Kafalar karışmamalı
1 sayfadaki 1 sayfası
Kafalar karışmamalı
Kafalar karışmamalı
Önemli olan kafalarımızın karışmaması. Çünkü 10-15 yıldır yapılmak istenen bu.
Son olarak da, “adil ve makul sürede yargılanma, masumiyet karinesi”
gibi kavramların üzerinde oynanıyor. Bunların yerine “ya bendensin, ya
değilsin” daha doğrusu “ya iktidarla berabersin ya da karşısın”
anlayışı konulmak isteniyor.
Gerçi kesinlikle Türk halkının
kafasının karıştığını tahmin etmiyorum. Çünkü çoğunluk da neler
yapıldığını, yapılmak istendiğini görüyor ve biliyor. Vicdanını
sızlatan girişimlere kesinlikle destek vermiyor. Bir kez olsun
“suçlular yargılanmasın” ya da “bu komutan ya da profesör nasıl
yargılanırmış” demeyen, tam tersine “soruştur, kovuştur, yargıla ama
mutlaka hukuka uygun olsun” diyen Türkiye Barolar Birliği’ni, İstanbul
ve Ankara barolarını, YARSAV’ı, Yargıtay Başkanı’nı, tüm hukukçuları
görüyor. Ve “insaf, bunların hepsi de Ergenekoncu mu” diye kendi
kendine soruyor. Gerçeği bilmeyenler maalesef sadece iktidar ve bazı
iktidar aydınları(!). Hani Başbakan’ın “benim silahşorlarım” dediği
sözüm ona aydınlar.
İnsanlar, daha 1990’larda Susurluk’la ilgili
kitaplar yazanları ve yaşamları boyunca hukuksuzluğa karşı mücadele
etmiş olanları, o dönemde suçladıkları, yargıladıkları kişilerle yan
yana görüyor. Ve inanmıyor. İnandıracak olan ne? “Evet bu kişiler
gerçekten yan yana imiş ve suçları sadece Cumhuriyet’i savunmak
değilmiş” dedirtecek olan ne? Sadece “bu konuda somut kanıtlar, sağlam
bir iddianame ve adil bir yargılama sonunda verilecek yargı kararı”. O
kadar. Oysa bize 19 aydır verilen sadece “Daha yazılamayan bir
iddianame. Bir türlü açıklanamayan, insanlara gösterilemeyen, somut
kanıtlar”. Ve tabii bir de “hâlâ inanmadınız mı, sizi gidi
Ergenekon’cular” diyen aydınlar(!).
19 aydır devam eden ama,
bazı kişiler hakkında daha iddianame bile düzenlenememiş olan bir
soruşturma. Sabaha karşı yaka paça gözaltına alınan kişiler. (Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddelerine uyulsa, o kişiler için bu
yöntem uygulanamazdı.) Ve “gözaltına almak için zorunluluk ve somut
emareler isteyen” bir yasaya karşın, yaka paça gözaltına alınıp, 4 gün
sorgulanan ve “anlat bakalım Cumhuriyet Kadınları projesinde neden rol
aldın” diye sorulanlar. Gizli telefon dinlemeleri, gizli tanıklar,
teknik izlemelerle dolu bir süreç. 5-6 aydır tutuklu bulunan ve
aleyhlerindeki “somut kanıtlar” nedir, bir türlü öğrenemeyen insanlar.
Bu arada ölenler, beyin kanaması geçirip, ömür boyu sağlığını
yitirenler. Daha haklarında iddianame düzenlenmemiş, kanıtlar yan yana
getirilememiş gazeteciler, parti başkanı. Ve maalesef, iktidar
gazeteleri ve gazetecilerinin yazıları ile öğrenilen, hatta devlet
televizyonundan önceden naklen verilen gözaltılar. Ve diğer tarafta da,
“bunlar usul kuralları, önemli olan amaç” ya da “darbe dönemlerinde de
böyleydi” diyen veya TV’de inanamayarak izledim, “yargı bağımsızlığını
sağlamak şimdi uzun iş, yargılayalım sonra bakarız” diyen aydınlar(!)
“Nasıl olsa bazıları suçludur” diye düşünen, yazan aydınlar(!)
Bu
durum ve “insanlığın Engizisyon’dan bu yana geliştirdiği tüm
kavramları, ceza adaleti anlayışını ve yıllardır gerçekleştirmeye
çalıştığımız tüm yargı ve savunma ilkelerini” tersine çevirmeye çalışan
bu aydınlar(!), hepimizi ürkütüyor. “Bunlar nasıl aydın” diye
düşündürüyor. Ve “yargı bağımsızlığını sağlamadan, iktidarların
ellerini tamamen çekecekleri bir yargı sistemi getirmeden”, Türkiye’de
temiz eller operasyonları da yapamayacağımızı, Susurluk’ları da ortaya
çıkartamayacağımızı bir kez daha açıkça gösteriyor.
Önemli olan kafalarımızın karışmaması. Çünkü 10-15 yıldır yapılmak istenen bu.
Son olarak da, “adil ve makul sürede yargılanma, masumiyet karinesi”
gibi kavramların üzerinde oynanıyor. Bunların yerine “ya bendensin, ya
değilsin” daha doğrusu “ya iktidarla berabersin ya da karşısın”
anlayışı konulmak isteniyor.
Gerçi kesinlikle Türk halkının
kafasının karıştığını tahmin etmiyorum. Çünkü çoğunluk da neler
yapıldığını, yapılmak istendiğini görüyor ve biliyor. Vicdanını
sızlatan girişimlere kesinlikle destek vermiyor. Bir kez olsun
“suçlular yargılanmasın” ya da “bu komutan ya da profesör nasıl
yargılanırmış” demeyen, tam tersine “soruştur, kovuştur, yargıla ama
mutlaka hukuka uygun olsun” diyen Türkiye Barolar Birliği’ni, İstanbul
ve Ankara barolarını, YARSAV’ı, Yargıtay Başkanı’nı, tüm hukukçuları
görüyor. Ve “insaf, bunların hepsi de Ergenekoncu mu” diye kendi
kendine soruyor. Gerçeği bilmeyenler maalesef sadece iktidar ve bazı
iktidar aydınları(!). Hani Başbakan’ın “benim silahşorlarım” dediği
sözüm ona aydınlar.
İnsanlar, daha 1990’larda Susurluk’la ilgili
kitaplar yazanları ve yaşamları boyunca hukuksuzluğa karşı mücadele
etmiş olanları, o dönemde suçladıkları, yargıladıkları kişilerle yan
yana görüyor. Ve inanmıyor. İnandıracak olan ne? “Evet bu kişiler
gerçekten yan yana imiş ve suçları sadece Cumhuriyet’i savunmak
değilmiş” dedirtecek olan ne? Sadece “bu konuda somut kanıtlar, sağlam
bir iddianame ve adil bir yargılama sonunda verilecek yargı kararı”. O
kadar. Oysa bize 19 aydır verilen sadece “Daha yazılamayan bir
iddianame. Bir türlü açıklanamayan, insanlara gösterilemeyen, somut
kanıtlar”. Ve tabii bir de “hâlâ inanmadınız mı, sizi gidi
Ergenekon’cular” diyen aydınlar(!).
19 aydır devam eden ama,
bazı kişiler hakkında daha iddianame bile düzenlenememiş olan bir
soruşturma. Sabaha karşı yaka paça gözaltına alınan kişiler. (Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddelerine uyulsa, o kişiler için bu
yöntem uygulanamazdı.) Ve “gözaltına almak için zorunluluk ve somut
emareler isteyen” bir yasaya karşın, yaka paça gözaltına alınıp, 4 gün
sorgulanan ve “anlat bakalım Cumhuriyet Kadınları projesinde neden rol
aldın” diye sorulanlar. Gizli telefon dinlemeleri, gizli tanıklar,
teknik izlemelerle dolu bir süreç. 5-6 aydır tutuklu bulunan ve
aleyhlerindeki “somut kanıtlar” nedir, bir türlü öğrenemeyen insanlar.
Bu arada ölenler, beyin kanaması geçirip, ömür boyu sağlığını
yitirenler. Daha haklarında iddianame düzenlenmemiş, kanıtlar yan yana
getirilememiş gazeteciler, parti başkanı. Ve maalesef, iktidar
gazeteleri ve gazetecilerinin yazıları ile öğrenilen, hatta devlet
televizyonundan önceden naklen verilen gözaltılar. Ve diğer tarafta da,
“bunlar usul kuralları, önemli olan amaç” ya da “darbe dönemlerinde de
böyleydi” diyen veya TV’de inanamayarak izledim, “yargı bağımsızlığını
sağlamak şimdi uzun iş, yargılayalım sonra bakarız” diyen aydınlar(!)
“Nasıl olsa bazıları suçludur” diye düşünen, yazan aydınlar(!)
Bu
durum ve “insanlığın Engizisyon’dan bu yana geliştirdiği tüm
kavramları, ceza adaleti anlayışını ve yıllardır gerçekleştirmeye
çalıştığımız tüm yargı ve savunma ilkelerini” tersine çevirmeye çalışan
bu aydınlar(!), hepimizi ürkütüyor. “Bunlar nasıl aydın” diye
düşündürüyor. Ve “yargı bağımsızlığını sağlamadan, iktidarların
ellerini tamamen çekecekleri bir yargı sistemi getirmeden”, Türkiye’de
temiz eller operasyonları da yapamayacağımızı, Susurluk’ları da ortaya
çıkartamayacağımızı bir kez daha açıkça gösteriyor.
Süheyl BATUM- DEMİR ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 24
Yaş : 69
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 27/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz