İktidar seçkinleri yerleşik seçkinleri yenebilecek mi?
1 sayfadaki 1 sayfası
İktidar seçkinleri yerleşik seçkinleri yenebilecek mi?
İktidar seçkinleri “yerleşik seçkinleri” yenebilecek mi?
Başlığı görünce aklınıza şöyle bir soru gelebilir: Seçkinler iktidarını duyduk ama iktidar seçkinleri ne demek?
Bu farkı tanımlamak ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte temel fark şöyle
tarif edilebilir: “Yerleşik seçkinler her zaman iktidardadırlar,
iktidar seçkinleri ise seçkinler sınıfına gerçekte ait olmayan fakat
seçim sonucu iktidara gelerek geçici olarak gerçek iktidar sahipleri
ile işbirliği yapanlardır. Halkın içinden çıkarlar, iktidar seçkini
olarak sınıf atladıklarını ve geldikleri yerde kalıcı olduklarını
düşünürler. Hayattaki en büyük yanılgıları budur. Bir kısmı
tutundukları dalda kalırlarken, çoğu kullanılırlar.”
Örnek istiyorsanız son 50 yılda ülkelerde iktidara gelenlere ve şimdi nerede olduklarına bakın...
Peki Türkiye’de “bugün yaşananlar” ile durum farklı mı?
“İktidar seçkinleri” bazılarına göre “Yerleşik seçkinler” olarak tarif edeilenlere karşı savaş açtılar ve çok mu yol aldılar?
Sevgili
dostlar, bu soruya cevap ararken “seçkinler iktidarını” sadece Türkiye
içinde aramak çok doğru bir yaklaşım olmaz. Seçkinler iktidarı; 1945
sonrası ortaya çıkan sistemin her tarafını sardığı piramidin tepesinden
yayılan dinamiktir. Tamamı üyeleri tarafından bile kavranamaz ve asıl
statüko odur. Bugün iddia edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet
yapısının statüko olduğunu savunup, ulus-devleti yıpratmaya çalışanlar
bile; bilerek veya bilmeyerek büyük statükoya hizmet edenlerdir...
Bana
inanmıyorsanız, bu kavramların “dünya genelinde” sorgulanmasına yol
açan Wright Mills’in “İktidar Seçkinleri” adlı kitabına bakalım.
Bakalım ve o günlerin Amerikası ile 2000’li yılların Türkiyesi’nin ne
kadar benzediğine dikkat edelim;
“...Sıradan insanlar, gündelik
hayatın dünyasını açacak güçte değildirler. Kaldı ki, bu yaşamı
biçimlendirenler, bu insanların ne yönetebilecekleri ne de
kavrayabilecekleri güçlerdir. Büyük değişimler sıradanların denetimleri
dışındadır ama değişimler onların edinimlerini ve dünyaya bakış
tarzlarını etkiler. Modern toplumun biçimlendiği çerçevenin baskıcı
zoruyla, üzerlerine çöken değişimden başkasını düşünemezler, güçsüz ve
amaçsız bırakıldıklarının farkına asla varamazlar... Bazı mesleklerden
ünlü kişiler ise ilgi çekici bir biçimde seçkinler ile iç içe girmiş
bulunmakta; ünlerini koruyabildikçe yerlerinde kalmakta, fakat bir gün
her biri ayrı bir köşeye atılıvermektedirler. Bu ünlü kişiler toplumu
yönetmekte önemi olan kuruluş ve hiyerarşilerin hiçbirinin başında
değillerse de kamuoyunun dikkatini çekecek, kitle toplumunu oluşturan
insancıklarda çeşitli duygular uyandıracak durumdadırlar... İktidar
yapısının üst kesimleri, bugün, her zamankinden daha çok birleşmiş, çok
daha güçlüdürler. Buna karşılık, alt kesimler güçsüzleştirilmiş,
bölünmüş, parçalanmıştır...
Alt tabakaların üyesi olan
kimseler, toplumun üst tabakalarından her gördüklerine itibar
sahibiymiş gibi davranmaya başlamışlardır... Öne çıkanlar, kitle
iletişim araçları sayesinde, çok değişik kişilikler kazanmışlardır...”
Nasıl, bugünün Türkiyesi’ne benziyor mu?
Benzeyen
taraf çok. Yine aynı kitapta çok ilginç bir cümle var;
“...Burckhardt’ın büyük adamlar için söylediği sözler, çoğu
Amerikalı’nın kendilerini yöneten seçkinler için içinden geçirdiklerini
dile getirmektedir: Onlar her şey, bizse hiçbir şey...”
Sonuç:
Bugün Türkiye’de “neler oluyor”? İktidar seçkinleri, “Yerleşik
seçkinlere” karşı gerçekten savaş mı açtı yoksa “bu savaşı uluslararası
seçkinler mi” yönetiyor? Seçkinler gerçekten “tasfiye mi” ediliyor
yoksa “Türkiye’nin uluslarası elitler tarafından kullanılmasına” ses
çıkaranlara mı bir şeyler oluyor? Ne dersiniz, hangisi? İnanın benim de
kafam çok karışık, biraz daha bekleyip sonuçları hep birlikte
göreceğiz!
Son söz: Bir Türk vatandaşı olarak “Türkiye’de
yılların yerleşik seçkinlerinin” sistemdeki “ağırlıklarının düşmesini”
hatta “sistemden tasfiye olmalarını” gönülden istiyor ve destekliyorum.
Ama birincisi; bu “seçkinlere TSK kesinlikle dahil değil”, bugün her
aldığımız nefesi TSK’nın varlığına borçluyuz. Yugoslavya ve Gazze
örnekleri ortada!
İkincisi; tasfiye edilenlerin yerine
“yenileri” gelmemeli! Daha açıkçası “temizlenen yerleşik seçkinlerin”
yerlerini “onları temizleyen iktidar seçkinleri” almamalı!
Başlığı görünce aklınıza şöyle bir soru gelebilir: Seçkinler iktidarını duyduk ama iktidar seçkinleri ne demek?
Bu farkı tanımlamak ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte temel fark şöyle
tarif edilebilir: “Yerleşik seçkinler her zaman iktidardadırlar,
iktidar seçkinleri ise seçkinler sınıfına gerçekte ait olmayan fakat
seçim sonucu iktidara gelerek geçici olarak gerçek iktidar sahipleri
ile işbirliği yapanlardır. Halkın içinden çıkarlar, iktidar seçkini
olarak sınıf atladıklarını ve geldikleri yerde kalıcı olduklarını
düşünürler. Hayattaki en büyük yanılgıları budur. Bir kısmı
tutundukları dalda kalırlarken, çoğu kullanılırlar.”
Örnek istiyorsanız son 50 yılda ülkelerde iktidara gelenlere ve şimdi nerede olduklarına bakın...
Peki Türkiye’de “bugün yaşananlar” ile durum farklı mı?
“İktidar seçkinleri” bazılarına göre “Yerleşik seçkinler” olarak tarif edeilenlere karşı savaş açtılar ve çok mu yol aldılar?
Sevgili
dostlar, bu soruya cevap ararken “seçkinler iktidarını” sadece Türkiye
içinde aramak çok doğru bir yaklaşım olmaz. Seçkinler iktidarı; 1945
sonrası ortaya çıkan sistemin her tarafını sardığı piramidin tepesinden
yayılan dinamiktir. Tamamı üyeleri tarafından bile kavranamaz ve asıl
statüko odur. Bugün iddia edildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet
yapısının statüko olduğunu savunup, ulus-devleti yıpratmaya çalışanlar
bile; bilerek veya bilmeyerek büyük statükoya hizmet edenlerdir...
Bana
inanmıyorsanız, bu kavramların “dünya genelinde” sorgulanmasına yol
açan Wright Mills’in “İktidar Seçkinleri” adlı kitabına bakalım.
Bakalım ve o günlerin Amerikası ile 2000’li yılların Türkiyesi’nin ne
kadar benzediğine dikkat edelim;
“...Sıradan insanlar, gündelik
hayatın dünyasını açacak güçte değildirler. Kaldı ki, bu yaşamı
biçimlendirenler, bu insanların ne yönetebilecekleri ne de
kavrayabilecekleri güçlerdir. Büyük değişimler sıradanların denetimleri
dışındadır ama değişimler onların edinimlerini ve dünyaya bakış
tarzlarını etkiler. Modern toplumun biçimlendiği çerçevenin baskıcı
zoruyla, üzerlerine çöken değişimden başkasını düşünemezler, güçsüz ve
amaçsız bırakıldıklarının farkına asla varamazlar... Bazı mesleklerden
ünlü kişiler ise ilgi çekici bir biçimde seçkinler ile iç içe girmiş
bulunmakta; ünlerini koruyabildikçe yerlerinde kalmakta, fakat bir gün
her biri ayrı bir köşeye atılıvermektedirler. Bu ünlü kişiler toplumu
yönetmekte önemi olan kuruluş ve hiyerarşilerin hiçbirinin başında
değillerse de kamuoyunun dikkatini çekecek, kitle toplumunu oluşturan
insancıklarda çeşitli duygular uyandıracak durumdadırlar... İktidar
yapısının üst kesimleri, bugün, her zamankinden daha çok birleşmiş, çok
daha güçlüdürler. Buna karşılık, alt kesimler güçsüzleştirilmiş,
bölünmüş, parçalanmıştır...
Alt tabakaların üyesi olan
kimseler, toplumun üst tabakalarından her gördüklerine itibar
sahibiymiş gibi davranmaya başlamışlardır... Öne çıkanlar, kitle
iletişim araçları sayesinde, çok değişik kişilikler kazanmışlardır...”
Nasıl, bugünün Türkiyesi’ne benziyor mu?
Benzeyen
taraf çok. Yine aynı kitapta çok ilginç bir cümle var;
“...Burckhardt’ın büyük adamlar için söylediği sözler, çoğu
Amerikalı’nın kendilerini yöneten seçkinler için içinden geçirdiklerini
dile getirmektedir: Onlar her şey, bizse hiçbir şey...”
Sonuç:
Bugün Türkiye’de “neler oluyor”? İktidar seçkinleri, “Yerleşik
seçkinlere” karşı gerçekten savaş mı açtı yoksa “bu savaşı uluslararası
seçkinler mi” yönetiyor? Seçkinler gerçekten “tasfiye mi” ediliyor
yoksa “Türkiye’nin uluslarası elitler tarafından kullanılmasına” ses
çıkaranlara mı bir şeyler oluyor? Ne dersiniz, hangisi? İnanın benim de
kafam çok karışık, biraz daha bekleyip sonuçları hep birlikte
göreceğiz!
Son söz: Bir Türk vatandaşı olarak “Türkiye’de
yılların yerleşik seçkinlerinin” sistemdeki “ağırlıklarının düşmesini”
hatta “sistemden tasfiye olmalarını” gönülden istiyor ve destekliyorum.
Ama birincisi; bu “seçkinlere TSK kesinlikle dahil değil”, bugün her
aldığımız nefesi TSK’nın varlığına borçluyuz. Yugoslavya ve Gazze
örnekleri ortada!
İkincisi; tasfiye edilenlerin yerine
“yenileri” gelmemeli! Daha açıkçası “temizlenen yerleşik seçkinlerin”
yerlerini “onları temizleyen iktidar seçkinleri” almamalı!
Yiğit Bulut- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 61
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 5
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz