Kahraman Başbakan'ın direndiği iki talep ne?
1 sayfadaki 1 sayfası
Kahraman Başbakan'ın direndiği iki talep ne?
Kahraman Başbakan’ın direndiği iki talep ne?
Afrika’nın balta girmemiş ülkeleri bile küresel ekonomik krize karşı önlem aldı,
vatandaşlarını nasıl koruyacağını çoktan belirledi...
Bütün
ülkeler işsizliğin artmaması, şirketlerin kapanmaması, yatırımcıların
mağdur olmaması için eylem planlarını açıkladı ve uygulamaya geçti...
Bu konuda bugüne kadar somut adım atmayan ender ülkelerden birisi Türkiye!
Peki neden?
Çünkü kriz bize “teğet geçecek”ti; Başbakan Erdoğan öyle söylüyordu...
Ama olmadı...
Teğet geçmesi beklenen kriz, delip de geçmeye başladı!
***
Tek umut, her kriz döneminde olduğu gibi yine IMF’yle yapılması beklenen anlaşma...
IMF uzmanları bizim adımıza “krize karşı direnme” planı üretip, cebimize de biraz para koyacaklar, biz de bunu uygulayacağız...
Ama hükümet; buna bile sıcak bakmıyor!
Çünkü IMF, kamu yatırımlarının kısılmasını ve ciddi tasarruf önlemleri alınmasını istiyor...
Peki, bizimkiler böyle bir talebi seçimlerden önce hayata geçirebilirler mi?
Geçirirlerse, milyonlarca TL’lik seçim sadakasını dağıtabilirler mi?
Bu soruların yanıtı belli: Hayır!
***
İşte
bu yüzden ikide bir “IMF’yle anlaşmada son kavşağa girdik” diyorlar ama
bu açıklamaların üzerinden daha birkaç saat bile geçmeden çark
ediyorlar.
Tıpkı dünkü gibi!
Önceki gece IMF Birinci
Başkan Yardımcısı’yla Davos’ta bir araya gelen Başbakan, bu görüşmeden
sonra yaptığı açıklamada anlaşmanın imzalanmak üzere olduğunu söyledi.
Fakat
aynı kameraların karşısına sabah saatlerinde tekrar geçtiğinde ise,
“Anlaşamadık. Özelikle son getirilen iki maddeyi kabul etmemiz mümkün
değil” dedi.
Gelin görün ki; “kabul edilemez” bu taleplerin ne olduğunu açıklamadı!
***
İyi de nedir “asla kabul edilemeyecek” bu iki talep?
Bugüne kadar ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin neredeyse her isteğini kabul edip başının üzerine koyan...
Kuzey Irak’a operasyon yapmak için bile ABD’ye gidip izin isteyen...
“Bu kadar yeter, artık çıkın” uyarısı gelince, askerlerimizi operasyonun tam orta yerinde apar topar geri çeken...
Otuz yıllık Kıbrıs politikasında taviz üstüne taviz veren...
Ülkenin en stratejik kuruluşlarını ve arazilerini, özelleştirme kapsamında Arap şeyhlerine satan...
Ermeni soykırımı iddialarını tanımak üzere olan ABD’ye “Dur” bile diyemeyen...
Başbakan ve AKP iktidarı; hangi çılgın iki talep yüzünden kahramanca (!) direnmeye başladı?
Yoksa kendini bilmez IMF’ciler, “İstanbul’u Yunan’a verin, cumhuriyet rejiminden vazgeçin” mi dedi?
***
Başbakan’ın bu konuda gizemli bir tavır takınmaya hakkı yok...
Madem
IMF’nin kabul edilemez talepleri olduğunu ve bu yüzden anlaşmayı kabul
etmediklerini söylüyor, o zaman bu talepleri de açıklamak zorunda...
Açıklasın ki, biz de görelim bu “saçma” istekleri...
Ve kahramanca direndiği için ellerimiz patlayıncaya kadar alkışlayalım Başbakanımızı!
*****
GÜNÜN SORUSU
Anayasa
Mahkemesi, eski Cumhurbaşkanı Sezer’in üç yıl önceki başvurusunu dün
karara bağladı ve telefon dinlemeleriyle ilgili kanunun iki hükmünü oy
birliğiyle iptal etti... Sorum Anayasa Mahkemesi Başkanı’na:
Bu konuyu Mahkeme’nin gündemine getirmek için neden üç yıl beklediniz? Geciken adalet, adalet midir?
*****
71 bin kişi dinleniyormuş! 71 bin mahkeme kararı var mı?
Anayasa
Mahkemesi’nin dünkü kararını değerlendiren Telekomünikasyon İletişim
Başkanı Fethi Şimşek, Türkiye’deki 71 milyon kişiyi dinlemelerinin
zaten teknik olarak mümkün olmadığını, dinlenenlerin sayısının toplam
nüfusa oranının binde 1 olduğunu söyledi...
Bu da demektir ki; ülkemizde halen 71 bin kişi dinleniyor...
Yasalarımız,
telefon dinlemelerinin ancak mahkeme kararıyla yapılabileceğini
öngördüğüne göre, 71 bin kişi hakkında mahkemelerce izin verilmiş
olması gerekir!
Peki, ortada gerçekten bu kadar mahkeme kararı var mı? Yani her dinleme, mahkeme kararına dayanılarak mı yapılıyor?
Dinleme olayındaki kritik soru budur:
Sayın Şimşek bir de bu konuya açıklık getirse, ne kadar iyi olur değil mi?
Afrika’nın balta girmemiş ülkeleri bile küresel ekonomik krize karşı önlem aldı,
vatandaşlarını nasıl koruyacağını çoktan belirledi...
Bütün
ülkeler işsizliğin artmaması, şirketlerin kapanmaması, yatırımcıların
mağdur olmaması için eylem planlarını açıkladı ve uygulamaya geçti...
Bu konuda bugüne kadar somut adım atmayan ender ülkelerden birisi Türkiye!
Peki neden?
Çünkü kriz bize “teğet geçecek”ti; Başbakan Erdoğan öyle söylüyordu...
Ama olmadı...
Teğet geçmesi beklenen kriz, delip de geçmeye başladı!
***
Tek umut, her kriz döneminde olduğu gibi yine IMF’yle yapılması beklenen anlaşma...
IMF uzmanları bizim adımıza “krize karşı direnme” planı üretip, cebimize de biraz para koyacaklar, biz de bunu uygulayacağız...
Ama hükümet; buna bile sıcak bakmıyor!
Çünkü IMF, kamu yatırımlarının kısılmasını ve ciddi tasarruf önlemleri alınmasını istiyor...
Peki, bizimkiler böyle bir talebi seçimlerden önce hayata geçirebilirler mi?
Geçirirlerse, milyonlarca TL’lik seçim sadakasını dağıtabilirler mi?
Bu soruların yanıtı belli: Hayır!
***
İşte
bu yüzden ikide bir “IMF’yle anlaşmada son kavşağa girdik” diyorlar ama
bu açıklamaların üzerinden daha birkaç saat bile geçmeden çark
ediyorlar.
Tıpkı dünkü gibi!
Önceki gece IMF Birinci
Başkan Yardımcısı’yla Davos’ta bir araya gelen Başbakan, bu görüşmeden
sonra yaptığı açıklamada anlaşmanın imzalanmak üzere olduğunu söyledi.
Fakat
aynı kameraların karşısına sabah saatlerinde tekrar geçtiğinde ise,
“Anlaşamadık. Özelikle son getirilen iki maddeyi kabul etmemiz mümkün
değil” dedi.
Gelin görün ki; “kabul edilemez” bu taleplerin ne olduğunu açıklamadı!
***
İyi de nedir “asla kabul edilemeyecek” bu iki talep?
Bugüne kadar ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin neredeyse her isteğini kabul edip başının üzerine koyan...
Kuzey Irak’a operasyon yapmak için bile ABD’ye gidip izin isteyen...
“Bu kadar yeter, artık çıkın” uyarısı gelince, askerlerimizi operasyonun tam orta yerinde apar topar geri çeken...
Otuz yıllık Kıbrıs politikasında taviz üstüne taviz veren...
Ülkenin en stratejik kuruluşlarını ve arazilerini, özelleştirme kapsamında Arap şeyhlerine satan...
Ermeni soykırımı iddialarını tanımak üzere olan ABD’ye “Dur” bile diyemeyen...
Başbakan ve AKP iktidarı; hangi çılgın iki talep yüzünden kahramanca (!) direnmeye başladı?
Yoksa kendini bilmez IMF’ciler, “İstanbul’u Yunan’a verin, cumhuriyet rejiminden vazgeçin” mi dedi?
***
Başbakan’ın bu konuda gizemli bir tavır takınmaya hakkı yok...
Madem
IMF’nin kabul edilemez talepleri olduğunu ve bu yüzden anlaşmayı kabul
etmediklerini söylüyor, o zaman bu talepleri de açıklamak zorunda...
Açıklasın ki, biz de görelim bu “saçma” istekleri...
Ve kahramanca direndiği için ellerimiz patlayıncaya kadar alkışlayalım Başbakanımızı!
*****
GÜNÜN SORUSU
Anayasa
Mahkemesi, eski Cumhurbaşkanı Sezer’in üç yıl önceki başvurusunu dün
karara bağladı ve telefon dinlemeleriyle ilgili kanunun iki hükmünü oy
birliğiyle iptal etti... Sorum Anayasa Mahkemesi Başkanı’na:
Bu konuyu Mahkeme’nin gündemine getirmek için neden üç yıl beklediniz? Geciken adalet, adalet midir?
*****
71 bin kişi dinleniyormuş! 71 bin mahkeme kararı var mı?
Anayasa
Mahkemesi’nin dünkü kararını değerlendiren Telekomünikasyon İletişim
Başkanı Fethi Şimşek, Türkiye’deki 71 milyon kişiyi dinlemelerinin
zaten teknik olarak mümkün olmadığını, dinlenenlerin sayısının toplam
nüfusa oranının binde 1 olduğunu söyledi...
Bu da demektir ki; ülkemizde halen 71 bin kişi dinleniyor...
Yasalarımız,
telefon dinlemelerinin ancak mahkeme kararıyla yapılabileceğini
öngördüğüne göre, 71 bin kişi hakkında mahkemelerce izin verilmiş
olması gerekir!
Peki, ortada gerçekten bu kadar mahkeme kararı var mı? Yani her dinleme, mahkeme kararına dayanılarak mı yapılıyor?
Dinleme olayındaki kritik soru budur:
Sayın Şimşek bir de bu konuya açıklık getirse, ne kadar iyi olur değil mi?
Mustafa MUTLU- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 170
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : mmutlu@gazetevatan.com
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 27/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz