Kaya
1 sayfadaki 1 sayfası
Kaya
Kaya
Kendimi yokluyorum; güncel konularda yazmanın içime tuhaf bir sıkıntı verdiğini seziyorum.
Neden böyle?
Nihayet,
bu yazıları size ulaştıran gündelik bir gazete ve her sayısının ömrü 24
saat. Elbette güncel olayları ele alacak, akşam eskimiş olacak, varlık
nedeni bu.
İyi ama güncellik niye sıkıyor beni?
Düşüne düşüne bu sorunun cevabını buluyorum.
Cevap: Sysphos Efsanesi.
Bilirsiniz,
Albert Camus’nün de yazdığı bu Grek efsanesinde Sysphos, tanrılar
tarafından çok ağır bir cezaya çarptırılır. Her gün, çok büyük bir
kayayı iterek dağın başına çıkarır. Asıl ceza o noktada başlar. Çünkü
tepeye ulaşan kaya tekrar aşağı yuvarlanır. Sysphos ertesi sabah kayayı
tekrar itmeye başlayacaktır. Akşam kaya tekrar yuvarlanacaktır. Ve bu
ceza sonsuza kadar sürecektir.
Bu ülkede hepimiz birer Sysphos’uz aslında.
***
Bugün Türkiye’nin başını ağrıtan konuları, kırk yıl önce düzeltmeye çalışmadık mı?
Çalıştık.
Çok
kültürlülük dedik; sol, yoksul kesimlere eğilen gerçek bir sol olmalı
dedik, solun milliyetçilik yapması felaket getirir dedik, Kürt
meselesine kültürel haklar bakımından yaklaşan barışçı bir çözüm dedik,
Kürt asıllı yurttaşlarla PKK’yı ayırmalı dedik, Ermeni sorununda
başımızı kuma gömmeyelim dedik, faili meçhuller bu ülkeyi çürütür
dedik, Yunanistan’la ve bütün komşularımızla dost olmalıyız dedik,
siyasi kamplaşmaları önleyelim dedik, Nâzım Hikmet dilimizin büyük
şairidir dedik, Arabesk TRT’de yasak olmamalı dedik, darbeler bu
ülkenin belini büktü dedik, Evren birçok felaketin başlangıcıdır dedik,
Menderes ve arkadaşlarının idamı zulümdür dedik, Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının idamı zulümdür dedik, işkenceler insanlık suçudur dedik,
kültür önemlidir dedik, Aleviler tarih boyunca olduğu gibi bugün de
haksızlığa uğruyor dedik, gladio-kontrgerilla, Susurluk yok edilmeli
dedik, CHP milliyetçiliğe kayarak bu ülkeye kötülük ediyor dedik, AB
bizi tam üye yapmayacak dedik, buna rağmen AB bu ülkenin en büyük
umududur, özel bir ortaklık anlaşması yapılmalı dedik, devlet adına
kurşun atanlar cezalandırılsın dedik, bin yıldır Müslüman olan bu halkı
Vahhabi yapmaya çalışmak yanlıştır dedik, siyaset yüzünden türbanlılara
zulüm yapılmamalı dedik, Mustafa Kemal gerçekçiliği Enver Paşa
milliyetçiliğine tercih edilmeli dedik, İttihat Terakki geleneği
kurutulmalıdır dedik; dedik, dedik, dedik, dedik, dedik.
Kısaca
daha dünyalı, daha uygar, insan haklarına saygılı, gelir dağılımını
dengelemiş, çevreyi koruyan, hayvanlara zulmetmeyen, inanca saygılı,
dinin siyasette kullanılmadığı, her sabah insanların birbirine günaydın
dediği bir Türkiye’nin düşünü kurduk.
Bunların hangisi yanlıştı?
Hiçbiri.
Peki
biz bütün bunları kırk yıl önce gördük diye mi bunca itilip kakıldık,
hapse girdik, sürgüne gittik, mahkemelerle uğraştık, basının önyargılı
linç girişimlerine uğradık?
Hani Temel’in mezar taşında yazdığı gibi:
“Hastayim dedum dedum inanmadunuz, n’oldi?”
Ülke bu urları tedavi etmediği için hastalandı, kamplara ayrıldı, birbirine düştü, çürüdü, kokuştu.
İşte bu yüzden güncel yazılardan yoruluyorum.
Kendimi tekrar ediyormuşum gibi geliyor.
Kendimi yokluyorum; güncel konularda yazmanın içime tuhaf bir sıkıntı verdiğini seziyorum.
Neden böyle?
Nihayet,
bu yazıları size ulaştıran gündelik bir gazete ve her sayısının ömrü 24
saat. Elbette güncel olayları ele alacak, akşam eskimiş olacak, varlık
nedeni bu.
İyi ama güncellik niye sıkıyor beni?
Düşüne düşüne bu sorunun cevabını buluyorum.
Cevap: Sysphos Efsanesi.
Bilirsiniz,
Albert Camus’nün de yazdığı bu Grek efsanesinde Sysphos, tanrılar
tarafından çok ağır bir cezaya çarptırılır. Her gün, çok büyük bir
kayayı iterek dağın başına çıkarır. Asıl ceza o noktada başlar. Çünkü
tepeye ulaşan kaya tekrar aşağı yuvarlanır. Sysphos ertesi sabah kayayı
tekrar itmeye başlayacaktır. Akşam kaya tekrar yuvarlanacaktır. Ve bu
ceza sonsuza kadar sürecektir.
Bu ülkede hepimiz birer Sysphos’uz aslında.
***
Bugün Türkiye’nin başını ağrıtan konuları, kırk yıl önce düzeltmeye çalışmadık mı?
Çalıştık.
Çok
kültürlülük dedik; sol, yoksul kesimlere eğilen gerçek bir sol olmalı
dedik, solun milliyetçilik yapması felaket getirir dedik, Kürt
meselesine kültürel haklar bakımından yaklaşan barışçı bir çözüm dedik,
Kürt asıllı yurttaşlarla PKK’yı ayırmalı dedik, Ermeni sorununda
başımızı kuma gömmeyelim dedik, faili meçhuller bu ülkeyi çürütür
dedik, Yunanistan’la ve bütün komşularımızla dost olmalıyız dedik,
siyasi kamplaşmaları önleyelim dedik, Nâzım Hikmet dilimizin büyük
şairidir dedik, Arabesk TRT’de yasak olmamalı dedik, darbeler bu
ülkenin belini büktü dedik, Evren birçok felaketin başlangıcıdır dedik,
Menderes ve arkadaşlarının idamı zulümdür dedik, Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının idamı zulümdür dedik, işkenceler insanlık suçudur dedik,
kültür önemlidir dedik, Aleviler tarih boyunca olduğu gibi bugün de
haksızlığa uğruyor dedik, gladio-kontrgerilla, Susurluk yok edilmeli
dedik, CHP milliyetçiliğe kayarak bu ülkeye kötülük ediyor dedik, AB
bizi tam üye yapmayacak dedik, buna rağmen AB bu ülkenin en büyük
umududur, özel bir ortaklık anlaşması yapılmalı dedik, devlet adına
kurşun atanlar cezalandırılsın dedik, bin yıldır Müslüman olan bu halkı
Vahhabi yapmaya çalışmak yanlıştır dedik, siyaset yüzünden türbanlılara
zulüm yapılmamalı dedik, Mustafa Kemal gerçekçiliği Enver Paşa
milliyetçiliğine tercih edilmeli dedik, İttihat Terakki geleneği
kurutulmalıdır dedik; dedik, dedik, dedik, dedik, dedik.
Kısaca
daha dünyalı, daha uygar, insan haklarına saygılı, gelir dağılımını
dengelemiş, çevreyi koruyan, hayvanlara zulmetmeyen, inanca saygılı,
dinin siyasette kullanılmadığı, her sabah insanların birbirine günaydın
dediği bir Türkiye’nin düşünü kurduk.
Bunların hangisi yanlıştı?
Hiçbiri.
Peki
biz bütün bunları kırk yıl önce gördük diye mi bunca itilip kakıldık,
hapse girdik, sürgüne gittik, mahkemelerle uğraştık, basının önyargılı
linç girişimlerine uğradık?
Hani Temel’in mezar taşında yazdığı gibi:
“Hastayim dedum dedum inanmadunuz, n’oldi?”
Ülke bu urları tedavi etmediği için hastalandı, kamplara ayrıldı, birbirine düştü, çürüdü, kokuştu.
İşte bu yüzden güncel yazılardan yoruluyorum.
Kendimi tekrar ediyormuşum gibi geliyor.
Zülfü Livaneli- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 81
Yaş : 78
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz