Amerikancı Gürüz ile AKP'nin yaptığı meğer kayıkçı kavgası imiş!
1 sayfadaki 1 sayfası
Amerikancı Gürüz ile AKP'nin yaptığı meğer kayıkçı kavgası imiş!
Amerikancı Gürüz ile AKP'nin yaptığı meğer kayıkçı kavgası imiş!
O fotoğrafa canım çok sıkılmıştı. Öyle ya koca bir YÖK Başkanı
suçüstü yakalanan bir sapığa reva görülecek tarzda başına bastırılarak
polis otosuna sokuluyordu.
Sadece ben değil sağduyu sahibi herkes o görüntüden rahatsız oldu.
Kastettiğim malum Kemal Gürüz’ün Ergenekon bağlamında gözaltına alınması sürecinde yaşananlardır.
İtiraf ve dava!
Gürüz ilk kez, hem de hiç hak etmeden mağdur bir görüntüye girmişti.
Derken YÖK eski Başkanı ifade sonrasında niçin ve nasıl olmuştur bilinmez hemen serbest bırakıldı.
Serbest kalmanın ertesi günü Gürüz soluğu Hürriyet’ten Ahmet Hakan’ın yanında alıyor ve bombayı patlatıyor.
- “Ben Amerikancıyım.”
Yalçın Küçük bu beyanın ardında korku ve paniğin olabileceğini söyledi.
Küçük’e göre Kemal Gürüz bu açıklamayla kendini kurtarmaya çalışıyor.
İyi
de sormak lazım devletin en önemli anayasal kurumlarının başında görev
yapan biri sıkışınca hemen Amerikancı olduğunu ilan etmek zorunda mıdır?
Böyle bir şey belki sıradan bir Afrika ülkesinde olağan karşılanabilir de Türkiye’de bu olacak şey midir?
Demek
ki neymiş efendim, bizim o küçümsediğimiz Afrika kabilelerinden zerre
bir farkımız yokmuş! Öyle ya yargılama sürecinde taraf belirtip, yani
Amerikancıyım deyip imdat istemek ancak kabilelerde görülebilecek bir
ilkellik değil midir?
Göreceksiniz bu itiraftan sonra bu dava fiilen düşmüş olacaktır.
Gürüz’ün esrarengiz projesi
Öyle, çünkü aksi olsaydı zaten Kemal Gürüz Amerikancıyım deme gereğini duymayacaktı.
Bu tablo Türkiye ve yargısı için komedi ötesinde trajedi değil de nedir Allah aşkına!
Yok yok, adam, yani Gürüz mecbur kaldı da öyle söylüyor değildir.
Kemal
Gürüz’ün ABD ekolünden oluşunun bir diğer belgesi 1995’te YÖK
bünyesinde Dünya Bankası dairesini kurup SPAN Amerikan Eğitim Sistemi
ile beraber çalışarak Türk eğitim sistemini piyasaya açmasıdır ki bu
projenin ikinci adımını da Tayyip Erdoğan atmıştır.
Yani Gürüz öyle sıradan değil, derin Amerikancıdır.
Bitmedi.
Aynı
Kemal Gürüz’ün İsrail’deki Moşe Dayan Üniversitesi’nin mütevelli
heyetinde bulunduğu iddiaları uzun zamandır dillendirilmesine rağmen bu
iddia Gürüz tarafından bir kez olsun yalanlanmamıştır.
Görüldüğü gibi Gürüz’ün bir eli Washington’da, bir eli de Tel Aviv’dedir.
Bunun anlamı da Kemal Gürüz ile AKP’nin aslında karşıt değil tersine yoldaş olduklarıdır.
Ama ya geçmişten gelen düşmanlıkları demeyin!
Yürürlükte
olan bir proje varsa etki-tepki misali herkesin rolü değişiktir. Demek
ki Gürüz’e AKP zihniyetinin önünü açmak için bir rol verilmiş, o da
bunu başarı ile yerine getirmiştir.
Hayır buna komplo teorisi
diyemezsiniz, zira ikisinin kıblesi de Washington’dur. Görüyorsunuz
biri alenen Amerikancıyım derken diğeri BOP Eşbaşkanlığı ile açıktan
övünüyor.
9 milyar ne olacak?
Şu halde Kemal Gürüz ve onun gibilerin AKP ile vuruşuyor görünmeleri demek ki kayıkçı kavgası imiş!
Gelelim Gürüz’ün Prof. Tahir Hatipoğlu’ndan aldığı 9 milyar olayına.
Hadiseyi
bilmeyenler için bir kez daha yazalım. Gürüz YÖK’te operasyonlar
yaparken Tahir Hoca “Bu adam Amerikancı” demiş ve Kemal Gürüz’ün
şikâyetiyle soluğu mahkemede almıştı.
Sonuç ne mi oldu? Hatipoğlu o beyanından ötürü Gürüz’e 9 milyar tazminat ödedi.
İyi de Kemal Gürüz Ahmet Hakan’a şimdi “Ben Amerikancıyım” demiyor mu? Diyorsa o 9 milyar ne olacak?
Normal insanlar böyle bir durumda özür dileyip parayı faiziyle beraber iade eder de Amerikancılar da öyle şey olmaz!
Bu Gürüz görüyorsunuz aynen AKP gibi.
Sahi Tayyip bey artık örtü düştüğüne göre bu küresel ideal yoldaşını partisinden niye aday yapmıyor?
VAHİM...
Gül’ün danışmanı bar mı dağıtıyor?
Adı
Ahmet Sever... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün en değer verdiği (basın)
danışmanı. Ahmet uzun yıllar Brüksel’de kaldığından olsa gerek bar
gezme, yani her mekânda birkaç kadeh içme meraklısıdır. Köşk’te mesai
yapma gibi bir zorunluluğu kendinde görmediğinden olsa gerek her gece
sabahlara kadar, o bar senin, bu bar benim gezinip duruyor. İşte bar
düşkünü bu danışman Turktime’ın haberine göre önceki akşam
Gaziosmanpaşa’daki Zeki Bar’da yine bir olaya karıştı. Yanında sanatçı
Yavuz Bingöl olan danışman Ahmet Sever, meydana gelen olayda beyanlara
göre dayak da yemiş! İşin vahameti bu olayın ilk olmaması, yani Ahmet
Sever’in benzer hadiseleri kısa bir süre önce de yaşamış olmasıdır.
Başkentin ve siyasetin gözü kulağı olan Turktime haber sitesine göre
Ahmet Sever, Mum Bar’da da benzer bir kavgaya karışmıştı... Eh
namazlı-abdestli, başörtülü Gül ailesine böyle bir danışman pek
yakışıyor doğrusu. Bakalım Vakit gazetesi ne diyecek buna?.. Bir başka
boyut Ahmet ne yapıp edip dayak yememelidir. Devletimizin en tepesinde
bulunan ismin danışmanına önüne gelenin tokat atması iyi bir görüntü
olmuyor... Kazara böyle bir şey Tayyip beyin yakınındaki birine
yapılsaydı emin olun o bölge topyekün muhasara altına alınır ve olaya
uzak-yakın ilgisi bulunanlar sabaha kadar falakadan geçirilirdi... Bu
da Abdullah beyle Tayyip bey arasında Gül lehine olan farktır.
HÂLÂ...
Araplar dün Osmanlı’yı, bugün Hamas’ı hançerliyor!
Ne
yalan söyleyeyim, ben bu Arapları oldum olası sevmiyorum. İşim gereği
Mağrip’ten Maşrik’e, yani Körfez’den Kuzey Afrika’ya kadar istisnasız
bütün Arap diyarını ülke ülke dolaştım. Bazılarına birkaç kez gittim.
Vallahi Türkleri seven birini hiç mi hiç görmedim. Tersine Türk deyince
diş gıcırtıyorlar. Tamam Osmanlı’nın asırlar süren hakimiyeti bunun
gerekçesi olabilir de arkadaş Osmanlı Britanya ya da Paxamericana gibi
sömürgeci değil, tersine imar ve ihyacıydı. Osmanlı emperyalist değil
Nizam-ı Alemci, yani fütühatçıydı. Dolayısıyla Arapların Osmanlı’ya
zerre sitem hakları yoktur. Araplar ne zaman ki Osmanlı’dan koptu o gün
bugün emperyalizmin tekmesi ile çiğneniyorlar. Hiç unutmam bir
Filistinli, Mescid-i Aksa’da bana, “Biz Araplar millet olarak
Osmanlı’ya yaptığımız ihanetin bedelini ödüyoruz” demişti. Evet işte bu
Araplar dün Osmanlı’yı nasıl arkadan vurdu ise bugün Hamas’ı aynı
şekilde vuruyor. Baksanıza Mısırlılar bizim yardım paketleri ve
heyetlerini bile Gazze’ye sokmuyor.
BU MERAK NERDEN...
Güz Sancısı filmi niye şimdi?
Medyada
Güz Sancısı günleri başladı. Tomris hanımın 6-7 Eylül olaylarını
anlatan filmi vizyona girince herkes yüzleşme deyip döktürüyor da
döktürüyor. Tamam 6-7 Eylül olayları çirkindir ve asla tasvip
edilemez. Dahası tarihimiz adına da bir lekedir. Bunlar doğrudur, ama
bu doğruları tarih gibi sunmak yerine psikolojik harekâta vesile olacak
şekilde servis etmek neyin nesidir? Bana hiç kimse ne Can Dündar’ın
yaptığı Mustafa filminin, ne de Giritlioğlu’nun yaptığı Güz Sancısı’nın
zamanlama bağlamında tesadüf olduğunu söyleyemez. Tersine Kurtlar
Vadisi’ndeki senaryo değişimleri bile tesadüf değildir. Sinema filmleri
ve TV dizileri psikolojik harekât için en uygun vasıtalardır.
Dolayısıyla biz son dönemde art arda yapılan bu filmlerin bir proje
kapsamında olduğu kanaatindeyiz. Dikkat edin Obama Başkan’dır ve artık
Ermeni soykırımı Amerikan İmparatorluğu’nun resmi kabulü olacaktır.
Hayır bu iş orada kalmayacak, belli ki arkası gelecektir. İşte Güz
Sancısı gibi filmler o arkası için zemin yaratma hadisesidir... Benim
anlamadığım bir şey de Yılmaz Karakoyunlu denen devlette bakanlık
yapmış birinin bu filmde senarist olmasıdır. Hatırlayın aynı
Karakoyunlu varlık vergisini de senaryolaştırmıştı. Sahi bu adamdaki bu
merak bir görev mi, yoksa ilgi mi? Bu Yılmaz Karakoyunlu meçhulünü
önümüzdeki günlerde deşifre etmeye çalışacağım.
O fotoğrafa canım çok sıkılmıştı. Öyle ya koca bir YÖK Başkanı
suçüstü yakalanan bir sapığa reva görülecek tarzda başına bastırılarak
polis otosuna sokuluyordu.
Sadece ben değil sağduyu sahibi herkes o görüntüden rahatsız oldu.
Kastettiğim malum Kemal Gürüz’ün Ergenekon bağlamında gözaltına alınması sürecinde yaşananlardır.
İtiraf ve dava!
Gürüz ilk kez, hem de hiç hak etmeden mağdur bir görüntüye girmişti.
Derken YÖK eski Başkanı ifade sonrasında niçin ve nasıl olmuştur bilinmez hemen serbest bırakıldı.
Serbest kalmanın ertesi günü Gürüz soluğu Hürriyet’ten Ahmet Hakan’ın yanında alıyor ve bombayı patlatıyor.
- “Ben Amerikancıyım.”
Yalçın Küçük bu beyanın ardında korku ve paniğin olabileceğini söyledi.
Küçük’e göre Kemal Gürüz bu açıklamayla kendini kurtarmaya çalışıyor.
İyi
de sormak lazım devletin en önemli anayasal kurumlarının başında görev
yapan biri sıkışınca hemen Amerikancı olduğunu ilan etmek zorunda mıdır?
Böyle bir şey belki sıradan bir Afrika ülkesinde olağan karşılanabilir de Türkiye’de bu olacak şey midir?
Demek
ki neymiş efendim, bizim o küçümsediğimiz Afrika kabilelerinden zerre
bir farkımız yokmuş! Öyle ya yargılama sürecinde taraf belirtip, yani
Amerikancıyım deyip imdat istemek ancak kabilelerde görülebilecek bir
ilkellik değil midir?
Göreceksiniz bu itiraftan sonra bu dava fiilen düşmüş olacaktır.
Gürüz’ün esrarengiz projesi
Öyle, çünkü aksi olsaydı zaten Kemal Gürüz Amerikancıyım deme gereğini duymayacaktı.
Bu tablo Türkiye ve yargısı için komedi ötesinde trajedi değil de nedir Allah aşkına!
Yok yok, adam, yani Gürüz mecbur kaldı da öyle söylüyor değildir.
Kemal
Gürüz’ün ABD ekolünden oluşunun bir diğer belgesi 1995’te YÖK
bünyesinde Dünya Bankası dairesini kurup SPAN Amerikan Eğitim Sistemi
ile beraber çalışarak Türk eğitim sistemini piyasaya açmasıdır ki bu
projenin ikinci adımını da Tayyip Erdoğan atmıştır.
Yani Gürüz öyle sıradan değil, derin Amerikancıdır.
Bitmedi.
Aynı
Kemal Gürüz’ün İsrail’deki Moşe Dayan Üniversitesi’nin mütevelli
heyetinde bulunduğu iddiaları uzun zamandır dillendirilmesine rağmen bu
iddia Gürüz tarafından bir kez olsun yalanlanmamıştır.
Görüldüğü gibi Gürüz’ün bir eli Washington’da, bir eli de Tel Aviv’dedir.
Bunun anlamı da Kemal Gürüz ile AKP’nin aslında karşıt değil tersine yoldaş olduklarıdır.
Ama ya geçmişten gelen düşmanlıkları demeyin!
Yürürlükte
olan bir proje varsa etki-tepki misali herkesin rolü değişiktir. Demek
ki Gürüz’e AKP zihniyetinin önünü açmak için bir rol verilmiş, o da
bunu başarı ile yerine getirmiştir.
Hayır buna komplo teorisi
diyemezsiniz, zira ikisinin kıblesi de Washington’dur. Görüyorsunuz
biri alenen Amerikancıyım derken diğeri BOP Eşbaşkanlığı ile açıktan
övünüyor.
9 milyar ne olacak?
Şu halde Kemal Gürüz ve onun gibilerin AKP ile vuruşuyor görünmeleri demek ki kayıkçı kavgası imiş!
Gelelim Gürüz’ün Prof. Tahir Hatipoğlu’ndan aldığı 9 milyar olayına.
Hadiseyi
bilmeyenler için bir kez daha yazalım. Gürüz YÖK’te operasyonlar
yaparken Tahir Hoca “Bu adam Amerikancı” demiş ve Kemal Gürüz’ün
şikâyetiyle soluğu mahkemede almıştı.
Sonuç ne mi oldu? Hatipoğlu o beyanından ötürü Gürüz’e 9 milyar tazminat ödedi.
İyi de Kemal Gürüz Ahmet Hakan’a şimdi “Ben Amerikancıyım” demiyor mu? Diyorsa o 9 milyar ne olacak?
Normal insanlar böyle bir durumda özür dileyip parayı faiziyle beraber iade eder de Amerikancılar da öyle şey olmaz!
Bu Gürüz görüyorsunuz aynen AKP gibi.
Sahi Tayyip bey artık örtü düştüğüne göre bu küresel ideal yoldaşını partisinden niye aday yapmıyor?
VAHİM...
Gül’ün danışmanı bar mı dağıtıyor?
Adı
Ahmet Sever... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün en değer verdiği (basın)
danışmanı. Ahmet uzun yıllar Brüksel’de kaldığından olsa gerek bar
gezme, yani her mekânda birkaç kadeh içme meraklısıdır. Köşk’te mesai
yapma gibi bir zorunluluğu kendinde görmediğinden olsa gerek her gece
sabahlara kadar, o bar senin, bu bar benim gezinip duruyor. İşte bar
düşkünü bu danışman Turktime’ın haberine göre önceki akşam
Gaziosmanpaşa’daki Zeki Bar’da yine bir olaya karıştı. Yanında sanatçı
Yavuz Bingöl olan danışman Ahmet Sever, meydana gelen olayda beyanlara
göre dayak da yemiş! İşin vahameti bu olayın ilk olmaması, yani Ahmet
Sever’in benzer hadiseleri kısa bir süre önce de yaşamış olmasıdır.
Başkentin ve siyasetin gözü kulağı olan Turktime haber sitesine göre
Ahmet Sever, Mum Bar’da da benzer bir kavgaya karışmıştı... Eh
namazlı-abdestli, başörtülü Gül ailesine böyle bir danışman pek
yakışıyor doğrusu. Bakalım Vakit gazetesi ne diyecek buna?.. Bir başka
boyut Ahmet ne yapıp edip dayak yememelidir. Devletimizin en tepesinde
bulunan ismin danışmanına önüne gelenin tokat atması iyi bir görüntü
olmuyor... Kazara böyle bir şey Tayyip beyin yakınındaki birine
yapılsaydı emin olun o bölge topyekün muhasara altına alınır ve olaya
uzak-yakın ilgisi bulunanlar sabaha kadar falakadan geçirilirdi... Bu
da Abdullah beyle Tayyip bey arasında Gül lehine olan farktır.
HÂLÂ...
Araplar dün Osmanlı’yı, bugün Hamas’ı hançerliyor!
Ne
yalan söyleyeyim, ben bu Arapları oldum olası sevmiyorum. İşim gereği
Mağrip’ten Maşrik’e, yani Körfez’den Kuzey Afrika’ya kadar istisnasız
bütün Arap diyarını ülke ülke dolaştım. Bazılarına birkaç kez gittim.
Vallahi Türkleri seven birini hiç mi hiç görmedim. Tersine Türk deyince
diş gıcırtıyorlar. Tamam Osmanlı’nın asırlar süren hakimiyeti bunun
gerekçesi olabilir de arkadaş Osmanlı Britanya ya da Paxamericana gibi
sömürgeci değil, tersine imar ve ihyacıydı. Osmanlı emperyalist değil
Nizam-ı Alemci, yani fütühatçıydı. Dolayısıyla Arapların Osmanlı’ya
zerre sitem hakları yoktur. Araplar ne zaman ki Osmanlı’dan koptu o gün
bugün emperyalizmin tekmesi ile çiğneniyorlar. Hiç unutmam bir
Filistinli, Mescid-i Aksa’da bana, “Biz Araplar millet olarak
Osmanlı’ya yaptığımız ihanetin bedelini ödüyoruz” demişti. Evet işte bu
Araplar dün Osmanlı’yı nasıl arkadan vurdu ise bugün Hamas’ı aynı
şekilde vuruyor. Baksanıza Mısırlılar bizim yardım paketleri ve
heyetlerini bile Gazze’ye sokmuyor.
BU MERAK NERDEN...
Güz Sancısı filmi niye şimdi?
Medyada
Güz Sancısı günleri başladı. Tomris hanımın 6-7 Eylül olaylarını
anlatan filmi vizyona girince herkes yüzleşme deyip döktürüyor da
döktürüyor. Tamam 6-7 Eylül olayları çirkindir ve asla tasvip
edilemez. Dahası tarihimiz adına da bir lekedir. Bunlar doğrudur, ama
bu doğruları tarih gibi sunmak yerine psikolojik harekâta vesile olacak
şekilde servis etmek neyin nesidir? Bana hiç kimse ne Can Dündar’ın
yaptığı Mustafa filminin, ne de Giritlioğlu’nun yaptığı Güz Sancısı’nın
zamanlama bağlamında tesadüf olduğunu söyleyemez. Tersine Kurtlar
Vadisi’ndeki senaryo değişimleri bile tesadüf değildir. Sinema filmleri
ve TV dizileri psikolojik harekât için en uygun vasıtalardır.
Dolayısıyla biz son dönemde art arda yapılan bu filmlerin bir proje
kapsamında olduğu kanaatindeyiz. Dikkat edin Obama Başkan’dır ve artık
Ermeni soykırımı Amerikan İmparatorluğu’nun resmi kabulü olacaktır.
Hayır bu iş orada kalmayacak, belli ki arkası gelecektir. İşte Güz
Sancısı gibi filmler o arkası için zemin yaratma hadisesidir... Benim
anlamadığım bir şey de Yılmaz Karakoyunlu denen devlette bakanlık
yapmış birinin bu filmde senarist olmasıdır. Hatırlayın aynı
Karakoyunlu varlık vergisini de senaryolaştırmıştı. Sahi bu adamdaki bu
merak bir görev mi, yoksa ilgi mi? Bu Yılmaz Karakoyunlu meçhulünü
önümüzdeki günlerde deşifre etmeye çalışacağım.
Sebahattin ÖNKİBAR- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 178
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : sonkibar@gmail.com
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 27/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz