamasını kullanıyor.
Demek ki bir “özür dileyenler” var bir de “buna karşı çıkan” bir kesim.
Ben öyle olduğunu sanmıyorum. Özür dileme propagandasına Türkiye’nin ezici çoğunluğu karşı çıkıyor.
Şimdi diyecekler ki, “Nereden biliyorsun, ölçtün mü?”
Tabii ki ölçmedim. Ama uzun yıllardır her gün yazmanın, halkla iç içe olmanın sonunda insan bunu hissediyor.
Ve
yine tabii ki hisler de kanıt olamaz. Bu nedenle diyorum ki, madem
karşı çıkanlar sadece “bir kesim” o halde imza propagandacıları
internet yerine kentlerin meydanlarında stand kursunlar ve halktan imza
alsınlar.
***
Konya’daki anıt
Sayın
Ataklı Bundan bir ay kadar önce, çocukluğumun geçtiği Konya’ya
gitmiştim (45 yıl sonra). Tabii muazzam gelişmiş. Ancak sizin Metro
trenleri üzerinde Atatürk Havalimanı yerine sadece Havaalanı yazdığını
anlatan yazınızı okuduktan sonra jeton düştü. Atatürk Anıtı’nın
civarında bulunan otobüs ve minibüs duraklarının isimleri de, sadece
“Anıt” olarak geçiyor. Ben de, Atatürk isminin kaldırılmasının, kasıtlı
olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla. (K. M.)
***
Gerçek doktor, her hasta ile yaşayıp ölendir.
Stefan Zweig
CHP’li milletvekili Canan Arıtman’ın Cumhurbaşkanı Gül’ün annesinin Ermeni
kökenli olduğunu imas etmesinden sonra başlayan tartışmalar farklı
alanlara da kayıyor.
Gül, aile şeceresini açıklarken “Özbeöz
Müslüman ve Türk aileyiz” demişti. Arıtman bu sözleri de eleştirmiş ve
“Neden Türk Müslüman değil de Müslüman Türk diyor?” diye sormuştu.
Bu
ayrımı bilmeyen ama ille de görüş açıklamak isteyen kimileri bu soruyu
da fırsat bilip Arıtman’a “Irkçı, kafatasçı, faşist” diye saldırmaya
devam ediyor.
Birkaç bilgi vereyim hemen.
Birincisi
“Müslüman Türk” tanımı bir tür jargondur. Bilmeyenler için bir şey
ifade etmez ama bu konuda hassasiyet gösterenler için adeta şifreli bir
mesajdır.
Din milliyet tanımaz. Hangi milletten olursanız olun
bir dini seçebilir, ona inanabilirsiniz. Bu durumda öncelikle dininizi
söylerseniz milliyet tanımının fazla bir önemi kalmaz. Çünkü özellikle
İslam dininde “ümmet” önemlidir. Milliyet sonradan gelir.
Bu durumda siz önce “dininizi” söylerseniz, ardından söyleyeceğiniz milliyet ikinci plana düşer.
Gelelim ikincisine: Bu tartışma yeni bir tartışma değil. Kökleri 1950’li yıllara, ama kuvvetli olarak 1960’lı yıllara dayanır.
27 Mayıs İhtilali’nin ardından yeşeren demokrasi ve fikir özgürlüğü
sayesinde sol ve sosyalist düşünceler açıkça konuşulmaya başlanmıştı.
Oysa
resmi devlet ideolojisi sola kapalıydı. Buna karşın devletin resmen ve
fiilen müdahalesi de zordu. Böyle olunca gayriresmî devlet destekli
bazı farklı fikir akımları başlatıldı.
Komünizmle Mücadele
Derneği adı altında bir araya gelenler sola karşı bir dini ve milli
kimlik geliştirmeye çalıştılar. Bu sırada çeşitli dernek ve vakıflar da
kuruldu.
Komünizme karşı geliştirilen Türk-İslam Sentezi fikri
dinci kesimle dönemin önce CKMP, sonra MHP’sinde de fırtınalar
estirmeye başladı.
Sağın bilim adamları ve aydınları Türk-İslam
Sentezi adı altında Türkiye’nin milli ve dini değerlerini bir temel
üzerine oturtmaya çalıştılar.
Tartışma “Türk Müslüman mı” yoksa
“Müslüman Türk mü” üzerinde yoğunlaştı. Dinci kanat Müslüman Türk
derken, milliyetçi kanat Türk Müslüman diyordu. Bu MHP içinde de çok
ciddi ayrımlara neden olmuştu.
Sonuçta Türk İslam Sentezi
“Müslüman Türk” fikri üzerine oturtuldu. Milliyetçi unsurlar tasfiye
edildi, din ön plana çıktı, milliyet pek de önemli olmayan hale
getirildi.
İşte AKP’nin asıl kurucu kanadı, temelini Birlik Vafkı’ndan alan ve “Müslüman Türk” tanımına bağlanan kesimdir.
Bu
nedenle iktidarın öncelikle dini esas aldığını milliyet kavramının ise
sadece popülist amaçla kullandığını söylemek yanlış olmaz.
Nitekim
Cumhurbaşkanı “annesi Ermeni” imalarına karşı daha önceki “Bizim için
din, dil, ırk, renk fark etmez” söylemine rağmen adeta küplere binmiş
halde özbeöz Müslüman ve Türk olduğunu açıklayarak bir de üstüne
Arıtman hakkında tazminat davası açtı.
Gül, anladığım kadarıyla “jargonu” kullanıyor. Ne olur ne olmaz diye...
***
Mantıklı bir açıklama lütfen!
Seçim
kütükleri tartışılıyor. Siyasi partilerin kütükleri mahkemeye götürmesi
hatta belki de seçimlerin tehlikeye girmesi bile söz konusu.
Ama Yüksek Seçim Kurulu hiçbir şey olmamış gibi kütüklerin doğru olduğuna karar veriyor.
Peki “Bir yılda ortaya çıkan 6 milyon yeni seçmen de neyin nesi?” sorusunun cevabı ise son derece mantıklı(!)
Yüksek
Seçimi Kurulu açıklamasına göre 18 yaşını dolduran 2 milyon genç
kütüklere adını yazdırmış. Geri kalan 4 milyon ise bugüne kadar çeşitli
nedenlerle adını seçmen kütüklerine yazdırmamış olanlar. Onlar adrese
göre düzenlemede otomatikman yazılmış.
Düşünebiliyor musunuz,
Türkiye’de yaşayan 4 milyon kişi yıllardır seçmen olmadıkları halde
bunun nedenini sormamış “Ben neden oy kullanamıyorum” diye feryat
etmemiş.
Dile kolay. 4 milyon. Haydi 4 bin, olmadı 40 bin, daha
da çıkayım 400 bin kişi susar belki. Ama 4 milyon kişi hiçbir şey
olmamış gibi davranır mı?
Benim anladığım şu: Yüksek Seçim
Kurulu öylesine ağır bir baskı altında ki, akla ve mantığa asla
uymayacak bir bahanenin utancını bile sindirmeye hazır.
Yazık Türkiye’de yargı sistemiyle hiç bu kadar oynanmamıştı ve oynatılmamıştı.
***
Özür dileyenler ve karşı çıkan bir kesim
“Ermenilerden
özür dileyen” ve ısrarla “aydın” olarak tanımlanan kişilerin estirdiği
rüzgâr devam ederken, imzacılara destek verenler tipik bir “bölücülük”
örneği sergileyerek “Özür dileyen aydınlara karşı çıkan bir kesim”
tanımlamasını kullanıyor.
Demek ki bir “özür dileyenler” var bir de “buna karşı çıkan” bir kesim.
Ben öyle olduğunu sanmıyorum. Özür dileme propagandasına Türkiye’nin ezici çoğunluğu karşı çıkıyor.
Şimdi diyecekler ki, “Nereden biliyorsun, ölçtün mü?”
Tabii ki ölçmedim. Ama uzun yıllardır her gün yazmanın, halkla iç içe olmanın sonunda insan bunu hissediyor.
Ve
yine tabii ki hisler de kanıt olamaz. Bu nedenle diyorum ki, madem
karşı çıkanlar sadece “bir kesim” o halde imza propagandacıları
internet yerine kentlerin meydanlarında stand kursunlar ve halktan imza
alsınlar.
***
Konya’daki anıt
Sayın
Ataklı Bundan bir ay kadar önce, çocukluğumun geçtiği Konya’ya
gitmiştim (45 yıl sonra). Tabii muazzam gelişmiş. Ancak sizin Metro
trenleri üzerinde Atatürk Havalimanı yerine sadece Havaalanı yazdığını
anlatan yazınızı okuduktan sonra jeton düştü. Atatürk Anıtı’nın
civarında bulunan otobüs ve minibüs duraklarının isimleri de, sadece
“Anıt” olarak geçiyor. Ben de, Atatürk isminin kaldırılmasının, kasıtlı
olduğunu düşünüyorum. Saygılarımla. (K. M.)
***
Gerçek doktor, her hasta ile yaşayıp ölendir.
Stefan Zweig
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz