Ne olduğunu açık açık yazıyorum
1 sayfadaki 1 sayfası
Ne olduğunu açık açık yazıyorum
Sevgili okurlar; artık yılın son haftasına da girdik. Hep 2000 yılının nasıl olacağını merak ederdim zamanında, üzerinden 9 tam yıl geçti, gitti bile. 2009 ise yaşadığımız tuhaf olaylar sayesinde herhalde hafızalarımızdan pek silinmeyecek.
En sona saklandı
2009 yılını çok karışık gelişmelerle tamamlıyoruz. Ama belli ki en büyük bomba en sona saklanmış. Yeni yıla belki de devletin temellerini sarsacak çok büyük bir olayla giriyoruz. Türkiye müthiş bir kavşağa yaklaşıyor. Türkiye’nin en gizli bilgileri her an ortalığa saçılabilir.
Neler oluyor?
Herkesin ortak sorusu şu: “Neler oluyor? Nereye varılmak isteniyor?” Aslında bunun cevabını vermek zor değil. Türkiye “dönüştürülme” operasyonunda son viraja sokuldu. Eğer iktidar bu operasyondan başarılı biçimde çıkarsa Türkiye Devleti bir başka “şeye” dönüşecek.
Devletle hesaplaşma
Senaryo basit: Demokrasi ve hukuk adı kullanılarak ve geçmişte karanlık kalmış oyunların açığa çıkarılması bahanesiyle devletin temeli kurcalanıyor. Kamuoyunun kafası iyice karıştırılarak Cumhuriyet’e kurulduğu günden beri husumet besleyen bir zihniyetin “devlet ve devletin kuruluş ilkeleriyle” hesaplaşmasının yolu açılıyor.
Dönüşüm operasyonu
Olay çok masum gibi görünebilir. Başbakan Yardımcısı’nın evinin yakınlarında yakalanan iki subayın suikast hazırlığı içinde olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılıyor. Ardından askeri bir kurumda bu iki subayın ofislerinde arama yapılıyor, bilgisayarlara el konuluyor.
Arşive girme talebi
Ancak talep bununla sınırlı kalmıyor. Bu iki subayın odası dışında kurumun bütün birimleri ve en önemlisi “kozmik” derecede gizli bilgilerin depolandığı arşivde de arama yapılmak isteniyor. O “kozmik” bilgiler Türkiye’nin en önemli sırlarını oluşturuyor.
Orası Kontrgerilla
Kapısında Seferberlik Tetkik Kurulu yazabilir, ama herkes biliyor ki o bina Özel Harp Dairesi’dir ve kamuoyunda bilinen adıyla Kontrgerilla’dır. Bu örgüt NATO tarafından olası bir Sovyet tehdidine karşı kurulmuş bir birimdir ve bir işgal karşısında yeraltı teşkilatlarını kurmak ve yönetmekle görevlidir.
Pek çok iç operasyon
Kontrgerilla anlamsız biçimde “Türkiye’nin özel şartları” bahanesiyle pek çok iç operasyonda da kullanıldı, bu da kanıtlanamayan ama bilinen bir gerçek. Ancak Kontrgerilla’nın asıl çalışma alanı bir laboratuvar gibi de görülen Kıbrıs’tır.
Yargı nereden çıktı
Kontrgerilla, geçmişinde karanlık olaylar olsa bile “darbe soruşturuyoruz, suikast kovuşturması yapıyoruz” gerekçesiyle yargı denetlemesine bu kadar kolay açılamaz. Çünkü, aranan suç delilleriyle birlikte Türkiye’nin en önemli bilgileri de buradadır ve bunun öyle ya da böyle “kozmik” yetkisi olmayanların eline geçmesinin pek çok sakıncası vardır.
Başbakan sorumludur
Adı ne olursa olsun böyle bir örgütün sahibi de Türkiye Cumhuriyeti hükümetleridir. Bilgileri saklama ise Silahlı Kuvvetler’in namusuna teslim edilmiştir. Bu durumda hükümetin zaten istediği an ulaşabileceği kozmik bilgilere savcı yoluyla ulaşmaya çalışması abestir.
Hükümetsiz derin devlet
Zaman zaman tartıştığımız derin devletin önemli bir parçası bu Özel Harp Dairesi’dir. Ama şunu asla unutmayın ki, askerler hassas davranarak kendilerine özel bir pay çıkarsalar da içinde iktidarın olmadığı derin devlet de olmaz. Eğer iktidarlar derin devlete sahip çıkamıyorsa iktidar değillerdir.
Bilgi istenebilirdi
Bu durumda Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na çeşitli istihbarat örgütlerinden gelen bilgileri aktararak bu özel birimin arşivinden bunların çıkarılmasını isteyebilirdi. Eğer Genelkurmay Başkanı buna karşı çıkarsa anında görevden alınır ve devlet içinde devlet yapılanmasının önüne geçilirdi.
Amaç bu değil çünkü
Ancak anlaşıldığı kadarıyla asıl amaç bu değil. Amaç belli ki şu: Aslında kendi kontrolünde olan bir gizli birimi kamuoyunun önüne atıp, halkın algılama sorunu yaşayacağı bazı bilgi ve belgeleri kontrollü biçimde paylaşıp derin bir şüphe ve öfke yaratmak.
Yapıyı çökertmek
Ortalığa belli bir plan ve programla saçılan bilgilerin ve belgelerin yaratacağı şüphe ve öfke sayesinde ciddi bir kamuoyu oluşturulmak istendiği izlenimi alıyorum. Böylelikle “Devletin de temizlenmesi gerek” bahanesiyle dönüşüm hızlandırılacaktır.
Hazırlıklar yapılıyor
Zaten iktidarın bazı hazırlıkları var. Güvenlik güçlerini bölmek bunun önemli bir parçası. Yakınlarda gündeme gelecek olan yasalarla askere sadece sınır bölgelerinde savunma görevi verilmesi, tüm kışlaların boşaltılması, yurtiçindeki tüm güvenliğin kurulacak yeni bir birime “güvenlik müsteşarlığı” başkanlığında teslim edilmesi düşünülüyor.
Bugünkü MGK
Gazeteler “tarihi” diye başlık atmayı pek seviyor ya, bana göre gerçekten “tarihi” MGK toplantısı bugün yapılacak. Ancak bu MGK’nın, kuralların biraz aksine olsa da daha “şeffaf” olması gerekiyor. Bu toplantıdan sonra alışılanın dışında geniş bir açıklama yapılması toplumda da ferahlık yaratacaktır. Toplumun olan bitenden haberdar olması en doğal hakkıdır.
Genelkurmay’ın sıkıntısı
Bu arada Genelkurmay Başkanlığı’nın da büyük sıkıntı içinde olduğu gözden kaçmamalı. Başbakan her ne kadar “Ne demek devlet içinde kavga var demek” diye sorsa da bir inatlaşma olduğu da gözler önünde. Bu da bugüne kadar kapalı kutu gibi davranan Genelkurmay’ı büyük sıkıntıya sokuyor.
Komutan konuşunca
Herkesin dikkatini çekmiştir. Genelkurmay Başkanı ne zaman konuşsa ardından askere yönelik bir operasyon yapılıyor. Son operasyon da böyle oldu. Hele Özel Harp’e yapılan ikinci baskının Erdoğan-Başbuğ görüşmesinden birkaç saat sonra başlatılması çok dikkat çekici.
Başbuğ ne yapıyor?
Bu üç saati aşan görüşmede herhalde suikast olayı, bunun Özel Harp Dairesi’ne kadar uzandığı mutlaka konuşulmuştur. Eğer Başbuğ da durumdan rahatsızsa, kamuoyuna fark ettirilmeden içeride bir temizlik yapılabilirdi. Ama tam tersine bir şov başlatıldı.
Eller kollar bağlandı
Belli ki Başbakan konunun kendi denetiminde ve emriyle halledilmesini istemiyor. Bu nedenle yargı devreye sokuldu. Bu çok tehlikeli bir manevra. Ama iktidar bugüne kadar kafaları karıştırmak için yaptığı hiçbir operasyonunda başarısız olmadığına göre bundan da zaferle çıkmayı planlıyor. Ondan sonrası ise kolay zaten.
Bedelli askerlik
Geçen hafta yazdığım bedelli askerlik yazısından sonra, bu kampanyayı sürdürenlerden hayli eleştiri aldım. Nedense dövizli askerlikle bedelliyi karıştıranlar “parasını verelim askerlik yapmayalım” ısrarını sürdürüyor. Bunun vicdanlara sığan tarafı olamaz.
Hakaretin bini bir para
Tabii bu vicdani konuyu bile kendi çıkarları için kullanmak isteyenler, benim tepkime de hakaretlerle cevap vermeye kalktılar. İnandığımı yazmayı sürdürürüm, eleştirilere ve hakaretlere de alışkınım. Ancak bir yazı ile beni yerin dibine batıran ve “seni Atatürkçü bilirdik, sen de mi satıldın” diyenlere karşı da dilim tutuldu açıkçası.
Milletvekili olayı
Geçen hafta tarışılan konulardan biri de polisle tartışıp küfür eden sonra da partisinden ihraç edilmek istenen AKP milletvekili Fevzi İşbaşaran’ın görüntüleriydi. Bu olaya farklı bakışıma da, her konuya at gözlüğü ile bakanlardan tepkiler geldi.
Merakım: “Ne oldu?”
Oysa milletvekili olayını anlatırken, davranışının hiçbir şekilde mazur gösterilemeyeceğini açıkça söyledim. Ama merakım şu ki, arabayı kendi kullanmayan bir milletvekili sıradan bir alkol muayenesinde neden arabasından insin, neden tartışsın ve neden “eşkıyalık yapıyorsunuz” desin. Ve en önemlisi neden görüntü kaydı yapılsın?
Bunlar da çıksın ortaya
Bu konuda medyayı da eleştiriyorum. Hiçbir gazeteci olayın aslını sormak istemiyor. Varsa yoksa milletvekilinin küfrü. O affedilemez ama bu görüntülerin milletvekilinin “poliste çeteleşme var” sözlerinden sonra servis edilmesi de affedilemez.
Bu hafta bitmeden yıl da bitmiş olacak. O nedenle hem iyi haftalar hem de iyi bir yıl diliyorum.
En sona saklandı
2009 yılını çok karışık gelişmelerle tamamlıyoruz. Ama belli ki en büyük bomba en sona saklanmış. Yeni yıla belki de devletin temellerini sarsacak çok büyük bir olayla giriyoruz. Türkiye müthiş bir kavşağa yaklaşıyor. Türkiye’nin en gizli bilgileri her an ortalığa saçılabilir.
Neler oluyor?
Herkesin ortak sorusu şu: “Neler oluyor? Nereye varılmak isteniyor?” Aslında bunun cevabını vermek zor değil. Türkiye “dönüştürülme” operasyonunda son viraja sokuldu. Eğer iktidar bu operasyondan başarılı biçimde çıkarsa Türkiye Devleti bir başka “şeye” dönüşecek.
Devletle hesaplaşma
Senaryo basit: Demokrasi ve hukuk adı kullanılarak ve geçmişte karanlık kalmış oyunların açığa çıkarılması bahanesiyle devletin temeli kurcalanıyor. Kamuoyunun kafası iyice karıştırılarak Cumhuriyet’e kurulduğu günden beri husumet besleyen bir zihniyetin “devlet ve devletin kuruluş ilkeleriyle” hesaplaşmasının yolu açılıyor.
Dönüşüm operasyonu
Olay çok masum gibi görünebilir. Başbakan Yardımcısı’nın evinin yakınlarında yakalanan iki subayın suikast hazırlığı içinde olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılıyor. Ardından askeri bir kurumda bu iki subayın ofislerinde arama yapılıyor, bilgisayarlara el konuluyor.
Arşive girme talebi
Ancak talep bununla sınırlı kalmıyor. Bu iki subayın odası dışında kurumun bütün birimleri ve en önemlisi “kozmik” derecede gizli bilgilerin depolandığı arşivde de arama yapılmak isteniyor. O “kozmik” bilgiler Türkiye’nin en önemli sırlarını oluşturuyor.
Orası Kontrgerilla
Kapısında Seferberlik Tetkik Kurulu yazabilir, ama herkes biliyor ki o bina Özel Harp Dairesi’dir ve kamuoyunda bilinen adıyla Kontrgerilla’dır. Bu örgüt NATO tarafından olası bir Sovyet tehdidine karşı kurulmuş bir birimdir ve bir işgal karşısında yeraltı teşkilatlarını kurmak ve yönetmekle görevlidir.
Pek çok iç operasyon
Kontrgerilla anlamsız biçimde “Türkiye’nin özel şartları” bahanesiyle pek çok iç operasyonda da kullanıldı, bu da kanıtlanamayan ama bilinen bir gerçek. Ancak Kontrgerilla’nın asıl çalışma alanı bir laboratuvar gibi de görülen Kıbrıs’tır.
Yargı nereden çıktı
Kontrgerilla, geçmişinde karanlık olaylar olsa bile “darbe soruşturuyoruz, suikast kovuşturması yapıyoruz” gerekçesiyle yargı denetlemesine bu kadar kolay açılamaz. Çünkü, aranan suç delilleriyle birlikte Türkiye’nin en önemli bilgileri de buradadır ve bunun öyle ya da böyle “kozmik” yetkisi olmayanların eline geçmesinin pek çok sakıncası vardır.
Başbakan sorumludur
Adı ne olursa olsun böyle bir örgütün sahibi de Türkiye Cumhuriyeti hükümetleridir. Bilgileri saklama ise Silahlı Kuvvetler’in namusuna teslim edilmiştir. Bu durumda hükümetin zaten istediği an ulaşabileceği kozmik bilgilere savcı yoluyla ulaşmaya çalışması abestir.
Hükümetsiz derin devlet
Zaman zaman tartıştığımız derin devletin önemli bir parçası bu Özel Harp Dairesi’dir. Ama şunu asla unutmayın ki, askerler hassas davranarak kendilerine özel bir pay çıkarsalar da içinde iktidarın olmadığı derin devlet de olmaz. Eğer iktidarlar derin devlete sahip çıkamıyorsa iktidar değillerdir.
Bilgi istenebilirdi
Bu durumda Başbakan, Genelkurmay Başkanı’na çeşitli istihbarat örgütlerinden gelen bilgileri aktararak bu özel birimin arşivinden bunların çıkarılmasını isteyebilirdi. Eğer Genelkurmay Başkanı buna karşı çıkarsa anında görevden alınır ve devlet içinde devlet yapılanmasının önüne geçilirdi.
Amaç bu değil çünkü
Ancak anlaşıldığı kadarıyla asıl amaç bu değil. Amaç belli ki şu: Aslında kendi kontrolünde olan bir gizli birimi kamuoyunun önüne atıp, halkın algılama sorunu yaşayacağı bazı bilgi ve belgeleri kontrollü biçimde paylaşıp derin bir şüphe ve öfke yaratmak.
Yapıyı çökertmek
Ortalığa belli bir plan ve programla saçılan bilgilerin ve belgelerin yaratacağı şüphe ve öfke sayesinde ciddi bir kamuoyu oluşturulmak istendiği izlenimi alıyorum. Böylelikle “Devletin de temizlenmesi gerek” bahanesiyle dönüşüm hızlandırılacaktır.
Hazırlıklar yapılıyor
Zaten iktidarın bazı hazırlıkları var. Güvenlik güçlerini bölmek bunun önemli bir parçası. Yakınlarda gündeme gelecek olan yasalarla askere sadece sınır bölgelerinde savunma görevi verilmesi, tüm kışlaların boşaltılması, yurtiçindeki tüm güvenliğin kurulacak yeni bir birime “güvenlik müsteşarlığı” başkanlığında teslim edilmesi düşünülüyor.
Bugünkü MGK
Gazeteler “tarihi” diye başlık atmayı pek seviyor ya, bana göre gerçekten “tarihi” MGK toplantısı bugün yapılacak. Ancak bu MGK’nın, kuralların biraz aksine olsa da daha “şeffaf” olması gerekiyor. Bu toplantıdan sonra alışılanın dışında geniş bir açıklama yapılması toplumda da ferahlık yaratacaktır. Toplumun olan bitenden haberdar olması en doğal hakkıdır.
Genelkurmay’ın sıkıntısı
Bu arada Genelkurmay Başkanlığı’nın da büyük sıkıntı içinde olduğu gözden kaçmamalı. Başbakan her ne kadar “Ne demek devlet içinde kavga var demek” diye sorsa da bir inatlaşma olduğu da gözler önünde. Bu da bugüne kadar kapalı kutu gibi davranan Genelkurmay’ı büyük sıkıntıya sokuyor.
Komutan konuşunca
Herkesin dikkatini çekmiştir. Genelkurmay Başkanı ne zaman konuşsa ardından askere yönelik bir operasyon yapılıyor. Son operasyon da böyle oldu. Hele Özel Harp’e yapılan ikinci baskının Erdoğan-Başbuğ görüşmesinden birkaç saat sonra başlatılması çok dikkat çekici.
Başbuğ ne yapıyor?
Bu üç saati aşan görüşmede herhalde suikast olayı, bunun Özel Harp Dairesi’ne kadar uzandığı mutlaka konuşulmuştur. Eğer Başbuğ da durumdan rahatsızsa, kamuoyuna fark ettirilmeden içeride bir temizlik yapılabilirdi. Ama tam tersine bir şov başlatıldı.
Eller kollar bağlandı
Belli ki Başbakan konunun kendi denetiminde ve emriyle halledilmesini istemiyor. Bu nedenle yargı devreye sokuldu. Bu çok tehlikeli bir manevra. Ama iktidar bugüne kadar kafaları karıştırmak için yaptığı hiçbir operasyonunda başarısız olmadığına göre bundan da zaferle çıkmayı planlıyor. Ondan sonrası ise kolay zaten.
Bedelli askerlik
Geçen hafta yazdığım bedelli askerlik yazısından sonra, bu kampanyayı sürdürenlerden hayli eleştiri aldım. Nedense dövizli askerlikle bedelliyi karıştıranlar “parasını verelim askerlik yapmayalım” ısrarını sürdürüyor. Bunun vicdanlara sığan tarafı olamaz.
Hakaretin bini bir para
Tabii bu vicdani konuyu bile kendi çıkarları için kullanmak isteyenler, benim tepkime de hakaretlerle cevap vermeye kalktılar. İnandığımı yazmayı sürdürürüm, eleştirilere ve hakaretlere de alışkınım. Ancak bir yazı ile beni yerin dibine batıran ve “seni Atatürkçü bilirdik, sen de mi satıldın” diyenlere karşı da dilim tutuldu açıkçası.
Milletvekili olayı
Geçen hafta tarışılan konulardan biri de polisle tartışıp küfür eden sonra da partisinden ihraç edilmek istenen AKP milletvekili Fevzi İşbaşaran’ın görüntüleriydi. Bu olaya farklı bakışıma da, her konuya at gözlüğü ile bakanlardan tepkiler geldi.
Merakım: “Ne oldu?”
Oysa milletvekili olayını anlatırken, davranışının hiçbir şekilde mazur gösterilemeyeceğini açıkça söyledim. Ama merakım şu ki, arabayı kendi kullanmayan bir milletvekili sıradan bir alkol muayenesinde neden arabasından insin, neden tartışsın ve neden “eşkıyalık yapıyorsunuz” desin. Ve en önemlisi neden görüntü kaydı yapılsın?
Bunlar da çıksın ortaya
Bu konuda medyayı da eleştiriyorum. Hiçbir gazeteci olayın aslını sormak istemiyor. Varsa yoksa milletvekilinin küfrü. O affedilemez ama bu görüntülerin milletvekilinin “poliste çeteleşme var” sözlerinden sonra servis edilmesi de affedilemez.
Bu hafta bitmeden yıl da bitmiş olacak. O nedenle hem iyi haftalar hem de iyi bir yıl diliyorum.
Can ATAKLI- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 158
Yaş : 68
ŞEHİR : Türkiye
Meslek : Gazeteci
Öğrenim Durumu : Yüksek
Aldığı Teşekkür : 20
Kayıt tarihi : 05/06/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz