Dil Bayramı
1 sayfadaki 1 sayfası
Dil Bayramı
Dil Bayramı
Kimler bilmiyorum ama, bazıları o gün geldiğinde Dil Bayramı`ını kutlayacak ve kendilerinin bile inanamadığı sözleri topluma söyleyecekler. Esasında bu Dil Bayramı`nı kutlamaya gerek yok, çünkü içi boş olan bir şeyi, ulusal bayramlarda olduğu gibi, kutlamanın hiç bir değeri olmadığına inanıyorum.
Mustafa Kemal, 1932 yılında,”Ne dersiniz? Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir” diyerek Türk dilinin önemine değinmiştir.
26 Eylül`de İstanbul`da Dolmabahçe Sarayı`nda Birinci Türk Dil Kurultay`ı toplanarak, çalışmalara başlanılır. Çünkü Türkçenin gelişmesi, özleşmesi, zenginleşmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal, dile, tarihe çok önem verdiği içindir ki, bu kurulan Türk Tarih ve Dil Kurumu`nun yaşaması için, 5 Eylül 1938`de hasta yatağında düzenlediği ve İstanbul 6. Noter İsmail Kunter`e teslim ettiği vasiyetnamesinde bu kurum yer almıştır. Vasiyetinin 6. Maddesi`nde şu yazılıdır.
“Her sene nemadan mütebaki (geri kalan) miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.”
Mustafa Kemal`in ilkelerine nasıl ihanet edildiyse, nasıl bir kenara bırakıldıysa, aynı şekilde Türk Dil Kurumu`da aynı akimete maruz kaldı ve 17 Ağustos 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile, bu kurum son nefesini vermiş oldu !...
Nasıl ulusal bayramlarda ülkeyi yönetenler allı pullu sözlerle bu bayramların önemini anlatıyorlarsa, bu kurumun önemi ve anlamı hakkında bakın İsmet İnönü, nün oğlu Erdal İnönü, SODEP Genel Başkanı olarak ne demiş:
“Atatürk`ün mirasını değiştirmek, kabul edilmeyecek bir düşünceye dayanır. Kimsenin kendisini Atatürk`ten daha doğru hareket edecek sanması doğru değildir... Dil devrimi, Atatürk devrimlerinin bir parçasıdır. Onu korumak, ona sahip çıkmak bütün gerçek Atatürkçülerin görevidir.”
Bu söz bana İsmet İnönü`nün 1946`daki bir sözünü hatırlattı:
“...öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım. Biri Köy Enstitüleri, öbürü çok partili hayattır.”
Her iki sözden geriye sadece kuru tümceler kaldı !...
Bu her iki sözden anladığımızın özeti şudur: Sözler eyleme geçmedikçe hiçbir anlam kazanmazlar. Gerçekler göstermiştir ki, bu söylenen tatlı, duygulu sözler, diğer sözler gibi havada kalmışlardır !... Söylenenin tam tersi yapıldı; ilkeler tırpanlandı, Köy Enstitüleri kapatıldı ve ülkeye öyle bir çok partili hayat geldi ki...
11 Kasım 1938`den bu yana Atatürkçülüğü içlerine sindirememiş olanlar, ne ilkeleri ne de Erdal İnönü`nün dediği gibi, devrim niteliğinde olan Dil Devrimi`ne de önem verdiler, onları koruyabildiler.
Ne yazık ki, veya ne acıdır ki, ağızlarından “Ben Atatürkçüyüm” sözcüğünü düşürmeyen “dernek” Atatürkçüleri de ne Atatürk`e ne ilkelerine ne de Dil diline sahip çıktılar !...
Onun için 26 Eylül geldiğinde Dil Bayramı`nı kutlasan da kutlamasan da olanı değiştimeyecektir diğer ulusal bayramlarda olduğu gibi...
Oldu olacak, bu yıl yapılacak kutlamada W,X,Q harflerinin alfabeye eklendiği müjdesini verirlerse, böylece yapılanın üstüne tüyü dikmiş olurlar...
Dr. Yüksel Cavlak
Kimler bilmiyorum ama, bazıları o gün geldiğinde Dil Bayramı`ını kutlayacak ve kendilerinin bile inanamadığı sözleri topluma söyleyecekler. Esasında bu Dil Bayramı`nı kutlamaya gerek yok, çünkü içi boş olan bir şeyi, ulusal bayramlarda olduğu gibi, kutlamanın hiç bir değeri olmadığına inanıyorum.
Mustafa Kemal, 1932 yılında,”Ne dersiniz? Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir” diyerek Türk dilinin önemine değinmiştir.
26 Eylül`de İstanbul`da Dolmabahçe Sarayı`nda Birinci Türk Dil Kurultay`ı toplanarak, çalışmalara başlanılır. Çünkü Türkçenin gelişmesi, özleşmesi, zenginleşmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal, dile, tarihe çok önem verdiği içindir ki, bu kurulan Türk Tarih ve Dil Kurumu`nun yaşaması için, 5 Eylül 1938`de hasta yatağında düzenlediği ve İstanbul 6. Noter İsmail Kunter`e teslim ettiği vasiyetnamesinde bu kurum yer almıştır. Vasiyetinin 6. Maddesi`nde şu yazılıdır.
“Her sene nemadan mütebaki (geri kalan) miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.”
Mustafa Kemal`in ilkelerine nasıl ihanet edildiyse, nasıl bir kenara bırakıldıysa, aynı şekilde Türk Dil Kurumu`da aynı akimete maruz kaldı ve 17 Ağustos 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile, bu kurum son nefesini vermiş oldu !...
Nasıl ulusal bayramlarda ülkeyi yönetenler allı pullu sözlerle bu bayramların önemini anlatıyorlarsa, bu kurumun önemi ve anlamı hakkında bakın İsmet İnönü, nün oğlu Erdal İnönü, SODEP Genel Başkanı olarak ne demiş:
“Atatürk`ün mirasını değiştirmek, kabul edilmeyecek bir düşünceye dayanır. Kimsenin kendisini Atatürk`ten daha doğru hareket edecek sanması doğru değildir... Dil devrimi, Atatürk devrimlerinin bir parçasıdır. Onu korumak, ona sahip çıkmak bütün gerçek Atatürkçülerin görevidir.”
Bu söz bana İsmet İnönü`nün 1946`daki bir sözünü hatırlattı:
“...öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım. Biri Köy Enstitüleri, öbürü çok partili hayattır.”
Her iki sözden geriye sadece kuru tümceler kaldı !...
Bu her iki sözden anladığımızın özeti şudur: Sözler eyleme geçmedikçe hiçbir anlam kazanmazlar. Gerçekler göstermiştir ki, bu söylenen tatlı, duygulu sözler, diğer sözler gibi havada kalmışlardır !... Söylenenin tam tersi yapıldı; ilkeler tırpanlandı, Köy Enstitüleri kapatıldı ve ülkeye öyle bir çok partili hayat geldi ki...
11 Kasım 1938`den bu yana Atatürkçülüğü içlerine sindirememiş olanlar, ne ilkeleri ne de Erdal İnönü`nün dediği gibi, devrim niteliğinde olan Dil Devrimi`ne de önem verdiler, onları koruyabildiler.
Ne yazık ki, veya ne acıdır ki, ağızlarından “Ben Atatürkçüyüm” sözcüğünü düşürmeyen “dernek” Atatürkçüleri de ne Atatürk`e ne ilkelerine ne de Dil diline sahip çıktılar !...
Onun için 26 Eylül geldiğinde Dil Bayramı`nı kutlasan da kutlamasan da olanı değiştimeyecektir diğer ulusal bayramlarda olduğu gibi...
Oldu olacak, bu yıl yapılacak kutlamada W,X,Q harflerinin alfabeye eklendiği müjdesini verirlerse, böylece yapılanın üstüne tüyü dikmiş olurlar...
Dr. Yüksel Cavlak
Kimler bilmiyorum ama, bazıları o gün geldiğinde Dil Bayramı`ını kutlayacak ve kendilerinin bile inanamadığı sözleri topluma söyleyecekler. Esasında bu Dil Bayramı`nı kutlamaya gerek yok, çünkü içi boş olan bir şeyi, ulusal bayramlarda olduğu gibi, kutlamanın hiç bir değeri olmadığına inanıyorum.
Mustafa Kemal, 1932 yılında,”Ne dersiniz? Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir” diyerek Türk dilinin önemine değinmiştir.
26 Eylül`de İstanbul`da Dolmabahçe Sarayı`nda Birinci Türk Dil Kurultay`ı toplanarak, çalışmalara başlanılır. Çünkü Türkçenin gelişmesi, özleşmesi, zenginleşmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal, dile, tarihe çok önem verdiği içindir ki, bu kurulan Türk Tarih ve Dil Kurumu`nun yaşaması için, 5 Eylül 1938`de hasta yatağında düzenlediği ve İstanbul 6. Noter İsmail Kunter`e teslim ettiği vasiyetnamesinde bu kurum yer almıştır. Vasiyetinin 6. Maddesi`nde şu yazılıdır.
“Her sene nemadan mütebaki (geri kalan) miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.”
Mustafa Kemal`in ilkelerine nasıl ihanet edildiyse, nasıl bir kenara bırakıldıysa, aynı şekilde Türk Dil Kurumu`da aynı akimete maruz kaldı ve 17 Ağustos 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile, bu kurum son nefesini vermiş oldu !...
Nasıl ulusal bayramlarda ülkeyi yönetenler allı pullu sözlerle bu bayramların önemini anlatıyorlarsa, bu kurumun önemi ve anlamı hakkında bakın İsmet İnönü, nün oğlu Erdal İnönü, SODEP Genel Başkanı olarak ne demiş:
“Atatürk`ün mirasını değiştirmek, kabul edilmeyecek bir düşünceye dayanır. Kimsenin kendisini Atatürk`ten daha doğru hareket edecek sanması doğru değildir... Dil devrimi, Atatürk devrimlerinin bir parçasıdır. Onu korumak, ona sahip çıkmak bütün gerçek Atatürkçülerin görevidir.”
Bu söz bana İsmet İnönü`nün 1946`daki bir sözünü hatırlattı:
“...öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım. Biri Köy Enstitüleri, öbürü çok partili hayattır.”
Her iki sözden geriye sadece kuru tümceler kaldı !...
Bu her iki sözden anladığımızın özeti şudur: Sözler eyleme geçmedikçe hiçbir anlam kazanmazlar. Gerçekler göstermiştir ki, bu söylenen tatlı, duygulu sözler, diğer sözler gibi havada kalmışlardır !... Söylenenin tam tersi yapıldı; ilkeler tırpanlandı, Köy Enstitüleri kapatıldı ve ülkeye öyle bir çok partili hayat geldi ki...
11 Kasım 1938`den bu yana Atatürkçülüğü içlerine sindirememiş olanlar, ne ilkeleri ne de Erdal İnönü`nün dediği gibi, devrim niteliğinde olan Dil Devrimi`ne de önem verdiler, onları koruyabildiler.
Ne yazık ki, veya ne acıdır ki, ağızlarından “Ben Atatürkçüyüm” sözcüğünü düşürmeyen “dernek” Atatürkçüleri de ne Atatürk`e ne ilkelerine ne de Dil diline sahip çıktılar !...
Onun için 26 Eylül geldiğinde Dil Bayramı`nı kutlasan da kutlamasan da olanı değiştimeyecektir diğer ulusal bayramlarda olduğu gibi...
Oldu olacak, bu yıl yapılacak kutlamada W,X,Q harflerinin alfabeye eklendiği müjdesini verirlerse, böylece yapılanın üstüne tüyü dikmiş olurlar...
Dr. Yüksel Cavlak
Kimler bilmiyorum ama, bazıları o gün geldiğinde Dil Bayramı`ını kutlayacak ve kendilerinin bile inanamadığı sözleri topluma söyleyecekler. Esasında bu Dil Bayramı`nı kutlamaya gerek yok, çünkü içi boş olan bir şeyi, ulusal bayramlarda olduğu gibi, kutlamanın hiç bir değeri olmadığına inanıyorum.
Mustafa Kemal, 1932 yılında,”Ne dersiniz? Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir” diyerek Türk dilinin önemine değinmiştir.
26 Eylül`de İstanbul`da Dolmabahçe Sarayı`nda Birinci Türk Dil Kurultay`ı toplanarak, çalışmalara başlanılır. Çünkü Türkçenin gelişmesi, özleşmesi, zenginleşmesi gerekiyordu. Mustafa Kemal, dile, tarihe çok önem verdiği içindir ki, bu kurulan Türk Tarih ve Dil Kurumu`nun yaşaması için, 5 Eylül 1938`de hasta yatağında düzenlediği ve İstanbul 6. Noter İsmail Kunter`e teslim ettiği vasiyetnamesinde bu kurum yer almıştır. Vasiyetinin 6. Maddesi`nde şu yazılıdır.
“Her sene nemadan mütebaki (geri kalan) miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.”
Mustafa Kemal`in ilkelerine nasıl ihanet edildiyse, nasıl bir kenara bırakıldıysa, aynı şekilde Türk Dil Kurumu`da aynı akimete maruz kaldı ve 17 Ağustos 1983 yılında çıkarılan bir yasa ile, bu kurum son nefesini vermiş oldu !...
Nasıl ulusal bayramlarda ülkeyi yönetenler allı pullu sözlerle bu bayramların önemini anlatıyorlarsa, bu kurumun önemi ve anlamı hakkında bakın İsmet İnönü, nün oğlu Erdal İnönü, SODEP Genel Başkanı olarak ne demiş:
“Atatürk`ün mirasını değiştirmek, kabul edilmeyecek bir düşünceye dayanır. Kimsenin kendisini Atatürk`ten daha doğru hareket edecek sanması doğru değildir... Dil devrimi, Atatürk devrimlerinin bir parçasıdır. Onu korumak, ona sahip çıkmak bütün gerçek Atatürkçülerin görevidir.”
Bu söz bana İsmet İnönü`nün 1946`daki bir sözünü hatırlattı:
“...öldüğüm zaman Türk milletine iki eser bırakmış olacağım. Biri Köy Enstitüleri, öbürü çok partili hayattır.”
Her iki sözden geriye sadece kuru tümceler kaldı !...
Bu her iki sözden anladığımızın özeti şudur: Sözler eyleme geçmedikçe hiçbir anlam kazanmazlar. Gerçekler göstermiştir ki, bu söylenen tatlı, duygulu sözler, diğer sözler gibi havada kalmışlardır !... Söylenenin tam tersi yapıldı; ilkeler tırpanlandı, Köy Enstitüleri kapatıldı ve ülkeye öyle bir çok partili hayat geldi ki...
11 Kasım 1938`den bu yana Atatürkçülüğü içlerine sindirememiş olanlar, ne ilkeleri ne de Erdal İnönü`nün dediği gibi, devrim niteliğinde olan Dil Devrimi`ne de önem verdiler, onları koruyabildiler.
Ne yazık ki, veya ne acıdır ki, ağızlarından “Ben Atatürkçüyüm” sözcüğünü düşürmeyen “dernek” Atatürkçüleri de ne Atatürk`e ne ilkelerine ne de Dil diline sahip çıktılar !...
Onun için 26 Eylül geldiğinde Dil Bayramı`nı kutlasan da kutlamasan da olanı değiştimeyecektir diğer ulusal bayramlarda olduğu gibi...
Oldu olacak, bu yıl yapılacak kutlamada W,X,Q harflerinin alfabeye eklendiği müjdesini verirlerse, böylece yapılanın üstüne tüyü dikmiş olurlar...
Dr. Yüksel Cavlak
Yüksel Cavlak- YAKUT ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 370
Yaş : 89
ŞEHİR : Recklinghausen
Meslek : doktor
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 485
Kayıt tarihi : 16/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz