Kılıçdaroğlu aday yapılsa İstanbul'da kazanabilir mi?
1 sayfadaki 1 sayfası
Kılıçdaroğlu aday yapılsa İstanbul'da kazanabilir mi?
Kılıçdaroğlu aday yapılsa İstanbul'da kazanabilir mi?
Kemal Kılıçdaroğlu’nu SSK günlerinden beri tanırım.Vatanseverdir, yiğittir, dürüsttür, namusludur.
Birikim sahibidir, dinamiktir, çalışkandır.
Yani kısacası adam gibi adamdır.
Ancak bütün bu özelliklere sahip Kemal beyin İstanbul’da bize göre şansı olamaz.
Niçin mi?
İşte size mini bir anekdot:
22
Temmuz 2007 seçimlerinin hemen sonrasında yakın bir arkadaşım işsiz
kalan ve zorluklarla boğuşan teyze oğlunu iş için yanıma gönderir.
Genç adam uzun uzadıya nasıl iflas ettiğini anlatır ve AKP’yi yerden yere vurur.
Muhafazakâr görünümlü gence merak edip sordum:
-AKP’ye kızıyorsun, peki seçimde oyunu kime verdin?
Delikanlı bu sorumda yutkunur ve şeey demeye başlar.
Bir süre sustuktan sonra aynen şu karşılığı verir:
-AKP’ye çok kızıyorum, ama oyumu yine ona verdim, çünkü aksi halde inançlarımı inkâr etmiş olurdum.
Dehşete düşerek sordum:
- “Ne demek bu?”
Karşılık aynen şuydu:
-
“Ben AKP’ye değil Hayrünnisa Gül’ün türbanına oy verdim. Açlıktan
öleceğimi bilsem, böyle bir tabloda oyumu yine oraya veririm.”
İşte sağdaki seçmenin en azından bir bölümünün halet-i ruhiyesi budur.
Beğenmeyebilir ve hatta haklı olarak isyan edebilirsiniz, ama Türkiye gerçeği budur.
Peki bu anlattığımın Kemal Kılıçdaroğlu ile ne alakası mı var?
Var...
Kemal bey tıpkı Hayrünnisa hanımın türbanı misali tersinden istismar edilecek bazı özelliklere sahiptir.
Ne midir bunlar?
Tuncelili ve Alevi oluşudur.
Evet bu ülkede sosyolojik olgular sebebiyle insanları peşinen karşıt belleyen geri zekâlı güruhlar var.
Diyeceksiniz ki geniş çevreler bu gibi şeyleri takmaz!
Emin olun seçime birkaç gün kala öyle ajitasyonlar, öyle kampanyalar yaparlar ve öyle fısıltılar yayarlar ki sonuç alırlar.
AKP demek zaten istismar demektir. Onunla doğmuş, onunla büyümüştür. İstismar onun uzmanlık alanıdır.
Dolayısıyla
dürüst ve namuslu Kemal beyi başka hiçbir konuda vuramayacağı için onun
nüfus kâğıdını sorgulayacak ve olmadık fısıltılar yayacaktır.
Bu itibarla biz Kemal beyin adaylığında dikkatli olunmasını öneriyoruz.
Bir başka boyut, dürüst Kemal beyi mama bekleyen İstanbul dükalığı da çok istemez.
Peki Kemal bey olmasa kim mi olmalı?
Hayır,
Ercan Karakaş’ın da merkez seçmene güven verme şansı yoktur. Ercan bey
daha çok marjinal çevrelerde bilinen ve sevilen isimdir.
İlhan Kesici ve Cem Kozlu benzeri isimler sürpriz olarak gündeme gelmezse geriye kalıyor Gürsel Tekin?
Biz Tekin’i hiç tanımayız, ancak eğer bilinmeyen bir bomba patlatılmazsa mevcutların içinde en makulü o gibi geliyor!
Öyle, çünkü Gürsel beyin malum açılımlar sebebiyle var olan imajı sağdan oy getirebilir.
Efendim
tanınmıyor demeyin, Tayyip bey 1994’te tanınıyor muydu sanki! Hem
günümüzde tanınmak için birkaç TV programı yeter de artar.
Peki BM’deki görev süresi bugün dolan Kemal Derviş mi dediniz?
Geçiniz efendim geçiniz... Onun adresi TÜSİAD, oraya danışman olsun...
ÖNEMLİ
NOT: Eşini boşayıp spikeriyle evlenen medya patronunun kim olduğunu
ısrarla soran okuyucularıma bir ipucu. Bu genç patron aynı zamanda ABD
vatandaşıdır.
ACABA
Ahmet Hakan, Taha Akyol’u niye yazmadı?
Ahmet
Hakan dün Hürriyet’teki sütununda Milli Mücadeleci gruptan ünlüleri
sayarken bir ismi unuttu ya da onu özellikle yazmadı. Bu isim
gazeteci-yazar Taha Akyol’dur. Evet Taha beyin inanç, fikir ya da statü
seyrinde ilk durak Milli Mücadele Birliği’dir. Taha bey uzun süre
burada Cemil Çiçek’le beraber omuz omuza verip İslam davasını (!)
gütmüştür. Ne var ki bu harekette dünyevi bir istikbal görmeyince o
günlerin popüler hareketi olan ülkücü camiaya katılmıştır. Yıllarca
ülkücü camiaya adeta teorisyenlik yapan Akyol, 80’li yıllarda Özal’ı
keşfetmiştir. Özal çaptan düşünce de başbakan olan Mesut Yılmaz’a
fiili danışmanlık yapmıştır. Akyol’un daha sonraki seyri Çiller’e ve
bilahare Ecevit’e yakınlık olmuştur. Koalisyon döneminde bir ara
MHP’lilere göz kırpan, ancak karşılık bulamayan Taha bey son olarak
liberalizmi seçmiş ve AKP’nin avukatlığına soyunmuştur... Şimdi Ahmet
Hakan’ın böylesi özelliklere sahip Akyol’a Milli Mücadeleci listede yer
vermemesi eğer dalgınlık değilse, ya hemşerilik ya da kurumsal (Doğan
Grubu) dayanışmanın sonucu olsa gerektir.
TENZİLİ RÜTBE
İşte yargıya baskı belgesi
Adı:
Vahdet Polatkan. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile eşinin
dinlenmesini soruşturan savcı. Vahdet bey yasadışı dinleme yaptığı
gerekçesiyle İstanbul Organize Şube Müdürlüğü’ne baskın emrini veren
isimdir... Vay sen misin bunu yapan! Polatkan hemen görevinden
alınarak, kızağa çekilmek anlamına gelen infaz savcılığına atandı.
Sorarım size bu olacak şey midir? Bir savcı bu şekilde nasıl
cezalandırılır ve yerinden edilerek pasif göreve atanır? Böyle bir
uygulama örneği görüldükten sonra hangi savcı ya da hâkim rahat görev
yapabilir? Bu fotoğraf AKP’nin yargıya yaptığı baskı belgesi değil de
nedir? CHP, MHP ve bütün muhalefet partileri ile bütün sivil toplum
örgütlerini bu olayın üstüne gitmeye ve açık tavır almaya davet
ediyoruz.
VE PERDE...
AKP’nin ilaçtaki tiyatrosu bitti!
Türk
Eczacılar Birliği sigortalıların serbest eczacılardan ilaç almalarını
sağlayan ilaç alım protokolünü iptal etti. Peki bunun anlamı ne midir?
Artık bedava ilaç yok, parası olan eczaneden ilaç alacak demektir. Peki
eczacılar bunu niye mi yaptılar? Aylardır paralarını alamıyorlar da
ondan! Evet SKK’lıların ilaç paraları hükümet tarafından eczacılara
ödenmeyince eczacı esnafı da iflas etmemek için zorunlu olarak bu adımı
attı. Görüldüğü gibi AKP’nin her şeyi sahte ve günü birlik. Bu hastane
ve eczane reformu hikâyesini hatırlayın, 2007 genel seçimleri öncesinde
vizyona konmuştu. Sağlıkta adeta maden bulunmuşcasına idari
düzenlemelerle toplum kandırılmış ve bu durum kitlelere reform diye
yutturulmuştu. İşte yalancının mumu bu kadar yanar. Görüldü ki AKP’nin
yaptığı bir tiyatrodur... Ey muhalefet neredesin? Bu rezilliği niçin
haykırmıyorsun!
Kemal Kılıçdaroğlu’nu SSK günlerinden beri tanırım.Vatanseverdir, yiğittir, dürüsttür, namusludur.
Birikim sahibidir, dinamiktir, çalışkandır.
Yani kısacası adam gibi adamdır.
Ancak bütün bu özelliklere sahip Kemal beyin İstanbul’da bize göre şansı olamaz.
Niçin mi?
İşte size mini bir anekdot:
22
Temmuz 2007 seçimlerinin hemen sonrasında yakın bir arkadaşım işsiz
kalan ve zorluklarla boğuşan teyze oğlunu iş için yanıma gönderir.
Genç adam uzun uzadıya nasıl iflas ettiğini anlatır ve AKP’yi yerden yere vurur.
Muhafazakâr görünümlü gence merak edip sordum:
-AKP’ye kızıyorsun, peki seçimde oyunu kime verdin?
Delikanlı bu sorumda yutkunur ve şeey demeye başlar.
Bir süre sustuktan sonra aynen şu karşılığı verir:
-AKP’ye çok kızıyorum, ama oyumu yine ona verdim, çünkü aksi halde inançlarımı inkâr etmiş olurdum.
Dehşete düşerek sordum:
- “Ne demek bu?”
Karşılık aynen şuydu:
-
“Ben AKP’ye değil Hayrünnisa Gül’ün türbanına oy verdim. Açlıktan
öleceğimi bilsem, böyle bir tabloda oyumu yine oraya veririm.”
İşte sağdaki seçmenin en azından bir bölümünün halet-i ruhiyesi budur.
Beğenmeyebilir ve hatta haklı olarak isyan edebilirsiniz, ama Türkiye gerçeği budur.
Peki bu anlattığımın Kemal Kılıçdaroğlu ile ne alakası mı var?
Var...
Kemal bey tıpkı Hayrünnisa hanımın türbanı misali tersinden istismar edilecek bazı özelliklere sahiptir.
Ne midir bunlar?
Tuncelili ve Alevi oluşudur.
Evet bu ülkede sosyolojik olgular sebebiyle insanları peşinen karşıt belleyen geri zekâlı güruhlar var.
Diyeceksiniz ki geniş çevreler bu gibi şeyleri takmaz!
Emin olun seçime birkaç gün kala öyle ajitasyonlar, öyle kampanyalar yaparlar ve öyle fısıltılar yayarlar ki sonuç alırlar.
AKP demek zaten istismar demektir. Onunla doğmuş, onunla büyümüştür. İstismar onun uzmanlık alanıdır.
Dolayısıyla
dürüst ve namuslu Kemal beyi başka hiçbir konuda vuramayacağı için onun
nüfus kâğıdını sorgulayacak ve olmadık fısıltılar yayacaktır.
Bu itibarla biz Kemal beyin adaylığında dikkatli olunmasını öneriyoruz.
Bir başka boyut, dürüst Kemal beyi mama bekleyen İstanbul dükalığı da çok istemez.
Peki Kemal bey olmasa kim mi olmalı?
Hayır,
Ercan Karakaş’ın da merkez seçmene güven verme şansı yoktur. Ercan bey
daha çok marjinal çevrelerde bilinen ve sevilen isimdir.
İlhan Kesici ve Cem Kozlu benzeri isimler sürpriz olarak gündeme gelmezse geriye kalıyor Gürsel Tekin?
Biz Tekin’i hiç tanımayız, ancak eğer bilinmeyen bir bomba patlatılmazsa mevcutların içinde en makulü o gibi geliyor!
Öyle, çünkü Gürsel beyin malum açılımlar sebebiyle var olan imajı sağdan oy getirebilir.
Efendim
tanınmıyor demeyin, Tayyip bey 1994’te tanınıyor muydu sanki! Hem
günümüzde tanınmak için birkaç TV programı yeter de artar.
Peki BM’deki görev süresi bugün dolan Kemal Derviş mi dediniz?
Geçiniz efendim geçiniz... Onun adresi TÜSİAD, oraya danışman olsun...
ÖNEMLİ
NOT: Eşini boşayıp spikeriyle evlenen medya patronunun kim olduğunu
ısrarla soran okuyucularıma bir ipucu. Bu genç patron aynı zamanda ABD
vatandaşıdır.
ACABA
Ahmet Hakan, Taha Akyol’u niye yazmadı?
Ahmet
Hakan dün Hürriyet’teki sütununda Milli Mücadeleci gruptan ünlüleri
sayarken bir ismi unuttu ya da onu özellikle yazmadı. Bu isim
gazeteci-yazar Taha Akyol’dur. Evet Taha beyin inanç, fikir ya da statü
seyrinde ilk durak Milli Mücadele Birliği’dir. Taha bey uzun süre
burada Cemil Çiçek’le beraber omuz omuza verip İslam davasını (!)
gütmüştür. Ne var ki bu harekette dünyevi bir istikbal görmeyince o
günlerin popüler hareketi olan ülkücü camiaya katılmıştır. Yıllarca
ülkücü camiaya adeta teorisyenlik yapan Akyol, 80’li yıllarda Özal’ı
keşfetmiştir. Özal çaptan düşünce de başbakan olan Mesut Yılmaz’a
fiili danışmanlık yapmıştır. Akyol’un daha sonraki seyri Çiller’e ve
bilahare Ecevit’e yakınlık olmuştur. Koalisyon döneminde bir ara
MHP’lilere göz kırpan, ancak karşılık bulamayan Taha bey son olarak
liberalizmi seçmiş ve AKP’nin avukatlığına soyunmuştur... Şimdi Ahmet
Hakan’ın böylesi özelliklere sahip Akyol’a Milli Mücadeleci listede yer
vermemesi eğer dalgınlık değilse, ya hemşerilik ya da kurumsal (Doğan
Grubu) dayanışmanın sonucu olsa gerektir.
TENZİLİ RÜTBE
İşte yargıya baskı belgesi
Adı:
Vahdet Polatkan. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile eşinin
dinlenmesini soruşturan savcı. Vahdet bey yasadışı dinleme yaptığı
gerekçesiyle İstanbul Organize Şube Müdürlüğü’ne baskın emrini veren
isimdir... Vay sen misin bunu yapan! Polatkan hemen görevinden
alınarak, kızağa çekilmek anlamına gelen infaz savcılığına atandı.
Sorarım size bu olacak şey midir? Bir savcı bu şekilde nasıl
cezalandırılır ve yerinden edilerek pasif göreve atanır? Böyle bir
uygulama örneği görüldükten sonra hangi savcı ya da hâkim rahat görev
yapabilir? Bu fotoğraf AKP’nin yargıya yaptığı baskı belgesi değil de
nedir? CHP, MHP ve bütün muhalefet partileri ile bütün sivil toplum
örgütlerini bu olayın üstüne gitmeye ve açık tavır almaya davet
ediyoruz.
VE PERDE...
AKP’nin ilaçtaki tiyatrosu bitti!
Türk
Eczacılar Birliği sigortalıların serbest eczacılardan ilaç almalarını
sağlayan ilaç alım protokolünü iptal etti. Peki bunun anlamı ne midir?
Artık bedava ilaç yok, parası olan eczaneden ilaç alacak demektir. Peki
eczacılar bunu niye mi yaptılar? Aylardır paralarını alamıyorlar da
ondan! Evet SKK’lıların ilaç paraları hükümet tarafından eczacılara
ödenmeyince eczacı esnafı da iflas etmemek için zorunlu olarak bu adımı
attı. Görüldüğü gibi AKP’nin her şeyi sahte ve günü birlik. Bu hastane
ve eczane reformu hikâyesini hatırlayın, 2007 genel seçimleri öncesinde
vizyona konmuştu. Sağlıkta adeta maden bulunmuşcasına idari
düzenlemelerle toplum kandırılmış ve bu durum kitlelere reform diye
yutturulmuştu. İşte yalancının mumu bu kadar yanar. Görüldü ki AKP’nin
yaptığı bir tiyatrodur... Ey muhalefet neredesin? Bu rezilliği niçin
haykırmıyorsun!
Sebahattin ÖNKİBAR- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 178
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : sonkibar@gmail.com
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 27/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz