HUKUKSUZLUK, HUKUK OLDU TÜRKİYE'DE...
1 sayfadaki 1 sayfası
HUKUKSUZLUK, HUKUK OLDU TÜRKİYE'DE...
1966’larda, zamanın iç işleri bakanı Faruk Sükan’a bir ihbar yapılmıştı. Bu ihbarda, yazı ve teksir makineleri ile TBMM’sinin bazı odalarında yasa dışı bildiriler basıldığı ileri sürülmüştü. Bunun üzerine Sükan, 6 Mayısı 7 Mayısa bağlayan gece, saat 1.30’da, Cumhuriyet Halk Partisi, Milli Birlik ve Kontenjan senatörlerinin odalarını didik didik aratmış, altını üstüne getirmişti.
Bu olay karşısında İsmet İnönü, “eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz…” diyerek, tarihe geçen sözünü söylemişti.
O günleri mumla arıyoruz şimdi. Her yanı eşkıyalar sardı. Kum gibi. Giderek daha da çoğalıyorlar. Diledikleri gibi at koşturuyorlar.
Eşkıyalar dünyaya hakim olmaya çalışıyor. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Orduya saldırıyorlar. Yargıya saldırıyorlar. Atatürk’e saldırıyorlar.
Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Dinci Faşizmin Ayak Sesleri”, “Kuzuların sessizliği”, “Tehlikenin Farkına Ne zaman Varacağız?” adlı yazılarımda siyasal İslamcı yayılmaya ve örgütlenmeye dikkat çekmiş, zaman yitirilmeden önlem alınmasını, tehlikeye karşı devrimci kadroların birleşip, bütünleşmesini önermiştim.
Ordunun, yargının, partilerin, sendikaların, derneklerin savunmaya çekilip, sessiz ve suskun kalmaları sonucunda dinci faşizm pervasızlaştı. Saldırganlaştı. Bir hayli yol kat etti.
Artık o, 10 Kasımlarda “Kürt Açılımları” yapıyor. Tüm dünyanın hayran olduğu Mustafa Kemal Atatürk’e kin kusuyor. Pis salyalarını akıtıyor.
Yolsuzluk, haksızlık, vurgun, soygun, talan almış başını gidiyor ülkemizde. Tertiplerle, düzmece senaryolarla dilediklerini içeriye atıyorlar, dilediklerini 24 saat dinliyorlar. Hedef, çöreklendikleri talan düzenini korumak, ele geçirdikleri koltukları kimselere kaptırmamak…
Bugün Ergenekon’lar sayesinde ordu sürekli ateş altında. Dersim isyanları ile Atatürk karalanıyor. Dincisi, bölücüsü, İkinci Cumhuriyetçisi dört bir yandan kuşatmış. Saldırıyor. Kemalizm kalesinde gedik açmaya çalışıyor.
Kemalist cumhuriyet hedefte.
İktidar, zorba yöntemlerle kendi hukukunu oluşturma mücadelesi veriyor. Yargı, teslim alınmak isteniyor.
Başsavcıları dinliyorlar. Yargıçları, avukatları, politikacıları dinliyorlar. Yargıtay’ı dinliyorlar. Amaç korku imparatorluğu yaratmak. İnsanları yılgınlığa, suskunluğa, umutsuzluğa sevk etmek.
Yargı karşısına çıkıp hesap vermesi gereken İletişim başkanları, müdürler, savcılar parti militanları gibi konuşuyorlar. AKP de onları koruyucu kanatları altına almış.
Bu talan düzenine, ortaçağ kalıntılarına, şeriatçı gidişe kim baş kaldırıyorsa, kim Türkiye’nin bağımsızlığından, Atatürk devrimlerinden yana tavır alıyorsa, kısaca kim iktidara muhalefet ediyorsa, hemen “Sivil Darbe Karargâhı” kolları sıvıyor, harekete geçiyor. Onları “Ergenekonculukla” suçlayıp, hedef tahtasına yatırıyor. Ondan sonra gelsin İhbar mektupları, ıslak imzalar… Gelsin tutuklamalar, gözaltılar… Yalancı tanıklar…
“Bu yapılanlar zulümdür, sussam vicdanım sızlar…” diyor Süleyman Demirel.
Kanadoğlu “Dinlemelerin polis devleti ve dikta” anlamına geldiğini söylüyor.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, “Dinlemeler toplumda paranoya oluşturdu. Sistem böyle olmaz…” diyor
Vural Savaş, yargıdaki telekulak tartışmaları ile ilgili, “Türkiye şu anda hukuk devleti olmaktan çıkmış, korku devleti haline getirilmiştir. Bu Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının himayesinde yapılmaktadır. Eninde sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır. Aslında bu yaptıklarıyla Yüce Divan dosyasının delillerini oluşturuyorlar…” sözleri ile iktidarı eleştiriyor.
Evet, “eninde sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır.” Bugün teslim almaya çalıştıkları hukuk ve hukuk sistemi kendilerine de gerekecektir. Bunu hiç akıllarından çıkarmasınlar…
(ali-eralp@hotmail.com)
Bu olay karşısında İsmet İnönü, “eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz…” diyerek, tarihe geçen sözünü söylemişti.
O günleri mumla arıyoruz şimdi. Her yanı eşkıyalar sardı. Kum gibi. Giderek daha da çoğalıyorlar. Diledikleri gibi at koşturuyorlar.
Eşkıyalar dünyaya hakim olmaya çalışıyor. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Orduya saldırıyorlar. Yargıya saldırıyorlar. Atatürk’e saldırıyorlar.
Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Dinci Faşizmin Ayak Sesleri”, “Kuzuların sessizliği”, “Tehlikenin Farkına Ne zaman Varacağız?” adlı yazılarımda siyasal İslamcı yayılmaya ve örgütlenmeye dikkat çekmiş, zaman yitirilmeden önlem alınmasını, tehlikeye karşı devrimci kadroların birleşip, bütünleşmesini önermiştim.
Ordunun, yargının, partilerin, sendikaların, derneklerin savunmaya çekilip, sessiz ve suskun kalmaları sonucunda dinci faşizm pervasızlaştı. Saldırganlaştı. Bir hayli yol kat etti.
Artık o, 10 Kasımlarda “Kürt Açılımları” yapıyor. Tüm dünyanın hayran olduğu Mustafa Kemal Atatürk’e kin kusuyor. Pis salyalarını akıtıyor.
Yolsuzluk, haksızlık, vurgun, soygun, talan almış başını gidiyor ülkemizde. Tertiplerle, düzmece senaryolarla dilediklerini içeriye atıyorlar, dilediklerini 24 saat dinliyorlar. Hedef, çöreklendikleri talan düzenini korumak, ele geçirdikleri koltukları kimselere kaptırmamak…
Bugün Ergenekon’lar sayesinde ordu sürekli ateş altında. Dersim isyanları ile Atatürk karalanıyor. Dincisi, bölücüsü, İkinci Cumhuriyetçisi dört bir yandan kuşatmış. Saldırıyor. Kemalizm kalesinde gedik açmaya çalışıyor.
Kemalist cumhuriyet hedefte.
İktidar, zorba yöntemlerle kendi hukukunu oluşturma mücadelesi veriyor. Yargı, teslim alınmak isteniyor.
Başsavcıları dinliyorlar. Yargıçları, avukatları, politikacıları dinliyorlar. Yargıtay’ı dinliyorlar. Amaç korku imparatorluğu yaratmak. İnsanları yılgınlığa, suskunluğa, umutsuzluğa sevk etmek.
Yargı karşısına çıkıp hesap vermesi gereken İletişim başkanları, müdürler, savcılar parti militanları gibi konuşuyorlar. AKP de onları koruyucu kanatları altına almış.
Bu talan düzenine, ortaçağ kalıntılarına, şeriatçı gidişe kim baş kaldırıyorsa, kim Türkiye’nin bağımsızlığından, Atatürk devrimlerinden yana tavır alıyorsa, kısaca kim iktidara muhalefet ediyorsa, hemen “Sivil Darbe Karargâhı” kolları sıvıyor, harekete geçiyor. Onları “Ergenekonculukla” suçlayıp, hedef tahtasına yatırıyor. Ondan sonra gelsin İhbar mektupları, ıslak imzalar… Gelsin tutuklamalar, gözaltılar… Yalancı tanıklar…
“Bu yapılanlar zulümdür, sussam vicdanım sızlar…” diyor Süleyman Demirel.
Kanadoğlu “Dinlemelerin polis devleti ve dikta” anlamına geldiğini söylüyor.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, “Dinlemeler toplumda paranoya oluşturdu. Sistem böyle olmaz…” diyor
Vural Savaş, yargıdaki telekulak tartışmaları ile ilgili, “Türkiye şu anda hukuk devleti olmaktan çıkmış, korku devleti haline getirilmiştir. Bu Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığının himayesinde yapılmaktadır. Eninde sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır. Aslında bu yaptıklarıyla Yüce Divan dosyasının delillerini oluşturuyorlar…” sözleri ile iktidarı eleştiriyor.
Evet, “eninde sonunda Yüce Divan’da bunun hesabı sorulacaktır.” Bugün teslim almaya çalıştıkları hukuk ve hukuk sistemi kendilerine de gerekecektir. Bunu hiç akıllarından çıkarmasınlar…
(ali-eralp@hotmail.com)
Ali Eralp- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz