Kader ortaklığı yine kazandı!
1 sayfadaki 1 sayfası
Kader ortaklığı yine kazandı!
Kader ortaklığı yine kazandı!
Bir siyasetçi kirliyse... Onun kirliliğinden, partisinin üst düzey
yöneticileri de nemalanıyorsa... Kurulan saadet çarkı bugüne kadar
tıkır tıkır işlemişse ve darphane gibi para basmışsa... Bu siyasetçi
tipi; kendi keyfi istediği sürece, istediği makamı elde eder” diye
yazmıştım on gün kadar önce...
Keşke yanılsaydım!
***
Partisinin eski yöneticisi tarafından “şıllık” diye tanımlanan ama buna ses bile çıkartamayan...
“Balonunu patlatacağım” diye katıldığı tartışma programında tüm balonları patlatılan...
İstenmediği açıkça ilan edilmesine karşın, “İlle de ben... Her zaman ben” diye tutturan “siyasetçi”, yine kazandı!
Partisi onu harcamayı bu sefer de göze alamadı!
Çünkü yalnız başına kirlenmemişti o siyasetçi...
Elindeki kirde, başkalarının da parmak izleri vardı!
Bu yüzden “foyası ortaya çıkmaya başladığı halde” kellesi alınamadı.
Bugün oturduğu koltuğa beş yıllığına daha oturma şansı verildi.
Elindeki kirde bulunan başkalarına ait parmak izleri, bir kez daha bu siyasetçi tipinin siyasi geleceğinin garantisi oldu...
Çünkü eğer o gitseydi; mutlaka başkalarını da peşinden sürükleyecekti.
Şimdi söz sırası seçmende...
Ya bu kirli siyasete “Aynen devam” diyecek ya da yumruğunu masaya vuracak...
Bunu yaparken kişisel çıkarlarından vazgeçmesi...
Sadakaya, rüşvete, pastadan bir dilim kırıntıya “Hayır” diyebilmesi...
Tehditlere boyun eğmeyecek kadar güçlü olması gerekecek...
Verdiği
oyun sadece kendisinin değil, ülkenin kaderini de belirleyeceğini...
Dolayısıyla en büyük sorumluluğun aslında oy vereceği siyasetçide
değil, kendisinde olacağını aklından çıkarmayacak...
Sağduyuyu elden bırakmayıp, gözünü karartacak...
Peki; bizdeki “seçmen tipi” bu çağdaş tanımlamaya uyuyor mu?
***
Kirli siyaset yapanların tuttukları birer “Kirli Günlük”leri vardır...
Bu günlüklerde her türlü gizli detay, ilginç ortaklıklar, iğrenç göz yummalar, bitirilen işler, paylaşılan sırlar yazılıdır.
Bu defter o siyasetçinin elindeki en büyük kozdur...
Kimi açmaya cesaret edecek kadar “dişli” değildir; silinip gider...
Kimi o defteri ve elindeki başkalarına ait parmak izlerini silah gibi kullanarak hep kalır!
Beni asıl ilgilendiren, seçmenin ne yapacağı...
Bunu da zaman gösterecek!
***
GÜNÜN SORUSU
Fethullah
Gülen’e yakınlığıyla bilinen eski futbolcu ve TRT’nin yeni futbol
yorumcusu Hakan Şükür, siyasete atılıp Spordan Sorumlu Devlet Bakanı
olmayı istediğini söylemiş...
Acaba bakanlara astronomik transfer ücreti verilmediğini bilmiyor olabilir mi?
***
Bu da ‘mahalle katili!’
Yılbaşı gecesi Bahçelievler’deki bir parkta içki içen üç genç saldırıya uğradı; biri öldü, ikisi ağır yaralandı...
Hatırlayın; daha geçen haftaya kadar neyi tartışıyorduk biz:
“Dinci kesim,özellikle Anadolu’da mahalle baskısı uyguluyor mu, uygulamıyor mu?”
Dini siyasete alet etmeyi alışkanlık haline getiren bazı kalemlere göre, böyle bir baskı kesinlikle söz değildi!
Oysa
bu olay açıkça gösteriyor ki; bırakın Anadolu’yu, İstanbul’un göbeğinde
bile dinci mahalle baskısı da var, mahalle katilleri de...
Kendi
inancını dayatmayı “hak” sayan bir şehir eşkıyası, 16-20 yaşlarındaki
çocukların üzerine kurşun yağdırabiliyor ve can alabiliyor!
Bundan sonra olacaklar belli:
Polis bu aşağılık saldırganı yakalayacak; mahkemeye çıkaracak...
Mahkeme de “tahrik” unsurunu dikkate alacağından, katile çok da ağır bir ceza veremeyecek...
***
Peki;
katili bu cinayete tahrik edenler, içkinin dozunu belki de biraz
kaçırmış o üç çocuk mu yoksa dinci şiddeti her fırsatta aklayan bazı
siyasetçiler, köşe yazarları ve dernek yöneticileri mi?
Mahkemenin, perde arkasındaki “tahrikçileri” bulup, onları da yargılaması gerekmez mi?
Bir siyasetçi kirliyse... Onun kirliliğinden, partisinin üst düzey
yöneticileri de nemalanıyorsa... Kurulan saadet çarkı bugüne kadar
tıkır tıkır işlemişse ve darphane gibi para basmışsa... Bu siyasetçi
tipi; kendi keyfi istediği sürece, istediği makamı elde eder” diye
yazmıştım on gün kadar önce...
Keşke yanılsaydım!
***
Partisinin eski yöneticisi tarafından “şıllık” diye tanımlanan ama buna ses bile çıkartamayan...
“Balonunu patlatacağım” diye katıldığı tartışma programında tüm balonları patlatılan...
İstenmediği açıkça ilan edilmesine karşın, “İlle de ben... Her zaman ben” diye tutturan “siyasetçi”, yine kazandı!
Partisi onu harcamayı bu sefer de göze alamadı!
Çünkü yalnız başına kirlenmemişti o siyasetçi...
Elindeki kirde, başkalarının da parmak izleri vardı!
Bu yüzden “foyası ortaya çıkmaya başladığı halde” kellesi alınamadı.
Bugün oturduğu koltuğa beş yıllığına daha oturma şansı verildi.
Elindeki kirde bulunan başkalarına ait parmak izleri, bir kez daha bu siyasetçi tipinin siyasi geleceğinin garantisi oldu...
Çünkü eğer o gitseydi; mutlaka başkalarını da peşinden sürükleyecekti.
Şimdi söz sırası seçmende...
Ya bu kirli siyasete “Aynen devam” diyecek ya da yumruğunu masaya vuracak...
Bunu yaparken kişisel çıkarlarından vazgeçmesi...
Sadakaya, rüşvete, pastadan bir dilim kırıntıya “Hayır” diyebilmesi...
Tehditlere boyun eğmeyecek kadar güçlü olması gerekecek...
Verdiği
oyun sadece kendisinin değil, ülkenin kaderini de belirleyeceğini...
Dolayısıyla en büyük sorumluluğun aslında oy vereceği siyasetçide
değil, kendisinde olacağını aklından çıkarmayacak...
Sağduyuyu elden bırakmayıp, gözünü karartacak...
Peki; bizdeki “seçmen tipi” bu çağdaş tanımlamaya uyuyor mu?
***
Kirli siyaset yapanların tuttukları birer “Kirli Günlük”leri vardır...
Bu günlüklerde her türlü gizli detay, ilginç ortaklıklar, iğrenç göz yummalar, bitirilen işler, paylaşılan sırlar yazılıdır.
Bu defter o siyasetçinin elindeki en büyük kozdur...
Kimi açmaya cesaret edecek kadar “dişli” değildir; silinip gider...
Kimi o defteri ve elindeki başkalarına ait parmak izlerini silah gibi kullanarak hep kalır!
Beni asıl ilgilendiren, seçmenin ne yapacağı...
Bunu da zaman gösterecek!
***
GÜNÜN SORUSU
Fethullah
Gülen’e yakınlığıyla bilinen eski futbolcu ve TRT’nin yeni futbol
yorumcusu Hakan Şükür, siyasete atılıp Spordan Sorumlu Devlet Bakanı
olmayı istediğini söylemiş...
Acaba bakanlara astronomik transfer ücreti verilmediğini bilmiyor olabilir mi?
***
Bu da ‘mahalle katili!’
Yılbaşı gecesi Bahçelievler’deki bir parkta içki içen üç genç saldırıya uğradı; biri öldü, ikisi ağır yaralandı...
Hatırlayın; daha geçen haftaya kadar neyi tartışıyorduk biz:
“Dinci kesim,özellikle Anadolu’da mahalle baskısı uyguluyor mu, uygulamıyor mu?”
Dini siyasete alet etmeyi alışkanlık haline getiren bazı kalemlere göre, böyle bir baskı kesinlikle söz değildi!
Oysa
bu olay açıkça gösteriyor ki; bırakın Anadolu’yu, İstanbul’un göbeğinde
bile dinci mahalle baskısı da var, mahalle katilleri de...
Kendi
inancını dayatmayı “hak” sayan bir şehir eşkıyası, 16-20 yaşlarındaki
çocukların üzerine kurşun yağdırabiliyor ve can alabiliyor!
Bundan sonra olacaklar belli:
Polis bu aşağılık saldırganı yakalayacak; mahkemeye çıkaracak...
Mahkeme de “tahrik” unsurunu dikkate alacağından, katile çok da ağır bir ceza veremeyecek...
***
Peki;
katili bu cinayete tahrik edenler, içkinin dozunu belki de biraz
kaçırmış o üç çocuk mu yoksa dinci şiddeti her fırsatta aklayan bazı
siyasetçiler, köşe yazarları ve dernek yöneticileri mi?
Mahkemenin, perde arkasındaki “tahrikçileri” bulup, onları da yargılaması gerekmez mi?
Mustafa MUTLU- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 170
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : mmutlu@gazetevatan.com
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 27/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz