Viran olası hane
1 sayfadaki 1 sayfası
Viran olası hane
Viran olası hane
Osmanlı’dan miras kalmış meşhur dizelerden biridir bu: “Viran olası hanede evlad-ü iyal var”
Yani “Yıkılası evimde çoluk çocuk var.”
Bu söz yıllarca yolsuzluğun, rüşvetin, hırsızlığın bir çeşit gerekçesi olmuş.
Zimmetine
para geçiren, rüşvet alan, halkı soyan devlet görevlileri, bu utanç
duyulacak işi yapmalarının bahanesi olarak evlerindeki çoluk çocuğun
geçimini göstermişler.
Devletler yıkılıyor, yerine yenileri kuruluyor ama bazı alışkanlıklar aynı kalıyor.
Osmanlı’yı çökerten yolsuzluk, Cumhuriyet’i de kemiriyor ne yazık ki.
Bugün de bu işe çoluk çocuk bahane ediliyor.
***
Son zamanlarda birbiri ardına yolsuzluk dosyaları patlamakta. Seçime yaklaştıkça bunların artacağından da hiç kuşku yok.
Bunlar halkta büyük bir etki yaratıyor mu?
Kuşkuluyum.
Çünkü bizim halk yüzyıllardır yolsuzluğa alışmış, bir anlamda yolsuzluğu kanıksamış durumda.
“Bal tutan parmağını yalar!” sözünü başka hangi dilde bulabilirsiniz ki!
Bu deyiş, yolsuzluğu bir anlamda haklı çıkarmıyor mu?
“İş bilenin, kılıç kuşananın!” da bizim sözümüzdür, “çalıyor ama çalışıyor!” klişesi de.
Bu yüzden yolsuzluk dosyalarının, seçim sonuçlarını değiştireceğine pek inanmıyorum.
***
Görüşümü destekleyen bir olgu daha var.
Yakın tarihe bakalım:
Cumhuriyetin ilk döneminde liderlerin çocukları, yakınları ticarete bulaşmazdı.
Ama
bir süre sonra başbakanların, cumhurbaşkanlarının, bakanların,
milletvekillerinin ya da belediye başkanlarının yakınları için ticaret
bir hak olarak görülmeye başlandı.
Şirket üstüne şirket kurdular, hayali ihracatlar yaptılar, banka batırdılar, gemiler aldılar.
Ama
bizim halkın bir kısmı cumhuriyetin ilk dönemindeki ilkeleri sevmedi,
benimsemedi; iktidarda Karun kadar zengin olanları ise canını verecek
kadar sevdi.
Demek ki bu ülkenin ahlak anlayışı böyle.
***
Bugünlerde iktidar mensuplarının çoluk çocukları üzerinde binbir iddia dönüyor ortalıkta.
Bence işin ahlaki yönden yanlışlığını ortaya koymak için belgeye falan da gerek yok.
Türkiye gibi güce tapan bir ülkede, iktidarı elinde tutanların bıyığı terlememiş çocukları ticaretten uzak durmalı.
Ama işin trajik yanı ne biliyor musunuz?
Yolsuzluğa bulaşmamış parti yok. Muhalefet bile elindeki belediye ya da seçim gücünü para çevirmeye uğraşıyor.
Siyasetin finansmanı ise hep bir kara delik olarak kaldı.
Al Gore, başkan yardımcısı iken Beyaz Saray’dan seçime yönelik telefon açtı diye yargılanmıştı.
Obama’nın bakan olarak seçtiği iki kişi ise bu koltuğa oturamadı.
Çünkü Türkiye’de suç bile sayılmayacak bir iki usul hataları olmuştu.
Bizde ise çalan ödüllendiriliyor.
Osmanlı’dan miras kalmış meşhur dizelerden biridir bu: “Viran olası hanede evlad-ü iyal var”
Yani “Yıkılası evimde çoluk çocuk var.”
Bu söz yıllarca yolsuzluğun, rüşvetin, hırsızlığın bir çeşit gerekçesi olmuş.
Zimmetine
para geçiren, rüşvet alan, halkı soyan devlet görevlileri, bu utanç
duyulacak işi yapmalarının bahanesi olarak evlerindeki çoluk çocuğun
geçimini göstermişler.
Devletler yıkılıyor, yerine yenileri kuruluyor ama bazı alışkanlıklar aynı kalıyor.
Osmanlı’yı çökerten yolsuzluk, Cumhuriyet’i de kemiriyor ne yazık ki.
Bugün de bu işe çoluk çocuk bahane ediliyor.
***
Son zamanlarda birbiri ardına yolsuzluk dosyaları patlamakta. Seçime yaklaştıkça bunların artacağından da hiç kuşku yok.
Bunlar halkta büyük bir etki yaratıyor mu?
Kuşkuluyum.
Çünkü bizim halk yüzyıllardır yolsuzluğa alışmış, bir anlamda yolsuzluğu kanıksamış durumda.
“Bal tutan parmağını yalar!” sözünü başka hangi dilde bulabilirsiniz ki!
Bu deyiş, yolsuzluğu bir anlamda haklı çıkarmıyor mu?
“İş bilenin, kılıç kuşananın!” da bizim sözümüzdür, “çalıyor ama çalışıyor!” klişesi de.
Bu yüzden yolsuzluk dosyalarının, seçim sonuçlarını değiştireceğine pek inanmıyorum.
***
Görüşümü destekleyen bir olgu daha var.
Yakın tarihe bakalım:
Cumhuriyetin ilk döneminde liderlerin çocukları, yakınları ticarete bulaşmazdı.
Ama
bir süre sonra başbakanların, cumhurbaşkanlarının, bakanların,
milletvekillerinin ya da belediye başkanlarının yakınları için ticaret
bir hak olarak görülmeye başlandı.
Şirket üstüne şirket kurdular, hayali ihracatlar yaptılar, banka batırdılar, gemiler aldılar.
Ama
bizim halkın bir kısmı cumhuriyetin ilk dönemindeki ilkeleri sevmedi,
benimsemedi; iktidarda Karun kadar zengin olanları ise canını verecek
kadar sevdi.
Demek ki bu ülkenin ahlak anlayışı böyle.
***
Bugünlerde iktidar mensuplarının çoluk çocukları üzerinde binbir iddia dönüyor ortalıkta.
Bence işin ahlaki yönden yanlışlığını ortaya koymak için belgeye falan da gerek yok.
Türkiye gibi güce tapan bir ülkede, iktidarı elinde tutanların bıyığı terlememiş çocukları ticaretten uzak durmalı.
Ama işin trajik yanı ne biliyor musunuz?
Yolsuzluğa bulaşmamış parti yok. Muhalefet bile elindeki belediye ya da seçim gücünü para çevirmeye uğraşıyor.
Siyasetin finansmanı ise hep bir kara delik olarak kaldı.
Al Gore, başkan yardımcısı iken Beyaz Saray’dan seçime yönelik telefon açtı diye yargılanmıştı.
Obama’nın bakan olarak seçtiği iki kişi ise bu koltuğa oturamadı.
Çünkü Türkiye’de suç bile sayılmayacak bir iki usul hataları olmuştu.
Bizde ise çalan ödüllendiriliyor.
Zülfü Livaneli- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 81
Yaş : 78
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz