Özlenene!
1 sayfadaki 1 sayfası
Özlenene!
Yine yılın son günü... Ve bu son yazı da tüm yazılarım gibi sana...
Sen benim özlemimsin...
Her biten yılımın son saniyesinde, her yazımın ilk harfinde hep sen oldun ve olacaksın...
Sen benim özgürlüğüm, sen yarınımsın!
Sen direnme gücüm, yaşam bağımsın!
Sen aydınlık fikrim...
Kalem tutan elim...
Çağdaş ve mutlu ülkemsin!
***
Umut verecek birkaç söz istiyorsun benden, biliyorum...
Ben de isterim elbette; bu karanlığı ve kasveti, temmuz güneşine dönüştürecek bir mucizenin gerçekleşeceğini söyleyebilmeyi...
Ve geleceğe dair hiçbir kaygı duymadan yaşayabileceğin yılları müjdeleyebilmeyi...
Ama bu siren sesleri...
Bu ihbarlar, gözaltılar, takipler, kozmik odalar...
Hücreler, o hücrelere haksız yere tıkılan ve kaderlerine terk edilen insanlar...
Bu gece iş akitleri feshedilecek olan TEKEL işçilerinin, Ankara’nın buz gibi suya dalan o cılız bedenleri...
Molotoflar, biber gazları, inip kalktıkça havada insan kanından kırmızı daireler çizen polis copları...
Yalanlar, komplolar, saptırmalar, abartmalar...
Cehalet, sefalet, rezalet...
Panzerler, panzerlere taş fırlatmaları için ön saflara sürülen çocuklar...
Belediye otobüsünde cayır cayır yakılan bir genç kızın, uzayın boşluğunda eriyip giden son çığlığı...
Ve elbette; onu elleriyle söndürmeye çalışan babanın çaresizliği...
İhanetler, hain planlar, uzaktan kumandalar...
Takkeler, küflü sandıklardan çıkarılan fesler, kadın etinin bir santimini bile haram gören örümcek beyinler...
İşte; tüm bunlar...
Bunların hiçbiri sen olamazsın!
Birileri sana bunları yakıştırmak istese de bilirim, bu şiddet, kin ve nefret durmaz üstünde!
Hadi; saklanma artık çık neredeysen...
Bir “Merhaba” de en azından, huzur bulsun kararan yüreğim!
***
Özlemim, özgürlüğüm, dört yapraklı yoncalarla bezeli ülkem...
Bir yılı daha bitirdik; birbirimizin tadına varamadan.
Ben seninle uyandım her sabaha, akşam evime seninle döndüm.
Sen ise küskündün uğradığın haksızlıklar yüzünden, durgundun...
Ve hatta yoktun!
Ben sana olan sevdamı, her yılın son gününde soyut bir şiir gibi yazmak istemiyorum artık...
Artık, gülmeni istiyorum...
Çık, saklandığın yerden!
Not: Çağdaş, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletini özleyen herkesin yeni yılı kutlu olsun, özlemleri son bulsun!
***
KÜLTÜR!
Aşağıdaki yazıyı okurlarımızdan Engin Balım göndermiş... Paylaşmak istedim:
“Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2010 yılı için yayınladığı takvimin bazı yapraklarında yayımlanan Atatürk fotoğrafları ile ilgili bilgiler gerçekleri yansıtmamaktadır.
Eylül 2010 yaprağında, Atatürk’ün fotoğrafının altında bilgi olarak ‘1924 Eskişehir’ bulunmaktadır, ancak bu fotoğraf 19 Şubat 1923 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Uşak’ı ziyareti sırasında tren istasyonunda çekilmiştir.
Yine takvimin Kasım 2010 için düzenlenen yaprağında Atatürk’ün Afet İnan’la olan fotoğrafı için ‘1936 Tunceli’ bilgisi vardır. Oysa Atatürk 1936 yılında Tunceli’yi ziyaret etmemiştir.”
***
Bu hatalar adı “kültür”le başlayan bir bakanlığa yakışmadı!
***
GÜNÜN SORUSU
2008’de neredeydiniz, bugün nereye geldiniz? Bu bir yıllık değişimden (ya da değişmemekten) hoşnut musunuz?
Acaba yukarıdaki sorulardan ikincisine kaç kişi “Evet” diyebilecek?
***
1 liralık zammı biriktirelim ve bir ‘utanç anıtı’ dikelim!
Asgari ücrete günde 1 lira zam yapıldı...
Günde ‘1 lira’nın bugün için sadece bir anlamı var:
Sadaka!
Sadece dilenciler itiraz etmez, bu para kendilerine verildiğinde...
Bir de işçiler...
Sindirilmiş, ezilmiş, örgütsüz, sendikasız bırakılarak güçsüzleştirilmiş, işlerini kaybetme korkusuyla susturulmuş işçiler...
Türkiye işçi sınıfı, bugün ‘1 lira’lık bu sadakayı reddemez hale geldiyse...
Bunun bir numaları sorumlusu, ilk icraat olarak iş ve sendikalar yasalarını değiştiren 12 Eylül yönetimi ve onun sivil uzantılarıdır!
Ve elbette, sarartılmış sendikalar!
Bu 1’er lirayı bir araya getirelim ve işçiyi sadakaya muhtaç hale getirenlerin anıtını dikelim...
Kocaman bir utanç anıtı!
Hiç değilse bakar bakar, öfkemizi yatıştırırız...
Sen benim özlemimsin...
Her biten yılımın son saniyesinde, her yazımın ilk harfinde hep sen oldun ve olacaksın...
Sen benim özgürlüğüm, sen yarınımsın!
Sen direnme gücüm, yaşam bağımsın!
Sen aydınlık fikrim...
Kalem tutan elim...
Çağdaş ve mutlu ülkemsin!
***
Umut verecek birkaç söz istiyorsun benden, biliyorum...
Ben de isterim elbette; bu karanlığı ve kasveti, temmuz güneşine dönüştürecek bir mucizenin gerçekleşeceğini söyleyebilmeyi...
Ve geleceğe dair hiçbir kaygı duymadan yaşayabileceğin yılları müjdeleyebilmeyi...
Ama bu siren sesleri...
Bu ihbarlar, gözaltılar, takipler, kozmik odalar...
Hücreler, o hücrelere haksız yere tıkılan ve kaderlerine terk edilen insanlar...
Bu gece iş akitleri feshedilecek olan TEKEL işçilerinin, Ankara’nın buz gibi suya dalan o cılız bedenleri...
Molotoflar, biber gazları, inip kalktıkça havada insan kanından kırmızı daireler çizen polis copları...
Yalanlar, komplolar, saptırmalar, abartmalar...
Cehalet, sefalet, rezalet...
Panzerler, panzerlere taş fırlatmaları için ön saflara sürülen çocuklar...
Belediye otobüsünde cayır cayır yakılan bir genç kızın, uzayın boşluğunda eriyip giden son çığlığı...
Ve elbette; onu elleriyle söndürmeye çalışan babanın çaresizliği...
İhanetler, hain planlar, uzaktan kumandalar...
Takkeler, küflü sandıklardan çıkarılan fesler, kadın etinin bir santimini bile haram gören örümcek beyinler...
İşte; tüm bunlar...
Bunların hiçbiri sen olamazsın!
Birileri sana bunları yakıştırmak istese de bilirim, bu şiddet, kin ve nefret durmaz üstünde!
Hadi; saklanma artık çık neredeysen...
Bir “Merhaba” de en azından, huzur bulsun kararan yüreğim!
***
Özlemim, özgürlüğüm, dört yapraklı yoncalarla bezeli ülkem...
Bir yılı daha bitirdik; birbirimizin tadına varamadan.
Ben seninle uyandım her sabaha, akşam evime seninle döndüm.
Sen ise küskündün uğradığın haksızlıklar yüzünden, durgundun...
Ve hatta yoktun!
Ben sana olan sevdamı, her yılın son gününde soyut bir şiir gibi yazmak istemiyorum artık...
Artık, gülmeni istiyorum...
Çık, saklandığın yerden!
Not: Çağdaş, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletini özleyen herkesin yeni yılı kutlu olsun, özlemleri son bulsun!
***
KÜLTÜR!
Aşağıdaki yazıyı okurlarımızdan Engin Balım göndermiş... Paylaşmak istedim:
“Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2010 yılı için yayınladığı takvimin bazı yapraklarında yayımlanan Atatürk fotoğrafları ile ilgili bilgiler gerçekleri yansıtmamaktadır.
Eylül 2010 yaprağında, Atatürk’ün fotoğrafının altında bilgi olarak ‘1924 Eskişehir’ bulunmaktadır, ancak bu fotoğraf 19 Şubat 1923 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Uşak’ı ziyareti sırasında tren istasyonunda çekilmiştir.
Yine takvimin Kasım 2010 için düzenlenen yaprağında Atatürk’ün Afet İnan’la olan fotoğrafı için ‘1936 Tunceli’ bilgisi vardır. Oysa Atatürk 1936 yılında Tunceli’yi ziyaret etmemiştir.”
***
Bu hatalar adı “kültür”le başlayan bir bakanlığa yakışmadı!
***
GÜNÜN SORUSU
2008’de neredeydiniz, bugün nereye geldiniz? Bu bir yıllık değişimden (ya da değişmemekten) hoşnut musunuz?
Acaba yukarıdaki sorulardan ikincisine kaç kişi “Evet” diyebilecek?
***
1 liralık zammı biriktirelim ve bir ‘utanç anıtı’ dikelim!
Asgari ücrete günde 1 lira zam yapıldı...
Günde ‘1 lira’nın bugün için sadece bir anlamı var:
Sadaka!
Sadece dilenciler itiraz etmez, bu para kendilerine verildiğinde...
Bir de işçiler...
Sindirilmiş, ezilmiş, örgütsüz, sendikasız bırakılarak güçsüzleştirilmiş, işlerini kaybetme korkusuyla susturulmuş işçiler...
Türkiye işçi sınıfı, bugün ‘1 lira’lık bu sadakayı reddemez hale geldiyse...
Bunun bir numaları sorumlusu, ilk icraat olarak iş ve sendikalar yasalarını değiştiren 12 Eylül yönetimi ve onun sivil uzantılarıdır!
Ve elbette, sarartılmış sendikalar!
Bu 1’er lirayı bir araya getirelim ve işçiyi sadakaya muhtaç hale getirenlerin anıtını dikelim...
Kocaman bir utanç anıtı!
Hiç değilse bakar bakar, öfkemizi yatıştırırız...
Mustafa MUTLU- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 170
Yaş : 58
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Kişisel Mesaj : mmutlu@gazetevatan.com
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 27/05/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz