İçeride büyük zafer dışarısı ise meçhul
1 sayfadaki 1 sayfası
İçeride büyük zafer dışarısı ise meçhul
İçeride büyük zafer dışarısı ise meçhul
Başbakan paneli yöneten gazetecinin elini sıkıca tutup ittikten sonra ayağa
kalkarak toplantıyı terk edince ağzımdan çıkan ilk cümle “AKP son
aylarda kaybettiği tüm oyları geri kazandı” oldu. Ardından da aklıma şu
geldi: “Peki bundan sonra Türkiye’nin uluslararası alandaki ekonomik ve
siyasi ilişkileri nasıl seyredecek?”
Şunu hemen söylemek gerekir ki, Erdoğan’ın hareketi AKP’li olan olmayan milyonlarca insanın çok hoşuna gitti.
Neden?
Çünkü
Türkiye bir eziklik kompleksi içinde. Dünyayı kendisine düşman sanan,
her yerde itilip kakıldığına, ciddiye alınmadığına inanan bir milletiz.
Uluslararası ilişkilerde horlandığımızı, Türkiye’yi yönetenlerin de
gerektiği kadar güçlü ve cesaretli olmadığına inananlar varoş
gençlerinin mahalle maçında gösterebilecekleri tepkiyi “bir milletin
başkaldırışı” olarak nitelemekten ileri gidemezdi elbette.
Nitekim
Erdoğan’ın toplantıyı terk etme gösterisi yurtta sevinç dalgası
yarattı. Gecenin ikisinde Atatürk Havalimanı’nda karşılamaya gidenler
Erdoğan’ın “bir dünya lideri” olduğunu haykırdı saatlerce. Buna devam
da ediliyor.
Oysa o saatlerde kimsenin aklına “Alman, İngiliz,
Fransız hatta Yunan Başbakanları böyle bir tepki verir mi?” düşüncesi
gelmiyordu bile. Uluslararası bir toplantıda rakibe “fena halde
geçirmek” eziklik kompleksi içindeki bir milleti anında zevk sarhoşu
etmeye yetmişti çünkü.
AKP ciddi bir travma yaşayan oylarını bu
sayede toparlayacaktır belki ama ekonomik ve siyasi alanda gelecek
tehlikelerle nasıl baş edecektir?
Sakın “Eyvah şimdi Batı
ülkeleri bizden hesap soracaklar” paranoyasına kapıldığımı düşünmeyin.
Hiçbir ülke bu nedenle “Türkiye’den hesap sormaya” kalkmaz. Herkes işin
özüne bakar.
Sonuçta Türkiye Ortadoğu’da “arabuluculuğa soyunan” bir ülkedir, bunu başaramayacağı ortaya çıkmıştır.
Sonuçta
Türkiye Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmiştir, ama bu
tavrıyla tarafsızlığını bozmuş böylelikle güvenirliliğini yitirmiştir.
Sonuçta
Türkiye tüm dünyanın “terörist” saydığı Hamas’ın avukatlığını üstlenmiş
ve Libya, Suriye, İran aksı içinde yer almıştır.
Dünyanın bakacağı budur ve kendini ısrarla Batı ittifakının içinde saymaya çabalayan Türkiye’den bunun nedenini soracaktır.
Bu soru da kendini ekonomik ve siyasi anlamdaki etkisini yakın bir gelecekte Türk halkının üzerinde hissettirebilir.
*****
Bütün olanlar “organize işler” gibi
Tayyip
Erdoğan Davos’a giderken bir bahane bulup “hır” çıkarmaya niyetli
miydi? Bana göre evet. Perşembe gecesi yaşanan her şey sanki önceden
planlanmıştı.
Yeri ve zamanının tayini ise olayların akışına
Erdoğan’ın kararına bırakılmıştı. Ve bence programa bakıldığında “eylem
yeri” olarak da bu panelin en ideal alan olduğu da düşünülüyordu. Çünkü
İsrail Cumhurbaşkanı ile dünya kamuoyu önünde karşılaşacağı tek yer
orasıydı.
Bunu bana düşündürenin ne olduğunu hemen anlatayım.
Başbakan
dedi ki “Toplantı başladığı andan itibaren not tutmaya başladım, kim ne
kadar konuşacak diye.” Yani Erdoğan olay çıkarmak üzere bahane bulma
hazırlığını yapmış.
Fırsat da moderatör ikinci konuşma hakkını
vermeyince ortaya çıktı. Erdoğan “süre konusunda” tartışma çıkarıp bir
daha konuşma hakkını kazanır kazanmaz dönüp İsrail Cumhurbaşkanı
Peres’e yüklendi. Elinde notlar vardı ve hepsini buradan okudu. Yani
demek ki o da hazırlıklı.
Hiç kesmeden konuşmasını sürdürdü,
moderatör müdahale ettiği anda da dosyalarını toplayıp “Davos benim
için bitmiştir” diyerek ayağa kalktı ve yürüyüp gitti.
Ardından
AKP İstanbul’da çok hızlı bir çalışma ile halkı Atatürk Havalimanı’nda
Başbakanı karşılamaya çağırdı. Otobüs ve metro seferlerinin 03.00’e
kadar süreceği açıklandı.
Kalabalık içinde açılan ve son derece
profesyonelce hazırlanmış pankartlar dikkat çekiciydi. Beş saat gibi
kısa bir sürede bu kadar çok ve düzgün yazılmış bez afişlerin
hazırlanması pek kolay değil. Bir ihtimal ki bu pankartlar ve “el
değmemiş” Türk bayrakları çok önceden zaten hazırdı.
Yani Erdoğan öyle ya da böyle büyük bir şov yapmaya kararlıydı. İşler çoktan organize edilmişti.
*****
Bu da bir tür yolsuzluktur
Olayın
sıcaklığı ile gece yarısı otobüs ve metronun çalıştırılması ve hatta
kimseden para da alınmaması gözlerden kaçacaktır. Bunu söyleyene de “bu
mu yani derdin” diyenler de olacaktır.
Ama İstanbul Belediye Başkanı önümüzdeki günlerde başını çok ağrıtacak bir yolsuzluk iddiası ile karşılaşacaktır mutlaka.
Çünkü
belediye başkanı, tamamen kendi tasarrufu ile İstanbul halkının ortak
malı olan metro ve otobüsleri bir siyasi eylem için kullandırmıştır. Bu
eyleme katılacaklara halkın ortak malı sunulduğu gibi para da
alınmamış, görevliler ise angarya sayılacak biçimde mesai saatleri
dışında çalıştırılmıştır. Halkın malını siyasi amaçla peşkeş çekmek çok
ciddi bir suçtur.
*****
‘Yeter’ diyememiş
Bİr okurumun yaşadığı fıkra gibi olayı sizlerle de paylaşmak istedim;
1990 yılıydı sanırım, Bodrum Yalıkavak’taki evimi yaptırıyorum. Bir sabah baktım bizim Karadenizli ustabaşı eli sargılı geldi.
”Hayrola ustam, geçmiş olsun, ne oldu eline?“ diye sordum.
Ustabaşı ”Sorma Bey, dün bir kazık çaktırıyordum, yeter diyeceğime elimi kazığın üzerine koydum“ demez mi...
*****
Sarıgül: “Seçim yasakları var”
Çarşamba
günü yazdığım “Sarıgül hangi partinin adayı” başlıklı yazı için Şişli
Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül telefonla aradı. Sarıgül afişlerde
parti adı geçmemesinin seçim yasakları nedeniyle olduğunu belirtti.
Sarıgül şunları söyledi: “Henüz siyasi partilerin resmi propaganda
takvimi başlamadığı için, Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı uyarınca
adaylar propaganda çalışmalarında siyasi parti amblemi kullanamıyor. Bu
nedenle, siyasi propaganda süreci başlayıncaya kadar, yaptığımız
çalışmaları sizin de billboardlarda gördüğünüz şekilde yurttaşlarımıza
anlatıyoruz. Siyasi seçim kampanyası takvimi başladığında, mensubu
bulunduğum Demokratik Sol Parti’nin amblemini, tüm propaganda
çalışmalarımızda büyük bir onur ve gururla kullanacağız.
Başbakan paneli yöneten gazetecinin elini sıkıca tutup ittikten sonra ayağa
kalkarak toplantıyı terk edince ağzımdan çıkan ilk cümle “AKP son
aylarda kaybettiği tüm oyları geri kazandı” oldu. Ardından da aklıma şu
geldi: “Peki bundan sonra Türkiye’nin uluslararası alandaki ekonomik ve
siyasi ilişkileri nasıl seyredecek?”
Şunu hemen söylemek gerekir ki, Erdoğan’ın hareketi AKP’li olan olmayan milyonlarca insanın çok hoşuna gitti.
Neden?
Çünkü
Türkiye bir eziklik kompleksi içinde. Dünyayı kendisine düşman sanan,
her yerde itilip kakıldığına, ciddiye alınmadığına inanan bir milletiz.
Uluslararası ilişkilerde horlandığımızı, Türkiye’yi yönetenlerin de
gerektiği kadar güçlü ve cesaretli olmadığına inananlar varoş
gençlerinin mahalle maçında gösterebilecekleri tepkiyi “bir milletin
başkaldırışı” olarak nitelemekten ileri gidemezdi elbette.
Nitekim
Erdoğan’ın toplantıyı terk etme gösterisi yurtta sevinç dalgası
yarattı. Gecenin ikisinde Atatürk Havalimanı’nda karşılamaya gidenler
Erdoğan’ın “bir dünya lideri” olduğunu haykırdı saatlerce. Buna devam
da ediliyor.
Oysa o saatlerde kimsenin aklına “Alman, İngiliz,
Fransız hatta Yunan Başbakanları böyle bir tepki verir mi?” düşüncesi
gelmiyordu bile. Uluslararası bir toplantıda rakibe “fena halde
geçirmek” eziklik kompleksi içindeki bir milleti anında zevk sarhoşu
etmeye yetmişti çünkü.
AKP ciddi bir travma yaşayan oylarını bu
sayede toparlayacaktır belki ama ekonomik ve siyasi alanda gelecek
tehlikelerle nasıl baş edecektir?
Sakın “Eyvah şimdi Batı
ülkeleri bizden hesap soracaklar” paranoyasına kapıldığımı düşünmeyin.
Hiçbir ülke bu nedenle “Türkiye’den hesap sormaya” kalkmaz. Herkes işin
özüne bakar.
Sonuçta Türkiye Ortadoğu’da “arabuluculuğa soyunan” bir ülkedir, bunu başaramayacağı ortaya çıkmıştır.
Sonuçta
Türkiye Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmiştir, ama bu
tavrıyla tarafsızlığını bozmuş böylelikle güvenirliliğini yitirmiştir.
Sonuçta
Türkiye tüm dünyanın “terörist” saydığı Hamas’ın avukatlığını üstlenmiş
ve Libya, Suriye, İran aksı içinde yer almıştır.
Dünyanın bakacağı budur ve kendini ısrarla Batı ittifakının içinde saymaya çabalayan Türkiye’den bunun nedenini soracaktır.
Bu soru da kendini ekonomik ve siyasi anlamdaki etkisini yakın bir gelecekte Türk halkının üzerinde hissettirebilir.
*****
Bütün olanlar “organize işler” gibi
Tayyip
Erdoğan Davos’a giderken bir bahane bulup “hır” çıkarmaya niyetli
miydi? Bana göre evet. Perşembe gecesi yaşanan her şey sanki önceden
planlanmıştı.
Yeri ve zamanının tayini ise olayların akışına
Erdoğan’ın kararına bırakılmıştı. Ve bence programa bakıldığında “eylem
yeri” olarak da bu panelin en ideal alan olduğu da düşünülüyordu. Çünkü
İsrail Cumhurbaşkanı ile dünya kamuoyu önünde karşılaşacağı tek yer
orasıydı.
Bunu bana düşündürenin ne olduğunu hemen anlatayım.
Başbakan
dedi ki “Toplantı başladığı andan itibaren not tutmaya başladım, kim ne
kadar konuşacak diye.” Yani Erdoğan olay çıkarmak üzere bahane bulma
hazırlığını yapmış.
Fırsat da moderatör ikinci konuşma hakkını
vermeyince ortaya çıktı. Erdoğan “süre konusunda” tartışma çıkarıp bir
daha konuşma hakkını kazanır kazanmaz dönüp İsrail Cumhurbaşkanı
Peres’e yüklendi. Elinde notlar vardı ve hepsini buradan okudu. Yani
demek ki o da hazırlıklı.
Hiç kesmeden konuşmasını sürdürdü,
moderatör müdahale ettiği anda da dosyalarını toplayıp “Davos benim
için bitmiştir” diyerek ayağa kalktı ve yürüyüp gitti.
Ardından
AKP İstanbul’da çok hızlı bir çalışma ile halkı Atatürk Havalimanı’nda
Başbakanı karşılamaya çağırdı. Otobüs ve metro seferlerinin 03.00’e
kadar süreceği açıklandı.
Kalabalık içinde açılan ve son derece
profesyonelce hazırlanmış pankartlar dikkat çekiciydi. Beş saat gibi
kısa bir sürede bu kadar çok ve düzgün yazılmış bez afişlerin
hazırlanması pek kolay değil. Bir ihtimal ki bu pankartlar ve “el
değmemiş” Türk bayrakları çok önceden zaten hazırdı.
Yani Erdoğan öyle ya da böyle büyük bir şov yapmaya kararlıydı. İşler çoktan organize edilmişti.
*****
Bu da bir tür yolsuzluktur
Olayın
sıcaklığı ile gece yarısı otobüs ve metronun çalıştırılması ve hatta
kimseden para da alınmaması gözlerden kaçacaktır. Bunu söyleyene de “bu
mu yani derdin” diyenler de olacaktır.
Ama İstanbul Belediye Başkanı önümüzdeki günlerde başını çok ağrıtacak bir yolsuzluk iddiası ile karşılaşacaktır mutlaka.
Çünkü
belediye başkanı, tamamen kendi tasarrufu ile İstanbul halkının ortak
malı olan metro ve otobüsleri bir siyasi eylem için kullandırmıştır. Bu
eyleme katılacaklara halkın ortak malı sunulduğu gibi para da
alınmamış, görevliler ise angarya sayılacak biçimde mesai saatleri
dışında çalıştırılmıştır. Halkın malını siyasi amaçla peşkeş çekmek çok
ciddi bir suçtur.
*****
‘Yeter’ diyememiş
Bİr okurumun yaşadığı fıkra gibi olayı sizlerle de paylaşmak istedim;
1990 yılıydı sanırım, Bodrum Yalıkavak’taki evimi yaptırıyorum. Bir sabah baktım bizim Karadenizli ustabaşı eli sargılı geldi.
”Hayrola ustam, geçmiş olsun, ne oldu eline?“ diye sordum.
Ustabaşı ”Sorma Bey, dün bir kazık çaktırıyordum, yeter diyeceğime elimi kazığın üzerine koydum“ demez mi...
*****
Sarıgül: “Seçim yasakları var”
Çarşamba
günü yazdığım “Sarıgül hangi partinin adayı” başlıklı yazı için Şişli
Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül telefonla aradı. Sarıgül afişlerde
parti adı geçmemesinin seçim yasakları nedeniyle olduğunu belirtti.
Sarıgül şunları söyledi: “Henüz siyasi partilerin resmi propaganda
takvimi başlamadığı için, Yüksek Seçim Kurulu’nun kararı uyarınca
adaylar propaganda çalışmalarında siyasi parti amblemi kullanamıyor. Bu
nedenle, siyasi propaganda süreci başlayıncaya kadar, yaptığımız
çalışmaları sizin de billboardlarda gördüğünüz şekilde yurttaşlarımıza
anlatıyoruz. Siyasi seçim kampanyası takvimi başladığında, mensubu
bulunduğum Demokratik Sol Parti’nin amblemini, tüm propaganda
çalışmalarımızda büyük bir onur ve gururla kullanacağız.
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz