Hangi Ordu?
1 sayfadaki 1 sayfası
Hangi Ordu?
Gösterdim!
Gördü anlamına gelmez...
Söyledim!
Duydu anlamına gelmez...
Duydu!
Doğru anladı anlamına
gelmez...
Anladı!
Hak verdi anlamına gelmez...
Hak verdi!
İnandı anlamına gelmez...
İnandı!
Uyguladı anlamına gelmez...
Uyguladı!
Sürdürecek anlamına
gelmez...
Yukarıdaki bir alıntı. Bilmediğim için kaynağını yazamıyorum. İnternette dolaşıyor.
Hem bunu, hem de aşağıdakini Türkiye’nin koşullarına göre okuyabiliriz.
Kimin gözü açık?
Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada, duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa, “Buranın yabancısıyım” demiş, “Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.”
Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra, “Ben de buraya ilk defa geliyorum” demiş, “Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.”
Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
“Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duyuyor musunuz?” diye gülümsemiş çocuk, “Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.”
“İyi ama” demiş adam, “Bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne mâlum?”
“Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez” diye atılmış çocuk, “Üstelik manolyalar da katılıyor onlara... Hem biraz nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız.”
Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..
Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini..
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken, “Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim” demiş, “Görmeyi o kadar çok özledim ki!.. Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?..”
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına doğru yönelirken, “Artık emin değilim” demiş, “Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.”
Hangi Özel Harp Dairesi?
Yukarıdaki iki yazı da, “algılama” konusunda insâni durumu gösteriyor.
Bu Pazar yazısını, hafta içindeki siyasi bir tartışmadaki “algı bozukluğunu” vurgulayarak tamamlayayım.
Genelkurmay’ın “kozmik oda” sındaki aramalar günlerdir sürüyor ve yaklaşık 10 gün daha devam edeceği belirtiliyor.
Hükümete yakın medya, buranın “kontrgerillanın merkezi” olduğunu, bu aramaların Susurluk olayından sonra, ya da ta 1977’de yapılmasının gerektiğini söylüyor.
Niçin?
Çünkü, o zaman da operasyonlar yapılmış, hatta Ecevit’e birkaç kez suikast düzenlenmişti.
Olay doğru ama yorumlar yanlış ve kasıtlı. Belki de özellikle çarpıtılıyor...
Ecevit’in de, 1 Mayıs 1977 Taksim Meydanındaki katliam ve kendisine Çiğli havaalanında düzenlenen gazlı tabancalı özel suikast sonrası, kontrgerillayı ortaya koyduğu yazılıyor.
Bu da doğru.
Bülent Ecevit’in bu konuda yazdığı “Karşı Yazılar” adlı bir kitabı var. Orada, Kenan Evren’e cevap veriyor ve bu konulardaki görüşünü uzun uzun yazıyor. (Nedense, kimse okuma meraklısı değil!..)
Ecevit, her zaman olduğu gibi, o tarihlerde de “anti emperyalist” ve “Amerikan sömürgeciliğine karşı” bir
politikacı idi.
O tarihlerdeki Özel Harp Dairesi ya da kontrgerilla ise, Amerika güdümünde idi. 1980 öncesi sağdan ve soldan bu ülkenin gençlerini biçmek, aydınlarını yok etmek için neler yapmadı, neler?
Türk Ordusu Amerika’nın izniyle darbe yapmadı mı? (Our boys -bizim oğlanları- unutmayalım.)
Bugün ise, durum tam tersi. Türk Ordusu’nun çok büyük bir kısmı, müttefik de olsak, Amerikan emperyalizmine karşı. O yüzden Ordumuza karşı her türlü operasyon düzenleniyor.
Yani, Ecevit bugün yaşasaydı, Türk Ordusu’nu savunuyor ve bu operasyonlara karşı olacaktı.
Geçenlerde yazmıştım.
Ecevit, “Darbenin yalnızca askerler tarafından değil, sivil iktidarlar tarafından nasıl yapıldığını” birçok kez anlatmıştı.
Olaylar aynı görünse de bugün durum farklı...
Einstein, öğrencisine ne diyordu?
“Evet bu sene de sorular aynı, ama zaman değişti, bu sefer cevaplar farklı olacak...”
Bugün yapılanlara Ecevit’i kaynak gösterirken, bu gerçekleri yok sayamayız.
Gördü anlamına gelmez...
Söyledim!
Duydu anlamına gelmez...
Duydu!
Doğru anladı anlamına
gelmez...
Anladı!
Hak verdi anlamına gelmez...
Hak verdi!
İnandı anlamına gelmez...
İnandı!
Uyguladı anlamına gelmez...
Uyguladı!
Sürdürecek anlamına
gelmez...
Yukarıdaki bir alıntı. Bilmediğim için kaynağını yazamıyorum. İnternette dolaşıyor.
Hem bunu, hem de aşağıdakini Türkiye’nin koşullarına göre okuyabiliriz.
Kimin gözü açık?
Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada, duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa, “Buranın yabancısıyım” demiş, “Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler.”
Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra, “Ben de buraya ilk defa geliyorum” demiş, “Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde.”
Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.
“Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duyuyor musunuz?” diye gülümsemiş çocuk, “Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.”
“İyi ama” demiş adam, “Bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne mâlum?”
“Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez” diye atılmış çocuk, “Üstelik manolyalar da katılıyor onlara... Hem biraz nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız.”
Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..
Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini..
Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken, “Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim” demiş, “Görmeyi o kadar çok özledim ki!.. Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?..”
Adam, çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına doğru yönelirken, “Artık emin değilim” demiş, “Emin olduğum tek şey, benden iyi gördüğündür.”
Hangi Özel Harp Dairesi?
Yukarıdaki iki yazı da, “algılama” konusunda insâni durumu gösteriyor.
Bu Pazar yazısını, hafta içindeki siyasi bir tartışmadaki “algı bozukluğunu” vurgulayarak tamamlayayım.
Genelkurmay’ın “kozmik oda” sındaki aramalar günlerdir sürüyor ve yaklaşık 10 gün daha devam edeceği belirtiliyor.
Hükümete yakın medya, buranın “kontrgerillanın merkezi” olduğunu, bu aramaların Susurluk olayından sonra, ya da ta 1977’de yapılmasının gerektiğini söylüyor.
Niçin?
Çünkü, o zaman da operasyonlar yapılmış, hatta Ecevit’e birkaç kez suikast düzenlenmişti.
Olay doğru ama yorumlar yanlış ve kasıtlı. Belki de özellikle çarpıtılıyor...
Ecevit’in de, 1 Mayıs 1977 Taksim Meydanındaki katliam ve kendisine Çiğli havaalanında düzenlenen gazlı tabancalı özel suikast sonrası, kontrgerillayı ortaya koyduğu yazılıyor.
Bu da doğru.
Bülent Ecevit’in bu konuda yazdığı “Karşı Yazılar” adlı bir kitabı var. Orada, Kenan Evren’e cevap veriyor ve bu konulardaki görüşünü uzun uzun yazıyor. (Nedense, kimse okuma meraklısı değil!..)
Ecevit, her zaman olduğu gibi, o tarihlerde de “anti emperyalist” ve “Amerikan sömürgeciliğine karşı” bir
politikacı idi.
O tarihlerdeki Özel Harp Dairesi ya da kontrgerilla ise, Amerika güdümünde idi. 1980 öncesi sağdan ve soldan bu ülkenin gençlerini biçmek, aydınlarını yok etmek için neler yapmadı, neler?
Türk Ordusu Amerika’nın izniyle darbe yapmadı mı? (Our boys -bizim oğlanları- unutmayalım.)
Bugün ise, durum tam tersi. Türk Ordusu’nun çok büyük bir kısmı, müttefik de olsak, Amerikan emperyalizmine karşı. O yüzden Ordumuza karşı her türlü operasyon düzenleniyor.
Yani, Ecevit bugün yaşasaydı, Türk Ordusu’nu savunuyor ve bu operasyonlara karşı olacaktı.
Geçenlerde yazmıştım.
Ecevit, “Darbenin yalnızca askerler tarafından değil, sivil iktidarlar tarafından nasıl yapıldığını” birçok kez anlatmıştı.
Olaylar aynı görünse de bugün durum farklı...
Einstein, öğrencisine ne diyordu?
“Evet bu sene de sorular aynı, ama zaman değişti, bu sefer cevaplar farklı olacak...”
Bugün yapılanlara Ecevit’i kaynak gösterirken, bu gerçekleri yok sayamayız.
Hulki CEVİZOĞLU- GÜMÜŞ ÜYE
-
Mesaj Sayısı : 46
Yaş : 66
ŞEHİR : yazar
Meslek : yazar
Öğrenim Durumu : yazar
Aldığı Teşekkür : 25
Kayıt tarihi : 25/11/08
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz