Asıl amaç ne...
1 sayfadaki 1 sayfası
Asıl amaç ne...
Asıl amaç ne...
Davos tüm gündemimizi doldurdu. Şuna hiç kuşku yok ki, dünyada hiçbir başbakan, başka bir ülkenin cumhurbaşkanının, kendisine “sen bunları hiç anlamadın, Mısır’lı Mübarek bile anladı sen anlamadın” demesini, hiç tepki göstermeden geçiştiremez. Aynı şekilde dünyanın hiç bir panel yöneticisi, bırakın bir başbakanı, hiç kimsenin omuzuna vurup “yeter artık, konuşma” diyemez. Hiçbir başbakan buna tepki göstermeden duramaz. Tabii Türkiye’ye döndükten sonra Başbakan’ın “monşerler tepki göstermez” türünde sözler etmesi ayrı. Bu söz ile kimleri kasdetti, Dışişleri mensuplarını mı kastetti yoksa “bunlar benim silahşorlarım” dediği ve bugüne kadar hep sözlerini dinlediği aydın(!) danışmanlarını mı kasdetti, anlamak mümkün değil.
***
Ancak, günlerdir hiç durmadan tartışılan Davos krizi, başka ve çok önemli bir olayı gölgede bıraktı. Neydi o olay? Anayasa Mahkemesi, bir yasa değişikliğini iptal etti. Neydi yasa değişikliği? Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’na 2005’te, baskın bir değişiklikle bir düzenleme eklenmişti; “bir suçun işlenmesini önlemek için, istihbarat niteliğinde telefon dinlemelerini, bu iş için kurulan bir kurula bırakan, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı adı verilen bu kurulun başkanını da tek başına Başbakan’a seçtiren” bir düzenleme. Yasa değişikliği bununla da yetinmemişti. “Tüm dinleme faaliyetleri, gecikmede sakınca varsa, hâkim kararı ile değil, Emniyet Genel Müdürü’nün yazılı emri ile” yapılabiliyordu. Ve tüm bu faaliyetlerin uygulanması ve denetimi de, bu yasa değişikliği ile “Başbakan’ın özel olarak yetkilendireceği kişi veya komisyon” tarafından yapılacaktı. İşte Anayasa Mahkemesi,
29 Ocak günü, “Başbakan’ın özel olarak yetkilendirdiği kişi ve komisyon” ve “tek başına Başbakan tarafından atama” içeren bu yasa değişikliğini iptal etti.
Düşünün, bir tek kişi bile “doğrudan doğruya ve tek başına Başbakan’ın atadığı kişi ve kurul olmazsa” suçların önlenemeyeceğini söyleyebilir mi? Telekomünikasyon İletişim Başkanını ancak Başbakan tek başına atarsa, istihbarat faaliyeti yapılabilir “diyebilir mi?” Bu yetkiler, Başbakan tarafından atanan bir kişi değil de, farklı kurumlardan seçilen kişiler tarafından kullanılırsa, başarılı olmaz “denebilir mi?” Cumhurbaşkanı da bu atamaya karışırsa, istihbarat yapılmaz, suç işlenir “denebilir mi?”
Tabii ki hayır. Peki düşünün, neden böyle bir değişiklik? Neden tüm yetkiler, Başbakan’ın tek başına ve özel olarak yetkilendireceği ve atayacağı kişi ve kurullara bırakılmış olabilir? Yıl 2005. Daha ne Ergenekon var gündemde, ne başka bir şey. Ve tüm “telefon dinlemeleri”, Emniyet Genel Müdürü’nün isteğine ve Başbakan’ın tek başına atadığı bir kişiye bırakılmış. Tümünü Başbakan özel yetkilendiriyor.
***
Şimdi bu sorulara yenilerini ekleyelim. Neden Dağlıca baskınında 13 erimiz şehit olmuşken, Başbakan, hiçbir tepki vermemiş ve “Bush ile 20 gün sonra konuşacağım” demekle yetinmişti? Neden İsrail başbakanları kendisine, “en büyük zevkimiz tanka binip Gazze’ye girmek” dediklerinde (ki biz daha önce bilmiyorduk) hiç tepki göstermemişti de bu tepkiyi Davos’ta gösterdi?
Ve sonra tüm bunları “her şeyi Başbakan’a bırakan yasa” ile birleştirin. “Bu tepki sonrasında, İsrail hükümeti ile siyasal ya da ekonomik ilişkilerde herhangi bir değişiklik oldu mu, olmadıysa neden olmadı” sorusu ile de birleştirin. Ve sonra “acaba tüm bu gelişmeler, Türkiye’yi bir yerlere mi götürmeyi amaçlıyor, Türk toplumunu, her şeyi Başbakan’a bırakmış, hiçbir karar üretemeyen ve tek tepkisi bayrak yakıp, Başbakan’a tezahürat yapmaktan ibaret olan bir doğu toplumuna mı dönüştürmeyi hedefliyor” sorusunu bir daha düşünün.
Davos tüm gündemimizi doldurdu. Şuna hiç kuşku yok ki, dünyada hiçbir başbakan, başka bir ülkenin cumhurbaşkanının, kendisine “sen bunları hiç anlamadın, Mısır’lı Mübarek bile anladı sen anlamadın” demesini, hiç tepki göstermeden geçiştiremez. Aynı şekilde dünyanın hiç bir panel yöneticisi, bırakın bir başbakanı, hiç kimsenin omuzuna vurup “yeter artık, konuşma” diyemez. Hiçbir başbakan buna tepki göstermeden duramaz. Tabii Türkiye’ye döndükten sonra Başbakan’ın “monşerler tepki göstermez” türünde sözler etmesi ayrı. Bu söz ile kimleri kasdetti, Dışişleri mensuplarını mı kastetti yoksa “bunlar benim silahşorlarım” dediği ve bugüne kadar hep sözlerini dinlediği aydın(!) danışmanlarını mı kasdetti, anlamak mümkün değil.
***
Ancak, günlerdir hiç durmadan tartışılan Davos krizi, başka ve çok önemli bir olayı gölgede bıraktı. Neydi o olay? Anayasa Mahkemesi, bir yasa değişikliğini iptal etti. Neydi yasa değişikliği? Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’na 2005’te, baskın bir değişiklikle bir düzenleme eklenmişti; “bir suçun işlenmesini önlemek için, istihbarat niteliğinde telefon dinlemelerini, bu iş için kurulan bir kurula bırakan, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı adı verilen bu kurulun başkanını da tek başına Başbakan’a seçtiren” bir düzenleme. Yasa değişikliği bununla da yetinmemişti. “Tüm dinleme faaliyetleri, gecikmede sakınca varsa, hâkim kararı ile değil, Emniyet Genel Müdürü’nün yazılı emri ile” yapılabiliyordu. Ve tüm bu faaliyetlerin uygulanması ve denetimi de, bu yasa değişikliği ile “Başbakan’ın özel olarak yetkilendireceği kişi veya komisyon” tarafından yapılacaktı. İşte Anayasa Mahkemesi,
29 Ocak günü, “Başbakan’ın özel olarak yetkilendirdiği kişi ve komisyon” ve “tek başına Başbakan tarafından atama” içeren bu yasa değişikliğini iptal etti.
Düşünün, bir tek kişi bile “doğrudan doğruya ve tek başına Başbakan’ın atadığı kişi ve kurul olmazsa” suçların önlenemeyeceğini söyleyebilir mi? Telekomünikasyon İletişim Başkanını ancak Başbakan tek başına atarsa, istihbarat faaliyeti yapılabilir “diyebilir mi?” Bu yetkiler, Başbakan tarafından atanan bir kişi değil de, farklı kurumlardan seçilen kişiler tarafından kullanılırsa, başarılı olmaz “denebilir mi?” Cumhurbaşkanı da bu atamaya karışırsa, istihbarat yapılmaz, suç işlenir “denebilir mi?”
Tabii ki hayır. Peki düşünün, neden böyle bir değişiklik? Neden tüm yetkiler, Başbakan’ın tek başına ve özel olarak yetkilendireceği ve atayacağı kişi ve kurullara bırakılmış olabilir? Yıl 2005. Daha ne Ergenekon var gündemde, ne başka bir şey. Ve tüm “telefon dinlemeleri”, Emniyet Genel Müdürü’nün isteğine ve Başbakan’ın tek başına atadığı bir kişiye bırakılmış. Tümünü Başbakan özel yetkilendiriyor.
***
Şimdi bu sorulara yenilerini ekleyelim. Neden Dağlıca baskınında 13 erimiz şehit olmuşken, Başbakan, hiçbir tepki vermemiş ve “Bush ile 20 gün sonra konuşacağım” demekle yetinmişti? Neden İsrail başbakanları kendisine, “en büyük zevkimiz tanka binip Gazze’ye girmek” dediklerinde (ki biz daha önce bilmiyorduk) hiç tepki göstermemişti de bu tepkiyi Davos’ta gösterdi?
Ve sonra tüm bunları “her şeyi Başbakan’a bırakan yasa” ile birleştirin. “Bu tepki sonrasında, İsrail hükümeti ile siyasal ya da ekonomik ilişkilerde herhangi bir değişiklik oldu mu, olmadıysa neden olmadı” sorusu ile de birleştirin. Ve sonra “acaba tüm bu gelişmeler, Türkiye’yi bir yerlere mi götürmeyi amaçlıyor, Türk toplumunu, her şeyi Başbakan’a bırakmış, hiçbir karar üretemeyen ve tek tepkisi bayrak yakıp, Başbakan’a tezahürat yapmaktan ibaret olan bir doğu toplumuna mı dönüştürmeyi hedefliyor” sorusunu bir daha düşünün.
Süheyl BATUM- DEMİR ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 24
Yaş : 69
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 27/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz