Aklı başında olanlar
1 sayfadaki 1 sayfası
Aklı başında olanlar
Aklı başında olanlar
“Kıbrıs meselesi” diye bilinen fakat bir türlü teşhis konulmaktan
kaçınılan “mesele” 45. yılını doldurmaktadır. 2008’in son ayını
şehitler haftası diyerek her gün bir yerde, bir semtte silâhsız, suçsuz
insanlarımıza ağıt yakmakla geçirdik. Olanlar niçin olmuştu?
Derinliğine bu sorunun cevabını aradık. Olanların yeniden olmaması için
ne yapmak gerekmektedir ? Bu konuyu irdeledik. Türk tarafı olarak bizim
bu sorulara verdiğimiz cevabı herkes bilmektedir. Kısaca tekrarlayalım:
Kıbrıs’ı Yunan adası, kendilerini de Yunanistan’ın Kıbrıs’taki uzantısı
(Kıbrıs Elenleri) olarak gören Rum liderliği 1955-58 arasında adanın
Yunanistan’a bağlanması için mücadele başlattı, kan akıttı fakat
başaramadı ve 1960 Ortaklık Antlaşmasını kabul etmek zorunda kaldı. Rum
liderliğine göre Kıbrıs Türklerine verilen haklar “çoğunluğa
haksızlıktı; demokrasiye aykırıydı ve bu nedenle de en kısa zamanda
ortadan kaldırılmalıydı; Enosisi yasaklayan bir anlaşmayı hazmetmek
mümkün değildi”. Bu düşüncelerle gizlice silahlandılar ve 1963 sonunda
saldırıya geçtiler. BM Güvenlik Konseyinin gerçeklere ve Uluslararası
antlaşmalara bakmaksızın büyük devletlerin özel çıkarları doğrultusunda
verdiği karar ile eli kanlı, suçlu Rum tarafı “meşru hükümet” olarak
tanınınca Kıbrıs meselesi “meşru hükümetin öz haklarını kurtarması”
safhasına dönüştü. Kısacası, 1960 Antlaşmalarındaki kısıtlamalar (yani
Garantiler) kalkacak, Kıbrıs’ta yabancı asker kalmayacak, çoğunluk
idaresinde ’Kıbrıslılar’dış müdahale olmaksızın kendi kendilerini idare
edecekler “!
45 yıldır bu mesele bu neden halledilemedi. Rum
liderler 8 kez önlerine konulan anlaşma taslaklarını bu nedenle ret
ettiler. Ret ettiler çünkü Türk tarafı Garantilerden vazgeçmedi ve ”
çoğunluk idaresinde korunmaya alınmış bir azınlık olmak “ formüllerini
ret etti, eşit ortaklıkta ısrar etti.
Buna rağmen, bugün
Rumların geçmişte ret ettikleri ” iki kesimli, iki toplumlu federasyon
“ formülü yeniden görüşülmektedir. Rum tarafı yeniden Garantilerden ve
KKTC’den (yani Türklerin eşit egemenlik hak ve statüsünden) kurtulmak
istiyor. Türk tarafı olmaz diyor. BM yetkilileri ABD ve diğerlerinin
dürtüsü ile, yeniden bir nevi 1960 Antlaşmasını veya Rumların lehine
değiştirilmiş bir Annan planını taraflara zorla kabul ettirmek için
devrede. Yeniden zorla kabul ettirilecek böyle bir anlaşmanın sonucu
yeniden kavga olmayacak mı? Aklı ve mantığı yerinde olan insanlar bu
denenmişi yeniden denemek çılgınlığını veya sorumsuzluğunu niye
yapıyorlar? Rum tarafı bunu niye düşünmez? Çıkar yolun, kalıcı bir
anlaşmanın iki devlete dayalı bir ortaklıktan başka bir şey
olamayacağını göremeyecek kadar körleşmiş midirler? Ya biz? Halâ kör
kuyulardan çıkarılan 1963 şehitleri ile kucaklaşan bizlerin hiç mi aklı
ve şuuru kalmadı? Rum tarafı “Türklerin masaya koydukları önerileri
asla kabul edemeyiz” diyor. O halde neyi görüşüyoruz, teslimiyetten
başka?
“Kıbrıs meselesi” diye bilinen fakat bir türlü teşhis konulmaktan
kaçınılan “mesele” 45. yılını doldurmaktadır. 2008’in son ayını
şehitler haftası diyerek her gün bir yerde, bir semtte silâhsız, suçsuz
insanlarımıza ağıt yakmakla geçirdik. Olanlar niçin olmuştu?
Derinliğine bu sorunun cevabını aradık. Olanların yeniden olmaması için
ne yapmak gerekmektedir ? Bu konuyu irdeledik. Türk tarafı olarak bizim
bu sorulara verdiğimiz cevabı herkes bilmektedir. Kısaca tekrarlayalım:
Kıbrıs’ı Yunan adası, kendilerini de Yunanistan’ın Kıbrıs’taki uzantısı
(Kıbrıs Elenleri) olarak gören Rum liderliği 1955-58 arasında adanın
Yunanistan’a bağlanması için mücadele başlattı, kan akıttı fakat
başaramadı ve 1960 Ortaklık Antlaşmasını kabul etmek zorunda kaldı. Rum
liderliğine göre Kıbrıs Türklerine verilen haklar “çoğunluğa
haksızlıktı; demokrasiye aykırıydı ve bu nedenle de en kısa zamanda
ortadan kaldırılmalıydı; Enosisi yasaklayan bir anlaşmayı hazmetmek
mümkün değildi”. Bu düşüncelerle gizlice silahlandılar ve 1963 sonunda
saldırıya geçtiler. BM Güvenlik Konseyinin gerçeklere ve Uluslararası
antlaşmalara bakmaksızın büyük devletlerin özel çıkarları doğrultusunda
verdiği karar ile eli kanlı, suçlu Rum tarafı “meşru hükümet” olarak
tanınınca Kıbrıs meselesi “meşru hükümetin öz haklarını kurtarması”
safhasına dönüştü. Kısacası, 1960 Antlaşmalarındaki kısıtlamalar (yani
Garantiler) kalkacak, Kıbrıs’ta yabancı asker kalmayacak, çoğunluk
idaresinde ’Kıbrıslılar’dış müdahale olmaksızın kendi kendilerini idare
edecekler “!
45 yıldır bu mesele bu neden halledilemedi. Rum
liderler 8 kez önlerine konulan anlaşma taslaklarını bu nedenle ret
ettiler. Ret ettiler çünkü Türk tarafı Garantilerden vazgeçmedi ve ”
çoğunluk idaresinde korunmaya alınmış bir azınlık olmak “ formüllerini
ret etti, eşit ortaklıkta ısrar etti.
Buna rağmen, bugün
Rumların geçmişte ret ettikleri ” iki kesimli, iki toplumlu federasyon
“ formülü yeniden görüşülmektedir. Rum tarafı yeniden Garantilerden ve
KKTC’den (yani Türklerin eşit egemenlik hak ve statüsünden) kurtulmak
istiyor. Türk tarafı olmaz diyor. BM yetkilileri ABD ve diğerlerinin
dürtüsü ile, yeniden bir nevi 1960 Antlaşmasını veya Rumların lehine
değiştirilmiş bir Annan planını taraflara zorla kabul ettirmek için
devrede. Yeniden zorla kabul ettirilecek böyle bir anlaşmanın sonucu
yeniden kavga olmayacak mı? Aklı ve mantığı yerinde olan insanlar bu
denenmişi yeniden denemek çılgınlığını veya sorumsuzluğunu niye
yapıyorlar? Rum tarafı bunu niye düşünmez? Çıkar yolun, kalıcı bir
anlaşmanın iki devlete dayalı bir ortaklıktan başka bir şey
olamayacağını göremeyecek kadar körleşmiş midirler? Ya biz? Halâ kör
kuyulardan çıkarılan 1963 şehitleri ile kucaklaşan bizlerin hiç mi aklı
ve şuuru kalmadı? Rum tarafı “Türklerin masaya koydukları önerileri
asla kabul edemeyiz” diyor. O halde neyi görüşüyoruz, teslimiyetten
başka?
Rauf DENKTAŞ- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 100
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 15
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz