Yine mal-mülk meselesi
1 sayfadaki 1 sayfası
Yine mal-mülk meselesi
Yine mal-mülk meselesi
1975’te yapılmış olan nüfus mübadelesinden sonra tarafların
öngördüğü coğrafi ayırıma dayalı “iki kesimli ve iki toplumu
federasyon” anlaşmasının gerçekleşmesi, Makarios’un Atina’dan “coğrafi
zemine dayalı bir anlaşmayı asla kabul etmeyeceğim” çıkışından sonra
1977’ye kadar ertelenmişti, ancak uzlaşma olacaksa Türk tarafının,
güvenlik nedeniyle iki kesimlilikten vazgeçmeyeceği aşikârdı. İki
kesimlilik, karma hayatın günlük sürtüşmelerine son verecek, her
bölgede asayiş kendi emniyet güçleri ile temin edilecekti. Bu nedenle
mal-mülk konusunda Kıbrıs’ın şartlarında adalet eski mal sahiplerinin
mallarına mülklerine dönüşleri ile değil Kıbrıs’a özel şartlarla
halledilecekti. Geçen yazımda da yazdığım gibi “global şekilde,
tazminat ve takas yolu ile halli” BM Sekreteri’nin hukuk müşavirinin
de öngördüğü bir formül olarak Fikirler Dizisi’nde kabul görmüştü. Türk
tarafı bu formülü kabul etmekle eski Rum sahiplerin haklarını gasp
etmiyor, bu hakkı tanıyor ve “takas, tazminat ve asgari iade veya
dönüşe izin ile” konunun halledilmesini öngörüyordu. Eşdeğer Tazmin
Yasası da Rum’un Kuzey’de bıraktığı mal ve mülkün gaspı anlamına
gelmiyordu.
Konu başsavcılığın mütalaasına sunulduğunda alınmış
olan yanıt “işgal kuvvetlerinin veya işgal sonucunun” tasarrufları ile
ilgilidir. Halbuki Kuzey’deki mal-mülk ile ilgili tasarruf Türkiye veya
Barış Kuvvetleri tarafından yapılmıyordu. Tasarruf, halkın iradesi ile
kurulmuş olan meşru bir idarenin tasarrufuydu. Rum tarafında
kendilerinin yaratmış oldukları meseleyi halletmek niyeti olmuş olsaydı
bu konu Fikirler Dizisi’ndeki global formül çerçevesinde çoktan
halledilmiş olurdu. Halbuki niyet Kıbrıs’ın tümüne sahip olduğu için
Rum liderliği soluğu AİHM’de aldı. Şimdi AİHM’nin kararları karşısında
bunalanlar “tapu vermek hataydı” noktasında fikir yürütmeye ve kendi
bindikleri dalı kesmeye başladılar. Rum tarafı Güney’deki Türk malları
için tapu vermemiş, icar yönüne gitmiş; biz de öyle yapmalıymışız!
Rum’un, tevessül ettiği sahtekârlığa bakan yok. “Hükümet” olarak zoraki
istimlâk diye tapularını aldığı Türk emlakinin tazminatı Kıbrıs
meselesi halledildikten sonra ödenir diye yasa yapmış. Geriye kalanlar
tutanın elinde kalmış. Bu konuda kendi aralarında kavga edip
duruyorlar. Nüfus mübadelesinden sonra dünyadan aldıkları paralarla
kendi göçmenlerinin çoğunu rahatça yerleştirmişler. Göçmen evlerini
yabancıları kandırmak için kullanıyorlar. Bizdeki durum bambaşka bir
durumdu. Tapu verilmese göçmen çivi çakmayacak, kimse yatırım
yapmayacak, göç en cazip çare olacak, ülke boşalacak. Rumların siyasi
maksatla AİHM’e müracaatları işi nereye getirmiştir? Yine tazminat ve
takas kapısını açık tutan fakat tek yanlı yapıldığı için meselenin
esasını ele aldırmayan Tazminat Komisyonu’na getirmiştir. Bu komisyonun
yasası Türkiye tarafından bir oldubitti şeklinde Meclis’e
getirildiğinde Meclis’teki arkadaşlarımız yasayı Güney’deki Türk
mallarını da kapsayacak şekilde tadil etmiş olsalardı bugün Orams
davası gibi bir dava ile de karşı karşıya kalmayacaktı. Bunu yapmak
için halâ çok geç kalınmış değildir.
Mal-mülk meselesi görüşme
masasında halledilecek bir meseledir. Mal mülk meselesinde global
yaklaşım tek çıkar yoldur. Bu yolda 1963’ten bugüne kadar Türklere
yapılanların tazminatını talep de vardır. Tapularımızın devletin
garantisi altında olduğunu unutmayalım ve unutturmayalım. Orams
davasında karar yine aleyhimize çıkacak olursa tepkimizin devletin
şanına ve adaletin gereğine uygun olması için şimdiden kafa yormaya
bakalım. Devlet pes etmez, halkının hak ve hukukunu sonuna kadar korur.
Tapularımız halkımızın hakkıdır ve devletin hukukudur. Korunmalıdır.
1975’te yapılmış olan nüfus mübadelesinden sonra tarafların
öngördüğü coğrafi ayırıma dayalı “iki kesimli ve iki toplumu
federasyon” anlaşmasının gerçekleşmesi, Makarios’un Atina’dan “coğrafi
zemine dayalı bir anlaşmayı asla kabul etmeyeceğim” çıkışından sonra
1977’ye kadar ertelenmişti, ancak uzlaşma olacaksa Türk tarafının,
güvenlik nedeniyle iki kesimlilikten vazgeçmeyeceği aşikârdı. İki
kesimlilik, karma hayatın günlük sürtüşmelerine son verecek, her
bölgede asayiş kendi emniyet güçleri ile temin edilecekti. Bu nedenle
mal-mülk konusunda Kıbrıs’ın şartlarında adalet eski mal sahiplerinin
mallarına mülklerine dönüşleri ile değil Kıbrıs’a özel şartlarla
halledilecekti. Geçen yazımda da yazdığım gibi “global şekilde,
tazminat ve takas yolu ile halli” BM Sekreteri’nin hukuk müşavirinin
de öngördüğü bir formül olarak Fikirler Dizisi’nde kabul görmüştü. Türk
tarafı bu formülü kabul etmekle eski Rum sahiplerin haklarını gasp
etmiyor, bu hakkı tanıyor ve “takas, tazminat ve asgari iade veya
dönüşe izin ile” konunun halledilmesini öngörüyordu. Eşdeğer Tazmin
Yasası da Rum’un Kuzey’de bıraktığı mal ve mülkün gaspı anlamına
gelmiyordu.
Konu başsavcılığın mütalaasına sunulduğunda alınmış
olan yanıt “işgal kuvvetlerinin veya işgal sonucunun” tasarrufları ile
ilgilidir. Halbuki Kuzey’deki mal-mülk ile ilgili tasarruf Türkiye veya
Barış Kuvvetleri tarafından yapılmıyordu. Tasarruf, halkın iradesi ile
kurulmuş olan meşru bir idarenin tasarrufuydu. Rum tarafında
kendilerinin yaratmış oldukları meseleyi halletmek niyeti olmuş olsaydı
bu konu Fikirler Dizisi’ndeki global formül çerçevesinde çoktan
halledilmiş olurdu. Halbuki niyet Kıbrıs’ın tümüne sahip olduğu için
Rum liderliği soluğu AİHM’de aldı. Şimdi AİHM’nin kararları karşısında
bunalanlar “tapu vermek hataydı” noktasında fikir yürütmeye ve kendi
bindikleri dalı kesmeye başladılar. Rum tarafı Güney’deki Türk malları
için tapu vermemiş, icar yönüne gitmiş; biz de öyle yapmalıymışız!
Rum’un, tevessül ettiği sahtekârlığa bakan yok. “Hükümet” olarak zoraki
istimlâk diye tapularını aldığı Türk emlakinin tazminatı Kıbrıs
meselesi halledildikten sonra ödenir diye yasa yapmış. Geriye kalanlar
tutanın elinde kalmış. Bu konuda kendi aralarında kavga edip
duruyorlar. Nüfus mübadelesinden sonra dünyadan aldıkları paralarla
kendi göçmenlerinin çoğunu rahatça yerleştirmişler. Göçmen evlerini
yabancıları kandırmak için kullanıyorlar. Bizdeki durum bambaşka bir
durumdu. Tapu verilmese göçmen çivi çakmayacak, kimse yatırım
yapmayacak, göç en cazip çare olacak, ülke boşalacak. Rumların siyasi
maksatla AİHM’e müracaatları işi nereye getirmiştir? Yine tazminat ve
takas kapısını açık tutan fakat tek yanlı yapıldığı için meselenin
esasını ele aldırmayan Tazminat Komisyonu’na getirmiştir. Bu komisyonun
yasası Türkiye tarafından bir oldubitti şeklinde Meclis’e
getirildiğinde Meclis’teki arkadaşlarımız yasayı Güney’deki Türk
mallarını da kapsayacak şekilde tadil etmiş olsalardı bugün Orams
davası gibi bir dava ile de karşı karşıya kalmayacaktı. Bunu yapmak
için halâ çok geç kalınmış değildir.
Mal-mülk meselesi görüşme
masasında halledilecek bir meseledir. Mal mülk meselesinde global
yaklaşım tek çıkar yoldur. Bu yolda 1963’ten bugüne kadar Türklere
yapılanların tazminatını talep de vardır. Tapularımızın devletin
garantisi altında olduğunu unutmayalım ve unutturmayalım. Orams
davasında karar yine aleyhimize çıkacak olursa tepkimizin devletin
şanına ve adaletin gereğine uygun olması için şimdiden kafa yormaya
bakalım. Devlet pes etmez, halkının hak ve hukukunu sonuna kadar korur.
Tapularımız halkımızın hakkıdır ve devletin hukukudur. Korunmalıdır.
Rauf DENKTAŞ- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 100
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 15
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz