Yorgunluk
1 sayfadaki 1 sayfası
Yorgunluk
İnsanlar yoruluyor.
Tarlalar yoruluyor.
Metal bile yoruluyor.
Ve tabii ülkeler de yoruluyor zaman zaman.
***
Türkiye’ye, metal yorgunluğu gibi bir durgunluk çöktü. Politika ışıl ışıl bir ilgi odağı değil artık.
Herkes omuz silkiyor: “Biz sizin ne mal olduğunuzu biliriz!” tavrını takınıyor.
Politikanın, sorun çözmek için yapıldığına kimse inanmıyor.
***
Sanatçılar kavgalı.
Televizyon starları birbirine girmiş durumda.
Ekranlarda küfürden geçilmiyor.
Herkes birbirine “Ben senin cemaziyülevvelini bilirim!” der havasında.
İnsanlar kendine de saygı duymuyor, karşısındakine de.
***
Toplumlar kimi zaman umutlu bir geleceğe doğru aktıklarını hissediyor, heyecanlanıyor ve ayağa kalkıyorlar.
Bu şahlanma ruhunu her alanda görüyorsunuz.
Sanatıyla, sporuyla, politikasıyla, ekonomisiyle bir tomurcuk şenliği yaşıyor ülke.
Çiçek dürbünü gibi, her sallayışta bambaşka bir renk cümbüşüyle karşılaşıyorsunuz.
***
Türkiye de böyle dönemler yaşadı.
Umutlandı, hayal kurdu, adaletine güvenmek, ülkesiyle gurur duymak istedi.
Ama baktı ki hiçbir şey olmuyor.
Ayaklar baş olmuş, başlar ayak!
Kanlı katillerin önünde el pençe divan durulurken, düşünce insanlarına kelepçe vuruluyor.
Yolsuzluklar, yapanın yanına kâr kalıyor.
“Yıl uğursuzun” deyimini haklı çıkarırcasına, her meslekte kötü iyiyi kovuyor.
Saygı yok, sevgi yok, nezaket yok, adalet yok.
Ve ülke yoruluyor.
Yürekler yoruluyor.
***
Bir gün Tevfik Fikret’in “Eğer bu memlekette bir gün sabah olursa Halûk” mısrasını okumuşlar.
Oradaki birisi hemen patlatmış: “Bil ki fecr-i kâziptir” (yalancı şafak).
Bugünlerde ona bile razıyız desem abartmış mı olurum acaba?
Tarlalar yoruluyor.
Metal bile yoruluyor.
Ve tabii ülkeler de yoruluyor zaman zaman.
***
Türkiye’ye, metal yorgunluğu gibi bir durgunluk çöktü. Politika ışıl ışıl bir ilgi odağı değil artık.
Herkes omuz silkiyor: “Biz sizin ne mal olduğunuzu biliriz!” tavrını takınıyor.
Politikanın, sorun çözmek için yapıldığına kimse inanmıyor.
***
Sanatçılar kavgalı.
Televizyon starları birbirine girmiş durumda.
Ekranlarda küfürden geçilmiyor.
Herkes birbirine “Ben senin cemaziyülevvelini bilirim!” der havasında.
İnsanlar kendine de saygı duymuyor, karşısındakine de.
***
Toplumlar kimi zaman umutlu bir geleceğe doğru aktıklarını hissediyor, heyecanlanıyor ve ayağa kalkıyorlar.
Bu şahlanma ruhunu her alanda görüyorsunuz.
Sanatıyla, sporuyla, politikasıyla, ekonomisiyle bir tomurcuk şenliği yaşıyor ülke.
Çiçek dürbünü gibi, her sallayışta bambaşka bir renk cümbüşüyle karşılaşıyorsunuz.
***
Türkiye de böyle dönemler yaşadı.
Umutlandı, hayal kurdu, adaletine güvenmek, ülkesiyle gurur duymak istedi.
Ama baktı ki hiçbir şey olmuyor.
Ayaklar baş olmuş, başlar ayak!
Kanlı katillerin önünde el pençe divan durulurken, düşünce insanlarına kelepçe vuruluyor.
Yolsuzluklar, yapanın yanına kâr kalıyor.
“Yıl uğursuzun” deyimini haklı çıkarırcasına, her meslekte kötü iyiyi kovuyor.
Saygı yok, sevgi yok, nezaket yok, adalet yok.
Ve ülke yoruluyor.
Yürekler yoruluyor.
***
Bir gün Tevfik Fikret’in “Eğer bu memlekette bir gün sabah olursa Halûk” mısrasını okumuşlar.
Oradaki birisi hemen patlatmış: “Bil ki fecr-i kâziptir” (yalancı şafak).
Bugünlerde ona bile razıyız desem abartmış mı olurum acaba?
Zülfü Livaneli- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 81
Yaş : 78
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 10
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz