BÊ XÊR BE!..
1 sayfadaki 1 sayfası
BÊ XÊR BE!..
BÊ XÊR BE!..
Başlıktaki söz Kürtçe imiş. Devlet televizyonu TRT’nin 6. kanalında
başlattığı Kürtçe yayınların “hayırlı” olmasını dilerken, “hayırsız
olsun” anlamında manşetlere çıkmış bir söz.
Şimdi Türk(!) basını Kürtçe öğreniyor ve “bê xêr be” (hayırsız olsun) dememeye çalışıyor!..
GEÇMİŞİN TORTUSU
Yeni yıla girdiğimiz
bugünlerde TRT 6 kanalı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu kanala
“Hayırlı olsun” sözleriyle yayına başladı.
Nereden nereye?
Aynı
Başbakan birkaç yıl önce, Danimarka’da basın toplantısını terk etmişti.
Niye?.. Salonda Kürtçe yayın yapan televizyonun muhabiri var diye!..
Geldiğimiz nokta gerçekten “bê xêr be” durumu!..
Tarihe bakalım ve bu aşamaya nasıl gelindiğini kısaca hatırlayalım.(Alıntılar, “Ya Sev Ya Sevr” adlı kitabımdan.)
Turgut
Özal’ın başbakanlığı döneminde, Devlet Bakanı Cemil Çiçek, 17 Eylül
1989 tarihli Bakanlar Kurulu’na “yazılı” bir metin sunmuştu:
“-Bölgede
halkın temel saiklerini iyi anladığımızı sanmıyorum. Devlet görüntüsü
verilmemeli, mesela üniversitelerle anlaşarak ve bu heyetlerin içinde
çok iyi Kürtçe bilen bölge kökenli, ama ilmi objektiflere sahip bilim
adamlarının da bulunacağı heyetler, ” kamuoyu araştırması “ türünde
araştırmalar yaparak, bu saikleri(onları motive eden duyguları) ortaya
çıkarmalıdır. TV’de beğendikleri ve beğenmedikleri yayınlar, öldürülmüş
PKK’lıların cesetleri gösterildiğinde ne hissediyorlar, en çok
sevdikleri sanatçılar, şu kadar parası olsa önce ne sahibi olmak
isteyeceği gibi dolaylı ama şuurlu hazırlanmış anket formlarıyla ve yüz
yüze görüşmelerle bölge halkının psikolojisi öğrenilmeli. Buna göre
güvenlik timleri eğitilmeli. Bu ve benzeri konulardan elde edilecek
sonuçlara göre, bir üslup işbirliği sağlanmalıdır.
-Bölge halkı mutlaka sık sık televizyona çıkarılmalıdır.
-Doğulu
sayılan bilim ve fikir adamları, sanatçılar, sermayedarlar, din
adamları, TRT programlarında birer vesile icat edilerek konu hakkında
zaman zaman veya sık sık konuşturulmalıdır.
-Avrupa’daki ve ABD’deki
Kürt kuruluşları muhtemeldir ki, geçmişte aynen ” Bizim Radyo “
uygulamalarında olduğu gibi, dünyanın herhangi bir yerinden Irak, İran
ve Türkiye’ye dönük Kürtçe TV yayını başlatabilirler.
-Devlet
ne yapacak? (...) Türkçenin çeşitli lehçelerini inceleyen ve bu konuda
uzmanlar yetiştiren ve devletin politikasına bütünüyle sadık Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü mutlaka Zazaca, Kırmanca gibi Kürt
lehçeleri üzerinde çalışmaya, uzman, konuşmacı, yazabilecek adam
yetiştirmeye başlamalıdır.”
ÖZAL’IN YIKTIĞINA DEVAM..
Turgut Özal, başbakanlığı döneminde “Türkiye’deki tabuları yıkma” misyonunu şöyle açıklıyordu:
“Şunu
söyleme, aman bundan söz etme, sakın şu konuya hiç girme, falanca
konuda askerler ne der, gibi düşünceler bana aykırıdır. Benim amacım,
tabularla savaşmak, bunları ortadan kaldırmak, kaldıramadıklarımı da
mümkün olduğu kadar azaltmaktır.”
Özal Cumhurbaşkanı olduktan
sonra da bu faaliyetlerine devam etti. Örneğin, Nisan 1992’de Başbakan
Demirel ile Çankaya Köşkü’nde görüşürken şu öneride bulunmuştu:
“TRT televizyonunun GAP kanalından Kürtçe yayın yapalım!.”
O görüşmede Özal devam etti:
“GAP
TV’sini Kürtçe yayın yapan bölgesel bir televizyon kanalı haline
getirelim. Bu kanaldan hem konuşmalar yapılsın, hem de şarkı-türkü gibi
hafif eğlendirici yayınlar yapılsın. Korkmayın bundan. Şu sırada biz
üstün gelirken bunu yapmak daha doğrudur. Yarın bir şey olur da, tersi
bir hareket olursa, onlar yaptırdı olur. PKK’nın zoruyla oldu, derler.
Şimdi biz üstünüz. Şimdi yapmak lazım.”
Turgut Özal sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu zaten bizim AGİK’te verdiğimiz kültürel kimlikler maddesine de uygundur. Bunu yapmamız lazımdır.”
TESLİMİYET Mİ KABUL MÜ?
Özal, başbakan iken
2932 sayılı Kürtçe konuşmayı yasaklayan yasayı Milli Güvenlik
Kurulu’ndan yağdan kıl çeker gibi kolaylıkla geçirmiş, Bakanlar
Kurulu’nda tüm bakanların neredeyse ittifak içinde kendisine karşı
çıkması üzerine, Meclis’te Terör Kanunu geçerken Türk Ceza Kanunu’ndaki
komünizm ve şeriata dayalı parti kurmayı yasaklayan 141, 142 ve 163.
maddelerin kaldırılması sırasında bir madde eklettirerek, bakanlarını
ve çok sayıda milletvekilini saf dışı bırakıp, 2932 sayılı kanunu
oracıkta kabul ettirmişti.
Aynı Özal, Demirel’in bölgeye giderek
“Kürt realitesini tanıdık” sözünü etmesinden çok önce, “Anne tarafından
Kürt olduğunu” da söylemişti.
Bu arada, Amerika’nın Sesi Radyosu bu
bölgeye yönelik Kürtçe radyo yayınına başlamıştı bile. Bu gerçek,
yıllarca göz ardı edildi nedense?..
2009’un ilk günlerinde geldiğimiz nokta şu.
Türkiye,
kendi vatandaşını takip eder, telefonlarını dinler, istemediği
yayınları engeller, gazetecilerin başına binbir çorap örerken; PKK’nın
yurtdışından terörist uydu yayınlarını engelleyememiş, bunların
Türkiye’de frekanslarını kesememiş ve teslim olmuştur.
Ama asıl soru, bunun gerçekten bir teslimiyet olup olmadığıdır.
Bu sorunun yanıtı, belki de Atatürk’ün Türkiyesi’nde birçok aydının başını belaya sokmuştu!..
“Hayırlı” olsun!
Başlıktaki söz Kürtçe imiş. Devlet televizyonu TRT’nin 6. kanalında
başlattığı Kürtçe yayınların “hayırlı” olmasını dilerken, “hayırsız
olsun” anlamında manşetlere çıkmış bir söz.
Şimdi Türk(!) basını Kürtçe öğreniyor ve “bê xêr be” (hayırsız olsun) dememeye çalışıyor!..
GEÇMİŞİN TORTUSU
Yeni yıla girdiğimiz
bugünlerde TRT 6 kanalı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu kanala
“Hayırlı olsun” sözleriyle yayına başladı.
Nereden nereye?
Aynı
Başbakan birkaç yıl önce, Danimarka’da basın toplantısını terk etmişti.
Niye?.. Salonda Kürtçe yayın yapan televizyonun muhabiri var diye!..
Geldiğimiz nokta gerçekten “bê xêr be” durumu!..
Tarihe bakalım ve bu aşamaya nasıl gelindiğini kısaca hatırlayalım.(Alıntılar, “Ya Sev Ya Sevr” adlı kitabımdan.)
Turgut
Özal’ın başbakanlığı döneminde, Devlet Bakanı Cemil Çiçek, 17 Eylül
1989 tarihli Bakanlar Kurulu’na “yazılı” bir metin sunmuştu:
“-Bölgede
halkın temel saiklerini iyi anladığımızı sanmıyorum. Devlet görüntüsü
verilmemeli, mesela üniversitelerle anlaşarak ve bu heyetlerin içinde
çok iyi Kürtçe bilen bölge kökenli, ama ilmi objektiflere sahip bilim
adamlarının da bulunacağı heyetler, ” kamuoyu araştırması “ türünde
araştırmalar yaparak, bu saikleri(onları motive eden duyguları) ortaya
çıkarmalıdır. TV’de beğendikleri ve beğenmedikleri yayınlar, öldürülmüş
PKK’lıların cesetleri gösterildiğinde ne hissediyorlar, en çok
sevdikleri sanatçılar, şu kadar parası olsa önce ne sahibi olmak
isteyeceği gibi dolaylı ama şuurlu hazırlanmış anket formlarıyla ve yüz
yüze görüşmelerle bölge halkının psikolojisi öğrenilmeli. Buna göre
güvenlik timleri eğitilmeli. Bu ve benzeri konulardan elde edilecek
sonuçlara göre, bir üslup işbirliği sağlanmalıdır.
-Bölge halkı mutlaka sık sık televizyona çıkarılmalıdır.
-Doğulu
sayılan bilim ve fikir adamları, sanatçılar, sermayedarlar, din
adamları, TRT programlarında birer vesile icat edilerek konu hakkında
zaman zaman veya sık sık konuşturulmalıdır.
-Avrupa’daki ve ABD’deki
Kürt kuruluşları muhtemeldir ki, geçmişte aynen ” Bizim Radyo “
uygulamalarında olduğu gibi, dünyanın herhangi bir yerinden Irak, İran
ve Türkiye’ye dönük Kürtçe TV yayını başlatabilirler.
-Devlet
ne yapacak? (...) Türkçenin çeşitli lehçelerini inceleyen ve bu konuda
uzmanlar yetiştiren ve devletin politikasına bütünüyle sadık Türk
Kültürünü Araştırma Enstitüsü mutlaka Zazaca, Kırmanca gibi Kürt
lehçeleri üzerinde çalışmaya, uzman, konuşmacı, yazabilecek adam
yetiştirmeye başlamalıdır.”
ÖZAL’IN YIKTIĞINA DEVAM..
Turgut Özal, başbakanlığı döneminde “Türkiye’deki tabuları yıkma” misyonunu şöyle açıklıyordu:
“Şunu
söyleme, aman bundan söz etme, sakın şu konuya hiç girme, falanca
konuda askerler ne der, gibi düşünceler bana aykırıdır. Benim amacım,
tabularla savaşmak, bunları ortadan kaldırmak, kaldıramadıklarımı da
mümkün olduğu kadar azaltmaktır.”
Özal Cumhurbaşkanı olduktan
sonra da bu faaliyetlerine devam etti. Örneğin, Nisan 1992’de Başbakan
Demirel ile Çankaya Köşkü’nde görüşürken şu öneride bulunmuştu:
“TRT televizyonunun GAP kanalından Kürtçe yayın yapalım!.”
O görüşmede Özal devam etti:
“GAP
TV’sini Kürtçe yayın yapan bölgesel bir televizyon kanalı haline
getirelim. Bu kanaldan hem konuşmalar yapılsın, hem de şarkı-türkü gibi
hafif eğlendirici yayınlar yapılsın. Korkmayın bundan. Şu sırada biz
üstün gelirken bunu yapmak daha doğrudur. Yarın bir şey olur da, tersi
bir hareket olursa, onlar yaptırdı olur. PKK’nın zoruyla oldu, derler.
Şimdi biz üstünüz. Şimdi yapmak lazım.”
Turgut Özal sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu zaten bizim AGİK’te verdiğimiz kültürel kimlikler maddesine de uygundur. Bunu yapmamız lazımdır.”
TESLİMİYET Mİ KABUL MÜ?
Özal, başbakan iken
2932 sayılı Kürtçe konuşmayı yasaklayan yasayı Milli Güvenlik
Kurulu’ndan yağdan kıl çeker gibi kolaylıkla geçirmiş, Bakanlar
Kurulu’nda tüm bakanların neredeyse ittifak içinde kendisine karşı
çıkması üzerine, Meclis’te Terör Kanunu geçerken Türk Ceza Kanunu’ndaki
komünizm ve şeriata dayalı parti kurmayı yasaklayan 141, 142 ve 163.
maddelerin kaldırılması sırasında bir madde eklettirerek, bakanlarını
ve çok sayıda milletvekilini saf dışı bırakıp, 2932 sayılı kanunu
oracıkta kabul ettirmişti.
Aynı Özal, Demirel’in bölgeye giderek
“Kürt realitesini tanıdık” sözünü etmesinden çok önce, “Anne tarafından
Kürt olduğunu” da söylemişti.
Bu arada, Amerika’nın Sesi Radyosu bu
bölgeye yönelik Kürtçe radyo yayınına başlamıştı bile. Bu gerçek,
yıllarca göz ardı edildi nedense?..
2009’un ilk günlerinde geldiğimiz nokta şu.
Türkiye,
kendi vatandaşını takip eder, telefonlarını dinler, istemediği
yayınları engeller, gazetecilerin başına binbir çorap örerken; PKK’nın
yurtdışından terörist uydu yayınlarını engelleyememiş, bunların
Türkiye’de frekanslarını kesememiş ve teslim olmuştur.
Ama asıl soru, bunun gerçekten bir teslimiyet olup olmadığıdır.
Bu sorunun yanıtı, belki de Atatürk’ün Türkiyesi’nde birçok aydının başını belaya sokmuştu!..
“Hayırlı” olsun!
Hulki CEVİZOĞLU- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 46
Yaş : 66
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz