2009, Türkiye
1 sayfadaki 1 sayfası
2009, Türkiye
İsmi lazım değil...
Profesör, üniversitede dekan.
Telefonu çalıyor, zırrr...
- Alo?
- Emniyet’ten arıyoruz!
- Buyrun...
- Terör örgütünün konuşmaları sizin numaranız üzerinden yapılıyor, dinlemeye takıldı, büyük ihtimalle cep telefonunuzu kopyalamışlar, soruşturma için bize kontör göndermeniz lazım.
Dekan terliyor...
Önce “Hay Allah” diyor.
Sonra “Hay hay” diyor.
Derhal koşuyor, 17 adet 250’lik kontör kartı satın alıyor, beklemeye başlıyor... Kendisini polis diye arayan kişi, tekrar arıyor, kontör kartlarının numaralarını istiyor, dekan kuzu kuzu veriyor.
Bitmiyor.
Yarım saat sonra, zırrr...
- Alo?
- Şu şehrin Başsavcısıyım ben!
- Buyrun efenim...
- İsminiz, terör örgütünün bir operasyonuna karışmış vaziyette, gizli tanıklar var, durum hassas...
- Demeyin!
- Derhal ifade vermeniz gerekiyor, kimseye haber vermeden şu şu adrese gelin, iş dallanıp budaklanmadan görüşelim...
Dekan telefonu kapatıyor, telaşla fırlıyor makamından, atlıyor otomobiline, basıyor marşa... Apar topar ortadan kaybolmasından şüphelenen mesai arkadaşları, “N’ooldu hocam?” diye Dekan’ı arayacaklarına, “Galiba karanlık bi işe karıştı” diye düşünerek, polisi arıyor! Bu ihbar üzerine harekete geçen polis, mobese kameralarını tarıyor, ki, şüpheli Dekan tam gaz komşu şehre doğru gidiyor. Derhal komşu şehrin Emniyeti’ne haber veriliyor, yakalayın... Alarm veriliyor, plakayı not eden komşu şehrin Emniyet’i, şehrin girişinde tertibat alıyor, Dekan’ı durduruyor. Dekan “Eyvah, yakalandım” diyor; ilk sorguda başına gelenleri “itiraf” ediyor... Polis ikna olmuyor, derhal Başsavcı aranıyor, ki, Başsavcı’nın haberi yok... Bu sefer Dekan ikna olmuyor, Başsavcı’yla konuşturuyorlar. Ses başka... Böylece, Dekan’ın dolandırıldığı ve kendisini “şüpheli” diye ihbar eden mesai arkadaşları sayesinde, ekstra dolandırılmaktan kurtulduğu ortaya çıkıyor.
*
Türkiye’nin ruh hali budur.
*
El âlem Noel Baba’yı bekliyor...
Türkiye’de ise, profesör, gazeteci, tiyatrocu, eczacı, sendikacı, öğrenci, manav, bakkal; herkes “polis”ten ve “savcı”dan telefon bekliyor!
*
Herkes telefonunun dinlendiğinden emin, herkes her an terör örgütü üyesi gösterilmekten endişeli, herkes alakası olmadığı konulardan yakalanma paniği yaşıyor, herkes mesai arkadaşının sakat işlere bulaştığından şüpheleniyor, herkes herkesi niye haber vermedin denmesin diye ispiyonlamaya gönüllü... Ve herkes, sorgusuz sualsiz itaat etmeye hazır.
Profesör, üniversitede dekan.
Telefonu çalıyor, zırrr...
- Alo?
- Emniyet’ten arıyoruz!
- Buyrun...
- Terör örgütünün konuşmaları sizin numaranız üzerinden yapılıyor, dinlemeye takıldı, büyük ihtimalle cep telefonunuzu kopyalamışlar, soruşturma için bize kontör göndermeniz lazım.
Dekan terliyor...
Önce “Hay Allah” diyor.
Sonra “Hay hay” diyor.
Derhal koşuyor, 17 adet 250’lik kontör kartı satın alıyor, beklemeye başlıyor... Kendisini polis diye arayan kişi, tekrar arıyor, kontör kartlarının numaralarını istiyor, dekan kuzu kuzu veriyor.
Bitmiyor.
Yarım saat sonra, zırrr...
- Alo?
- Şu şehrin Başsavcısıyım ben!
- Buyrun efenim...
- İsminiz, terör örgütünün bir operasyonuna karışmış vaziyette, gizli tanıklar var, durum hassas...
- Demeyin!
- Derhal ifade vermeniz gerekiyor, kimseye haber vermeden şu şu adrese gelin, iş dallanıp budaklanmadan görüşelim...
Dekan telefonu kapatıyor, telaşla fırlıyor makamından, atlıyor otomobiline, basıyor marşa... Apar topar ortadan kaybolmasından şüphelenen mesai arkadaşları, “N’ooldu hocam?” diye Dekan’ı arayacaklarına, “Galiba karanlık bi işe karıştı” diye düşünerek, polisi arıyor! Bu ihbar üzerine harekete geçen polis, mobese kameralarını tarıyor, ki, şüpheli Dekan tam gaz komşu şehre doğru gidiyor. Derhal komşu şehrin Emniyeti’ne haber veriliyor, yakalayın... Alarm veriliyor, plakayı not eden komşu şehrin Emniyet’i, şehrin girişinde tertibat alıyor, Dekan’ı durduruyor. Dekan “Eyvah, yakalandım” diyor; ilk sorguda başına gelenleri “itiraf” ediyor... Polis ikna olmuyor, derhal Başsavcı aranıyor, ki, Başsavcı’nın haberi yok... Bu sefer Dekan ikna olmuyor, Başsavcı’yla konuşturuyorlar. Ses başka... Böylece, Dekan’ın dolandırıldığı ve kendisini “şüpheli” diye ihbar eden mesai arkadaşları sayesinde, ekstra dolandırılmaktan kurtulduğu ortaya çıkıyor.
*
Türkiye’nin ruh hali budur.
*
El âlem Noel Baba’yı bekliyor...
Türkiye’de ise, profesör, gazeteci, tiyatrocu, eczacı, sendikacı, öğrenci, manav, bakkal; herkes “polis”ten ve “savcı”dan telefon bekliyor!
*
Herkes telefonunun dinlendiğinden emin, herkes her an terör örgütü üyesi gösterilmekten endişeli, herkes alakası olmadığı konulardan yakalanma paniği yaşıyor, herkes mesai arkadaşının sakat işlere bulaştığından şüpheleniyor, herkes herkesi niye haber vermedin denmesin diye ispiyonlamaya gönüllü... Ve herkes, sorgusuz sualsiz itaat etmeye hazır.
YILMAZ ÖZDİL- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 97
Yaş : 59
ŞEHİR : izmir
Meslek : Gazeteci-Yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 18/12/07
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz