At izi ve it izleri
1 sayfadaki 1 sayfası
At izi ve it izleri
Bilen bir kişi; 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, haleflerinden Abdullah Gül gibi hiç iyimser değil, ülkenin bugünkü durumu hususunda en doğru teşhisi koydu: “Türkiye cadı kazanına döndü. At izi, it izine karıştı”. Türkiye’yi karıştırmak için “Ergenekon” yetmedi, şimdi ortaya bir de “Gladyo” çıkardılar. Amaç hep aynı; Türk Ordusunu, hem de iç ve dış tehditlerin zirvesinde, etkisiz hale getirmek, saf dışı kılmak. Sayısını, silah ve eğitim gücünü, şimdilik yok edemeyecekleri için, moral gücünü ve millet indindeki sevgi ve saygısını yok etmeye, pasifize etmeye çalışıyorlar. Maalesef, başarılı da oluyorlar.
Şeytan ittifakı
Cemaat ve tarikatlar ve bugünkü iktidar ve dış güçler arasında, bu amaçta, pek de gizli ve hiç de kutsal olmayan bir “şeytan ittifakı” var. Bu iyi organize güçler birkaç yıldır, birkaç cepheden TSK’ya, milletimizin bu ilk ve son savunma hattına, içeriden ve dışarıdan “asimetrik-simetrik”, hayâsızca saldırıyorlar! Bu ittifakın maşalarından Mehmet Ali Birand, son yazısında “Komutan tabusunu yıktık” diye bayram ediyor. Gerçekte TSK’nın Türkiye’yi hep korumuş “gizemine” saldırının ilk işaret fişeklerinden birini, 1986’da yazdığı “Emret Komutanım” kitabıyla Birand yakmıştı. Mazeretinden dolayı askerlik yapmayan Birand’ın, Ordu hakkında dışarıdan ve o zamanki Genelkurmay Başkanı’nın müsaadesiyle içeriden yaptığı araştırmalar sonunda yazdığı kitabın ana teması, Türk Ordusunun “Emret Komutanım” ruhu idi ve Birand daha o zamandan bu ruhu irdelemeye, eleştirmeye çalışmıştı. Ben de o zaman onu ve kitabını çok eleştirmiştim. Şimdi başarısıyla övünmekte haklı! O “ruh”, elbirliğiyle öldürülüyor...
Türk Ordusuna saldıranların başlıca kozları, Ordunun geçmişteki menkıbelerini, zaferlerini atlayarak, hatalarını öne çıkarmak. Ama unuttukları, daha doğrusu unutturmak istedikleri bir şey var; bunlara takılıp kalırsak Ordu, bundan sonra görevini yapamaz duruma düşer. “Güçsüz Ordu, güçsüz Vatan” demektir! Hem, bugünkü Ordunun yerine ne koyacaklar? Türk Ordusunun, milletten aldığı manevi güç ve “o ruh” olmazsa; sayı, silah, teknoloji para etmez. “Hukuk Devleti” diyorlar ya, ordusu yenik düşmüş bir ülkede hukuk olmuş olmamış ne yazar! Demokrasi olmuş olmamış ne yazar!
Psikolojik yasal baskı
Maalesef, şu sırada Genelkurmay, Komutanlar, “Psiko-yasal” baskılar altında ve yasalara “saygılarından”, onurlu Paşaların saatlerce sorgulanmalarına, subayların cezaevlerinde yatmalarına, bu saldırılara gereğince ve istedikleri gibi karşı koyamıyorlar. Ne var ki Ordu düşmanları bu “zarafeti” anlamıyorlar!
Eğer, geçmişte yanlış şeyler yapılmışsa, varsa ordu içinde suç işleyenler ve asıl “köstebekler” ortaya çıkarılmalı. Ama böyle hoyratça, intikam alırcasına mı? “Ergenekon Davası”, Orduyu bertaraf etme çabalarında, önemli merhale, başarı idi. Şimdi sıra “Gladyo”da! Bakın bu ikiz “cadı kazanı” nasıl birleşti “Kirazlıdere” çukurunda!
Fırtına gibi
Türk Hava Kuvvetlerinin, çok değerli bir Generali “Fırtına Paşa” Ergenekon Savcıları tarafından on saat sorgulanıyor. Devlet sırlarını ortaya dökmek pahasına! Ve “Biz en büyük komutanları da, işte böyle sorgularız” diye, adeta övünerek! Diğer tarafta, eş zamanda, Seferberlik Dairesinin kozmik odalarına giriliyor, “Biz işte Türk Ordusunun sırlarına da böyle ulaşırız” naralarıyla! Ve de, “Demokrasilerde devlet sırrı, askeri sır olmaz iddialarıyla”. Sanki ABD, İngiltere, Fransa vb. “Demokrasi” değillermiş gibi.
Fırtına Paşa sorgulanırken, “lanetli” sorular arasında, Kıbrıs ve orada Gladyo olup olmadığı sorulmuş. NTV’de tarih cahili bir kadın sunucu, KKTC’nin birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı, adeta bir savcı edasıyla, sorguya çekiyor. “Kıbrıs’ta Gladyo var mıydı? Siz Gladyoya üye miydiniz ve Özel Harp tarafından eğitildiniz mi?” diye soruyor! Yerim kalsaydı, bu kadına tarih dersi verecektim. Ama şu kadarını söyleyeyim: “Evet; Kıbrıs’ta Özel Harp ve subayları” vardı. “Türk Mücadele Teşkilatını” onlar eğittiler, silahlandırdılar! Yanlış mı yaptılar? Bu mantıkla, Kuvvayı Milliye/Müdafaayı Hukuk da “Gladyo”, Mustafa Kemal de başı!
Şeytan ittifakı
Cemaat ve tarikatlar ve bugünkü iktidar ve dış güçler arasında, bu amaçta, pek de gizli ve hiç de kutsal olmayan bir “şeytan ittifakı” var. Bu iyi organize güçler birkaç yıldır, birkaç cepheden TSK’ya, milletimizin bu ilk ve son savunma hattına, içeriden ve dışarıdan “asimetrik-simetrik”, hayâsızca saldırıyorlar! Bu ittifakın maşalarından Mehmet Ali Birand, son yazısında “Komutan tabusunu yıktık” diye bayram ediyor. Gerçekte TSK’nın Türkiye’yi hep korumuş “gizemine” saldırının ilk işaret fişeklerinden birini, 1986’da yazdığı “Emret Komutanım” kitabıyla Birand yakmıştı. Mazeretinden dolayı askerlik yapmayan Birand’ın, Ordu hakkında dışarıdan ve o zamanki Genelkurmay Başkanı’nın müsaadesiyle içeriden yaptığı araştırmalar sonunda yazdığı kitabın ana teması, Türk Ordusunun “Emret Komutanım” ruhu idi ve Birand daha o zamandan bu ruhu irdelemeye, eleştirmeye çalışmıştı. Ben de o zaman onu ve kitabını çok eleştirmiştim. Şimdi başarısıyla övünmekte haklı! O “ruh”, elbirliğiyle öldürülüyor...
Türk Ordusuna saldıranların başlıca kozları, Ordunun geçmişteki menkıbelerini, zaferlerini atlayarak, hatalarını öne çıkarmak. Ama unuttukları, daha doğrusu unutturmak istedikleri bir şey var; bunlara takılıp kalırsak Ordu, bundan sonra görevini yapamaz duruma düşer. “Güçsüz Ordu, güçsüz Vatan” demektir! Hem, bugünkü Ordunun yerine ne koyacaklar? Türk Ordusunun, milletten aldığı manevi güç ve “o ruh” olmazsa; sayı, silah, teknoloji para etmez. “Hukuk Devleti” diyorlar ya, ordusu yenik düşmüş bir ülkede hukuk olmuş olmamış ne yazar! Demokrasi olmuş olmamış ne yazar!
Psikolojik yasal baskı
Maalesef, şu sırada Genelkurmay, Komutanlar, “Psiko-yasal” baskılar altında ve yasalara “saygılarından”, onurlu Paşaların saatlerce sorgulanmalarına, subayların cezaevlerinde yatmalarına, bu saldırılara gereğince ve istedikleri gibi karşı koyamıyorlar. Ne var ki Ordu düşmanları bu “zarafeti” anlamıyorlar!
Eğer, geçmişte yanlış şeyler yapılmışsa, varsa ordu içinde suç işleyenler ve asıl “köstebekler” ortaya çıkarılmalı. Ama böyle hoyratça, intikam alırcasına mı? “Ergenekon Davası”, Orduyu bertaraf etme çabalarında, önemli merhale, başarı idi. Şimdi sıra “Gladyo”da! Bakın bu ikiz “cadı kazanı” nasıl birleşti “Kirazlıdere” çukurunda!
Fırtına gibi
Türk Hava Kuvvetlerinin, çok değerli bir Generali “Fırtına Paşa” Ergenekon Savcıları tarafından on saat sorgulanıyor. Devlet sırlarını ortaya dökmek pahasına! Ve “Biz en büyük komutanları da, işte böyle sorgularız” diye, adeta övünerek! Diğer tarafta, eş zamanda, Seferberlik Dairesinin kozmik odalarına giriliyor, “Biz işte Türk Ordusunun sırlarına da böyle ulaşırız” naralarıyla! Ve de, “Demokrasilerde devlet sırrı, askeri sır olmaz iddialarıyla”. Sanki ABD, İngiltere, Fransa vb. “Demokrasi” değillermiş gibi.
Fırtına Paşa sorgulanırken, “lanetli” sorular arasında, Kıbrıs ve orada Gladyo olup olmadığı sorulmuş. NTV’de tarih cahili bir kadın sunucu, KKTC’nin birinci Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı, adeta bir savcı edasıyla, sorguya çekiyor. “Kıbrıs’ta Gladyo var mıydı? Siz Gladyoya üye miydiniz ve Özel Harp tarafından eğitildiniz mi?” diye soruyor! Yerim kalsaydı, bu kadına tarih dersi verecektim. Ama şu kadarını söyleyeyim: “Evet; Kıbrıs’ta Özel Harp ve subayları” vardı. “Türk Mücadele Teşkilatını” onlar eğittiler, silahlandırdılar! Yanlış mı yaptılar? Bu mantıkla, Kuvvayı Milliye/Müdafaayı Hukuk da “Gladyo”, Mustafa Kemal de başı!
Altemur KILIÇ- ALTIN ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 139
Yaş : 100
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz