AKP, ORDUNUN KANADINI KIRIYOR...
1 sayfadaki 1 sayfası
AKP, ORDUNUN KANADINI KIRIYOR...
“Deveye boynun neden eğri?” diye sormuşlar. “Nerem doğru ki…” demiş.
Şöyle çevrenize bir bakın. Ama dikkatli, alıcı gözle bakın. Yanlış gitmeyen, ters gitmeyen bir şey var mı? “Doğru” olan, düzenli işleyen bir şey görüyor musunuz?
İşçiler ayakta, öğretmenler ayakta, memurlar ayakta, barolar ayakta, eczacılar ayakta… Herkes hak, hukuk arıyor, çözüm bekliyor. Ama çözüm yok. Çözüm biber gazı, cop, boyalı su…
Övünebileceğimiz, gurur duyacağımız bir yanımız kaldı mı?
Bu ülke, Cumhuriyet tarihi boyunca görmediklerini, duymadıklarını, yaşamadıklarını bu “Haçlı İrtica” sayesinde gördü, duydu, yaşadı.
Anayasadaki “Türk” sözcüğü bile AKP’li milletvekilini rahatsız etmekte.
Demirleri eritip, dağları delen şanlı Ergenekon kahramanları bu iktidar zamanında ayağa düşürüldü.
Türk Ordusu bu iktidar zamanında “arı kovanı”na benzetildi. Devlet sırlarının saklandığı Özel Harp Dairesine girilip, belge aranması “Arı kovanına çomak sokulması” olarak nitelendirildi.
Ordu tertipçilikle, suikastçılıkla suçlanıyor. Ordu sorguya çekiliyor. Başsavcı, sorunu Genel Kurmaya bildirip, bilgi alacağı yerde gidip karargâhı basıyor.
Devlet kurumları birbiriyle çekişiyor, birbirini suçluyor. Devlet birimleri birbirine güvenmiyor. Herkes dinleniyor. Yargıtay, Danıştay, başsavcı, politikacı, subay, sendikacı, gazeteci… Say sayabildiğin kadar. Herkes denetim altında.
Herkes darbeci! Herkes birilerine suikast hazırlıyor! Herkes tertip içinde. İktidar kendisine muhalefet eden kim varsa, ona bir suç etiketi yapıştırıp içeri atıyor. Yandaş medya ile birlikte korku filmlerine taş çıkartacak senaryolar hazırlıyor.
Peki, günümüzün “Mütareke Basını”nı da izliyor musunuz?
Kurtuluş Savaşına ve Mustafa Kemal’e karşı çıkan Ali Kemal’leri, Ref’i Cevat Ulunay’ları, Refik Halit Karay’ları mumla arıyoruz. Ordumuza, ordumuzun yiğit subaylarına ağza alınmayacak sözler söylüyorlar. Hani utanmasalar, korkmasalar, çekinmeseler, itsürüsü hainleri ile dövüşüp yaşamını yitiren kahraman şehitlerimize bile dil uzatacaklar. “Niye vatanı savundu, neden Kürt gerillasına (onların sözlüğünde teröristin adı gerilla) kurşun sıktı?” diye onları suçlu çıkaracaklar…
Kendisine yapılanları onuruna yediremeyip, canına kıyan bir Türk subayının ardından bakın Sabah gazetesi neler yazıyor:
“Galiba şafak attı, güneş doğuyor, tahtakuruları nereye?”
Eşinin anlatımı ile “babalarının intiharını henüz çocuklarının bile tam olarak algılayamadıkları” hüzün verici bir ortamda, bir subayımıza “tahtakurusu” denilmektedir. Suçu kanıtlanmadan ölen bir kişinin arkasından böyle hayâsızca söz etmek, konuşmak, iftira atmak hangi kitapta yazar? Hangi gelenek ve görenekte vardır? Dine imana sığar mı bu? Onlar ki Müslümanlık denilince mangalda kül bırakmazlar.
Bu ülkenin savunmasını üstlenen, canla başla görev yapan ordusunu, subayını kötülemek, küçük düşürmek, tertip ve planlar içerisinde bulunduğunu göstermeye çalışmak kime ne kazandırır? Kimi yüceltir?
Batı basını bile Türk Ordusuna karşı bu denli acımasız, pervasız davranmıyor. Her şeye karşın kıyısından kenarından gerçekleri dile getiriyor.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi, “Ordunun Yatak Odasına Baskın” diye başlık atmış. Arkasından da ekliyor: “AKP, Ordunun Kanadını Kırıyor…” (Cumhuriyet, 30 Aralık, 2009)
Kanadı kırılmayan kuruluş kaldı mı Türkiye’de? Yargı, teslim alındı. Basın teslim alındı. Tüm cumhuriyet kurumları ateş altında… Yargı, yaralı kuşa döndü. Diledikleri gibi yönlendiriyorlar:
“Otur otur, kalk kalk… Özel Harp Dairesi”ne gir. Devlet sırrı niteliğindeki belgeleri didik didik et. Aman, sakın ha PKK’lılara ilişme! BDP’lileri, DTP’lileri adliyeye getirme! Onların dokunulmazlığı var. Sonra ABD, AB ne der… Dostlarımızı küstürmeyelim, gücendirmeyelim!”
1.Dünya Savaşının ardından ülkemizi işgal eden İngiliz, İtalyan ve Yunan orduları, bugünkü ABD, AB emperyalistleri kadar vatanımızın “harim-i İsmeti”ne (kutsal ocak) girmemiş, girememişti. Türkiye halkı onları Atatürk’ün önderliğinde “Vatanın Harim-i İsmetinde boğmuştu”.
Şunu söylemek istiyoruz kısaca:
Orgeneral Hilmi Özkök, “Başına çuval geçirilen Ordunun Komutanı” olarak tarihe yazıldı. Korkarım, Orgeneral İlker Başbuğ da “Yatak Odasına Baskın Yapılan ordunun” komutanı olarak tarihe geçecek…
Ne diyelim, sözün bittiği yerdeyiz…
(ali-eralp@hotmail.com)
Şöyle çevrenize bir bakın. Ama dikkatli, alıcı gözle bakın. Yanlış gitmeyen, ters gitmeyen bir şey var mı? “Doğru” olan, düzenli işleyen bir şey görüyor musunuz?
İşçiler ayakta, öğretmenler ayakta, memurlar ayakta, barolar ayakta, eczacılar ayakta… Herkes hak, hukuk arıyor, çözüm bekliyor. Ama çözüm yok. Çözüm biber gazı, cop, boyalı su…
Övünebileceğimiz, gurur duyacağımız bir yanımız kaldı mı?
Bu ülke, Cumhuriyet tarihi boyunca görmediklerini, duymadıklarını, yaşamadıklarını bu “Haçlı İrtica” sayesinde gördü, duydu, yaşadı.
Anayasadaki “Türk” sözcüğü bile AKP’li milletvekilini rahatsız etmekte.
Demirleri eritip, dağları delen şanlı Ergenekon kahramanları bu iktidar zamanında ayağa düşürüldü.
Türk Ordusu bu iktidar zamanında “arı kovanı”na benzetildi. Devlet sırlarının saklandığı Özel Harp Dairesine girilip, belge aranması “Arı kovanına çomak sokulması” olarak nitelendirildi.
Ordu tertipçilikle, suikastçılıkla suçlanıyor. Ordu sorguya çekiliyor. Başsavcı, sorunu Genel Kurmaya bildirip, bilgi alacağı yerde gidip karargâhı basıyor.
Devlet kurumları birbiriyle çekişiyor, birbirini suçluyor. Devlet birimleri birbirine güvenmiyor. Herkes dinleniyor. Yargıtay, Danıştay, başsavcı, politikacı, subay, sendikacı, gazeteci… Say sayabildiğin kadar. Herkes denetim altında.
Herkes darbeci! Herkes birilerine suikast hazırlıyor! Herkes tertip içinde. İktidar kendisine muhalefet eden kim varsa, ona bir suç etiketi yapıştırıp içeri atıyor. Yandaş medya ile birlikte korku filmlerine taş çıkartacak senaryolar hazırlıyor.
Peki, günümüzün “Mütareke Basını”nı da izliyor musunuz?
Kurtuluş Savaşına ve Mustafa Kemal’e karşı çıkan Ali Kemal’leri, Ref’i Cevat Ulunay’ları, Refik Halit Karay’ları mumla arıyoruz. Ordumuza, ordumuzun yiğit subaylarına ağza alınmayacak sözler söylüyorlar. Hani utanmasalar, korkmasalar, çekinmeseler, itsürüsü hainleri ile dövüşüp yaşamını yitiren kahraman şehitlerimize bile dil uzatacaklar. “Niye vatanı savundu, neden Kürt gerillasına (onların sözlüğünde teröristin adı gerilla) kurşun sıktı?” diye onları suçlu çıkaracaklar…
Kendisine yapılanları onuruna yediremeyip, canına kıyan bir Türk subayının ardından bakın Sabah gazetesi neler yazıyor:
“Galiba şafak attı, güneş doğuyor, tahtakuruları nereye?”
Eşinin anlatımı ile “babalarının intiharını henüz çocuklarının bile tam olarak algılayamadıkları” hüzün verici bir ortamda, bir subayımıza “tahtakurusu” denilmektedir. Suçu kanıtlanmadan ölen bir kişinin arkasından böyle hayâsızca söz etmek, konuşmak, iftira atmak hangi kitapta yazar? Hangi gelenek ve görenekte vardır? Dine imana sığar mı bu? Onlar ki Müslümanlık denilince mangalda kül bırakmazlar.
Bu ülkenin savunmasını üstlenen, canla başla görev yapan ordusunu, subayını kötülemek, küçük düşürmek, tertip ve planlar içerisinde bulunduğunu göstermeye çalışmak kime ne kazandırır? Kimi yüceltir?
Batı basını bile Türk Ordusuna karşı bu denli acımasız, pervasız davranmıyor. Her şeye karşın kıyısından kenarından gerçekleri dile getiriyor.
İngiliz Daily Telegraph gazetesi, “Ordunun Yatak Odasına Baskın” diye başlık atmış. Arkasından da ekliyor: “AKP, Ordunun Kanadını Kırıyor…” (Cumhuriyet, 30 Aralık, 2009)
Kanadı kırılmayan kuruluş kaldı mı Türkiye’de? Yargı, teslim alındı. Basın teslim alındı. Tüm cumhuriyet kurumları ateş altında… Yargı, yaralı kuşa döndü. Diledikleri gibi yönlendiriyorlar:
“Otur otur, kalk kalk… Özel Harp Dairesi”ne gir. Devlet sırrı niteliğindeki belgeleri didik didik et. Aman, sakın ha PKK’lılara ilişme! BDP’lileri, DTP’lileri adliyeye getirme! Onların dokunulmazlığı var. Sonra ABD, AB ne der… Dostlarımızı küstürmeyelim, gücendirmeyelim!”
1.Dünya Savaşının ardından ülkemizi işgal eden İngiliz, İtalyan ve Yunan orduları, bugünkü ABD, AB emperyalistleri kadar vatanımızın “harim-i İsmeti”ne (kutsal ocak) girmemiş, girememişti. Türkiye halkı onları Atatürk’ün önderliğinde “Vatanın Harim-i İsmetinde boğmuştu”.
Şunu söylemek istiyoruz kısaca:
Orgeneral Hilmi Özkök, “Başına çuval geçirilen Ordunun Komutanı” olarak tarihe yazıldı. Korkarım, Orgeneral İlker Başbuğ da “Yatak Odasına Baskın Yapılan ordunun” komutanı olarak tarihe geçecek…
Ne diyelim, sözün bittiği yerdeyiz…
(ali-eralp@hotmail.com)
Ali Eralp- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 62
Yaş : 72
ŞEHİR : içel
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : üniversite
Aldığı Teşekkür : 23
Kayıt tarihi : 22/12/09
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz