DENiZ YILDIZI


Join the forum, it's quick and easy

DENiZ YILDIZI
DENiZ YILDIZI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İktidarda uluslararası tasfiye korkusu

Aşağa gitmek

İktidarda uluslararası tasfiye korkusu Empty İktidarda uluslararası tasfiye korkusu

Mesaj tarafından Can ATAKLI 2009-01-05, 09:44

İktidarda uluslararası tasfiye korkusu

Sevgili okurlar; 2008’i uğurluyoruz derken yeni yılın ilk dört gününü geride
bıraktık bile. Zamanın bu hızlı akışı insanın canını çok sıkıyor
gerçekten. Yazımın hemen başında sizlere teşekkür etmek istiyorum. Yeni
yılla ilgili sayısız kutlama mesajı aldım sizlerden. Bunların hepsine
birden cevap yazmak inanın çok zor. Lütfen bu satırlarla teşekkürlerimi
kabul ediniz.

Kötü başlangıç

Ne yazık ki geçen
yılın son günlerinde özellikle yılbaşı gecesi hepimizi derinden üzen
olaylar yaşadık. Gazze’de yaşananlar yürekleri burkarken, basit bir
boru sızıntısının aramızdan alıp götürdüğü pırıl pırıl gençlerin
dramını kalbimize gömmek zorunda kaldık. İnsan yaşamının bu kadar ucuz
olduğunu görmek ise ayrıca müthiş bir hüzün veriyor insana.

İnanın kanım dondu

7 gencin ölümüyle sonuçlanan doğalgaz faciasından sonra kamuoyunun önüne
çıkan Başkent Doğalgaz Genel Müdürü Veysel Karani Demir’in sözleri
insanın kanını donduracak cinstendi. Tek özelliğinin dinci olduğu
anlaşılan Demir istifa etmek zorunda kaldı ama söyledikleri
hafızalardan asla silinmeyecek.

İşte bu zihniyet

AKP
iktidarının zihniyetini eleştirirken anlatmak istediğim hep bu oldu
bugüne kadar. Türbana takılıp laiklik ilkesini koruduğunu sananlar,
dinci kimlikleriyle devletin önemli noktalarını ele geçirenlerin tutum
ve davranışlarını hep atladı. Demir olayı bu zihniyetin ne kadar
tehlikeli ve vicdanlara da aykırı olduğunun kanıtı oldu bana göre.

Gazze’de yaşananlar

Yılın son günlerine gelirken dünyanın gözü birden Filistin’e çevrildi. Filistin

yönetimini
elinde tutan Hamas örgütünün ateşkesi bozma kararı ile başlayan
çatışmalar Filistin’de bir insanlık dramına da neden oldu.

Bombalar altında kalan masum insanların görüntüleri şiddete karşı derin bir öfke doğurdu.

Doğruları görmek

Sevgili
okurlar, İsrail’in füzeli saldırıları en büyük tepkiyi Türkiye’den
gördü. İktidarınki de dahil tüm dünya ülkelerinin önüne geçen bir tepki
yumağı oluştu. Başbakan, 5 gün önce İsrail Başbakanı ile yaptığı
görüşmede kendisinin aldatıldığını ve Türkiye’ye saygısızlık
yapıldığını söyleyerek İsrail’e yönelik ağır bir eleştiri kampanyası
başlattı. Oysa daha sakin davranmalıydı. Tabii bu önerilere kızanlar
var; ama elinizi vicdanınıza koyun, bağırıp çağırınca durum değişiyor
mu?

Ciddiye alınmamak

Erdoğan, Türkiye’ye
saygısızlık yapıldığını ileri sürüyor. Sanıyorum saldırıdan 5 gün
önceki Türk-İsrail resmi görüşmelerinde konu gündeme geldi. Olmert
saldırının sinyallerini verdi. Ancak Erdoğan“etkili konuştuğuna”
inanarak Olmert’i caydırdığını düşündü. Ama görüldü ki Olmert,
Erdoğan’ı ciddiye bile almamış.

Bu çırpınma niye?

Başbakan’ın
“saygısızlık yapıldı” gerekçesiyle kapıldığı öfke ve Arap ülkelerine
koşması aslında bir şeyi değiştirmiyor. Tam tersine işte İsrail kara
harekâtına da başladı. Bu durumda Erdoğan’ın diplomatik kuralları da
biraz aşan çıkışı insanı ister istemez kuşkulandırıyor. Acaba bizim
bilmediğimiz bazı gelişmeler mi var?

Tasfiye süreci mi?

Sevgili
okurlar, Orta Doğu’daki şiddet olaylarının temelinde ABD ve İsrail de
var. Hamas’ın Filistin halkının özgürlük mücadelesini bölmesi için
İsrail tarafından kurdurulduğu bilinmeyen bir gerçek değil. Ancak
görünen o ki ABD nasıl Afganistan’da kurduğu Taliban’dan, El Kaide’den
vazgeçmek zorunda kaldıysa Hamas’tan da vazgeçecek.

Sinyaller verildi

Nitekim
geçtiğimiz bir yılı düşünün, Orta Doğu’da büyük sorun yaratan İslamcı
terör örgütlerinin çoğu etkisiz hale getirildi. Şu anda kalan tek örgüt
Hamas. Son saldırılarla belli ki Hamas’ın da gücü azaltılacak, Filistin
halkının gözünden düşürülecek ve etkisiz bir yerel örgüt haline
getirilecek.

Büyük Orta Doğu

İşte bu noktada
Erdoğan endişe duyuyor olabilir. Büyük Orta Doğu Projesi battı. Eğer
Batı, bölgede bir tasfiye hareketine girecekse Türkiye’nin de bundan
etkileneceği söylenebilir. Zaten ekonomik sıkıntıda olan, kamuoyunda da
gittikçe yıpranan AKP’nin de bu arada etkisizleştirileceğini düşünmek
herhalde Erdoğan’ı rahatsız ediyordur.

Melih Gökçek vakası

Sevgili
okurlar; Tayyip Erdoğan sonunda Ankara adayı olarak “kardeşi” Melih
Gökçek’in yola devam edeceğini açıkladı. Bu seçim ister istemez insanda
tebessüm yaratıyor. Çünkü çok belli ki Erdoğan bu seçimi “kerhen”
yaptı. Başka çaresi yoktu, aday değiştirmesi halinde başının derde
gireceğini düşünüyordu. Gökçek ise şu anda çok mutlu. İyi de böyle bir
“zafer” insanı yüceltir mi, alçaltır mı, ayrı tartışma konusu.

Gökçek kaybedebilir

Neredeyse
Türkiye’nin en önemli sorunu haline getirilen Gökçek’in adaylığı tamam
ama bakalım gerçekten seçimi kazanabilecek mi? Açıkçası bu seçimde
Karayalçın’ın da büyük şansı olduğunu düşünüyorum. Çünkü AKP ve CHP
dışında kalan partilerin Ankara için fazla iddiaları yok. Gökçek’in son
zamanlarda hepsi geri tepen atakları, CHP’li olmayan ama Gökçek’e de oy
vermek istemeyenleri “AKP’den kurtulmak” adına CHP adayına
yönlendirebilir.

İstanbul için de geçerli

Aynı
durum İstanbul için de geçerli. Önümüzdeki yerel seçimlerde diğer
partilerin güçlü aday gösteremeyeceklerini sanıyorum. Bu durumda
İstanbul’da da seçimler iki aday arasında yapılacak. Bu da AKP’nin
merkezi otoritesinin sarsılması gerektiğine inananları “bir kez için
bile olsa” CHP’nin göstereceği adaya yönlendirebilir. Yani AKP bir anda
Ankara ve İstanbul’u kaybedebilir. Kimse şaşırmasın.

CHP’deki kararsızlık

Ancak
sevgili okurlar, CHP garip biçimde aday belirleme çalışmalarını çok
ağırdan alıyor. AKP “yalan da olsa” bir eğilim yoklaması yaptığını
söylüyor. Ya CHP ne yapıyor? Ne ön seçim var ne eğilim yoklaması. Belli
ki medyanın kime daha çok prim vereceğine bakılıyor. Görünen iki aday
var ortada. Kemal Kılıçdaroğlu ve İl Başkanı Gürsel Tekin. CHP nedense
bu isimler dışındaki seçeneklere pek ilgi göstermedi. “Var mıydı ki”
derseniz, olabilirdi.

Sosyal devlet dini devlet

Sevgili
okurlar, yılın ilk günü “nihayet” Ankara adayını açıklayan Başbakan,
burada yaptığı konuşmada “sadaka ekonomisine” de değindi ve şiddetle
savundu. Başbakan bu konuda da kavramları karıştırıyor ve sadaka
vermeyi sosyal devletin görevleri arasında sayıyor. Son derece popülist
bir yaklaşımla, sadaka ekonomisine karşı çıkanları halkı aç susuz
bırakmak istemekle suçlamaya bile kalkıyor.

Dili sürçüyordu

Aslına
bakarsanız, ki hafta içinde biraz daha ayrıntılı anlatacağım, sadaka
kültürü sosyal devletin değil din devletinin politikasıdır. Tayyip
Erdoğan, tabii ki oy çokluğu sağlamak amacıyla yürüttüğü bu politikayı
aslında dini bir gerek olarak da görüyor. Hatta sadaka ekonomisini
meşru gösterdiği konuşmasında Erdoğan “Sadaka kültürü” dedikten sonra
bir an durdu, sanki ağzından “vaciptir” kelimesi çıkacaktı ki, son anda
“meşrudur” dedi. Erdoğan’a göre “sadaka” Kuran’da da var ve bu nedenle
uygulanması gerekiyor.

Küçük hatalar

Yılın ilk
günü moda olanlarla demode olanların listesini hazırlamıştım sizler
için. Beklediğimin de üzerinde hoş bir ilgi yarattı bu yazı. Ancak
özellikle bazı yabancı markalarda yazım hataları olmuş, dikkatten
kaçmış işte. Hemen düzeltip özür diliyorum. Starbacks değil, Starbucks,
Ricy Martin değil Ricky Martin, Wintage değil Vintage, Miji değil Muji,
Bepantene değil Bepanthen.

Hepinize iyi haftalar dilerim...
Can ATAKLI
Can ATAKLI
ALTIN ÜYE
ALTIN ÜYE

Erkek
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz