Yeni yıl hepimize hayırlı olsun
1 sayfadaki 1 sayfası
Yeni yıl hepimize hayırlı olsun
Bu, yılın son yazısı. Bu yıl da bana birçok mesaj gönderdiniz. Ve ben her zaman olduğu gibi, tümünü okudum. Belki yanıtlamadım ama tümünü okudum. Üstelik sadece bana değil, Vatan’ın diğer yazarlarına gönderdiğiniz diğer mesajları bile okudum. Ve gördüm ki çok büyük bir çoğunluğunuzla aynı duyguları, aynı kaygıları paylaşıyorum. Siyasal olaylarda, ekonomide, hukukun nasıl olması gerektiği konusunda, gençlerimize nasıl bir gelecek bırakmak istediğimiz konusunda. Yani her şeyde... Ve yeni yıla girerken, bir şeyi daha paylaşmak istiyorum. Bu yıl çok kötü geçti. Tabii bana göre bu böyle. Oysa çok iyi geçtiğini, her şeyin iyiye gittiğini düşünenler de var. Tabii bir de tarafsızlar(!) var. Yani “iyi mi geçti, kötü mü geçti, kime inanalım, şaşırdık” ya da “siz önce bir katılın” diyen tarafsızlar.
***
Bana göre 2009 gerçekten de kötü geçti. Çünkü belki de ilk kez Türkiye Cumhuriyeti, askeri darbeler dışında, tam anlamı ile otoriter bir rejimin tam kıyısına geldi. Hem de birileri “ne güzel demokrasimiz var” der ya da öyle zannederken. Birkaç yıl önce başlayan “demokrasiyi ortadan kaldırma süreci” 2009’da tam sonuçlarını vermeye başladı. Bir baktık ki, Türkan Saylan’ın evi aranmış, yazı ve mektuplarına el konulmuş. Hem de 72 milyonu arayabileceğiniz genişlikte, hukuk dışı bir kararla. Sonra aynı şekildeki bir kararla Sabih Kanadoğlu da aranmış. Öğrendik ki, Yargıtay dahil, herkes dinlenmiş, hâkimler dinlenmiş, Ergenekon soruşturmasının başındaki İstanbul C. Başsavcısı bile dinlenmiş. Hem de yanında çalışan mesai arkadaşlarının isteği ile. Üstelik bazı hâkimler, gizli izleme kararları vermişler, üzerinde isim yerine “isimleri tespit edilemeyen şüpheliler” ibaresi ile. Ve sonunda bir baktık ki, Ergun Poyraz 30 aydır, Tuncay Özkan 15 aydır, Mustafa Balbay 10 aydır, Prof. Dr. Mustafa Haberal 8,5 aydır, yine pırıl pırıl bir rektör olan Fatih Hilmioğlu 8,5 aydır ve diğerleri de keza tutuklu. Ve “aleyhlerindeki kanıtlar ne, ne yapmışlar” sorularına karşı “ne var silahlar bulunmadı mı, yerden silah fışkırmıyor mu?” türünde yanıtlar alınıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez buralara geldik. Hem de sözüm ona demokratik bir düzende. Tabii bana göre bu böyle. Bunların çok haklı olduğunu düşünenler de var. “Boşverin usulü, amaca bakın” diyenler de var. Tabii bir de tarafsızlar(!) var. Yani “tam anlamadık, kime inansak ki” diye soran tarafsızlar.
***
Bana göre 2009 gerçekten de kötü geçti. Tekel işçileri dayak yedi, hakkını arayan memurlar da dayak yedi, “Başbakanım” diye bağıran şehit aileleri Meclis’ten atıldı, Engelliler Derneği başkanı da ağzı kapatılıp dışarı atıldı. Başbakan’a soru sormaya yeltenen gençler dayak yedi. Yani “otoriter rejim” tüm ihtişamı ile gözüktü. Sadece o kadar mı?
Basın üzerindeki baskı “kurulan yeni otoriter rejimin” tüm boyutlarını ortaya açıkça çıkartacak biçimde arttı. Bizler “bir yayın grubu Başbakan’ın arkadaşına verildi, üstelik parası olmadığı için, devlet bankasından
1 milyar dolar verildi” derken, Doğan grubu da kuşatıldı ve sona getirildi. Artık görsel medyanın da, yazılı medyanın da neredeyse tamamı, iktidarın eline geçti. Geçmeyenlerin sahipleri içeri atıldı. Buna karşı çıkanlara çok kızıldı. Ve otoriter rejimin bir aşaması daha tamamlandı. Tabii bana göre bu böyle. Bunun iyi olduğunu düşünenler de var. Başbakan “onlar benim silahşorlarım” deyince sevinenler bile var. Tabii bir de tarafsızlar(!) var. Yani “tam anlamadık” diyen ya da “albay adresi yutmamış mı yani” veya “yerden silah fışkırmıyor mu” diye soran tarafsızlar.
Ama bana göre 2010 daha iyi olacak. Çünkü Türk milletinin en az yüzde 60’ı sizin ve benim gibi düşünüyor. Bir türlü kandırılamıyor. Dönüştürülemiyor. Ve bu yapılanları destekleyen aydınların(!) sayısı, Deniz Som’un vermiş olduğu o listedeki sayıyı bir türlü aşmıyor. Yeter ki bizler, “çocuklarımızın, gençlerimizin geleceği” için, Türkiye’nin “ılımlı bir İslam devleti” olmaması için elimizden geleni yapalım.
***
Bana göre 2009 gerçekten de kötü geçti. Çünkü belki de ilk kez Türkiye Cumhuriyeti, askeri darbeler dışında, tam anlamı ile otoriter bir rejimin tam kıyısına geldi. Hem de birileri “ne güzel demokrasimiz var” der ya da öyle zannederken. Birkaç yıl önce başlayan “demokrasiyi ortadan kaldırma süreci” 2009’da tam sonuçlarını vermeye başladı. Bir baktık ki, Türkan Saylan’ın evi aranmış, yazı ve mektuplarına el konulmuş. Hem de 72 milyonu arayabileceğiniz genişlikte, hukuk dışı bir kararla. Sonra aynı şekildeki bir kararla Sabih Kanadoğlu da aranmış. Öğrendik ki, Yargıtay dahil, herkes dinlenmiş, hâkimler dinlenmiş, Ergenekon soruşturmasının başındaki İstanbul C. Başsavcısı bile dinlenmiş. Hem de yanında çalışan mesai arkadaşlarının isteği ile. Üstelik bazı hâkimler, gizli izleme kararları vermişler, üzerinde isim yerine “isimleri tespit edilemeyen şüpheliler” ibaresi ile. Ve sonunda bir baktık ki, Ergun Poyraz 30 aydır, Tuncay Özkan 15 aydır, Mustafa Balbay 10 aydır, Prof. Dr. Mustafa Haberal 8,5 aydır, yine pırıl pırıl bir rektör olan Fatih Hilmioğlu 8,5 aydır ve diğerleri de keza tutuklu. Ve “aleyhlerindeki kanıtlar ne, ne yapmışlar” sorularına karşı “ne var silahlar bulunmadı mı, yerden silah fışkırmıyor mu?” türünde yanıtlar alınıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez buralara geldik. Hem de sözüm ona demokratik bir düzende. Tabii bana göre bu böyle. Bunların çok haklı olduğunu düşünenler de var. “Boşverin usulü, amaca bakın” diyenler de var. Tabii bir de tarafsızlar(!) var. Yani “tam anlamadık, kime inansak ki” diye soran tarafsızlar.
***
Bana göre 2009 gerçekten de kötü geçti. Tekel işçileri dayak yedi, hakkını arayan memurlar da dayak yedi, “Başbakanım” diye bağıran şehit aileleri Meclis’ten atıldı, Engelliler Derneği başkanı da ağzı kapatılıp dışarı atıldı. Başbakan’a soru sormaya yeltenen gençler dayak yedi. Yani “otoriter rejim” tüm ihtişamı ile gözüktü. Sadece o kadar mı?
Basın üzerindeki baskı “kurulan yeni otoriter rejimin” tüm boyutlarını ortaya açıkça çıkartacak biçimde arttı. Bizler “bir yayın grubu Başbakan’ın arkadaşına verildi, üstelik parası olmadığı için, devlet bankasından
1 milyar dolar verildi” derken, Doğan grubu da kuşatıldı ve sona getirildi. Artık görsel medyanın da, yazılı medyanın da neredeyse tamamı, iktidarın eline geçti. Geçmeyenlerin sahipleri içeri atıldı. Buna karşı çıkanlara çok kızıldı. Ve otoriter rejimin bir aşaması daha tamamlandı. Tabii bana göre bu böyle. Bunun iyi olduğunu düşünenler de var. Başbakan “onlar benim silahşorlarım” deyince sevinenler bile var. Tabii bir de tarafsızlar(!) var. Yani “tam anlamadık” diyen ya da “albay adresi yutmamış mı yani” veya “yerden silah fışkırmıyor mu” diye soran tarafsızlar.
Ama bana göre 2010 daha iyi olacak. Çünkü Türk milletinin en az yüzde 60’ı sizin ve benim gibi düşünüyor. Bir türlü kandırılamıyor. Dönüştürülemiyor. Ve bu yapılanları destekleyen aydınların(!) sayısı, Deniz Som’un vermiş olduğu o listedeki sayıyı bir türlü aşmıyor. Yeter ki bizler, “çocuklarımızın, gençlerimizin geleceği” için, Türkiye’nin “ılımlı bir İslam devleti” olmaması için elimizden geleni yapalım.
Süheyl BATUM- DEMİR ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 24
Yaş : 69
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 27/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz